Okuma halleri fotoğraflarıma göz atmak isterseniz:
Okuma Halleri, Fotoğraflarla * Edebiyat Mutluluktur
EDEBİYAT MUTLULUKTUR
Yazarı: Zülfü
LİVANELİ
Yayın
Hakları: Doğan Kitap
-
1. baskı: Kasım
2012
Türü: Deneme / 240 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
* Roman sanatının doruğa yükseldiği 19. yüzyılda,
değerli edebiyat eserleri büyük halk kitleleri tarafından bugünün televizyon
dizileri gibi izlenirdi.
*
Jorge Luis Borges- Bakın, ne diyor:
‘Bibliyografya
önemsizdir. Düşünün ki Shakespeare, kendi eleştirmenleri (Shakespeareci
eleştiri) hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Niye metni doğrudan doğruya ele
almayalım? Eğer bir kitabı okumaktan hoşlanıyorsanız, harika. Hoşlanmadıysanız
okumayın. Edebiyat, size dikkatinizi çekecek başka yazarlar sunacak kadar
zengindir.
‘Bir kitabı okumaya zorlanmak
saçmalıktır.’
*
… Picasso’nun sadece duvarları süslemek
için mi resim yaptığını sanıyorsunuz? Hayır, kendisinin de belirttiği gibi,
resim onun için faşizme direnmenin de bir yoluydu.
*
2009’da İngiltere’de ilginç bir edebiyat
skandalı gündeme geldi. Birisi oturup, ünlü yazar Jane Austen’in az bilinen bir
romanını daktilo etmiş ve kendi adıyla otuzdan fazla yayınevine göndermiş.
İnanır mısınız, yayınevlerinden hiçbiri kitabı basmaya değer bulmamış. Çünkü
modaya uygun yazmak, iyi yazmanın önüne geçmiş durumda.
*
Unutmayın; çağın hakkını vermek, çağınıza
uyum sağlamakla değil, ona direnmekle mümkün olur.
*
‘Rönesans yaratıcılığı’ insanların birden
fazla disiplinle meşgul olması ve birçok dalda eser vermesi anlamına gelir. Bir
şair aynı zamanda ressam da olabilir, tıp alanında da çalışabilir, müzik de
besteleyebilir. Hatta ondan böyle bir insan olması beklenir.
İsim
Rönesans’tan geliyor ama aslında dünya tarihi Aristoteles’ten Goethe’ye kadar
yüzlerce ‘polymath’la, yani çeşitli dallarda eser veren yaratıcılarla dolu.
Mesela Ömer Hayam hem şairdir hem astronom hem matematikçi.
…
Abidin Dino ressam, yönetmen, yazar ve heykelci…
…
son onyılların Türkiye’sindeki kültür ortamı, tek boyutlu olmanın övüldüğü bir
çoraklığa dönüşmüş durumda. Bir ressamın beste yapması, yazarın heykel sergisi
açması, film yönetmeninin tablolarını sunması neredeyse suç haline gelmiştir.
*
Sovyetler Birliği, Tolstoy gibi büyük
yazarların yapıtlarını, kesinti yapmadan sinemaya uyarladı ve böylece ortaya
sekiz saatlik, on saatlik filmler çıkardı.
*
Hikayelerini Fransızcaya çevrilmesini
önerdikleri zaman Anton Çehov şaşırmış ve ‘Ama’ demişti, ‘benim hikayelerim Rus
hayatını anlatıyor. Fransızların bununla ne ilgisi olabilir?’
*
Bence Konfüçyüs’ün ‘Bir toplumda müzik
bozulursa her şey bozulur!’ sözünü her hatırda tutmak gerek. Çünkü müzik, bir
toplumun en önemli göstergesi.
*
Antonio Salieri- Genç dahi Mozart’ı bir
türlü hazmedemeyen hatta onu öldürttüğü söylenen Solieri, hayatını Mozart’ı
kıskanmak üzerine kurmuş dense yeridir. Çünkü yaşamında başka hiçbir tutku yok.
(** Milos Forman'ın 1984 yılında
yönettiği Amadeus, Peter Shaffer'in
oyunu üzerinedir. 8 Oskar kazanan bu film, o yılın da en popüler filmlerinden
biri olmuştur. Film Mozart'ın eserlerini halkın tanıması için oldukça faydalı
olmuştur, ancak tarihsel eşitsizlikler yüzünden eleştirilmiştir. Özellikle
Antonio Salieri'nin Mozart ile olan rekabeti üzerine pek az tarihsel kanıt
vardır. Aksine, büyük bir ihtimalle Mozart ve Salieri birbirlerine arkadaş ve
ortak gözüyle bakmaktadırlar. Salieri'nin halk kütüphanesinden Mozart'a
partisyonlar verdiğinin belgelerle kanıtları vardır. Bunun yanı sıra, birçok
kez Mozart'ın eserlerini sahnede sunmuştur. Bunun da üstüne, Mozart'ın oğlu
Franz Xaver'in müzik öğretmeni olmuştur.
