Sayfalar

18 Mayıs 2013 Cumartesi

Sonsuzluk Yolculuğu - Muhammed Bozdağ


Bu güzel kitabın son paragrafının ilk cümlesiyle başlamak istiyorum:
Bu kitaptaki değerleri dostlarıyla paylaşanların, bu kitabın tüm iyiliğine ortak yazılmalarını diliyorum. –Muhammed Bozdağ


SONSUZLUK YOLCULUĞU
Yazarı: Muhammed BOZDAĞ
Yayın Hakları: Nesil Yayınları
-  Nisan 2005
-   250 sayfa



Kitaptan Alıntılar;

        * Gölge ışıktan doğar. Hiç ışık yoksa gölge yoktur; tamamen karanlık vardır.

        * Kur’an, ‘Melekler ve ruh Allah’ın arşına ölçüsü elli bin yıl olan bir günde yükselirler.’ der. (Kur’an, Nahl, 4) Bu ayetle denir ki, melekler öyle bir hızda gidebilirler ki, sizin maddenizdeki en yüksek hızda gitseniz, onların bir günde aştıkları mesafeyi, ya da yapabildiklerini, siz 18 milyon günde ancak yapabilirsiniz. Işıktan 18 milyon kat hızlı gitmek nasıl bir olgu?

         * Sorun evrenimizin ışık hızına mahkumiyetinin, ışıktan hızlı dalgalardan yaratılmış diğer evrenleri görmemize izin vermemesidir.
         İslamdan anladığıma göre, evrenimiz, Yaratıcının ‘Nurların Nuru’ isminden tecelli eden gölgelerden biridir. Kur’an ‘Allah göklerin ve yerin nurudur.’ (Nur 35) der. Sözünü ettiğimiz maddesiz enerjinin kaynağı Nurdur ve madde Nurdan gelen gölgedir.

         * Şu an biz nurun en alt katından yaratılan evrendeyken, daha üst nur düzeyindeki evrenler ve onların sakinleri bizimle iç içe yaşıyorlar. Teleskoplarımızı ve mikroskoplarımız sadece bizim evrenimizi görebiliyor. Oysa onlar her yerdeler. Meleklerin, ruhların, cinlerin ve cennetlerin evrenleri, uzayın ucundaki galaksilerin bittiği yerden başlamaz. Biz onlarla iç içe, ama, farklı boyutlarda yaşıyoruz.
         Ruhu özgürleşen, bu evrenlerden bazılarını algılayabilir. Bazı insanlar cinlerin evreniyle, bazıları meleklerin, bazıları berzahtaki ruhların evreniyle temas kurabiliyorlar. Aynen bu evrenimiz gibi uçsuz bucaksız enginlikler, gezegenler, yıldızlar, ülkeler, yerler yurtlar görebiliyorlar. Onlar rüya değil, bizim evrenimizden daha gerçektirler. Hepimiz de rüyamızda, bazen öteki evrenlerin vadilerinde dolaştırılıyoruz.

         * Nurların Nuru Allah, soyuttur, maddesizdir, nüfuz etmiştir. Evrenin enerjisi, Yaratıcının Nur isminin/vasfının gölgesidir. Evren, Nura nispetle karanlıktan / gölgeden yaratılmıştır.
   
         * Bizi diğer canlılardan ayırıp insanlaştıran ruhsal temeli elest yurdunda kazandık.
         … Allah elest yurdunda insanlara farklı yeteneklerin, bilim ve sanat becerilerinin temel potansiyellerini sundu. Gereklerini yerine getirmeye hal dilimizle söz verdiğimiz potansiyellerimizi üstlendik. Annelik rolünü alan, evladını koruyup gözetleyeceğine söz verdi. Babalık rolünü alan, ailesine kol kanat gereceğine yemin etti. Öteki hitabeti, beriki yazarlığı insanlığın iyiliğine kullanacağına ant içti.

         * Tolstoy’un dilince söyleyelim: ‘Nasıl kafa sayısı kadar düşünce varsa, kalp sayısı kadar da sevgi çeşidi vardır.’
           
            * Nefret, İblis’in Adem’e duyduğu kinden miras kalmıştır. Şeytanın elçileri ihlaslı bir kalbi gördüklerinde gözbebekleri büyür; benizleri solar, bakışları kibirli bir hal alır. Ellerine bir fırsat geçse, o zavallıları sinek gibi ezeceklerdir. Onlar kötülüklerini özel hayatlarında gizleyenler değildirler; iyilik yapanlardan nefret edenlerdir.

