25 Temmuz 2012 Çarşamba

* Eskiden Okuduklarım -10-

Seneler önce beğenerek okumuş olduğum üç kitap,


BİR KATEDRALİN ÖYKÜSÜ
Yazarı: Ken FOLLETT
Türkçesi: Hilmi ARTAN
Kitabın Orijinal Adı: The Pillars of the Earht
Yayın Hakları: - 1989, Ken Follett Kesim Telif Hakları Ajansı aracılığıyla Türkiye’de yayın hakkı.
-         İnkılap Kitabevi
-         1998

Kitaptan Alıntılar,
 İLGİNÇ ! –

* Jack Toledo’da arkadaşı Raşid El Harun’un evinde noeli geçiriyordu.
Yemekten sonra, Raşid konuklarına çok öğündüğü mekanik oyuncaklarını gösterdi: Kristalden gözleri günün sıcaklığıyla suyu emen, ama akşam serinliği çıkınca suları dışarı akıtan ve böylece ağlıyormuş gibi görünen tahtadan yapılmış küçük bir kadın heykeli.
* Jack heykeli havaya kaldırarak bağırmaya başladı:
- Kutsal Meryem’e saygılı olun! – Avazı çıktığı kadar, - Kutsal Anneye dokunmayın! – diye bağırıyordu. – Kutsal Meryem’in suretine saygısızlık günahtır – dedi.
Kalabalık mırıldanıp duruyordu. – Tanrının Annesi bu! Selam, Meryem! … Kutsal Bakire Meryem’in suretine yol açın! –
Birden herkes soluğunu kesip öylece kaldı.
- Bir mucize! – dedi biri, arkasından ötekiler bağırmaya başladı: - Mucize! Bir mucize bu! –
Jack heykele bakınca durumu anladı. Gözlerinden sular damlıyordu. Sıcaktan soğuğa ani bir değişiklik üzerine tahta heykelin ağladığı kuramı aklına geldi, tıpkı sıcak ülkelerde geceleri ağladığı gibi. Öyle ya bütün gün sıcakta kalan heykel az önce kuzey kapısının serinliğine bırakılmıştı. Gözyaşları ancak bununla açıklanabilirdi. Ama onlara heykel ağlıyormuş gibi geldi, şaşırıp kaldılar.
En önde duran bir kadın heykelin dibine denier dedikleri bir gümüş Fransız parası attı. Kilise halkın beynini öyle yıkamıştı ki kutsal bir şey karşısında tek akıllarına gelen şey para vermek oluyordu. Kadının yaptığı gibi ötekiler de para atmaya başladı.
Raşid’in oyuncağının para kazandıracağını Jack hiç düşünmemişti.  Elbette bu paralar Jack’e verilmiyordu. Jack’in cebine gideceğini düşünseler para vermezlerdi. Bir kilise için bir hazine demekti bu.
Bunun  farkına varınca, ne yapması gerektiğini hemen anladı: - Ağlayan Kutsal Meryem bana değil Tanrıya aittir. O yüzlerce mil yol katetti ama yolculuğu daha tamamlanmış değil. Yolculuğunun son bulacağı yer İngiltere’de Kingsbridge’de kendisi için yeni ve daha şanlı bir kilise inşa edilmesini emretmektedir, onun yardımıyla ona, orada Aziz Denis’in kutsal kalıntıları için inşa edilen koro bölümü kadar güzel bir türbe inşa edeceğim. Verdiğiniz bu paralar yeni kilisenin inşaatına harcanacaktır.
Herkes parasını atarken yüksek sesle bir şeyler söylüyordu. Kimi – Tanrıya Şükür – kimi –Robertim’i iyileştir – ya da – Anne’i hamile bıraktır. –
Jack başını çevirip bir kez arkasına baktığında, ayağının dibinde kar yığıntısı gibi biriken paraları görünce hayretler içinde kaldı.

     GÜNÜMÜZDE;
               10.09.02 / Salı  - Posta Gazetesinden bir haber,
         Meryem Ana ağlıyor kilise para basıyor –
         Avustralya’nın batı kesimlerindeki Rockingham’da, bir kilisede bulunan Meryem Ana heykelinin – ağlamaya – başlaması Katolikler arasında heyecan yaratırken, binlerce kişi kiliseye akın etti. Heykelin – gül kokulu gözyaşı – döktü belirtildi. Cemaatten Patty Powell, heykeli 8 yıl önce 150 Avustralya doları karşılığında Tayland’daki bir dükkandan aldığını söyledi. Heykelin ikinci kez Paskalya yortusunda ağladığını belirten Powell, Ağustos ayında sürekli ağladığını kaydetti. Heykeli görmeye gelenler arasında tekerlekli sandalyeye bağlı olanlar da bulunuyor. Heykelin gözyaşı dökmesine şüphe ile yaklaşanlar, bu gözyaşlarının bir hileden kaynaklanabileceğini belirtiyor.