Eserlerini
hiçbir zaman göstermemesi, filmde fazla dramatize edilmiştir.
*
Faşizme gönül veren entelektüelleri
anlamak gerçekten çok zor. Mesela Knut Hamsun gibi büyük bir romancı, nasıl
oldu da ülkesi Norveç’i işgal eden Nazilere sempati besleyebildi? … savaştan
sonra Norveç halkının ona gösterdiği ibret alınası tepki …:
Norveç
kurtulunca, halk kendilerine ihanet eden bu yazara hiçbir şey söylemedi. Ne bir
protesto, ne bir yazı, ne saldırı… Ama bir gün evinin önüne bir genç kız gelip
Hamsun’un kitaplarını bıraktı, biraz sonra yaşlı bir adam geldi ve o da
kitapları bıraktı. Derken insanlar ellerindeki Knut Hamsun kitaplarıyla akın
akın gelmeye başladılar. Hamsun bütün bunları penceresinden izliyordu. Halk çıt
çıkarmadan, en ufak bir tepki göstermeden sakince kitapları bırakıyordu.
Birinci günün sonunda kitaplar koskoca bir yığın ediyordu artık. Ertesi gün
aynı durum devam etti. Kitap yığını büyüdükçe, halkına ihanet etmiş olan yazar
küçüldü ve ölümü böyle oldu.
*
Köpekten söz edenler- Bu alandaki en ünlü
hicis Nefi’ye ait. Tahir Paşa’nın kendisine kelp (köpek) dediğini duyan şair,
‘temiz’ anlamına gelen ‘tahir’ sözcüğünü kullanarak, kuşaktan kuşağa aktarılan
şu harika dörtlüğü yazmış:
Bana
Tahir efendi kelp demiş
İltifatı
bu sözde zahirdir
Maliki
benim mezhebim zira
İtikadıma
kelp tahirdir.
(Tahir
edendi bana köpek demiş ama aslında iltifat ediyor. Çünkü benim mezhebim Maliki
ve inancımıza göre köpek temizdir yani tahirdir.)
*
İntihar eden yazarlar-
Gogol- Virgina Woolf- Ernest Hemingway- Jerzy Kosinski- Yukio Mişima- Mayakovski- Jack London, Sylvia Plath, Stefan
Zweig…
Karl Marx’ın kızı Jenny de kocası Paul Lafargue ile birlikte intihar etmiş.
Ziya Gökalp kafasına bir kurşun sıkmış ama ölmemişti.
*
Zeki insanlar kurnaz olmaz,kurnazlar da
zeki. Bu iki kavram arasında kesin bir zıtlık vardır. Einstein da kurnaz
değildir, Mevlana da, Nietzsche de, Hz. İsa da. Herhangi bir salak kurnaz, bu
büyük insanları iki dakikada kandırmayı başarabilir. Çünkü hem küçük hesaplara
akılları ermez onların, hem de insanlıkla ilgili yüksek düşünceleri bu derece
alçalmayı kavrayamaz.
Zeka,
rüyaları büyük olan insanlara, kurnazlık ise ‘köşeyi dönmeye çalışan’ küçük insanlara
özgüdür.
*
Yedinci Gün, kendini kolay kolay ele
veren bir roman değil. Okurdan büyük bir dikkat, zeka ve bilgi talep ediyor.
İhsan
Oktay’ın okurlarına çeşitli tuzaklar kurduğunu, zeka yarışmasına girdiğini ve
‘Bakalım ne kadar anlayacaksın?’ diye kıs kıs güldüğünü görür gibiyim.
Bir
örnek vereyim. Romanda, okuduğu bir ayet üzerine din değiştirerek Müslüman olan
ayyaş bir Alman var. … cemaat, memleketinden ötürü ‘Aman Baba’ demeye başlıyor.
Niye
‘Aman Baba’? Dikkatsiz bir okur bu cümleyi okuyup geçebilir. Ancak romanı
çözmeye çalışan birisi, Alman’ın niye memleketinden ötürü ‘Aman Baba’ya
dönüştüğünü kavrayıp gülümseyebilir. Çünkü bir İslam babasına ‘Alman Baba’
denmesi yakışık almayacağı için cemaat bu ismi ‘Aman Baba’ya çevirmiştir. Ama
kitapta bu anlatılmaz, ‘Memleketinden ötürü’ denilip geçilir. Bazı okurlar
anlar, bazıları anlamaz.
*
Belki size garip gelecek ama, hayatımda
okuduğum en güzel otobiyografilerden birinin Trevanian adlı yazara ait olduğunu
söylemek zorundayım. Edebiyat dünyasında çok kabul görmeyen bu boşa gitmiş
yetenek, ömrü boyunca kimliğini gizli tuttu ama ölmeden önce ailesini ve yoksul
çocukluğunu anlattığı ‘İnci Sokağı’ adlı harika bir otobiyografi yayımladı.
