Sayfalar

30 Temmuz 2013 Salı

Kaç Zil Kaldı Örtmenim? - Filiz Aygündüz


KAÇ ZİL KALDI ÖRTMENİM?
Yazarı: Filiz AYGÜNDÜZ
Yayın Hakları: Doğan Kitap
1. baskı / Aralık 2010
5. baskı / Kasım 2012
- 208 sayfa

Kitaptan Alıntılar;

* … olup biten her şey film kareleri gibi geçiyor önümden. Zaman zaman altyazılar…

* Silvan’daki kadınların çoğu gibi, onun da yaşı gülümseyişinde saklıydı. Elleri ateşte, bedenleri hayatın içinde, zamanından erken yaşlanmıştı çoğunun. Gerçek yaşları ise güldüklerinde belli oluyordu ancak.

* Kadın öğretmenlerin üzerinde büyük bir baskı vardı. Kısa etek giyiyor diye bacağına tükürülenler olmuş, uzun tırnakları için ‘Onları kes, yoksa kırarız’ tehditleri alanlar, Silvan’ın yerlisi olduğu halde örtülü gezinmiyor diye yüzüne kezzap atılanlar…

* Kaymakamlığın fakir aile çocuklarına yaptığı kıyafet yardımı gelmiş…
Binanın girişinde karşılaştığımız adam Kürtçe bir şeyler söyledi…
‘Ne dedi?’ diye sordum Zilan’a.
‘Kabanımı, ayakkabılarımı görmüştür ya… Yenidir hepsi. ‘Türk çocuklarına benzemişsen’ dedi örtmenim.

* … Andımız. … Türküm, doğruyum, çalışkanım… Okula gidene kadar Kürt, okulda Türk…
Andın ‘Ey büyük Atatürk’ bölümüne geldiğimizde öğrencilerin bir kısmının, ‘Ey Büyük Allah’ dediğini fark ettim bu kez.
‘Örtmenim, Allah büyüktir, yoksa Atatürk?’
Önce Atatürk’ün yaptıklarını dilim döndüğünce özetledim.
Atatürk’ü bu işleri yapmakla görevlendirenin Allah olduğunu söyledim.
‘Dua ederken ellerinizi açıp ey Atatürk sınıfımı geçmeme yardım et diyor musunuz?’
… işte, nasıl siz dualarınıza Atatürk’ü karıştırmıyorsanız, Andımız’a da Allah’ı karıştırmayın. Her ikisinin de yeri ayrı.
Aslında bütün mesele bazı kelimeleri birbirine karıştırmalarıydı. Andın ‘ey’ hitabını, çoğu ‘en’ diye algıladığından, ‘en’in yanına gelen büyük sıfatıyla başlayan cümlede Atatürk yerine Allah diyorlardı.

* Az sonra aralarında dolaştığımda hemen hepsinin defterlerinde benzer manzaralarla karşılaştım. Suların oluk oluk aktığı ırmaklara, çitlerin arkasında dolaşan koyunlara, yeşillenmiş dağlardan yükselen sapsarı bir güneşe rastlarım diye düşünüyordum. Ya da belki anne, babaları, kardeşleri, boy boy… Oysa uçaklar vardı gökyüzünde, bombalar düşüyordu, panzerler cirit atıyordu her köşede, koca gözleri korkuyla bakan, bir masanın altına saklanmış insanlar… Kırmızılar çoktu resimlerinde, kan kırmızılar…
… Kafalarında kalan en belirgin resimler bunlardı ve sadece yedi sekiz yaşındaydılar.

* Dokunsam ağlıyorlardı ve gülüyorlardı dokunsam.

                                  Okuduğum tarih: 17 Temmuz 2013

Yazar Hakkında Bilgi= 1971 yılında İstanbul’da doğdu. Mimar Sinan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Matematik bölümü mezunu. Çeşitli liselerde matematik öğretmenliği yaparken, Topaz, Go, Cosmopolitan dergilerinde serbest muhabir olarak çalıştı.

1995 yılında Duygu Asena’nın çıkardığı kadın dergisi Kim ve kültür sanat dergisi Negatif’e yazmaya başladı. 1999 yılında öğretmenlikten istifa etti. Aynı yıl, Asena’nın dergileri kapandıktan sonra Milliyet gazetesi kültür sanat servisinde ve Milliyet Sanat dergisinde muhabirlik yapmaya başladı.
2007 yılında Milliyet gazetesi kültür-sanat servisi müdürü oldu.
Milliyet Sanat dergisinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü görevlerinde bulunduktan sonra 2008’de derginin genel yayın yönetmenliğine getirildi.

Halen Milliyet gazetesi kültür-sanat servisi müdürlüğünü, Milliyet Sanat dergisinin ve Milliyet gazetesinin çıkardığı aylık kitap eki Milliyet Kitap’ın genel yayın yönetmenliğini yapıyor.
 