                       Okuduğum tarih: Eylül, 2002


ARKA KAPAK –

Her şey bir lanetleme, bir şarkı ve bir idam olayıyla başlar. Sonra unutamayacağınız bir serüvene, her türlü zorluklara göğüs geren güçlü bir aşka dönüşür. Hiçbir özet bu dev romanın büyülü havasını size aktaramayacaktır. Aşk ve nefret, sevgi ve ihanet, umut ve umutsuzluk iç içedir. Çok az roman belli bir devri bu denli başarıyla yansıtabilmiştir. Ken Follett’in kuşkusuz bir başyapıtı sayabileceğimiz bu romanda olayların akışı içinde kaybolurken aynı zamanda yeni yeni sürprizler yaşayacaktır.
     Onikinci yüzyıl İngilteresi’nde ülkeyi kasıp kavuran iç savaş sırasında babasını ve ailenin tüm servetini yitiren Lady Aliena daha onyedi yaşındadır ve küçük kardeşiyle yapayalnız ortada kalır. Bir süre sonra yün ticaretine atılacak olan Aliena’nın serüvenlerinde İngiliz dokuma sanayinin hangi aşamalardan geçtiğini göreceğiz.
         Bir yandan aralarındaki çekememezlikler ve rekabet yüzünden birbirlerini bir kaşık suda boğmaya çalışan din adamları, keşişler, başrahipler, piskoposlar vb. öte yanda tek amaçları bir katedral inşaatını gerçekleştirmek olan duvarcılar, marangozlar, demirciler ve çıraklar ve de onların başındaki başmimar Jack usta.
         Kitap aynı zamanda kısacık kesilmiş gür saç ve koyu renk saçları ile genç ve güzel Aliena ile kırmızı saçları ve kırmızı sakalı ile bir heykeli andıran Jack’in aşk romanıdır.




BAZI ŞİİRLER BAZI ŞARKILAR
Yazarı:     Tuna KİREMİTÇİ
Yayın Hakları: Doğan Kitapçılık A.Ş.
(www.dogankitap.com)          (www.dk.com.tr)
         (tunakiremtci@dogankitap.com.tr)
   - 1. baskı / ekim 2003 (200 adet)
Türü: Şiir /        78 sayfa

Kitaptan Alıntılar,

*              İLKYARDIM
               Adı kötüye çıkmış sokaklar gibi
                   ovalayıp duruyorum temiz yanlarını kalbimin.
                   Ne senden vazgeçmek sayılır ama bu,
                   ne de bir yangını bölüşmek seninle.

                   Aşk bir eksiklik olarak geliyor çoğu zaman:
                   Her an itiraf edecek sanki
                   ağlayarak bir şeyleri.    

                   Ve dışarıda insanlar
                   toprağa dönük yüzleri
                   kırık birer anıyı
                   çağrıştıran elleriyle
                   anlamaya çalışan birbirlerini.

                   Adı kötüye çıkmış sokaklar gibi
                   onaramadığı yanları vardır çünkü insanın.
                   Bir de bakmışsın kulağın siren seslerinde
                   ve yüzün gözün telefon kesikleri.

*              BALIK BURCU
                ……………………….
                   Hangimizin düşü bu, soluk soluğa uyandığım?
                   Hangimizin sevgisi, bir türlü eskimeyen?
  
*              KAŞİF
       Yirminci yüzyıl sonu.
         Yaşlıydık doğurduğunuzda bizi.
         Ağladığımızda ilk, yaşlı.
         Çünkü geliyor ta dedelerden
         gözümüzdeki bebeğe,
         usandığımız diziler gibi,
         Hiroşima’nın da devamı.       

         Ellerimiz Bosna’larda
         mezarcılık yapmış kadınların elleri.
         Onca savaş
         ve kıyım
         ve cesaret gösterisi,
         yormuş meğer kanımızı.
         Kalplerimizse hep çekmiş
         hep en yaralısına teyzelerin:
         Neyi elletseler kanayan bir ten.
         Ve miksleniyor çığlığımız,
         çığlığıyla Kurt Cobain’in.

         Nasıl ‘genç’ dersiniz bize,
         ‘yeni’ nasıl dersiniz?
         Anca alışıyoruz aşka, ölüme ve sanata,
         futbolumuz,
         şarkıcımız,
         ibnemiz.

         Aslında çiğ bir umut:
         Bir gün bitecek emekliliğimiz.
         Yaşlıydık doğurduğunuzda bizi
-         gençleşerek öleceğiz.

*              KAPTAN
               Kaptan, senin deniz dediğine
                   burada yalnızlık deriz.
                   Güverte dediğine
                   aşk ihtimali,
                   yelken dediğine gökyüzü.