*
İnce Memed romanı yayımlandığı zaman,
Behice Boran’ın aklı dağ başında yanan ateşe takılmış. Yaşar Kemal’e, kimsenin
bulunmadığı o dağ başında ateşi kimin yaktığını sormuş:
Yaşar
Kemal’in Boran’a verdiği cevap, roman dünyasını ve kendi gerçeğini açıklar
nitelikte:
‘O
ateşi ben yaktım Behice Hanım.’
*
Kalp, yürek, gönül.
İşte
size üç benzer kelime. Bazı nüansları göz ardı ederseniz sanki biri ötekinin yerine
kullanılabilirmiş gibi duruyor. Çünkü üçü de insanların kan pompalayan organını
anlatmak için kullanılıyorlar.
Ama
gelin bir de bunları tersine çevirmeyi deneyelim: kalpsiz, yüreksiz, gönülsüz
diyelim.
Göreceğiz
ki bu üç kelime birbiriyle hiç ilgisi olmayan apayrı anlamlara bürünmekte.
Türkçe bilen herkesin kabul edeceği gibi kalpsiz ‘acımasız’, yüreksiz ‘korkak’,
gönülsüz ise ‘isteksiz’ demektir.
Bu
örneği Türkçeyi sadece Orta Asya kökenli kelimelerle sınırlı tutmak ve var olan
birçok kelimeyi kullanımdan sürüp atmak isteyenlere karşı verdim.
*
-Atatürk- … Dilin ahengine, tadına tuzuna
dikkat ederdi. Hatta ‘muhakkak’ kelimesini ses olarak yetersiz bulup
‘muhakkaka’ olarak değiştirdiği ve vurguyu artırdığı bilinir.
*
Unutmayalım ki okumak, yazar olmanın bir
numaralaı okuludur. Yazarlığın diğer dallar gibi okulu yok. … Okumak zihninizi
açıyor.
^-^ KEDİLER ^-^
*
(Yaşar Kemal) Kale Kapısı’nda
kesik kedi kafalarıyla dolu mağaradan çok korktuğu halde korkunun üstüne giderek
mağaraya giren çocuk, bir psikolojik çözümleme şaheseridir.
*
İslamda kedi ve köpek- Bilindiği gibi
İslam’da kedi sevilir, köpek ise pis bulunur, sevilmez.
Hz. Muhammed kedileri çok seviyor. Hatta ünlü kedisi Müeazza
sedirde oturan peygamberin hırkasının üstünde uyurken, onu uyandırmaya
kıyamadığı için hırkanın eteğini kestiği anlatılıyor.
Ona namaz kılarken saldıran bir yılanı alt eden kedinin
sırtını okşadığı da anlatılanlar arasında. Bu yüzden kediler sırtüstü yere
düşmezmiş.
Dört
bin yıl önce evcilleştirmeye başlanan kediler Mısır’da kutsal.
- Yazım-Basım Hatası -
*
Sf/43
…
bir İslm ermişi…
Okuduğum tarih: 30 Eylül
2013
ARKA KAPAK –
Zülfü Livaneli, Vatan
gazetesindeki köşesinde çok zevk aldığı, hayatını adadığı edebiyat konusunda
görüşlerini paylaşmak ve özellikle de "yüreğini kanatlandıran sözlere
sevdalanmış" yazar adaylarına faydalı olmak için "Edebiyat
Notları" yazmaya başlamıştı. Don Kişottan Karacaoğlana,
Tolstoydan Yaşar Kemale, Güneş-Dil Teorisinden Nâzım Hikmete, film müziklerinden @ işaretine kadar pek çok kişi ve konuya değinen bu yazılar kısa sürede büyük ilgi gördü, sadık bir okur kitlesi oluşturdu. Edebiyat Mutlulukturda bu yazılardan ince elenip sık dokunarak seçilmiş yazıları ve Livanelinin "Benim Gözümden Yaşar Kemal" ve "Edebiyat Üzerine" başlıklı iki konuşmasını bulacaksınız.
Tolstoydan Yaşar Kemale, Güneş-Dil Teorisinden Nâzım Hikmete, film müziklerinden @ işaretine kadar pek çok kişi ve konuya değinen bu yazılar kısa sürede büyük ilgi gördü, sadık bir okur kitlesi oluşturdu. Edebiyat Mutlulukturda bu yazılardan ince elenip sık dokunarak seçilmiş yazıları ve Livanelinin "Benim Gözümden Yaşar Kemal" ve "Edebiyat Üzerine" başlıklı iki konuşmasını bulacaksınız.
Evrensel müzisyen kimliği bir
yana, sanat hayatına edebiyatçı olarak başlamış, öykü ve romanlarıyla bütün
dünyada kendine okur bulmuş bir usta kalemden ufuk açıcı denemeler.
Zülfü Livaneli'nin en son Serenad kitabını okumuş ve pek de beğenmemmiştim.
YanıtlaSilDolayısıyla başka bir kitabını okur muyum bilemiyorum :)
Sevgiler...