ARKA KAPAK –

Filiz Aygündüz’ün samimi anlatımıyla farklılıkları, kimlikleri, dili, ölümü ve hayatı sorguladığı Kaç Zil Kaldı Örtmenim?, Türkiye’nin en önemli meselelerinden birine siyasetin değil, insan öykülerinin içinden bakıyor…

Diyarbakır’ın küçük bir kasabasına atanan yirmi üç yaşında bir öğretmen… İstanbul’daki güvenli evinde, televizyon haberlerinde seyrettiği “uzaktaki köy”de yeni bir hayata başlıyor. O köyün ne dili tanıdık ne de alışkanlıkları. Bu yeni dünyanın içinde ona rehberlik edenler ise otuz iki küçük çocukla bir büyük aşk…
Filiz Aygündüz’ün samimi anlatımıyla farklılıkları, kimlikleri, dili, ölümü ve hayatı sorguladığı Kaç Zil Kaldı Örtmenim?, Türkiye’nin en önemli meselelerinden birine siyasetin değil, insan öykülerinin içinden bakıyor.

“Duyduğum ilk Kürtçe kelime ‘gel’ anlamına gelen ‘were’...

Kafa karışıklığı. Ne yani, burada insanlar, anlamadığım bir dilden mi konuşuyor? Birkaç saat önce yerliyken birkaç saat sonra yabancıydık; aynı ülkenin sınırlarında. Sırf insanlar anadillerini konuşuyorlar diye… Tuhaf bir kızgınlık duyuyordum. Anlamamaktan.

Dilin yoksa yalnızmışsın meğer.”

Bir Odadan Bir Odaya - Elif Güney Pütün

Takaslık kitaplarıma ekledim. Takastaki diğer kitaplarıma bakmak isterseniz buraya lütfen:)


BİR ODADAN BİR ODAYA
Yazarı: Elif GÜNEY PÜTÜN
Çeviren: Nükhet İzet
Yayın Hakları: Doğan Kitap
1. baskı / Ocak 2012
- 171 sayfa

Kitaptan Alıntılar;

* Babayla sohbet eden biri, bu rolü neden bana oynatmadığını soruyor. Babamın cevabı çok açık:
‘Çünkü kız güzel olmalı. Sen, benim kızımı gördün mü?’

* Baba üzüyor beni. Çok üzüyor.
Sözleri hançer gibi kalbime sağlanıyor.
‘İşte benim kızım. Aptal ve çirkin. Kusuruma bakmayın.’
Konuklara böyle takdim ediliyorum.

* Bu gidişle sen bir baltaya sağ olamazsın!
(Yılmaz Güney kızı Elif’e söylüyor.)

* Gelecekle ilgili heyecanlı bir konuşma sırasında Baba ona ‘Keşke benim kızım sen olsaydın şu aptalın yerine’ diyor. yıkılıyorum. Hasta haliyle bile bana olan olumsuz bakışını değiştiremiyor.

* (Yılmaz Güney’den kızı Elif’e)
Babanın bana şu sözleri söylediği gün üzüntüden kahroluyorum.
‘Zaten bu kadar fazla çalışman, senin aptallığının kanıtı. Eğer akıllı olsaydın, bu kadar çalışmak zorunda kalmazdın.’

* Canlı Hedef / Kızım İçin
‘Olamaz’ diyorum, ‘inanılır gibi değil!’
Bu film  benim için!
Başrol oyuncusunun bir kızı var. Adı, benimkiyle aynı.

                                 Okuduğum tarih: 15 Temmuz 2013

Yazar Hakkında Bilgi= 3 Ağustos 1966’da İstanbulda doğdu. 15 yaşına kadar Türkiye’de yaşadı, 1981 yılında ailesiyle birlikte Fransa’ya yerleşti. Liseden sonra Psyco-Pédagogie yüksekokulunu bitirdi. Eğitiminin ikinci yılında yaptığı bir staj sırasında otistik çocuklarla tanıştı ve tüm iş hayatını onlara adadı. Psikanalitik formasyonunun yanı sıra aile terapisti formasyonu da iş hayatını ve kişisel hayatını zenginleştirmeye devam etti. Eşi ve iki çocuğuyla Fransa’da yaşıyor.

ARKA KAPAK –

Elif Güney Pütün, sinemanın çirkin kralı babası Yılmaz Güney’i bambaşka bir pencereden yansıtıyor…
İşte babam böyle bir aynaydı. Önden parlak, arkadan sırlıydı.
...

Babam sadece bir put değil,
sadece bir poster değil, sadece bir görüntü değil.

O, mücadele.

O, öfke.

O, bağışlama.

O, aşk.

Hepimiz gibi o etten kemikten bir insan.

Elif Güney Pütün, babası Yılmaz Güney’i bambaşka bir pencereden yansıtıyor. Küçük bir kızın acılarını, yalnızlığını ve çaresizliğini anlatırken bir baba, bir eş ve bir insan olarak bilinmeyen yönleriyle yepyeni bir Yılmaz Güney portresi sunuyor okura.

