Sayfalar

28 Mayıs 2016 Cumartesi

Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri - Eduardo Galeano * Bahar Okuma Şenliği 2016

Sevgili Pınar'ın düzenlediği 'Bahar Okuma Şenliği' okuma listeme buradan ulaşabilirsiniz. 

Listenin 17. sırası: Kendi ülkesinde yaşamayan / yaşamamış bir yazardan bir kitap.


Açık söylemek gerekirse kitabı alırken yazar hakkında hiçbir bilgim yoktu. Kitaplığımda oluşturmak istediğim kedili kitaplar bölümü için, denk geldiğim konusu veya kapak tasarımı kedili olan kitapları alıyorum. Bu kitabı da o sebeple almıştım. Ve hatta D&R'ın 9.90 kampanyasında olan bir kitaptı.
Kedili kitaplar videolarımı izlemek isterseniz:

İlk Kitap Videom ♥ ^-^ ♥ Kedili Kitaplar 



Daha sonra yazarın hayatını ve tarzını araştırınca aslında tam da gönlüme göre bir kitabı almış olduğumu öğrendim. Genelde kimi kitaplarla farklı sebeplerle buluşma hikayelerimiz oluyor. Ve okuduktan sonra fark ediyorum ki yine etkileneceğim bir kitapla yollarımız bir şekilde kendiliğinden kesişmiş. 
Latin Amerika edebiyatını okumayı seviyorum. Beni derinden etkileyen yazarları var.


Kitap beni çok etkiledi. Hem anlatılan Latin Amerika siyasi tarihi, darbeler, baskıcı rejimler, haksızlıklar, sürgünler, cinayetler... hem de yazarın kaleminin çok kuvvetli oluşu... akıcı ve ayrıca edebi yönünün de ağır basması... ve bir de çevirinin bence çok başarılı olması... kitabı bütünüyle okunası kılmış. 
Yazarın ne kadar duygusal ve hassas bir yapıya sahip olduğunu hissediyorsunuz okurken. Hem yazarı hem de yazarlığına büyük saygı duyuyorum.
Çevirmen Süleyman Doğru yazarın üç kitabını daha çevirmiş. İlk kitap alışverişimde alabildiğimi almak niyetindeyim.


Okuma halleri fotoğraflarıma bakmak isterseniz:

Okuma Halleri, Fotoğraflarla - Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri / Eduardo Galeano




AŞKIN ve SAVAŞIN GÜNDÜZ ve GECELERİ
Yazarı: Eduardo GALEANO
Orijinal Adı: Dias y noches de amor y de guerra,1978 Havana, Küba
Türü: Deneme
Yayın Hakları: Sel Yayıncılık
www. selyayincilik.com
-   1. Baskı: Alan Yayıncılık, 1986 
Sel'de 1. Baskı: Mart 2012
Kapak Tasarımı: Gülay Tunç
Çeviri: Süleyman Doğru
-   199 sayfa


Kitaptan Alıntılar;

        * Buenos Aires'ten bir kara mizah örneği: 'Biz Arjantinliler korkutulmuşlar, hapsedilmişler, gömülmüşler ve sürülmüşler olarak ayrılırız.

         * Milli şef, sürgünün başlarında bir sabah, Paraguay'ın Asuncion şehrinde misafirine tebessümün politik önemini açıklıyordu.
         'Benim tebessümümü görmek ister misiniz?' diye sordu.
         Ve takma dişlerini onun avucuna koydu.
  
        * Çinliler serçeleri nasıl öldürürler bilir misiniz? Ağaç dallarına konmalarına izin vermezler. Onları sopalarla tedirgin ederler ve havada ölene kadar konmalarına izin vermezler; en sonunda kuşların yüreği çatlar ve yere düşerler.

        * Sistem- köpeği tekmeleyen çocuğa vuran kadına kötü davranan işçiyi aşağılayan çalışanın gözünü korkutan şefe bağıran müdürü hor gören genel müdürü tehdit eden bakanı uyaran başkanı çağıran generalle akşam yemeği yiyen büyükelçinin dikkatini çeken bankacıyı uyaran bilgisayarı programlayan sistem...

        * Her kim vatanın herkesin evi olduğunu düşünüyorsa, o hiç kimsenin çocuğu olacaktır.

            * ... Ciudad Vieja'da ikinci el kıyafetler satan Türk'ün dükkanından bir takım elbise almıştı.
   
             * Küçükken balık tutmaya giderdim ama balık tutmak için değil, onlara acıdığım için aslında bu işten hiç hoşlanmazdım. Benim o iskelelere gitme sebebim denizin güneşi nasıl yavaşça yuttuğunu seyretmekti.

            * Yirmi yıl sonra bugün yaşadıklarımızı ona anlatacağım. Ona ölmüş ve hapse atılmış arkadaşlardan, ülkelerimizde yaşamın ne kadar zor olduğundan bahsedeceğim. İstiyorum ki benim gözlerime baksın, bana inanmasın ve yalan söylediğimi haykırsın. Yegane kanıt onun burada bulunmuş olması olacak, ama bunların hiçbirisini hatırlamayacak. İstiyorum ki vaktiyle bütün bunların mümkün olduğuna inanamasın.