         * Birkaç insan, önceden başka bedenlerde yaşadıklarını savunur ve yeniden doğuşu (reenkarnasyonu) iddia eder. Önceki hayatlara dair yaşantı anlatımlar nereden geliyor? Beyin hücrelerimizde, dünyada veya rüyalarda yaşamadığımız bir olayın kaydı olamaz. Kaydı beynimizde bulunmayan bir bilgiyi hatırlayamayız ve düşünemeyiz.
         Yeniden doğuşu savunan, anlattıklarını mevcut beyniyle yaşamış olamaz. Ruhsal hafızasından hatırlıyorsa, eski deneyimleri kullanabilmeli, hayata sıfırdan, deneyimsiz başlamamalıydı.
         Yeniden doğuş iddiaları ya sonradan hayal edilen ve inanca dönüşen görüntülerden; ya da rüyalardan kaynaklanmalıdır. Belki, bu tür bilinçler öncesi hafızalara girerek, başkalarının hayatlarını izleyebilen medyumluk özellikleri de kazanmış olabilirler.
         Çelişkilerden birkaçına bakalım: Ruhların sayısı belliyse, evrendeki canlıların nüfusları neden sıfırdan başlayıp devamlı artıyor? Evrende bir mevsimde yaratılan sadece karasineklerin sayısı ilk insandan beri yaratılan tüm insanların nüfusundan fazla. O zaman sineklerin, böceklerin neredeyse hiçbiri insanlık olgunluğuna çıkamayacak mı? Bu nasıl telamül ki, yaratıkların katrilyonda birini bile insanlığa yükseltmiyor?
         Peki, kedi kelebekten üstün müdür? Kötü ruhlar neden o temiz ve masum hayvanların cesetlerine giriyormuş ki? Bunun neresi cezalandırma ve neresi ödüllendirme? Ayrıca nerede tekamül? Her çağda zalim insanlar geliyorlar. Akılsız iradesiz hayvanın mekanik hayatında olgunlaşmanın mantığı mı olur? Olgunlaşan ruh insan suretine yükseliyorsa, nedir bu insanlığın hayvanlardan beter acımasızlığı ve bencilliği?
         Ayrıca bu ruhlar oltayla ceset avlar gibi tüm yumurtaların huzurunda birlikte tuzakta mı bekliyorlar? Karada denizde yaratılmak üzere olan tüm insani ve hayvani ceninlere göz dikmiş de bekliyorlar mı? Yoksa bir bilgisayar programıyla mı yönlendiriliyorlar? Ceninleri, yumurtaları görebilecek haldeyseler, sınırlandırılmış cesetlere neden girsinler? Ya o cesetlere girmeselerdi? Cesetler ruhsuz kalsalardı ne olurdu? Nasıl oluyor da, bini bir cesede girmeye yarışmıyor; rekabet etmiyorlar?
         Bir insanı orada akrep, burada hamsi, ötede erkek, beride kadın, şunların amcası, bunların halası gören inanıştan nasıl huzur çıkabilir? Birisine anne diyorsunuz; meğer bilmem ne zaman torununuz olacakmış? Yediğiniz tavuk bilmem kaç nesil önceki komşunuzun teyzesiymiş. Kimin kimin nesi olduğu birbirine karışıyor; ne akrabalık ve iletişim kalıyor; ne de adalet.
         Yeniden doğuş iddiası başta İslam olmak üzere, tevhit dinlerinin reddettiği yanıltıcı bir varsayımdır.
Elest, yani dünya öncesi hayat ise gerçektir. Biz dünyadan önce, dünyaya benzer, dünyanın cinsinden bir evrende yaşamadık. Elest yurdu, uzayda yer kaplayan gerçek parçacıklardan yapılı cennet gibi değildir. Elest yurdunda uzunluğu, ağırlığı ölçüp akıl yürüten bir mantığımız yoktu. Orada tıpkı bir bebek doğasındaydık. Bebekler doğduklarında, akıl ve zekaları henüz inşa olmamıştır. Ama, araştırmalar da gösteriyor ki, daha anne rahmindeyken bile, babalarının olumlu-olumsuz duygularını uzaktan algılayıp anlamlandırabiliyorlar. Hatta Wisconsin Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre; bebekler yetişkinlerden daha iyi bir müzik kulağıyla doğuyor; konuşmayı bu sayede öğreniyor; ama, sonra bu temeli yitiriyorlar.
Elest yurdunda beyin ve sinir sistemi gibi yapılara bağlı değildik. Cisim dünyasının renkliliği ve kelimeli konuşma yoktu. Herkes sadece kendisini ve kendisine yönelen ilahi anlamları algılıyordu. Yaratan arıya nasıl vahyetmişse, insanla da öyle konuşuyordu.
Kendimizi bir heykel, bir et parçası, kelebek veya çiçek değil de, insan olarak algılamamızın sebebi elestten getirdiğimiz ruhsal temeldir. Elestten eğitimli gelmeseydik, cesetten koparılmış bilinçsiz et çuvalından farkımız olamazdı. Mevlana’nın dediği gibi, ‘Çocukta anlayan bir kulak olmasaydı anasının sözünü duymaz, dilsiz olurdu.’ Taşa, çiçeğe, böceğe bir asır insan dilini anlatsanız öğrenebilir mi?