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Küfkedisi - Ilgın Olut

Kitabın ismini çok beğendim ama romandan aynı oranda etkilenmedim.
Takaslık kitaplarıma ekledim. Takastaki diğer kitaplarıma bakmak isterseniz buraya lütfen:)


KÜFKEDİSİ
Yazarı: Ilgın OLUT
Yayın Hakları: Doğan Kitap
1. baskı / Kasım 2007
4. baskı / Eylül 2011
- 274 sayfa

Kitaptan Alıntılar;

* Oysa her şey simsiyah olmuşken sadece kelimeler bembeyaz kaldı…

* - Büyük balık küçük balığı yer.
- Neden balinaların soyu tükenirken, her yer sardalye, hamsi akını oluyor öyleyse? J

* Öyle ya, insan davranışlarından sorumlu tutulabilirsin belki ama ya hislerinden?

* Boyoz ve Kumru; her ikisi de XV. yüzyılda İspanya’dan getirilip İzmir’e yerleştirilen Sefarad Yahudilerinden kalmaymış.

* Her iyilik yaşamdaki son iyiliğiniz olabilir.

^-^ KEDİLER ^-^

* Aniçka da bir zamanlar babasının güzel Külkedisi olmuş muydu acaba?

* … tek sorumlusu sen değilsin… Emin ol ki değilsin Küfkedisi…

* Sen apansız gidip gökyüzünde melek olduktan sonra (babasına diyor) Külkedin bozuldu, ‘Küfkedisi’ oldu.

* … kedi resimleriyle süslü bordo bir tişört...

* Gel bakalım sırnaşık kedi… (kadına söylüyor)

* … Küfkedisi’yle tanışması…

-         Yazım-Basım Hataları –

* Sf/168
… ‘Buyurun, fendim’…

* Sf/196
Ata hırsa (hırsla olacak)

                                          Okuduğum tarih: 14 Temmuz 2013


Yazar Hakkında Bilgi= Ilgın Olut 1969 yılında İzmir’de doğdu. 1987 yılında İzmir Bornova Anadolu Lisesi'nden mezun oldu. Cerrahpaşa İngilizce Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra Hacettepe Üniversitesi’nde infeksiyon hastalıkları dalında ihtisas yaptı. İlk romanı "Neva" büyük ilgi gördü ve 2000 yılında ‘Dünya Aktüel Ödülleri En Çok Satan Roman Ödülü’nü aldı. Bir süre UNESCO adına Güney Afrika Cumhuriyeti’nde çalıştı ve burada ikinci romanı "Yüzleri Arayan Adam"ı tamamladı. "Küfkedisi" üçüncü romanıdır. Halen İzmir’de bir eğitim hastanesinde görev yapmaktadır.

ARKA KAPAK –

“Biz kelimelerden, sevişmekten, şöhret tutkusu ve yaşam enerjisinden ibaretiz.
Biz inanmanın ve coşmanın yoğunlaşarak cisimleşmiş haliyiz…
Biz hayatız damarlarda dolaşan. Biz temiz hava gibiyiz büzülmüş ciğerleri dolduran. İşte bu yüzden biz tüm bu sahip olduklarımızı sadece bir kadının yararlanımına sunacak kadar bencil olamayız. Üstelik unutmayın ki bizim yelkenimizi şişiren rüzgâr, hikâyeleri bizle başlayıp bizle biten kadınların nefesleridir…”
Ata billur gibi bir neşeyle kıkırdadı.
“Senin kadar güzel saçmalayan birini daha görmedim Can. Üstelik inanıyorsun da bunlara.”

Kaotik ve dolambaçlı bir iş yaşamı, hızlı hayat temposu, şöhret ve başarı hırsı, aceleye getirilen aşklar, dostluk, erdem, inanç, bağlılık üzerine modern, epik bir metropol hikâyesi.

Kimse - Ferit Edgü

Takaslık kitaplarıma ekledim. Diğer takaslık kitaplarıma buradan bakabilirsiniz.



KİMSE
Yazarı: Ferit EDGÜ
Yayın Hakları: Sel Yayıncılık
Ferit Edgü, 1988
- Sel Yayıncılık, 2013

- Roman    /        127 sayfa

Kitaptan Alıntılar;

* Düşler, gerçeğin arka yüzüdür.

* Düşünde düşünür, uyanıkken düşlersin.

                                 Okuduğum tarih: 14 Temmuz 2013

Yazar Hakkında Bilgi= Ferit Edgü (1936İstanbul). Türk öykücü, şair, romancı, deneme yazarı.
Yüksek öğrenimine İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde başladı. Daha sonra Paris'e giderek, öğrenim yaşamını orada sürdürdü. Daha sonra Türkiye'ye dönerek, Ada Yayınları'nı kurdu ve 1976'dan 1990'a değin pek çok yerli ve yabancı yazarın ve şairin yapıtını yayımladı. Edebiyatın pek çok alanında, pek çok dünya diline çevriler yapıtlar üretti.