            * Umutları katletmek, insanları katletmekten daha büyük bir suç değil mi?

            * Brezilya'da ilk işkence sonucu ölüm vakası 1964'te yaşandı ve bu ulusal çapta bir skandala yol açtı. Onuncu ölüm vakasıysa kendine gazetelerde zorlukla yer buldu. Ellinci vakaysa 'normal' bir durum olarak karşılandı.

            * Yıllar önce Kiev'de Dinamolu futbolcuların neden bir heykeli hak ettiklerini dinlemiştim.
         Bana savaş yıllarından bir hikaye anlatmışlardı.
         Ukrayna Nazilerin işgali altındaymış. Almanlar bir futbol maçı organize etmişler. Silahlı kuvvetlerinin içinden seçtikleri ulusal takımlarına karşı kumaş fabrikası çalışanlarından kurulu Dinamo Kiev; süper adamlara karşı açlıktan ölenler.
         Stat tıklım tıklım doluymuş. Muzaffer ordu o öğleden sonranın ilk golünü atınca tribünler sessizliğe bürünmüş, Dinamo beraberlik golünü atınca canlanmış; ilk yarı Almanların 2-1 mağlubiyetiyle tamamlanınca da tamamen coşmuş.
         Birliklerin komutanı yardımcısını soyunma odasına göndermiş. Dinamolu oyuncular uyarıyı dinlemişler:
         'Bizim takımımız işgal ettiği topraklarda oynadığı hiçbir maçı kaybetmedi.'
         Ardından da tehdidi:
         'Eğer kazanırsanız, sizi kurşuna dizeriz.'
         Oyuncular sahaya dönmüşler.
         Çok geçmeden Dinamo'nun üçüncü golü gelmiş. Seyirciler maçı ayakta ve hep bir ağızdan bağırarak seyrediyorlarmış. Dördüncü gol: Stat yıkılacak gibi olmuş.
         Hakem daha süre dolmadan maçı aniden bitirivermiş.
         Bir uçurumun kıyısında, üzerlerinde formalarıyla kurşuna dizilmişler.

        * 'Özgürlük' sözcüğünün -Uruguay'daki gibi- bir hapishanenin ismi olduğu ya da bir yeraltı işkence odasına -Şili'deki gibi- Haysiyet Kolonisi adının verildiği bir dünya...

        * İçimden güzel bir müzik doğuyor.

        * İş ve yemek peşinde koşmaya mahkum bir kişi özgür müdür?
  
        * ... kardeşim Guillermo, kuşların ve köpeklerin haklarını savunmak için bir yığın insanın arasına tekme tokat dalardı. O şehirde asla yaşayamadı. Onu şehirde hiçbir zaman mutlu görmedim. Orada solgunlaşıyor, mahzunlaşıyordu; o Paysandu diyarlarının insanıydı.

        * Claudio çorba içmeyi kabul ediyor, ama çatalla.

        * İçimdeki bir palyaço ya da orospuya pabuç bırakacak değilim.

        * ... Guevara'nın katillerini düşündüm. Diktatör, Rene Barrientos, onun öldürülmesi emrini veren kişiydi. Bir buçuk yıl sonra helikopterinin içinde yaanrak can verdi. Che'yi Nancahuazu'da kuşatan ve yakalayan birliklerin komutan Albay Zenteno Anaya emri aktaran kişiydi. Yıllar sonra bazı entrikalara karıştı. O dönemin diktatörü bunu öğrendi. Zenteno Anaya bir ilkbahar sabahı Paris'te delik deşik edildi. Komando birliğinin komutanı Che'nin infazını hazırlayan kişiydi. Selich, 1972 yılında, bizzat kendi memurlarının, yani İçişleri Bakanlığı'na bağlı profesyonel işkencecilerin darbeleriyle can verdi. Çavuş Mario Teran emri yerine getiren kişiydi.la Higuera'daki küçük okulda yatan Che'nin bedenini kurşun yağmuruna o tutmuştu. Teran şimdi bir düşkünler evinde yatıyor: Sürekli salyaları akıyor ve saçma sağan cevaplar veriyor. Albay Quintanilla, Che'nin ölümünü dünyaya duyuran kişiydi. Cesedi foto muhabirlerine ve gazetecilere o gösterdi. Qintanilla, 1971 yılında Hamburg'da yediği üç kurşunla can verdi.
 sahibi yoktu; artık konuların da sahipleri vardı. Güç ve sözcük tekeli sıradan insanı sessizliğe mahkum ediyordu.

        * Hafızamız mutlu olmamıza izin verecek mi?

        * Avlunun serin taşları çıplak ayaklar için bir sevinç kaynağıydı.
         Çeşmenin oraya vardın. Musluğu açmak için küçük bir bankın üzerine çıktın. Su yere ve ellerine dökülürken bütün teninden süzüldüğünü hissediyordun; anlatılamaz bir zevkten başın dönerek gözlerini kapattın ve o şekilde bir asır geçti.
         'Düşüncelerim kafamda düştüler,' diye açıkladın daha sonra...

