Yazarı: Amin MAALOUF
Çeviren: Sevim Raşa
Yayın Hakları: Yapı Kredi Yayınları
- 1.Baskı: İst., Şubat 1993
- 14.Baskı: İst., Nisan 2002
- 337 sayfa
Kitabın Orijinal Adı: Leon I’Africain
Kitaptan Alıntılar;
* O sonbahar günlerinde Granada’nın ileri gelenleri sultana, sararmış yaprakların dallarına bağlı olduğu kadar bile bağlı değildi.
* Binlerce aç insan karnını doyurabilecek; binlerce yetimin yüzünü güldürecek denli çok parayı nasıl, ne zaman, hiç utanmadan, hesapsızca, yalnızca kendi hoşnutluğunuz için harcadınız? Evler, tarlalar sanki yalnızca sizinmiş gibi davranıyorsunuz. Her şeyin tek ve gerçek sahibinin yalnızca Yüce Tanrı olduğunu nasıl unuttunuz? Her şey O’ndan gelip istediği zaman yine O’na dönmeyecek mi? Tıpkı bizlerinde günahlarımız ve sevaplarımızdan başka hiçbir şeyi birlikte götürmeden O’na döneceğimiz gibi? Din kardeşlerim, varsıllık bir insanın sahip olduklarında değil, fakat varsıllığı olmadan yaptıklarındadır. Tanrı’dan korkun! Tanrı’dan korkun! Yaşlandığınız zaman da fakat gençken de O’ndan korkun! Güçsüz olduğunuz zaman O’ndan korkun, fakat güçlü olduğunuz zaman da O’ndan korkun. Güçlü olduğunuz zaman O’ndan daha çok korkun, çünkü o zaman Tanrı daha acımasız olacak. Ve şunu da bilin ki Tanrı’nın gözleri bir sarayın görkemli kapılarının ardında olanları da görür, bir kulübenin kerpiç duvarları arkasındakileri de.
* Balık baştan kokar. Kokuşmuşluk baştan tabana doğru yayılır.
* Peygamberimiz sağaltımın perhizle başladığını söylemiştir.
* Bir gün bir söylenti çıktı. Bir buluttan tatlı tatlı dökülmekte olan yağmur benzeri bir dedikodu değildi bu; gürültüyle, gündelik bütün sesleri bastıran bir yaz sağanağı gibi geldi. Hem de bütün dramlarda kaçınılmaz olan anlamsızlığı da birlikte getirerek.
* Allah onların cezalarını versin! Yalnız O’nun bilebileceği cezalara çarptırsın!
* Güneşimiz tutulma konumuna girdi, her şey kararmakta.
* Zamanın çoğu zaman beni unutmasını istiyorum ama zaman geçiyor.
* Hem büyük şiir yarışmaları düzenlenip, yoksullara yiyecek dağıtılarak Peygamberin doğum günü Mevlid, hem de buğday, fasulye, nohut ve sebzelerle özel yemekler yapılarak Mesih’in doğum günü kutlanırdı. İslam takviminin ilk günü, Re’sü’s – Sene (Yılbaşı), Elhamra’da resmi bir törenle kutlanır, iyi dileklerde bulunulurdu; fakat Hristiyan takviminin ilk günü de çocukların sabırsızlıkla bekledikleri bir gündü. O gün çocuklar maskeler takarlar, şarkılar söyler,….
İranlıların yılbaşı günü Nevruz’da neşeyle beklenen bir bayramdı…… Müslümanlarda Ramazan Bayramı’nda en yoksullar bile en az on türlü yemek hazırlardı.