* Bir bebek yüzünü yetişkin yüze dönüştüren o kudret, o yüzü her hücreciğinden yakalayıp büyütürken, başlangıçtaki simetrisini korur. Sağını solunu yumru yumru yapmaz.

* Emanet kendilerine sunulduğunda, göklerin, yıldızların ruhunu temsil eden melekler korkudan ürperdiler. Gereğini yerine getirememe endişesiyle çekindiler. ‘Davranış ve eylem özgürlüğünü’ aldıktan sonra, onu kötüye kullanma tehlikesi vardı. Emanete ihanet etmenin bedeli Yaratıcıdan uzaklaşmaktı; sözü tutamamaktı ve Cehenneme düşüp kahrolmaktı. Gökler ve yerler, ilahi emre zorunlu bağlılıkta kalmayı, iradesiz yaşamayı seçtiler.

Yaratıcı, sonsuz isimlerinden parıltıları insana cömertçe sunmuş; insanı isimlerinin muhteşem bir aynası yapmayı da dilemiştir. Allah mülkün sahibidir ve insana mülk sahibi olma hissini verir. Zamanlara hakim olarak ve zamanın dışındadır; insana geçmişi ve geleceği algılama becerisi hediye eder. Sonsuz bir bilinçtir ve insana kendini fark etme, bilme yeteneğini lütfeder. Güzeli sever ve insana güzelliği sevme becerisi sunar. En estetik yapar, temizdir, en güzel konuşur, sevgi doludur, şefkat doludur. İnsana da estetik yapma, temiz olma, güzel konuşma, sevgi ve şefkat yeteneklerini vermiştir. Allah zalimleri kahredicidir ve insana da öfke vermiştir.
Bunlar gibi daha pek çok ilahi vasfın yansımalarını insan doğasında bulabilirsiniz. Ama, bunlar emaneti kabullenmekten korkan dağlarda, yıldızlarda yoktur.

* İnsanın vahşeti, hayvanların vahşetinden bin kat daha beterdir. Hayvanlar katliam yapmazlar.

* Huzurumuzun temelinde iyiliklerimiz, karamsarlığımızın temelinde kötülüklerimiz gizlenir.

* Yaratan şöyle der: ‘Onlar görmüyorlar mı ki her yıl bir veya iki kere sınanıyorlar. –Kur’an, Tövbe 126’ ‘Sizi mutlaka sınayacağız; ta ki içinizden gayret edenleri, sabır gösterenleri tanıyacağız. –Kur’an, Muhammed 31’

* İnsan dünyaya Yaratıcısını tanıyıp sevmesi için gelmiştir. Yaratıcısını tanıması, eseri olan evreni tanımasıyla gerçekleşir.
Yaratıcının zatı mutlak bilinmezdir. Ama eserdeki her vasıf, eser sahibini tanıtır; hissettirir.

* Yaratanın sanatını keşfetme arayışıyla doğaya açılandan daha mutlusu yoktur.
Kur’an, Yaratıcının sözü, evren ise icraatıdır. Evren, ‘her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır.’

* Şükür dostlukların kapısıdır. Şükreden kalbi meleklerin ilhamı kuşatır.
Şükreden kalbi melekler kuşatır; ona hikmetleri ilhama girişirler. Oysa, bir kelebeğin zatını kast ederek, ‘Ne tatlı, ne sevimli.’ demek, Yaratıcıyı rencide eder. Doğru söz, ‘Ne güzel yaratıldı, ne muhteşem tasarlandı.’ demektir.
Temiz kalbe yakışan, sanatı sanatkarı nedeniyle beğenmek, sanat sahibine nankörlük yapmamaktır.

* Syrus der ki: ‘Yoksul, çok şey ister; hırslı ise her şeyi.’
Balzac’a göre, ‘En mükemmel iyilik, insanı minnet altında bırakmayandır.’

* Allah sevgisi, Allah’ın sevdiği şekilde yaşama çabasının eseridir.