                   Biz küçüktük,
                   sen demir alıyordun.
                   Şehirle liman eskiydi,
                   yeniden sevilirdi.
                   Sen bekleyenler isterdin,
                   Beklemek taktığın lakabımızdı bizim.

                   Sonun kalmak olurdu, biliyorduk.
                   Yürürsen deniz arkandan gelir.
                   Analarımız yaşlandı
                   birer dakika arayla,
                   kız kardeşlerimizi hep sensiz evlendirdik.
                   Deniz vardı aramızda,
                   o aynı kaldıkça
                   değişmezsin sanıyorduk,
                   biz daha yaşlanmayız.

                   Kaptan, senin deniz dediğine
                   burada yalnızlık deriz.
                   Güverte dediğine
                   biz aşk ihtimali
                   yelken dediğine
                   acı bekleyiş.
                   Yazık,
                   sevecek kadar tanıyamadık,
                   tanıyacak kadar  
                   sevemedik seni.

                          Okuduğum tarih: 2 Aralık 2003   

Yazar Hakkında Bilgi= Tuna Kiremitçi, şubat 1973’te Eskişehir’de doğdu. Öğrenimini Galatasaray Lisesi’nin ardından MSÜ Sinema-TV Bölümü’nde sürdürdü. Bir dönem Kumdan Kaleler topluluğuyla beraber müzik çalışmaları yaptı. Halen İstanbul’da yaşıyor ve metin yazarı olarak çalışıyor. Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’nü kazanan ilk şiirleri, 1994 yılında Ayabakanlar adı iler kitaplaştı. Yine şiirlerden oluşan ikinci kitabı Akademi, 1998 yılında okuyucuyla buluştu. Git Kendini Çok Sevdirmeden (2002) ve Bu İşte Bir Yalnızlık Var (2003) adlı iki romanı yayımlandı.
        Şiirleri Yeniden Sunarken…
       Burada, daha önce yayımlanmış iki kitabımdan bazı şiirler var. Romana giden yolda, bir elimden şairler tuttu hep. Beni Türkçe’nin kıyılarında yıllarca dolaştırdılar.
         1994 yılında Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü sonrası Enver Abi’nin (Ercan) sorularını yanıtlarken, ‘kendimi bir arada tutabilmek için yazıyorum’ demişim. Her ne kadar pek havalı bir cümle olsa da, geçen yıllar içinde bunu ne kadar başarabildiğimi bilemiyorum. Tek bildiğim, şiirin iç dünyamı uzun yıllar tek başına çekip çevirdiği.
         Tabi araya zaman girince, insanda şiirleri küçük dokunuşlarla yeniden ele alma arzusu da kabarıyor. Bu dürtüye elimden geldiği kadar karşım koymaya, şiirleri ilk halleriyle sunmaya çalıştım. Yine de bazı değişiklikler var. Zaten üslup da zaman içinde farklılıklar gösteriyor.
         Son bölümde yer alan şarkı sözleri, Kumdan Kaleler topluluğunun 1996 tarihli ‘Denize Doğru’ albümünden. Hem onları hem de şiirleri okuyucuya yeniden sunmak konusunda bana cesaret veren yayınevime ve şiirlerin yazılmasını sağlayan bütün insanlara, zamana ve mekana özellikle teşekkür ederim.
         ‘Bir şiir yazdım. Uçuruma çiçek atmış da yankısını bekler gibiyim’ diyen bir duvar yazısı hatırlıyorum, çocukluk yıllarımdan. Bu söz bütün naifliğine rağmen aslında durumu ne güzel özetliyor, değil mi?
                                               Tuna Kiremitçi
                                               Ağustos 2003, İst.

ARKA KAPAK –

‘İlginç, şaşırtıcı düşünce alanları. İçerik de söyleyiş de, çok genç bir şair için beklenmedik bir olgunluk düzeyi.’
Ataol Behramoğlu

         ‘Tuna Kiremitçi, genç yaşında büyük  bir şiir eğitimi ve terbiyesi almış bir şair kimliğiyle duruyor karşımızda. Mısranın haysiyetini de şiirin haysiyeti gibi koruyor.’
                                                        Haydar Ergülen

         Şiir çevrelerinde 90 kuşağının önde gelen isimlerinden biri olarak dikkat çeken Tuna Kiremitçi’nin iki şiir kitabı ve bazı şarkı sözleri… Böylece, Ayabakanlar ve Akademi şiirleriyle Kumdan Kaleler şarkıları, bir kez daha gün ışığına çıkıyor.





BİR ÇİFT YÜREK

ULUSLARARASI BESTSELLER
Yazarı: Marlo MORGAN
Türkçesi: Eren Cendey
Yayın Hakları: Dharma Yayınları
-         Mayıs 1999 / 1.Baskı
-         Nisan 2000 / 6.Baskı

Kitaptan Alıntılar,

* Avustralya, Birleşik Devletlerden onyedi saat ilerde; sözün tam anlamıyla insan yarına uçuyor. Yolculuk boyunca kendime hep şöyle dedim: Bu uçağın içindekiler yere indiklerinde, yarın dünyanın hala sağlam ve dönmekte olduğunu bilecekler. Çünkü gitmekte olduğumuz ülkede, yarın olmuştu bile.

