Sayfalar

21 Ekim 2016 Cuma

Biz Hayır Diyoruz - Eduardo Galeano

Blog paylaşımımdan önce videosunu çekmiş oldum ilk kez:) Ağustos ayında okuduğum kitaplardan biri olan 'Biz Hayır Diyoruz' ile ilgili birkaç cümlemi dinlemek isterseniz, buraya lütfen:)


Galeano'yu çok seviyorum. Ele aldığı konular dünyanın acı gerçekleri. Ve bu kimi zaman insanın kanını donduran gerçekleri öyle bir işliyor ki her cümleyi sindirerek okuyorsunuz. 
Okuduğum Latin Amerika yazarlarını kendime çok yakın hissediyorum. 
Eduardo Galeano'nun dün 'Ateş Anıları -1- Yaratılış' kitabına başladım. Dilimize çevrilen tüm kitaplarını okuyacağım inşallah.
Videoda da dediğim gibi Eduardo Galeano benim halkım benim ırkım benim memleketim diyen bir adam değil tüm dünya tüm insanlık için adalet isteyen romantik bir adam. 
Huzurla uyusun...


Okuduğum ve blogumda paylaştığım bir diğer kitabı:


Okuma halleri fotoğraflarıma bakmak isterseniz:


BİZ HAYIR DİYORUZ
Yazarı: Eduardo GALEANO
Türü: Deneme / Siyasi
Yayın Hakları: Metis Yayınları - (Metis Seçkileri)
-   İlk Basım: Mart 2008                 İkinci Basım: Ekim 2013
Hazırlayan ve Çeviren: Bülent Kale
-   200 sayfa


Kitaptan Alıntılar;

        * Galeano için sözün onuru vardır; insan etten ve kemikten yapılmıştır ama söylediği kelimelerden de yapılmıştır.

        * Meksikalı yazar Juan Rulfo'dan bahsediyor. 'Üslubumu geliştirmemde ustam Juan Rulfo'nun payı oldu. Şu arkasında silgisi olan eski kalemlerle yazar gibi yazmak lazım, derdi bana, çünkü ucundan çok arkasıyla yazılır kalemin, yani ekleyerek değil; silerek.

        * 'Kalanlar' ve 'diğerleri' fazlasıyla müphem terimler ve kriz zamanlarında, tanımlama zamanlarında, muğlaklık yalana çok fazla benzeyebilir.

        * Eğer Latin Amerika nüfusunun yüzde beşi buzdolabı alabiliyorsa, yüzde kaçı kitap alabilir? Ve yüzde kaçı o kitabı okuyabilir, ihtiyaç hisseder, etkisini yaşar? / 1976

        * Alkışlara güvenmeyelim. Bizi kutlayanlar bazen bizi zararsız bulanlardır.

        * 'Özgürlük' benim ülkemde politik mahkumların yattığı bir cezaevi, pek çok terör rejimine 'demokrasi' deniyor, 'aşk' sözcüğü insanla otomobili arasındaki ilişkiyi tanımlıyor ve 'devrim'den yeni bir deterjanın mutfakta yapabilecekleri anlaşılıyor; 'zevk' belirli marka yumuşak bir sabunun ürettiği bir şey ve 'mutluluk' sosis yemenin verdiği bir duygu. 'Huzur ülkesi' Latin Amerika'nın pek çok yerinde 'sessiz mezarlık' anlamına gelir ve 'sağlıklı insan' denince bazen 'aciz insan' diye okumak gerekir. / 1976

        * Ülkelerimizde ifade özgürlüğünden tamamen yararlansak bile, herkes için yazıyoruz ama yalnızca kitaplara para ödeyebilen ve onlarla ilgilenen eğitimli bir azınlık tarafından okunuyoruz. / 1979

        * Duvar yoksulların matbaasıdır.

        * Jorge Luis Borges Arjantin halkının embesil olduğunu düşünür, siyahların bir alt ırk olduğunu ve kötü koktuğunu, yerlilerin, gaucho'ların ve Vietnamlıların o katliamları hak ettiklerini, Pinochet ve Videla'nın kılıçlarının kısa kaldığını düşünür. Ah! Ama Borges'in edebiyatı çok başkadır. Bununla beraber, halk aşağılaması, geçmişin -atalarının geçmişinin- daha iyi olduğu düşüncesi ve kaderci hayat görüşü bu adamın kitaplarında da vardır; tıpkı açıklamalarında olduğu gibi. Mesela 1976 Ağustosu'nda şöyle demiştir: 'Özgür irade ve özgürlük zorunlu illüzyonlardır' ve 'Demokrasi devletin kötüye kullanılmasıdır.' Bu yazarın eserinde, açıklanamaz ve değiştirilemez bir evrensel düzen insanlığın istenciyle kaprisli bir oyun oynar; parlak bir eserdir şüphesiz: Bu eserde hayat bir labirenttir. Özet olarak bize nostalji için izin verilir: Umut için asla. Onun insanlık hakkındaki görüşü, kendini edebi sayarak insanı tarihten ve özgürlükten tümüyle koparmayı amaçlayan bir sistemle çelişiyor mu gerçekten?