* Annem değerli takılarının bulunup bulunamayacağını sorduğu zaman her akıllı adam gibi yanıt yerine Kur’an’dan bir ayet okudu:
- Olabilir ki siz bir şeyden tiksinirsiniz; fakat o şey sizin için yararlı olabilir. Olabilir ki siz bir şeyden çok hoşlanırsınız; fakat o şey sizin için zararlı olabilir.Tanrı en iyisini bilir, siz bilemezsiniz. -
* Sık sık cenaze törenlerinde, kadın olsun, erkek olsun, insanların ölümü lanetlediğine tanık oluyorum. Fakat ölüm Tanrı’nın bizlere armağanıdır. Ve O’ndan gelen bir şeyi kul lanetleyemez. Armağan sözcüğü size aykırı olarak mı geliyor? Fakat bu bir gerçek . Eğer ölüm kaçınılmaz olmasaydı insan bütün yaşamını ondan uzak durmaya adayacaktı . Hiçbir tehlikeyi göze almayacak, hiçbir girişimde bulunmayacak, hiçbir işe el atmayacak, yeni bir şeyi bulmayacak, yeni bir şey yapmayacaktı. Yaşam sürekli bir uyuşukluk olacaktı. Evet kardeşlerim, Tanrı’ya bize ölümü armağan ettiği için şükredelim, çünkü yaşam ölümle anlam kazanıyor. Günün anlamı olması için gece, konuşmanın anlamı olması için sessizlik, barışın anlamı olması için savaş gereklidir. O’na dinlenmenin ve neşenin anlamlı olması için bize kaygı ve tedirginlik gönderdiği için de şükredelim. O’na şükredelim, çünkü O’nun bilgeliği sonsuzdur.
* Kahire’de herkes Alaeddin’in acıklı öyküsünü biliyordu. Bayezit’in varislerini birbirine düşüren kardeşler arası savaşta yer almıştı. Dahası bir ara, Bursa’yı kuşattığı sırada, savaşı kazanır gibi olmuş, İstanbul’u tehdit etmişti. Fakat sonunda amcası Selim egemenliği eline geçirmişti. Amansız bir insan olan yeni sultan kardeşlerini boğdurtmuş, ailelerinin de büyük bir bölümünü öldürtmüştü. Her nasılsa Alaeddin kaçmayı başarmış, Kahire’ye sığınmış, orada çok iyi karşılanmıştı. Ona bir saray ve hizmetçiler verilmişti. Memluk İmp.’nun, İran şahının ve Anadolu’daki güçlü beyliklerin yardımlarıyla amcasına karşı bir ordu topladığı söyleniyordu.
Bu ortaklık, Yavuz Selim’den nasıl bir karşılık görecekti? Bu sorunun yanıtı hiçbir zaman bilinemeyecek, çünkü Alaeddin Kahire’ye geldikten dört – beş ay sonra vebadan öldü. Daha yirmi beş yaşında bile değildi. Muhafız subayı Çerkez’in güzel kızını sevmiş, onunla yeni evlenmişti.
* Değişik bir kent İstanbul. Tarihle ağırlaşmış, bir yandan da yeni. Hem taşları, hem de insanları bakımından yeni. Türklerin eline geçeli daha yetmiş yıl bile olmamasına karşın kentin yüzü tümüyle değişmiş. Elbette Ayasofya yerinde duruyor, camiye çevrilmiş. Sultan Cuma namazını orada kılıyor.
* İbrahim’in evi, Mescidü’l Haram ve Cami avlusunun ortasında da, çevresinde yorgunluktan bitkin düşene dek yürümek için can attığım Kabe. Bu etkileyici yapının her köşesinin bir adı var: Irak Köşesi, Suriye Köşesi, Yemen Köşesi ve en çok önem verilen, doğuya bakan Kara Köşe Hacerü’l Esved’in yani Kara Taş’ın bulunduğu köşe işte burasıdır. Bana anlatıldığına göre Kara Taş’a dokununca insan Yaradan’ın sağ eline dokunmuş oluyor.
…… kutsal sudan, Zemzem suyundan içmeye gittim. Kabe’nin içi mavi ve kırmızı renkli mermerlerle, duvarlarsa siyah ipek örtülerle kaplıydı.
Okuduğum tarih: 27 Eylül 2003
Yazar Hakkında Bilgi= Amin Maalouf 1949’da Lübnan’da doğdu. Ekonomi ve toplumbilim okuduktan sonra gazeteciliğe başladı. 1976’dan beri Paris’te yaşıyor. Çeşitli yayın organlarında yöneticilik ve köşe yazarlığı yapmış olan Maalouf, bugün vaktinin çoğunu kitaplarını yazmaya ayırmaktadır.