* Arkadaşlarıma bize özgü yarışlardan birini tanımlayabilmek için bir sıraya dizilip hızla koşmaya başlamamızı önerdim ve en hızlı koşanın kazanmış olacağını söyledim. Kabile halkı güzel, kara gözlerini kocaman açarak baktı bana ve biri şöyle dedi: - İyi ama bir kişi kazanırsa, bütün ötekiler kaybetmiş olur. Bunun nesi eğlenceli ki? Oyunlar eğlenmek içindir. Neden insanları böyle bir deneyime tabi tutup, sonra da tek bir kişiyi gerçekten kazananın o olduğuna inandırmaya çalışıyorsunuz. Bunu anlamak bizler için çok zor. Sizin insanlarınız kabullenebiliyor mu? –
(Candan Erçetin’in – Neden – adlı parçasını hatırla!)
  Neden sevinir insan zafer kazandığında
  Kazanmak neye yarar ki
  Kaybeden olduğunda…

* Benim birden çok yeteneğim olduğunu düşünüyorlardı ve kendi kültürüme sadık kalarak, onları ve onların yaşama bakış tarzlarını çok sevdiğimi anlamışlardı. Bu yüzden bana – Bir Çift Yürek – adını verdiler.
       
          Okuduğum tarih: 29 Eylül 2003

Yazar Hakkında Bilgi= Marlo Morgan emekli bir sağlık uzmanıdır. Lee’s Summit, Missavri’de yaşamaktadır.İlk kitabı – Bir Çift Yürek – Amerika’da otuzbir hafta boyunca NewYork Times Bestseller listesinde zirvede kalmış, yirmidört dile çevrilmiştir ve ülkemizde de on haftayı geçgin bir süredir hala listelerdedir.
         Boş ellerle doğmak,
         Ölmek boş ellerle.
         Yaşamı tüm doluluğu ile gözledim
         Boş ellerle
                                      Marlo Morgan

ARKA KAPAK –

         Bir Çift Yürek, Amerikalı bir kadının Avustralya’da yaşadığı ruhsal yolculuğun öyküsüdür. Nomadik kültürden Aborjinler eşliğinde, kabilenin kendilerini adlandırdıkları şekliyle, - Gerçek İnsanlar – la birlikte dört ay süren ve çölü boydan boya katettikleri uzun bir yürüyüşe çıkar. Bu süre boyunca, çölün çorak coğrafyasındaki bitkiler ve hayvanlarla uyum içinde yaşamayı öğrenir. Olağandışı insanlardan oluşan bu toplulukla birlikte yaptığı yolculukta Morgan, bu insanların 50.000 yıllık kültürlerinin felsefesi ve bilgeliğiyle tanışır.
         Macerasının ilk gününden itibaren bu çetin yolculuğun zorluklarıyla mücadele etmek zorunda kalır. Dayanıklılığının hergün sınandığı bu zor yolculukta, karşılaştığı her zorlukla birlikte ruhu da değişime uğrar. Aborjinler onu, büyük bir alçakgönüllülükle kendilerinden biri olarak kabul eder ve onun şefkat dolu ruhunu takdir etmeyi ve kutlamayı öğrenirken bir yandan da güçlü doğal şifa yöntemlerine tanık olup onların canlılar ile ilgili farkındalıklarının ne kadar derin ve anlamlı olduğunu da anlamaya başlar.
         Bir Çift Yürek, yazarın kendi bastırdığı ilk basımından itibaren uluslar arası bir bestseller olmuş ve tüm insanlığa eşsiz, zamanın derinliklerinden gelen güçlü bir mesaj iletmiştir. Eğer tüm varlıkların, aynı evrensel birliğin bir parçası olduğunu anlarsak, dünyamızı yokoluştan kurtarmak için halen geç kalmış sayılmayız. Var olan her şeyi inanılmaz derecede güzel ve hassas bir karşılıklı bağımlılık dengesinde bulunmaktadır. Eğer bu mesajı alabilirsek, o zaman bizim yaşamlarımız da Gerçek İnsanlar’ınki gibi bu yüce amaçla dolabilir.
         - Bu hayatımda okuduğum en etkileyici kitaplardan bir tanesi. Bu olağanüstü eserin her sayfasında öğrenecek bir şeyler var. -
                                                                                    Og Mandino

- Bugüne dek size iki kitabı – mutlaka – diye tavsiye ettim… Martı ve Simyacı… Bu üçüncüsü… Bir Çift Yürek … Bu kitaptan çok alıntı yapacağım… Çok söz edeceğim… Siz de kitabın sayfalarını çevirirken bana kim bilir kaç defa teşekkür edeceksiniz, adım gibi biliyorum… -
                                               Hıncal Uluç, Sabah Gazetesi

