KAÇ ZİL KALDI ÖRTMENİM?
Yazarı: Filiz
AYGÜNDÜZ
Yayın
Hakları: Doğan Kitap
- 1. baskı / Aralık 2010
- 5. baskı / Kasım 2012
-
208 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
*
… olup biten her şey film kareleri gibi
geçiyor önümden. Zaman zaman altyazılar…
*
Silvan’daki kadınların çoğu
gibi, onun da yaşı gülümseyişinde saklıydı. Elleri ateşte, bedenleri hayatın
içinde, zamanından erken yaşlanmıştı çoğunun. Gerçek yaşları ise güldüklerinde
belli oluyordu ancak.
*
Kadın öğretmenlerin üzerinde büyük bir
baskı vardı. Kısa etek giyiyor diye bacağına tükürülenler olmuş, uzun
tırnakları için ‘Onları kes, yoksa kırarız’ tehditleri alanlar, Silvan’ın
yerlisi olduğu halde örtülü gezinmiyor diye yüzüne kezzap atılanlar…
*
Kaymakamlığın fakir aile çocuklarına
yaptığı kıyafet yardımı gelmiş…
Binanın
girişinde karşılaştığımız adam Kürtçe bir şeyler söyledi…
‘Ne
dedi?’ diye sordum Zilan’a.
‘Kabanımı,
ayakkabılarımı görmüştür ya… Yenidir hepsi. ‘Türk çocuklarına benzemişsen’ dedi
örtmenim.
*
… Andımız. … Türküm, doğruyum,
çalışkanım… Okula gidene kadar Kürt, okulda Türk…
Andın
‘Ey büyük Atatürk’ bölümüne geldiğimizde öğrencilerin bir kısmının, ‘Ey Büyük
Allah’ dediğini fark ettim bu kez.
…
‘Örtmenim,
Allah büyüktir, yoksa Atatürk?’
Önce
Atatürk’ün yaptıklarını dilim döndüğünce
özetledim.
Atatürk’ü
bu işleri yapmakla görevlendirenin Allah olduğunu söyledim.
‘Dua
ederken ellerinizi açıp ey Atatürk sınıfımı geçmeme yardım et diyor musunuz?’
…
işte, nasıl siz dualarınıza Atatürk’ü karıştırmıyorsanız, Andımız’a da Allah’ı
karıştırmayın. Her ikisinin de yeri ayrı.
Aslında
bütün mesele bazı kelimeleri birbirine karıştırmalarıydı. Andın ‘ey’ hitabını,
çoğu ‘en’ diye algıladığından, ‘en’in yanına gelen büyük sıfatıyla başlayan
cümlede Atatürk yerine Allah diyorlardı.
*
Az sonra aralarında dolaştığımda hemen
hepsinin defterlerinde benzer manzaralarla karşılaştım. Suların oluk oluk
aktığı ırmaklara, çitlerin arkasında dolaşan koyunlara, yeşillenmiş dağlardan
yükselen sapsarı bir güneşe rastlarım diye düşünüyordum. Ya da belki anne,
babaları, kardeşleri, boy boy… Oysa uçaklar vardı gökyüzünde, bombalar
düşüyordu, panzerler cirit atıyordu her köşede, koca gözleri korkuyla bakan,
bir masanın altına saklanmış insanlar… Kırmızılar çoktu resimlerinde, kan
kırmızılar…
…
Kafalarında kalan en belirgin resimler bunlardı ve sadece yedi sekiz
yaşındaydılar.
*
Dokunsam ağlıyorlardı ve gülüyorlardı
dokunsam.
Okuduğum tarih: 17 Temmuz
2013
Yazar Hakkında Bilgi= 1971 yılında
İstanbul’da doğdu. Mimar Sinan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Matematik
bölümü mezunu. Çeşitli liselerde matematik öğretmenliği yaparken, Topaz, Go,
Cosmopolitan dergilerinde serbest muhabir olarak çalıştı.
1995 yılında Duygu Asena’nın çıkardığı kadın dergisi Kim ve kültür sanat dergisi Negatif’e yazmaya başladı. 1999 yılında öğretmenlikten istifa etti. Aynı yıl, Asena’nın dergileri kapandıktan sonra Milliyet gazetesi kültür sanat servisinde ve Milliyet Sanat dergisinde muhabirlik yapmaya başladı.