Roman- Kimse (1976), O/Hakkari'de Bir Mevsim (1977), Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı (1988)

Öykü- Kaçkınlar (1959), Bozgun (1962), Av (1968), Bir Gemide (1978), Çığlık (1982), Binbir Hece (1991), Doğu Öyküleri (1995), İşte Deniz, Maria (1999), Do Sesi (2002), Avara Kasnak (2005), Nijinski Öyküleri (2007), Yaralı Zaman

Senaryo- Hakkâri'de Bir Mevsim (O adlı romanından senaryo, Onat Kutlar ile birlikte)

Deneme- Tüm Ders Notları (1978), Yazmak Eylemi (1980), Şimdi Saat Kaç? (1986), Yeni Ders Notları (1991), Seyir Sözcükleri (1996), Devam (2001), Sözlü/ Yazılı (2003), İnsanlık Halleri (2003)

Şiir-Ah Min-el Aşk (1978), Dağ Şiirleri (1999)

Anı- Görsel Yolculuklar (2003)

Biyografi- Abidin (2003), Avni Arbaş (2001), Osman Hamdi-Bilinmeyen Resimleri (1986)

Çocuk Kitabı- Doğa Dostları (2004)

Ödülleri- Sait Faik Hikâye Armağanı 1979 (Bir Gemide), Türk Dil Kurumu Deneme Ödülü 1979 (Tüm Ders Notları), Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü 1988 (Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı)


ARKA KAPAK –

Bir karakış boyu, ülkemizin doğusunda Hakkari’nin 13 haneli, 114 nüfuslu Pirkanis adlı dağ köyünde anmak anımsamak, anlamak, sormak, karşılık aramak, ayakta kalabilmek için sürdürülen yalnızlık konuşmaları.

Pulbiber Mahallesi - Didem Madak

Tankut Bey'in Ebediyen Edebiyat blog paylaşımında görüp not aldığım bir kitaptı. Sayesinde böyle değerli bir kalemi okuduğum için Tankut Bey'e teşekkür ederim.
Didem Madak genç yaşta kaybettiğimiz kalemi kuvvetli bir şair. Üç hazine bırakmış ardında şiir severlere. Diğer iki kitabını da aldım, okuyunca paylaşacağım (burada).




PULBİBER MAHALLESİ
Yazarı: Didem MADAK
Yayın Hakları: Metis Yayınları
İlk Basım;: Mart 2007
- Üçüncü Basım: Aralık 2012
- ‘Ardından’ başlıklı bölüm kitabın Kasım 2012 ikinci basımına yayımcı tarafından eklenmiştir.
-  Şiir          /        113 sayfa

Yazar Hakkında Bilgi= Didem Madak, (d. 1970, İzmir - ö. 24 Temmuz 2011, İstanbul), şair. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Şiirleri ÖküzLudingirra ve Sombahar dergilerinde yayımlandı. İlk kitabı olan Grapon Kâğıtları İnkılap Kitabevi Şiir Ödülü’nü kazandı.
·                    Grapon Kağıtları, 2001
·                    Ah’lar Ağacı, 2002
·                    Pulbiber Mahallesi, 2007

Kitaptan Alıntılar;

Büyümüş Çocuk Şiiri

     * Bugün bir harf girdi atmosferime, tutuştu ve yandı
Siyah bir gelinliğe benzeyecek bu şiir
            Uzun kuyruklusundan.

* Cümle kapıların önünde kelimelerle beş-taş oynuyorum.

* Ucu olmayan dize yakışıyor şiire.

Gecenin Çekmecesi-

   * Bana artık büyü diyorlar
Bütün renkleri mezun etmişler hayatlarından
Karanlığa emekli öğretmenler gibi sanki insanlar

* Bir gece kalkıp bütün ışıkları yakacağım Füsun
Şiirime ışıktan bir nokta koyacağım!

Pulbiber Mahallesini Tanıyalım-

Yalnız şarkılara fazla pulbiber atıyorlar.
‘Kimbilir’ çocuklar doğacak bahara
Babası canı cehenneme çocuklar
Pulbiber taneler yapışmış dudaklarına
Saate bakıyorum düm-tek-düm-tek ilerliyor.

Pulbiber Mahallesini Tarihi-

* Şiir şiir olalı böyle şiirsizlik görmemiştir.

* Dizelerden birini düşürmüş ve sonra bulamamıştım.
Haytalığa gitmiş olabilirdi ya da sinemaya.
Tabelamı astım:
Bu şiirde asgari sanat tarifesi uygulanmaktadır.

Hatalı Teşbihler-

* Zeyna (kedi) gölgesini bir başkası sanıp oynuyordu, ben de
Bir başkası sanıp şiir yazıyordum.
Bir aydınlanma ruhu içinde felaket yalnızdık.

* Geriye artık içimden kaçmak kalırdı sahte pasaportla.

* Eşyalar için en çok şairler ağlardı.
Anısı olan bir yüzüğü
Ancak şiir takabilirdi tombul dize parmaklarına.

* Valizlerimin götürdüğü yere gidiyorum bu yüzden yıllar var.

^-^ KEDİLER ^-^

Poşet Süt-

* Tonton kediler var bu mahallede hepsi de yazılıyorlar bana.
Ben sütleri dökmüyorum Füsun
Kediler aleminde raconsuz bir davranıştır zira.

* Neyse o olan rüya kedileri satıyorlar bakkalda,
Çay içme vasfı olan ve rengini çaydan alan rüya kedileri
Bilmem nasıl ikna oluyorum böyle bir kedi almaya.