* Abdestin verdiği psikolojik temizlik hissi bir yana, cildi gençleştirmesi, stresi, gerginliği azaltması ve namazdaki gibi, akupunktur noktalarını uyararak sağlığı beslemesi de ilginçtir.
Detay için: Dr. Baki Dökme, ‘Akupunktur noktaları ve namaz’, Akupunktur Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 50, Yıl: 2003

* Kabir/Berzah Durağı- Elest yurdunun hayal evreninden dünyaya potansiyeller halinde gelmiş; dünyada açılımlar yakalamıştık. Artık ruhumuz toprak bedeni terk ediyor ve üçüncü hayat evresine varıyoruz.
Burada, dünyada gelişmiş mantıksal düşünme becerimizi ve dünya hafızamızı beraberimizde taşıyacağız. Berzahın hayal pencerelerinden, cennetin/cehennemin kopyalarını izleyebileceği gibi, bazı ruhların dünyayla iletişimine de izin verilecektir.

* Olayların ardındaki ilahi eli görebilen kalbin dünyaya bakan işleri de ibadettir. Böyle bir insanın yemesi, gezmesi, uykusu, yürümesi de ibadet gibi sayılır. Çünkü o, dünyanın her işinde Yaratıcısının huzurunda olduğunun bilincindedir.

* Berzah evreninde, dünyadaki her yaptığımızı hatırlıyoruz; yaşadığımız caddeler, akrabalarımız bilincimizdedirler. Berzah evreni, herkese kendi geçmiş deneyimleriyle uyumlu, bilindik güzellik veya çirkinlik unsurlarıyla yoğrulmuş bir yapıda sunulacaktır.

* Dünyadan sonraki boyutlarda insanlar suretlerinden değil, ruhlarının yaydığı duygudan tanınırlar. Zulmetmiş ahlaksız ruhlar, ürpertici ve tiksindirici suretlere bürünürler; yüksek ruhlara da olağanüstü güzel görünümler sunulur.

* Dua, iyilik ve selamlarınız, öteki dünyadaki dostlarınız için huzur ve esenlik vesilesidir.
Evrenin tüm noktaları ve tüm paralel evrenler gibi, dünyayla berzah da haberleşmeye açıktır. Dualarınız, selamlarınız, iyilikleriniz ruhunuzdan nurlar halinde yükselir; berzah evrenindeki sevdiklerinizin ruhlarına ulaşır. Her ruh adeta bir radyo vericisi gibidir; duygularını, düşünce ve dileyişlerini dalgalar halinde ruhsal boyuta aktarırı. Tutuklanmamış ruhlar, bu mesajları okur, anlamlarını hisseder.
Dünyadaki mesajlarımız iki yoldan yayılır. Birinci yol, maddi titreşimlerdir ki, onu ancak maddi evreni tarayan kulaklarımızla duyarız. İkinci yol, aynı mesajların ruhumuzdan çıkan formudur ki o ancak telepatiyle algılanır. Kalpten çıkan o soyut mesajları çevrenizdeki melekler de duyarlar. Eğer ilgileri varsa o mesajlar berzah ruhlarına da ulaştırırlar.
  
* Ölülerin bizden yalvarırcasına dua isteyişlerini duyabilseydik, dünyada yaşamaya dayanamazdık.

* Boynuzsuz koyun boynuzlu koyundan; hayvanlar birbirinden ve insanlardan haklarını alırlar. ‘Kim haksız yere bir serçeyi veya ondan küçük bir canlıyı öldürürse, o canlı kıyamet gününde davasını Allah’a götürür ve ‘Ey Rabbim, filan kimse bir fayda olmaksızın beni öldürdü, der.’

* Hayvanlar haklarının tamamını aldıklarında, derecelerini edinip ruhani sonsuzluğa göçüp giderler.

* … dünyadayken kul hakkına özen gösterenlere, Allah burada yardım eder; aralarına girip hak sahiplerine ikramlarda bulunur, borçlarını kapatır.

* Mevlana ‘Kıyamette namazları, oruçları ve sadakaları getirip teraziye koyarlar; ama, Allah sevgisini getirirler de teraziye sığmaz.’ der.