- Batıyı sarsan yürek!… Çevrenize yabancılaşmaya başladınızsa okuyun derim, bir kapı mutlaka aralanacak!…-
                                      Ayça Atikoğlu, Milliyet Gazetesi

- İnsanlığın çoktan yitirdiği geçmişini merak edenler için-
                                      Füsun Özbilgen, Posta Gazetesi

- Bu hafta sonu bu kitabı okuyun, Pazartesi hayata yeni – ve daha iyi – bir insan olarak başlayın! -
                                               Murat Birsel, Sabah Gazetesi

Keyifli okumalar...

24 Temmuz 2012 Salı

Ördüklerimden... -Stepneler:))))-

Güncel örgüler değil bu sefer:) Bir süre önce örüp de eklemeye fırsat olmayanlardan...

emeksensin ve pasajda...



Oje kadar ruj kullanmayı da çok sevdiğimden ruj kılıfı...





Fare bardak altlığı ^-^



Herkese sevgilerimle...

22 Temmuz 2012 Pazar

Bin Yüz Bir İnsan * Aret Vartanyan

Kişisel gelişim üzerine yazılan kitaplardan genelde özellikle uzak dururum. Açıkcası pek haz etmiyorum.
Ama bu kitap biraz farklı. Kendini tanıma ve iç sesine kulak verme aşamaları, rahat okunan, güzel mesajlar içeren bir romana dönüştürülmüş. Okurken bir kaç sene önce farkına vardığım ve hayatıma geçirdiğim yeniliklerin bir sağlamasını yapmış oldum.




BİN YÜZ BİR İNSAN
Yazarı: Aret VARTANYAN
Yayın Hakları: Butik Yayıncılık
www.butikyayincilik.com
-         2011
-         352 sayfa

Kitaptan Alıntılar,

* Yalnız değilsin. Milyarlarca insan senin durumunda. Önce kendileriyle savaşıyorlar.
Kendileriyle kavga ediyorlar. Dışarıdan daha karmaşık içerisi. İçerideki savaşın yansımaları dünyayı bu hale getirdi. Roller, kimlikler, zihin, beden, öz, hepsi birbirine karıştı. Ruhlar yaralı… Parça parça, bütünden uzak, her yanı başka bir yana uçuşan ruhlar…

* Yaşadığımızı zannediyoruz; yaşadığımızı sandığımız yalanın da gerçekliğini yaşıyoruz. Sonuçsuz bir tırmalayış. Her defasında duvara toslayacağımız, aynı hayatı tekrar tekrar yaşayacağımız döngüden, çıkamayacağımız, adına ‘hayat’ dedikleri bir yolculuk bizimkisi.

* Ruhlarımızdaki yırtıklar kanıyor.

* Vücudumuzdaki fazlalıkların, yaşamımızdaki fazlalıklar ya da yaşanmamışlıkların yansıması olduğunu okumuştum. Neredeyse bütün hastalıklar gibi, zihnimizde doğanlar bedene yansıyor.

* Çalıştığın saatle verimlilik arasında bir bağlantı yok. Kimisi bir iki saatte kimisi on saatte aynı işi yapar.

* Ruhundaki çizikler fay hattına dönüyor. Derin derin yırtılıyorsun. Oluk oluk akıyorsun, başkalaşıyorsun. Yaralar kabuk bağlayıp döküldükçe nasırlaşıyorsun. Duygularından soyutlanıyorsun.

* İnsan yapamayacağı hiçbir şeyi hayal etmez. Hayal ettiğin, senin ulaşılabilir gerçeğinden başka bir şey değil.

* Hayallerin ve onları yaşama kararlılığın kadar varsın.

* Hermann Hesse ‘Bozkır Kurdu’

* İnternetten okumak varken, basılmış gazeteyi okumak eskimiş haberleri okumak gibi bir şey.

* Hayallere su sıkan itfaiyeciler…

* Dünyaya bir çift göz arkasından bakıyorsun. O iki gözün gördükleriyle, yorumladıklarıyla dünyayı yorumluyorsun, tanımlıyorsun. Şu anda önümdeki masanın üzerinde onlarca göz var. Taksicinin, köylü çocuğun, fabrika bekçisinin, ünlü bir şarkıcının, mahkumun, imamın, papazın, hahamın, Ermeni’nin, Rum’un, Yahudi’nin, Kürt’ün, Alevi’nin…
Aynı anda 10 kişi aynı yere bakarken, o yerde 10 ayrı gerçeklik doğar. Senin gerçekliğin, senin kaderini yaratır. Sonuçta dünyayı, kendin gibi algılarsın. Bundan sıyrılabildiğin gün de gerçekten ‘gerçek’ ile tanışırsın.