* İsmini Pohpoh koyayım bari diyorum yalaka rüya kedimin

Pulbiber Mahallesi Tarihi-

* Mahallemizde fazla aşk, fazla kediyi,
fazla kedi fazla felaketi kovalardı.

* Herkes şiir kişisiydi, Zeyna şiir kedisi.

* ‘Sevinçli Kedi’ şiiri…

* ‘Pespaye Kedinin Asaletini Anlatan Satırlar Burada Başlamaktadır’ şiiri…

* Zeyna kraterinden içeri bakan Tekir’e kaptırmıştı.

Çatlakların Arasında-

* Kedinin çizmesi söz konusuydı

Karşılıksız Hayat-

* Gözleri fotoğrafta kırmızı çıkan albino bir şiir kedisine.

* ‘Zeyna’ şiirlerdeki kedi.

* Nedense hepsinin yüzüne
Beyaz bir kedinin kara gölgesi düşüyor.

* Kuyruğu kesik kedi dilinde.

* Kediye sütünü verdim, işe geç gitmedim.

Hatalı Teşbihler-

* Patimizle yani Zeyna, patisiyle kalemi itti.
Ve şiirin içine doğru yürüdük.
Zeyna bir kısım kelimeleri dişleri ile yakalayıp kaçırdı
Zavallı kelimeler kedimin faresi olmuştu.

* Bir bakıma Alkatraz Kedisi olmuştum.

* Ben bu lanet olası kedinin tensip zaptı olacak kadın mıydım?

Kaza Anılar-

* Kedi kuyruğunun etrafında

* Lenslerimi çıkarıp kedimi taktım.

* Şimdi geriye gözleri ketılın ışığı gibi yanıp sönen kediler kalmıştı.

* Tırnaklarını saklayan bir kedi patisiyle
Dokundu mu gözyaşlarına
Hiç.

Kendim Ettim Kendim Buldum-

* Belki bir kediyi okşamalıdır.

* Böylece rabıtaya oturmuş bir mürit gibi, gözleri fotoğraflarda kırmızı çıkan bir albino kediyi çağırıyorum. Pisi pisi

* Albino kedimi kirleten bir kömürlük penceresi dil var işte.

* İçimizde ezilmiş kediler var.

* Kömürlük penceresi dili albino kedimle gayet iyi.

(Ardından) Yağmur ve Çilingir-

* Kedilerin hasılatı topladıkları bir çöplük.

* Baharın en hırpani kadrosu arkamızda; Uçurtmaları kediler ve aşk.

Ağrı-

* Şimdi bırak sana kedilerime süt getiren eski günlerimi anlatayım.

Vaziyet-

* Bir kedi ezilse kim bilir değişir mi şiirin lehçesi de.

                                         Okuduğum tarih: 11 Temmuz 2013


ARKA KAPAK –

Öyle çok şimşek çaktı ki gece
Ben sonu Z olarak düşündüm
Son harf olarak
Ben Zeni düşündüm ahbap

Bu basıma eklediğimiz ‘Ardından’ bölümüne şairin kitaplarında yer anlamış şiirlerine yer verdik.

28 Temmuz 2013 Pazar

Zamanı Anlamak - Mitch Albom

Kapak tasarımından ve arka kapak yazısından etkilenerek aldığım kitabın içeriğinden maalesef o kadar etkilenmedim.
Ve takaslık kitaplarıma ekledim. Diğer takaslık kitaplarıma buradan bakabilirsiniz.


ZAMANI ANLAMAK

Yazarı: Mitch ALBOM
Çeviren: Handan Balkara Çevikus
Özgün Adı: the time keeper
Yayın Hakları: Boyner Yayınları
-        1. Basım: Mayıs 2013, İstanbul
Türü: 234 sayfa

Yazar Hakkında Bilgi= Ünlü best-seller Öğretmenim Mori'yle Salı Buluşmaları adlı kitabın yazarı Mitch Albom aynı zamanda Detroit Free Press gazetesinde köşe yazarı ve radyo spikeridir. Çeşitli hayır kurumlarının yönetim kurulu üyesi olan yazar, eşi Janine ile birlikte Michigan'da yaşamaktadır. http://1000kitap.com/Yazar/2733/Mitch_Albom

Kitaptan Alıntılar;

          * İnsan, Tanrı’nın önceden yaratmadığı hiçbir şeyi icat edemez.

* Yelkovanın icadı 16. yüzyılı beklemiş olsa da, 17. yüzyıla gelindiğinde sarkaçlı saatler zamanı günde bir dakika kadar küçük bir sapmayla ölçmeye başlamıştı. Yüz yıldan kısa bir süre sonra bu sağma bir saniyeye düşmüştü.

^-^ KEDİLER ^-^

* … sarkaç kuyruklu bir kedi saat.

* Ethan’ın kucağına çıkmaya çalışan sırnaşık bir kediydi sanki.