Çok iyi bildiği Asya ve Akdeniz çevresi kültürlerinin söylencelerini yapıtlarında başarıyla işleyen Maalouf, ilk kitabı Les Croisades vues par les Arabes (1983, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri, Telas) ile tanındı ve bu kitabın çevrildiği dillerde de büyük bir başarı kazandı.1986’da yayımlanan ve aynı yıl Fransız – Arap Dostluk Ödülü’nü kazanan ikinci kitabı (ilk romanı) Leon I’Africain (Afrikalı Leo, YKY) ise bugün bir – klasik kabul edilmektedir.
Maalouf’un 1988’de yayımlanan ikinci romanı Samarkande da (Semerkant YKY)coşkuyla karşılandı ve pek çok dile çevrildi. Les Jardins de Lumiere (1991, Işık Bahçeleri, Telos) ve L eler Siede apres Beatrice (1992) Beatrice’den Sonra Birinci Yüzyıl (Telos) adlı romanlarının ardından , 1993’de yayımlanan romanı Le Rocher de Tanios (Tanios Kayası, YKY) ile Goncourt Ödülü’nü kazanan yazarın, Les Identites Meurtrieres (Ölümcül Kimlikler,
YKY) adlı deneme kitabı 1998’ de çıktı. Maalouf’un son romanı, 2000’de yayımlanan Le Periple de Baldassone
(Yüzüncü Ad – Baldassare’nin Yolculuğu, YKY)’dir. Finlandiyalı müzisyen Kaija Saariho’nun bestelediği opera için yazdığı Uzaktan Aşk (2002, YKY) Maalouf’un ilk librettosu ve son çalışması.
Çeviren Hakkında Bilgi: Sevim Gündüz Raşa 1940’da Kıbrıs’ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini orada, yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Matematik ve Astronomi bölümlerinde yaptı. Şu sıralar V.K.V Koç Özel Lisesi’nde matematik öğretmenliği yapıyor.
Sevim Gündüz Raşa, 1993 – 1994 öğretim yılında Fullbright bursuyla A.B.D’de bulunduğu sırada, Maryland Üniversitesi’nde Uygulamalı Roman ve Öykü Yazma kursunu bitrirdi. 1995 yılında Prenses Ozar adıyla bir çocuk öyküleri kitabı yayımladı.
Çevirileri: Ronald Dunca’dan Abelard ve Heloise; Steinbeck’in Mektupları, Mektuplarda Bir Yaşam; Paul Galica’dan Beyaz Kaz; E.Hemingway’dan Çanlar Kimin İçin Çalıyor; Steinbeck’ten Sardalya Sokağı; Tolstoy’dan Çocukluk Delikanlılık Gençlik ve Kazaklar; Andre Gide’den Pastoral Senfoni.
ARKA KAPAK –
Yolcunun adı Hasan, Muhammed’in oğlu, yolcunun adı
Giovanni Leone de Medici, Papa’nın vaftiz oğlu, yolcunun adı Afrikalı Leo. Yolcu Granadalı değil, Faslı değil, Zeyyatlı da, Avrupalı da, Arabistanlı da değil. Yolcu hiçbir ülkeye, hiçbir kente, hiçbir boya ait değil. Tutkular, tehlikeler ve başarılarla dolu büyüleyici yaşamının dönüm noktaları tarihin cilveleriyle belirleniyor. Granada’da doğan yolcu, baskınlar, saldırılar, fetihler ve isyanlarla birlikte Fas’a, Timbuktu’ya, Mısır’a, Osmanlı Sarayı’na, Kara Afrika’ya ve Rönesansın altın çağındaki Roma’ya sürükleniyor.
Afrikalı Leo, bu kurgusal otobiyografi gerçek bir öyküden yola çıkıyor. Amin Maalouf, 16.yy.ı bir uçtan bir uca kuşatan bu ilk romanında, tarihle / tarihten olağanüstü bir halı dokuyor. Bir uçan halı…
Keyifli okumalar...