* Zaman seni yanıltmasın. Zaman senin bildiğin gibi işlemiyor. Hatta biliyorum, bana deli diyeceksin ama senin 10 yıl sonraki halinle, 10 yıl önceki halin ve şimdiki halin aynı anda yaşıyor. Birbirinden kopuk, parça parça, uzak değil, bir arada.

* Bir dakika düşün, eğer karnın doyuyorsa, gece korkusuzca uyuyabiliyorsan, sağlıklıysan, sevdiklerin varsa dünya nüfusunun en şanslı % 5’inin içindesin. Dünya her dakika açlık sınırında yaşayacak 115 bebek doğuyor. Her dakika 16 kişi AIDS oluyor. Her dakika 17 çocuk sıtmadan ölüyor. Her dakika miyonlarca işçi 0,005 doların altında kazanıyor. Her dakika 127 insan öldürülüyor.
Duşta suyu açık bıraktığın 5 dakikada dünya üzerinde onlarca çocuk susuzluktan ölüyor. Akşam yemeğinde fazla gelenleri çöpe dökerken ya da masanda fazla gelen yiyecekleri garson toplarken daha fazla çocuk açlıktan ölüyor.

* Bir düşün, günlük hayatında ne kadar çok sayıda amaçsız, hedefsiz cümle kuruyorsun. Dedikodu yapıyoruz, başkaları hakkında konuşuyoruz, enerjimizi harcıyoruz. Ağzından çıkan sözcüklerin bir sözleşme olduğunu unutma.
Karısına sinirlenen bir adamın, ‘Bu kadın beni kanser ediyor,’ demesi bile gereksizdir ve kansere davetiye çıkarır.

* Bazen bazı şeyler olması gerektiği için olur ve sen farkında olmazsın. Mesela hedefin kendi işini kurmak ileride ve çok para kazanmak. Şu anda çalıştığın işyerinden çıkartılıyorsun. İşten çıkartılmak kötü bir şey. Ve belki de o sırada, bir fırsat yakalayacaksın ya da erkenden projeni hayata sokacaksın, bir de bakmışsın işten çıkartılman, hedefine ulaşmanın yolunu açmış. Bazen bir şeyler senin istediğin gibi sonuçlanmadığında, bu senin iyiliğin için olabilir. İşten çıkartılman o gün için kötüydü ama sonuçta aslında senin için iyi olanmış. Dolayısıyla her zaman ‘her şey yolunda’ diyebilmen için, gerçekten yukarıdaki süreçleri tamamlamış ve kendini akışa bırakmış olmalısın.

* Para bir araçtır. Hiçbir zaman amaç olamaz, olduğu an senden uzaklaşır. Sen, gerçekten ürettiğinde, yapmak istediğini yaptığında para seni bulur. İnsanların en çok parayı hobilerinden kazanmasının nedenini açıklar bu. Hobini yaparken, sonuç kaygısı olmadan en iyiyi yaratırsın, kendin olursun. Sevdiğin işi, sana uygun olarak yaparak aynı şey olur.

* Yaşamımdaki fazlalıklardan kurtulurken, kendimle geçirdiğim zaman arttı. Sosyalleşmek adına arkadaşlık kurduğum çoğu insanla görüşmemeye başladım. Bunları yaşarken aklımda Hermann Hesse’nin Bozkır Kurdu karakteri canlanıyor. Yaşamın kalitesi artarken, çevrendeki kuru kalabalık azalıyor.
Duygularımı takip ettikçe, kendimi anlatmaktan vazgeçiyorum. Kendimle barıştıkça etrafımdakilerin sayısı azalıyor.

* Bugüne kadar kaç kez isteklerimi erteledim. Hep bir şeyleri daha fazla istediğim için. Defalarca kredi kartı borcum yükselmesin diye tatillerimi, görmek istediğim yerleri erteledim. Ve her seferinde kredi kartı borçlarım yine tavan yaptı.

* - Denize ilk çıktığımda çok karaladım, sonra bıraktım.
    -Neden?
    - Hayatın kendisi kitap. Kitabı okurken yazmanın anlamı ne?

* Dışarının gürültüsü, içimdeki gürültüyü bastırdıkça, içimdeki isyaqn, içindeki ihtilal daha yıkıcı oluyor.

* Entelektüel seviye, donanım arttıkça kadının bedeni üzerinde çalışması da azalır.

* Aslında her an sıfır kilometre. Her an, birbirinden bağımsız.