- Yazım-Basım Hatası -

* Sf/19 ve 76
Vi-
ctor

                                                 Okuduğum tarih: 7 Temmuz 2013

ARKA KAPAK –

Mitch Albomın bu en son eserinde, dünyanın ilk saatinin mucidi Tanrının en büyük lütfu olan zamanı ölçmeye kalkıştığı için cezalandırılıyor. Yüzyıllarca hapis kalacağı bir mağaraya sürülüyor ve kendisinden sonra gelen tüm insanların daha fazla gün, daha fazla yıl isteklerini dinlemek zorunda bırakılıyor. Tam bu duruma daha fazla katlanamayacak hale gelmek üzereyken, şartlı olarak azat ediliyor. Kendisine verilen sihirli bir kum saati vasıtasıyla, yeryüzünde yaşayan insanlar arasından seçeceği iki kişiye zamanın gerçek anlamını öğrettiği takdirde affedileceği söyleniyor.

Kahramanımız, kendisi tarafından masumca başlatılmış olan zamanı sayma sevdasının artık tamamen egemen olduğu günümüz dünyasına geri dönüyor ve seçtiği iki yol arkadaşıyla bir seyahate çıkıyor: Bu yol arkadaşlarından birisi, sevdiği uğruna yaşamaktan vazgeçmek üzere olan genç bir kız; diğeriyse sonsuza dek yaşamak isteyen zengin ve yaşlı bir işadamı.

Kendisinin kurtulabilmesi, öncelikle bu ikisine zamanın anlamını öğretmesine bağlı.

Albomın her zamanki etkileyici üslubuyla anlatılmış olan bu son derece etkileyici hikâyesi, dünyanın dört bir yanındaki tüm okuyucularını , zamanı nasıl anladıkları, zamanlarını nasıl harcadıkları ve zamanın aslında ne kadar kıymetli olduğu üzerine yeniden düşünmeye sevk edecek.


Büyü Dükkanı - Yeşim Türköz

Uzun zamandır alınacaklar listemde bekleyen bir kitaptı. Birkaç hafta önce aldığımda da burada paylaşmıştım.



Kitapta yer alan öyküler:
- Büyü Dükkanı - en çok bu öyküyü sevdim...
- Müzik Kutusu
- Gözyaşı
- Oyun
- Şifre
-Kanatlar
- Harita
-Veda


BÜYÜ DÜKKANI

Yazarı: Yeşim TÜRKÖZ
Yayın Hakları: Sistem Yayıncılık
(http://www.sistem.com.tr)
-  Birinci Basım: Aralık 1998/İstanbul
Altıncı Basım: Şubat 2004/İstanbul (2000 adet)
-   97 sayfa

Yazar Hakkında Bilgi= http://yesimturkoz.blogcu.com/

Kitaptan Alıntılar;

* Bu kitaptaki öyküler, bir psikoterapi yaklaşımı olan psikodramanın, ‘Büyü Dükkanı’ (MaGİC Shop) isimli tekniğinden esinlenerek kurgulanmıştır. ‘Büyülü Dükkan’ veya ‘Sihir Dükkanı’ olarak da tercüme edilen tekniğinin, psikodramanın kurucusu olan J.L. Moreonu’nun öürencisi H. Weiner tarafından geliştirildiği öne sürülmektedir.

* ‘Geçmişi hatırlamayanlar, onu bir kez daha yaşamak zorunda kalırlar.’ /George Santayana

* Mutluluk kibrit alevine benzer. ‘Ya esen bir rüzgar söndürür, ya siz üflersiniz ya da sonuna kadar yanıp, kendiliğinden söner. Kibritin alevi önünde sonunda söner ama, başka bir kibrit yakma şansınız daima vardır.

* Büyükler, oyun dünyasından uzaklaştıkça, çocukların dünyasından da uzaklaşıyorlardı. Oysa çocuklar, oyun olmadan yapamazdı. Oyun, onlar için çoğu zaman gerçek dünyadan daha gerçek olurdu. Ve oyuncağı elinden alınmış bir çocuk, malını mülkünü kaybetmiş bir yetişkin kadar mutsuz olabilirdi.

* On dört, on beş yaşlarındaydı. … Bir gün büyükbabasına gençliğinde ve yaşlılığında onu nelerin mutlu ettiğini sormuştu. Büyükbabası: ‘Gençliğinde ağaç dikmek ve diktiğin ağaca bakmak seni mutlu edebiliyorsa, yaşlılığında da o ağacın gölgesinde oturmaktan mutlu olursun.’

* Her geçen günün akşamında, geçmişe bir gün daha teslim ettiğini düşünürken…

                                                      Okuduğum tarih: 6 Temmuz 2013


ARKA KAPAK –

Hayatta en çok istediğiniz şey, hayattan alabileceğiniz en iyi şey midir?

Epsilon Yayınevi, sizin de kendi gerçeğinizle karşılaşabileceğiniz Büyü Dükkanı’nda sizi bu soruya hazırlıklı olmaya çağırıyor!