        * Sözcüklerin sessizlikten daha etkili olamadığı durumlarda, susmak en iyisidir.

        * Aradan on yıl ya da bir an geçti. Şimdi içinde yaşadığım şu an kaç asırdan yapıldı acaba?

        * En güzel şeylere içelim. En kötülerini çoktan tanıdık.

        * Sözcük gümrükleri, sözcük yakma fırınları, sözcük mezarlıkları oluşturuluyor.

        * Mutluluk üzüntüden daha fazla cesaret gerektiriyor. Zira öyle ya da böyle üzüntüye alıştık artık.

        * ... azgelişmişliğin gelişmişlik yolunda bir aşama değil, ötekinin gelişmişliğinin tarihsel bir sonucu olduğunu...

        * Son yıllarda yazı stilimi oldukça değiştirdim. Bir kilo verme tedavisi. Her seferinde, daha az sözcükle daha çok şey söylemek.

        * Görüldü ki su yasaklanabilir, ama susuzluk asla.

        * Ben her zaman boğanın tarafını tuttum, matadorun değil. Ve hala aynı taraftayım.


^-^ KEDİLER ^-^

        * ... iki altın rengi göz karanlığın içinde ışıl ışıl parlıyordu.

            * Kedi herhalde.

            * Işığı yaktım fakat kedi ya da başka bir şey göremedim.

            * ... deniz gürültüsünün bastırdığı mırıltıları tahmin ettim. Kızın bedeni altın rengi gözlerle arama girdi.

            * Bu kedi kuduzdu, dedi...
         Tüm samimiyetimle ona kuduz hastalığını kedilerin değil, köpeklerin bulaştırdığını söyledim. ... O kedi kuduzdu.
         ... kediyi takip edip yakalamak gerekiyormuş.
         ... karanlığın içinde kedileri çağırmaya başladık. Her renkte ve her büyüklükte kedi gördük. Biz miyavlayınca, onlar da kafalarını uzatıp bize cevap veriyordu.


- Yazım-Basım Hataları -

        * Sf/ 4
         ... değiydir...

        * Sf/ 61
         ... ne bunlar ne de başla şeyler hakkında...

        * Sf/ 87
         Ama benim esas konuşmak istediği konu bunlar değil.

        * Sf/ 136
         Pencere önündeki masanın benimdi.

                                                                                     MAYIS 2016


 Yazar Hakkında Bilgi=  Galeano Montevideo'da, orta sınıf Katolik bir ailede doğmuştur. Çocukluğunda futbol oyuncusu olmak istemiş, gençliğinde birçok farklı işte çalışmıştır. 14 yaşında ilk politik çizgi romanınıSosyalist Parti'nin haftalık yayın organı El Sol'a satmıştır.
Gazetecilik kariyerine 1960lar'da, Marcha'da editör olarak başlamıştır. 1973'te bir askeri darbe nedeniyle Uruguay'ın iktidarı değişince Galeano hapse atılmış, daha sonra da sürgüne yollanmıştır. Arjantin'e yerleşmiş ve kültürel bir dergi olan, Crisis'i kurmuştur. 1976'da Videla rejimi, askeri bir darbe ile, Arjantin'de iktidara gelince ülkeden İspanya'ya kaçtı. Burada ünlü triyolojisi, Memoria del fuego "Ateş Anıları"nı kaleme aldı.
Yazar genel olarak Latin Amerika'daki örneklerden yola çıkarak dünya sorunlarından bahsetmiştir. Köle ve kadın ticareti ile mütemadiyen artmakta olan suç oranı irdelediği sorunlar arasındadır. Kitaplarında çoğunlukla gazete haberleri kullanarak örneklendirmeler yapılmaktadır.
1985'in başında Galeano Montevideo'ya döndü. Galeano 13 Nisan 2015'te saat 08:20'de Montevideo'da akciğer kanserinden vefat etti.


ARKA KAPAK –

"Kimse gidecek kadar kahraman, kalacak kadar vatansever değil."

Bir yanda işkenceler, kayıplar, ölümler, katliamlar, sürgünler... Diğer yanda umut, mücadele ve direnç... Sevincin ve coşkunun, acı ve umutsuzluğun yanıbaşında filizlenişinin tanıklığı. Çaresizlikten mücadele, baskılardan direniş yaratan bir halkın fotoğrafı.

Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri sahne sahne ilerleyen bir günce niteliğinde. Röportajlardan anılara, tarihsel kısa öykülerden aforizmalara yayılan, Latin Amerika halkının geçmişine ayna tutan, acıları ve umudu yan yana ve keskin bir dille anlatan alışılmadık bir yaşam öyküsü.

Bu kitapta anlatılanlar coğrafi olarak ne kadar uzağımızda olursa olsun, tanıdık gelecek okuyucuya. İnsanın insanlık savaşına dair bu sahneleri okurken hissettikleriniz sizi, nerede olursanız olun, yakın çağrışımlara sürükleyecek.

Galeano, dünyanın vicdanı olmaya devam ediyor.     


1 yorum:

  1. Harika bir eleştirmen ve yazarsınız. Hayranım size. Saygımla...

    YanıtlaSil