* Diyelim ki, sen doğuştan sanatçı ruhlu, yaratıcı bir insansın. Hatta birazda tembel bir insan ol. Ailenin senden beklentileri farklı olsun. Okullara gidiyorsun, sonra bir sınav sisteminden geçiyorsun ve belki nasıl olduğunu sen de anlayamadan ya da hamurunu unutarak finans sektörüne yoğunlaşıyorsun. Bankacı oluyorsun. Sen iş bitirici bir insan değilsin, rakamlardan hoşlanmıyorsun. Bir şekilde özüne, yeteneklerine aykırı yaşıyorsun. Kendine yabancılaşıyorsun.
İki seçenek var. Ya kendi varoluşunla mücadeleye dönüşecek ve bir türlü dikiş tutturamayacaksın. Ya da girdiğin yolda derinleşecek, her geçen gün kendine biraz daha yabancılaşacaksın. Ve bir gün kendinle yüzleşmek zorunda kalacaksın. Oysa senden, benzersiz bir ressam ya da fütürist doğabilirdi. Bir şans sana verilmedi ama kendine şans tanımamış ve hala da tanımıyor olabilirsin.

* Bedenin, zihnin ve ruhun… Hepsini besliyor musun? İnsanlık bugün beden odaklı yaşıyor. Zihnini, ruhunu unutuyor. Üç boyutuna da sahip çıkabilecek misin? Eğer çıkamazsan denge bozulur.

* İçsel yoksulluğunu gidermedikçe, o içindeki boşluk, arayış bitmeyecek, bitmez. Karun kadar zengin de olsan, dünyayı yöneten adam da olsan böyle… Başarılarına, elde ettiklerine rağmen ruhunda aynı eksiklikleri hissetmiyor musun? Zirvedeyken de acı çekmiyor musun, zirvedekiler de çekmiyor mu? Sen daha iyi bir otomobilin olmadığı için üzülüyorsun ya da otomobil olmadığı için, diğeri Porsche yerine Ferrari’si olmadığı için ya da o varsa teknesi olmadığı için üzülüyor. Başbakan, cumhurbaşkanı olamadığı için, 100m. Şampiyonu dünya rekorunu kıramadığı için, evi olan müstakil evi olmadığı için… Muhtemelen müstakil evi olduğunda da, semtini beğenmeyecek ya da bir de yazlık olsaydı diyecek. Böyle olunca, yapabildiklerinin, başardıklarının tadını da alamıyorsun ki…
Başka biri kentin karmaşasından kaçıp bir sahil kasabasında yaşamanın hayalini kuruyor. Yerleştikten sonra da bir bakıyor, aslında onu zinde tutan, istediği şey şehrin ritmi, temposuymuş.
Elbetteki beklediğimiz gibi sonuçlanmayan kararlar alacağız. Ama öncesinde mümkün olduğunca istediğimiz şeyi deneyimlemeye çalışmakta sonsuz yarar var. Örneğin, Porsche hayali kuran birinin, bir test sürüşü yapması ya da Bodrum’da çiftlik hayatını düşleyen birinin, bir süre bir çiftlikte kalması gibi.

^-^ KEDİLER ^-^

* Kedi ile kaplanın birlikteliğini gördüm.

* Karşımda kedisi kucağında, rengarenk giyinmiş bir kadın var.

-Yazım-Basım Hataları:)-

* Sf/ 61
Şık (Aşık) olduğun kadın için de aynı şey geçerli değil mi?

* Sf/ 63
Fazla ve yanlış . (nokta) kullanımı.

·      Sf/ 250
Onlara gore (göre) gelebilir de…

* Sf/ 252
Böylelikle yalnızlık senin uzağımda (uzağında) kalıyordu.

* Sf/ 299
Kadı (kadın) erkekle işi bittiğinde başka bir erkeği seçer.

* Sf/ 318
Sen bu aynada bri (bir) keramet var sanıyorsun.

* Sf/ 332
Neslihan (iyi de kitapta Neslihan diye bir karakter yok… ve o sırada birlikte olduğu, kalede zaman geçirdiği kişi Nalan…) cebinden fotoğraf makinesini çıkartıyor.
 Okuduğum tarih: 22 Temmuz 2012

 ARKA KAPAK –

Birkaç kitabın arkasını çevirip bakıyorsun ve yine kendini arıyorsun. Yaşamında yapmak isteyip de yapmadığın ya da yapamadığın ne kadar çok şey var. Oysa istemediğin birçok şeyi yaşadın ve yaşamaya devam ediyorsun. Peki ya sen kimsin? Gerçekten ne istiyorsun?

Seni tanıyorum. Kırgınlıklarını, hayal kırıklıklarını, hayellerini, yaşadıklarını ve yaşayacaklarını biliyorum. Çünkü, elinde tuttuğun bu kitabı sen yazdın.

Her gün onlarca role girerken, kendi kuklalarımızı yaratıyoruz. Kendimizden yarattığımız, günlük hayatta oynattığımız onlarca kukla. Her rolün bir kuklası var.
Bir insanın, bin farklı yansıması…

Bir bedende kaç kişisin?

Bu kez benim yaşadıklarımda seni anlattım.