Büyü Dükkanı, hayatta istenebilecek her şeyin var olduğu, mucizevi alışverişlerin gerçekleştiği bir mekandır. Ünü ülkenin dört bir tarafına yayılmış olan bu dükkana gelen müşterilerin tek bir hedefi vardır: Kendilerine her şeyin vaat edildiği bu yerden, hayatta en çok istedikleri şeyi almadan ayrılmamak...

Kimisi geçmiş yıllarını geri almak, kimi büyük bir aşk yaşamak, kimi de korkularından kurtulmak için oradadır. İsteklerine biçilen bedeli ödemeye çoktan hazırdırlar. Ancak Büyü Dükkânı’ndaki alışverişler kolay değildir. Çünkü usta satıcının bir kuralı vardır: Müşterisini dükkandan alabileceği en iyi şeyle göndermek... Yaşlı adam ile müşterileri arasında geçen sıkı pazarlıklar, hayata dair önemli sorgulamalar içermektedir.
 

Seyir Defteri - Nedim Gürsel

Biten ve biriken kitapları paylaşma vakti:)



SEYİR DEFTERİ

Yazarı: Nedim GÜRSEL
Yayın Hakları: Can Yayınları
(www.canyayinlari.com.)
-  1990
-   152 sayfa


Kitaptan Alıntılar;

* Bir zenci çocuk sokak kapısını açınca içeri bulut giriyor.
  
* Esmer tenli kadınlar gördüm, yoksulluğun rengi yoktu.

* Dün Vera Feonova ile Nazım’ın evine gittik. Yapının girişine bir levha konmuştu: ‘Devrimci Türk şairi Nazım Hikmek 1952-1963 yılları arasında burada yaşadı.’ Vera’yı gördüm, Vera Tuyakova’yı. Şişman, son derece cana yakın, güzel –hala güzel- bir kadın. Nazım’ın deyimiyle ‘mısır püskülü’. Yani saçları saman sarısı, kirpikleri ‘mavi’. Çok candan karşıladı beni. Vera Feonova çevirmenliğimizi yaptı. Nazım’ın çalışma odasını da gördüm. Pencereye –parka bakan küçük pencereye- Karagöz figürleri yapıştırılmıştı. Duvarda Picasso’nun gravürleri. Kitaplar, yazı makinesi, masanın üzerinde Rusça sözlük. Salonda Avni Arbaş’ın, Abidin Dino’nun tabloları.

* 25 Ağustos 1983 / New-York – Chinatown’da yani Çin mahallesinde. Kentin başka mahallelerine adımlarını bile atmamış yüz yaşında kadınlar gördüm.bir tek İngilizce sözcük bilmiyorlardı.

* 21 Mayıs 1987 / New–York – 1880-1890 yılları arasında limana Avrupa’dan beş milyon göçmenin geldiğini, 20. yüzyıl başlarında kent halkının % 70’nin izbelerde yaşadığını bilmiyordum.

* Elimdeki rehber New-York’un 1626 yılında Hollandalı Peter Minuit tarafından 24 dolara Kızılderililerden satın alındığını bile yazıyor.

* 1641 yılında bir Fransız gezgini, o zamanlar küçük bir kasaba olan kentte 18 değişik dil konuşulduğunu not etmiş.

* Peter Stuyvesant ise –kentin son Hollandalı valisi- İngilizlere karşı Manhattan’ı doğudan batıya kateden bir duvar çektirmiş bugünkü Wall-Street’in bulunduğu yere.

* 22 Mayıs 1987/New-York- Taksiyle dönerken yerin altından buharlar çıkıyordu. Mazgalların üzerine uzanmış, buharla ısınan yoksullar gördüm. Regan’ın Amerikası yuppilerle açların ve işsizlerin bir arada yaşadığı bir ülke.

* 25 Aralık 1989/Boston- Boston’da bir liman meyhanesinin tahta masasına oturmuş her biri sirke küpü büyüklüğündeki biraları devirirken ‘Annabel Lee’ şiirini anımsamamak mümkün mü? … her şey, evet her şey yüz seksen  yıl önce bu kentte doğan Edgar Allan Poe’yu anımsatıyor. Onun fantezilerle dolu öykülerini, şiirlerindeki ince belli, uzun siyah saçlı solgun kadınları, küf kokan odaları, alkol denizinde boğulan mutsuz insanları. Bir cesetle birlikte duvara örülen kara kediyi, yarasa ve kargaları. Evet özellikle de bir kış gecesi, bu geceki gibi aralık ayında bir gece yarısı pencereye vurup içeri girdikten sonra başucunuza tüneyerek cırlak sesiyle ‘Nevermore’! diye haykıran o uğursuz kuşu. Yaşam tüm acıları, yitirdiğiniz tüm sevdalarıyla bu sestedir artık. Gece lambanın ışığında kuzguni bir kargadan başka konuşabileceğiniz tek canlı yaratık yoktur. O da ‘Nevermore’! (Bir daha asla!’ diye yanıtlar her sorunuzu. Ne ölüler canlanır ne bir haber gelir yitirdiklerinizden.