2007 yılında Milliyet gazetesi kültür-sanat servisi müdürü oldu.
Milliyet Sanat dergisinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü görevlerinde bulunduktan sonra 2008’de derginin genel yayın yönetmenliğine getirildi.
Halen Milliyet gazetesi kültür-sanat servisi müdürlüğünü, Milliyet Sanat dergisinin ve Milliyet gazetesinin çıkardığı aylık kitap eki Milliyet Kitap’ın genel yayın yönetmenliğini yapıyor.
1995 yılında Duygu Asena’nın çıkardığı kadın dergisi Kim ve kültür sanat dergisi Negatif’e yazmaya başladı. 1999 yılında öğretmenlikten istifa etti. Aynı yıl, Asena’nın dergileri kapandıktan sonra Milliyet gazetesi kültür sanat servisinde ve Milliyet Sanat dergisinde muhabirlik yapmaya başladı.
2007 yılında Milliyet gazetesi kültür-sanat servisi müdürü oldu.
Milliyet Sanat dergisinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü görevlerinde bulunduktan sonra 2008’de derginin genel yayın yönetmenliğine getirildi.
Halen Milliyet gazetesi kültür-sanat servisi müdürlüğünü, Milliyet Sanat dergisinin ve Milliyet gazetesinin çıkardığı aylık kitap eki Milliyet Kitap’ın genel yayın yönetmenliğini yapıyor.
ARKA KAPAK –
Filiz Aygündüz’ün samimi
anlatımıyla farklılıkları, kimlikleri, dili, ölümü ve hayatı sorguladığı Kaç
Zil Kaldı Örtmenim?, Türkiye’nin en önemli meselelerinden birine siyasetin
değil, insan öykülerinin içinden bakıyor…
Diyarbakır’ın küçük bir kasabasına atanan yirmi üç yaşında bir öğretmen… İstanbul’daki güvenli evinde, televizyon haberlerinde seyrettiği “uzaktaki köy”de yeni bir hayata başlıyor. O köyün ne dili tanıdık ne de alışkanlıkları. Bu yeni dünyanın içinde ona rehberlik edenler ise otuz iki küçük çocukla bir büyük aşk…
Filiz Aygündüz’ün samimi anlatımıyla farklılıkları, kimlikleri, dili, ölümü ve hayatı sorguladığı Kaç Zil Kaldı Örtmenim?, Türkiye’nin en önemli meselelerinden birine siyasetin değil, insan öykülerinin içinden bakıyor.
“Duyduğum ilk Kürtçe kelime ‘gel’ anlamına gelen ‘were’...
Kafa karışıklığı. Ne yani, burada insanlar, anlamadığım bir dilden mi konuşuyor? Birkaç saat önce yerliyken birkaç saat sonra yabancıydık; aynı ülkenin sınırlarında. Sırf insanlar anadillerini konuşuyorlar diye… Tuhaf bir kızgınlık duyuyordum. Anlamamaktan.
Dilin yoksa yalnızmışsın meğer.”
Diyarbakır’ın küçük bir kasabasına atanan yirmi üç yaşında bir öğretmen… İstanbul’daki güvenli evinde, televizyon haberlerinde seyrettiği “uzaktaki köy”de yeni bir hayata başlıyor. O köyün ne dili tanıdık ne de alışkanlıkları. Bu yeni dünyanın içinde ona rehberlik edenler ise otuz iki küçük çocukla bir büyük aşk…
Filiz Aygündüz’ün samimi anlatımıyla farklılıkları, kimlikleri, dili, ölümü ve hayatı sorguladığı Kaç Zil Kaldı Örtmenim?, Türkiye’nin en önemli meselelerinden birine siyasetin değil, insan öykülerinin içinden bakıyor.
“Duyduğum ilk Kürtçe kelime ‘gel’ anlamına gelen ‘were’...
Kafa karışıklığı. Ne yani, burada insanlar, anlamadığım bir dilden mi konuşuyor? Birkaç saat önce yerliyken birkaç saat sonra yabancıydık; aynı ülkenin sınırlarında. Sırf insanlar anadillerini konuşuyorlar diye… Tuhaf bir kızgınlık duyuyordum. Anlamamaktan.
Dilin yoksa yalnızmışsın meğer.”