Seni, bugüne kadar yaşamadığın bir yolculuğa davet ediyorum.
Bittiğinde dünya bambaşka olacak.
Bu sefer kendin için bir şey yap. Hiç değilse bir kez bu kadar düşünme…

Eğer istersen benimle gel.

Konu kitapsa kitap çekilişimi hatırlatmamak olmaz:))) Burada:)

21 Temmuz 2012 Cumartesi

^-^ Paspas, Ayraç, Cüzdan ve Eldiven ^-^

The Alan Parsons Project'in tüm albümlerindeki gitar sololarını yazan ve çalan efsanevi gitaristi Ian Bairnson'un eşi Leila Bairnson'un önümüzdeki günlerde doğum günü. 
Daha önce çanta göndermiştim, burada.
Kedileri çok seviyorlar ve 3 tane kedileri var. O yüzden kedili paspası seveceğini düşündüm ve zevkle ördüm.
Diğer paspas modellerime bakmak isterseniz,
Aşkım'ın paspası, Nazar değmesin kilimi, Kedili ve patili kilim, Kedili paspas



^-^ ve ♥ :))))
Aslında arşivimde bir sürü kedi motifi var ama ayraçların eni dar olduğu için her motif uymuyor. Ben de genelde bir kaç motif üzerinde dönüp duruyorum:)
Diğer ayraçlarıma bakmak isterseniz,
Çiçekli, Kalpli, Bal arıları, Sevgi dolu kalpler, Baykuşlu, Kedi ve ağaçlı, Kalpli ve çiçekli, Papatyalı, Kedişli, Civcivim



Kedili cüzdan olmazsa olmaz:)
Farklı renkleri için buraya ve şuraya lütfen:)



Vee tabii ki kedişli eldiven:)
Tüm modellerim için de oraya lütfen:)



Buradaki paylaşımımda kedili paket kağıdı aldığımı ama rulo halinde olduğundan açıp fotoğraflamadığımı bahsettiğim paket kağıdının görüntüsü:))) 
Kağıthane'den aldım.



Paketimiz İspanya'ya yola çıktı bile:) Umarım beğenir.


Güzel bir hafta sonu geçirmeniz dileğimle.
not: Çekilişime katılmış mıydınız?:))) Yok hala katılmadıysanız buraya lütfen:)

20 Temmuz 2012 Cuma

^-^ Böyleyken Böyle * Semra Can

Fazıl'ın kapaktakileri bana, Aşkım'a ve Külkedisi'ne benzettiği keyifli karikatür kitabını okudum ^-^
Çocukken en çok Fatoş ile Basri ve Hasbi Tembeler karikatürlerini sever ve okurdum. Bir de Temel Reis'i. Rahmetli dedeciğim bana Safinaz derdi, çok mu nazlıydım acaba diye hala düşünürüm:))) Ayrıca çocukluğumdan güzel bir anı olarak kalacak ve elimde olsa şimdi de zevkle okuyacağım karikatür kitaplarımı bugüne koruyamamış olmama üzülürüm hep. Gidip alınabilir ama sayfalarına çocukluğumun sindiği kitaplar gibi olmaz.




BÖYLEYKEN BÖYLE
Yazarı: Semra CAN
Yayın Hakları: Peng! Yayınları
-  1.Baskı: Mayıs, 2012
-  95 sayfa

Kitaptan Alıntılar;

* Beni bir satırlık yerde mi döveceksin aslanım? … kafana paragrafla vururum!

* Çakal düğünü: Karadeniz’de gelinsiz, damatsız yapılan düğün.

        * - Fıçı sen de pire mi var?
         ^-^ Onlarda benim hayvanlarımJ

* ‘Kapıdan kovsan su giderinden gelir’ hesabıyla bence en arsız ev hayvanı karafatmadır. Onları hep dişi sanmak ve yaratıcılıktan yoksun isim takmak da bir insanlık ayıbımızdır.

        * Bir de erkeklerde çam kokusu var, var ki insan diil Ayder Yaylası… (parfümJ)

* (Bayramlarda) Ya küçük oğlan çocukları böyle adam gibi giydiriyorlar. Böyle bonzai ağaçları gibi oluyorlarJ

        * Kediyiiim gözü kara kediyiiim
            Yakarım sobayı da yakarııımmJ

* Bir tek annemin yanında fabrika ayarlarıma geri dönüyorumJ

        * Eski Mısır’da hapşuranın öleceğine inanılırmış da, o yüzden ‘çok yaşa’ denirmiş?

Minik Bir HatacıkJ

Sf/33 sağdan altta 2. karikatürde saçın alt kısmının içi boyanmamış, beyaz kalmışJ
                             
 Azıcık da karikatür:)

Radyoda benim sevdiğim bir parçanın çalması paylaşmama yetti:)


Bunlar da sizler için seçtiklerim;




                                     Okuduğum tarih: 20 Temmuz 2012
Kitap çekilişime de beklerim:)
Sevgilerimle.