* 19 Ekim 1989, Belgrad- Yazarlar toplantısı boyunca Sırp ulusçuluğundan sıkıldım. Kosova yenilgisini, altı yüz yıl sonra, bir büyük zafer sayıyorlar. Savaşta öldürülen Prens Lazar’ı aziz mertebesine çıkarmışlar, o çağın etik kurallarını hiçe sayarak Sultan Murad’ı çadırında hançerleyen Miloş Obiliç’in büyük bir kahraman olduğuna karar vermişler.
… İyi de, hala Türklerin barbarlığından söz etmek niye?
Bize verdikleri İngilizce kitapta Tihomir Djordjeviç imzasıyla yayımlanan şu satırları okudum: ‘Türklerin barbarlığına ve kaba güce karşı biz Sırplar Kosova’da Avrupa uygarlığını savunduk.’ Neyseki tüm yazılar bu tür önyargılarla dolu değil.
İyi de bundan yazarlara ne! Yazarların insanlığa, dünya halklarına vermeye çalıştıkları mesaj her şeyden önce evrensel olmalı, halkları birbirlerine yaklaştırmalı.
- Sırpça’da Türkçe sözcük olup olmadığını sormuşlar bir Yugoslav’a. ‘Hiç yok!’ demiş Türkçe olarak.

* Picasso’nun ‘Guernica’ tablosu.
Guernica (İspanya)- 26 Nisan 1937’de Alman uçakları üç saat boyunca yerle bir ettiler Guernica’yı. Taş üstünde taş bırakmadılar. Otuz ton bomba atıldı eski evlerin, taş yapıların, kiliselerin üzerine. Avcı uçakları mitralyözlerle kadınların, çocukların ve hayvanların üzerine saldırdılar. Tavukları bile tarayıp geçtiler hiç acımadan. Guernica bombardımanı Nazi savaş sanayinin en gelişmiş buluşlarını denediği, en yeni bombaların yıkma gücünü sınadığı bir gösteriydi. Tarihte ilk kez, halkın direncini kırmak amacıyla hiçbir stratejik önem taşımayan bir kent yerle bir ediliyordu. Guernica yoktu artık.
Picasso İspanya özgürlüğüne kavuştuğunda ‘Guernica’ tablosunun ülkesine gönderilmesini vasiyet etmiş, İspanya özgür bugün, Guernica da Madrid’de.
Alman işgali sırasında Paris’teki atölyesinde Guernica’nın bir röprodüksiyonunu gören Nazi subayının ‘Bunu siz mi yaptınız?’ sorusuna Picasso’nun verdiği yanıtı anımsıyorum: ‘Hayır, siz yaptınız!’.



* … Makbet’in cadılarının sesini duyar gibi oldum. ‘Gelsin karanlık ruhlar / Bu kazanda dert kaynar / Gün batıp ay doğunca / Cin çalar peri oynar…

-Yazım-Basım Hataları-

* Sf/20
… beyazpeynir…

* Sf/32
Nevw – York

* Sf/50
Mektubu bitirinci…

* Sf/56
… bulunduğumn…

* Sf/58
… köksüzlüğün yolaçtığı…

* Sf/69
… başlarında şeşyalarıyla…

* Sf/86
Aradabir…

* Sf/87
… Ankara’ya hu um etti.

* Sf/104
Hemingway’in Günneş de Doğar…

^-^ KEDİLER ^-^

* Pencereden vuran günışığıyla birlikte kediler de giriyorlar içeri. Onların yatağa sokuluğ keyifle mırıldamalarını yüreğimin ta içinde duyuyorum.

* Ara sokaklardan bir ölü kedinin sıcakta dağılan kokusu geliyor.

* Surlardan içeriye, eski kente girdiğimde çocuklar, kediler ve çöp tenekeleriyle oynuyorlardı.

                                            Okuduğum tarih: 5 Temmuz 2013



ARKA KAPAK –


“Mavi boyalı bir tahta kapının önüne oturdum. Güneş zeytinlerin arkasından batıyordu. Bir an kendimi çölde yürürken gördüm. Uzakta, günler geceler boyu süren bir yürüyüşün sonunda, beyaz bir kent belirdi. Susuzluktan ölmek üzereydim. Yüksek duvarlarla çevrili, hem çok uzak hem elimi uzatsam dokunabileceğim kadar yakın bir kent. Bir serap mıydı? Olmayan suda yansıyan yüzün müydü yoksa? Seni unuttum işte. Bakışını, beyazlığını, yüzünü unuttum. Yaşadıklarımızı da. Mavi kapının önünde batan güneşe karşı oturmuş bir yabancıyım artık. Bilemeyeceğin kadar uzağım sana. Ve gemiye dönme umudu hiç mi hiç yok.”
Nedim Gürsel'in şiirsel anlatımıyla Rio'dan Moskova'ya, Atina'dan New-York'a, Marakeş'ten Viyana'ya ve elbette Paris'e çıkaracağınız bu yolculukta yalnızca yazarın izlenimleri değil, anılarıyla düşünceleri de eşlik edecek size. Dünyayı dolaşırken benzersiz manzaralarla, geçmiş günlerin çağrışımlarıyla, en önemlisi de kültür ve sanat yapıtlarıyla zenginleştiğinizin farkına varacaksınız.