* (Cehennem) Asıl şiddet, şeytan gibi bile bile, göre göre, anlaya anlaya, sırf kibir yüzünden isyanı seçenleri kuşatacaktır.
Bazılarının ilahi tebliğden hiç haberi olmamıştır. Köylerinde cehalete batmış, Afrika’nın uzak kabilelerinde eğitimsiz ve bilgisiz kalmış olabilirler. Hak ve son din İslamdır; ama, bilip anlamayanları Allah suçlamaz. 124 bin peygamber boşuna gönderilmedi. (Kuran yorumcularının çoğuna göre azap ilahi rehberliği bilerek reddedenler içindir. Kimi İslam düşünürlerine göre de azaba uğrayacaklar, ‘Allah’ın mesajından tam haberdar olup anladığı halde kabul etmeyenlerdir.’ Hırsızlığın, cinayetin, ahlaksızlığın cezalandırılması ise kul hakkıyla ilişkili ayrı bir konudur.)
Öyle insanlar, belki cehennemde, belki cennette; belki de cehennemle cennet arası Araf denilen topraklarda, durumlarına uygun çileli ya da çilesiz hayatlarda yaşarlar. İdrak eksikliği içerisinde, suç işleme kastından uzak ve iyi niyetli çabalarla yaşamış kullarını ateşlerde süründürecek bir Allah fikrine sahip değilim. Allah adildir ve rahmeti gazabını geçmiştir.
Müslümanın inancına göre, kıyamet asrında, son ilahi mesajı temsil eden hak din İslamdır. Yaratanın en son dinini bulduktan sonra, ‘her kim İslamdan başka bir din ararsa, asla kabul edilmez ve o, ahrette hüsrana uğrayanlardan olur.’ Ama, İslamı bilememiş, duyamamış, hele biz dinimizi ahlakımızla buluşturmadığımız sürece, anlayamayacak toplumları suçlayamayız.
Allah kendi ifadesiyle ‘dileseydi, her köye bir uyarıcı gönderebilirdi.’ Yaratan, müminlerden ve diğer dinlerden, Allah’a ve ahiret gününe inanıp iyi işler yapanların ilahi katta ödüllendirileceklerini belirtir. –Kur’an, Bakara- Böyle bakınca, herkesi tek Yaratıcıya inanıp ahlaklı ve erdemli yaşamaya çağırmayı; ama, bize benzemeyenleri de , hemencecik cehenneme mahkum etmemeyi seçiyorum.

* Dünyadaki cansızların arkasında bile, ruhları gibi davranan melek bilinçleri vardır. Evrenin her zerresinin arkasında gizlenen melek bilinçleri, şükür hisleri içerisinde Yaratıcıyı anarlar. –Kur’an, İsra 44- Bizim boyutumuzda cansız olanlar, başka boyutlarda canlıdırlar.
  
* Mevlana’nın deyişiyle, ‘İnsanı Allah överse, ona cansızlar da yüzlerce kez doğrudur haktır der, canlılar da… İnsanı koruyan Allah olursa, ona kuş da gözcü bekçi kesilir, balık da… (Mevlana, Mesnevi, c.3, s.264)

                                   Okuduğum tarih: 15 Nisan 2013

ARKA KAPAK –

Uzay/Zaman, yokluktan nasıl doğuyor Evren nasıl yönetiliyor Madde duvarının arkasında hangi paralel evrenler gizlendi Evren nasıl başladı ve nasıl sonlanacak Dünyanın ne kadar ömrü kaldı İnsan neden önemlidir Geleceğimizi ne tür maceralar bekliyor Gerçek mutluluğun sırrı nedir Gönüllerimizdeki duygular ve vücut tasarımlarımız nereden geliyor Zamanlar ve mekanlar ötesine nasıl gidilir Diriliş yollarında neler yaşayacağız Cennetin çok mekanlı eş zamanlılığı nasıl bir yaşama biçimidir Bu kitapta, bilimin ve dinlerin üzerinde durduğu en temel soruların cevaplarını bir arada bulacaksınız. Varoluşunuzun anlamını keşfedeceksiniz. En zor konuların en umulmadık anlaşılırlıkta ele alındığını göreceksiniz. Mevlana, Arabi gibi tasavvuf öncülerinin asırlar önce açıkladıkları sırları bilimin yeni irdelediğini farkedeceksiniz. Bu kitap hayatınıza şaşırtıcı ilkler katacak. Hayat bazen karanlık da görünse, coşkulu bir gelecek erdemlileri bekliyor. Geleceğinizi dünyadaki seçimleriniz belirleyecek. Gerçek huzuru ve güveni arıyorsanız, serüveninize sonsuzluktan bakmalısınız.

4 yorum:

  1. Notumu aldım,bu güzel tanıtım için teşekkürler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim.
      Keyifli okumalarınız olsun.

      Sil
  2. elimde var bu kitap ama henüz okuyamadım.emanetler bitecek inşallah önce.

    YanıtlaSil