        * Hayırseverlik dikeydir, aşağılar. Dayanışma yataydır, yardım eder.

        * Beş dakikadır beyaz sayfanın karşısında sözcükler arıyorum. Bu beş dakikada dünya silahlara on milyon dolar harcadı ve yüz almış çocuktan açlıktan ya da iyileştirilebilir hastalıklardan öldü. Yani: Benim şüpheye düştüğüm bu beş dakikada, yüz altmış çocuk savaşların en savaşında, en sessizinde, açıklanmayanında, adına barış denileninde, kimse cezasını ödemeden katledebilsin diye dünya silahlara on milyon dolar harcadı. / 1989

        * ... dünya, bütün insanlığa yiyecek olarak vermeye fazlasıyla yetecek kadar besin üretiyor. Ama bazıları açlıktan ölüyor, bazıları hazımsızlıktan.

        * Bizim zahmetli devrimcilik mesleğimizde ölüm çok sık yaşanan bir kazadır. / Che Guevara

        * Rivayete göre, iki yüzyıl önce İspanyol sömürgecilerinden bağımsızlığın ilan edildiği gün Quito şehrinin duvarına birisi şöyle yazar: 'Despotizmin son günü ve aynısının ilk günü.'

        * Yüzün suçu aynaya yüklenebilir mi?

        * Yirminci yüzyılın sonlarında da aynı toplum dilini kesip sana ifade özgürlüğü veriyor...

        * Bütün büyük adamların arkasında bir kadın vardır, denir bize, kadını bir sandalyenin arkalığına indirgeye şüphe götürür övgüyle.

        * Saddam Hüseyin iyiydi, İranlılara ve Kürtlere karşı kullandığı kimyasal silahlar da iyiydi. Sonra kötüleşti. Panama'yı işgalden dönen Birleşik Devletler Kuveyt'i işgal ettiği için Irak'ı işgal ettiğinde artık Şeytan Hüseyin diyorlardı ona. Baba Bush Kötü'ye karşı bu savaşı üzerine aldı. Ailevi özellikleri olan insancıl ve merhametli ruhla büyük çoğunluğu sivil yüz binden fazla Iraklı'yı öldürdü.
         Şeytan Hüseyin hala iktidarda, ama insanlığın bu bir numaralı düşmanı iki numaralı düşman pozisyonuna düştü. Dünyanın kamçısı şimdi Usame Bin Ladin'i söylüyor. Terörizm konusunda bildiği her şeyi ona CIA öğretmişti. Birleşik Devletler tarafından sevilen ve silahlandırılan Bin Ladin Afganistan'da komünizme karşı 'özgürlük savaşçılarının' başat isimlerinden biriydi. Başka Reagan bu kahramanların 'Amerika'nın Kurucu Ataları'yla ahlaki olarak eşdeğerde' olduklarını söylediğinde Baba Bush başkan yardımcısıydı. Hollywood da Beyaz Saray'la aynı fikirdeydi. O zamanlar Rambo 3 çekildi: Müslüman Afganlar iyiydi. Şimdi on üç yıl sonra Oğul Bush zamanında kötünün kötüsü oldular. /2001

        * Evrensel atış taliminin kurbanlarını seçen makinecikler olan tehlikemetre ve suçmetre daha çok Suriye'yi gösteriyormuş gibi görünüyor. / 2003

        * Guantanamo bizi bekleyen dünyanın simgesi. Altı yüz şüpheli, bazıları reşit değil, bu toplama kampında çürüyorlar. Hiçbir hakları yok. Hiçbir yasa onları korumuyor. Ne avukatları ne davaları ne de mahkumiyetleri var. Kimse onlar hakkında bir şey bilmiyor. Birleşik Devletler'in Küba'dan gasp ettiği bir denizci üssünde ancak hayatta kalıyorlar. Terörist oldukları var sayılıyor. Öyle olmaları ya da olmamaları hiçbir önemi olmayan ufak bir ayrıntı.

        * İktidardan ya da yakın kaynaklardan gelen bu alçaklığa övgüler işkencenin pusudaki tehditlere karşı korumasız halkı savunmak için yasal olduğunu savunuyorlar çünkü terörizmi uygulayan, özendiren ve asla gerçeği söylemeyen vicdansız katillere karşı bazen ahlaken şüpheli mücadele yöntemleri kaçınılmazlaşır.
         Ama, eğer öyleyse, kimlere işkence etmek gerekir? Bu yirmi birinci yüzyılda en çok yalan söyleyenler kimler? Afganistan ve Irak terörist savaşlarında en çok masumu kimler öldürdü? Dünyada terörizmin kat kat artmasına en çok katkıyı kimler sağladı?
        
        * Tavuk, ördek, hindi, sülün, bıldırcın ve keklik çağrılmışlar ve zirveye katılmışlar. Kralın aşçısı onları karşılayıp hoş geldiniz demiş.
         'Sizi,' -diye açıklamış- 'bana hangi sosla yenmek istediğinizi söyleyin diye çağırdım.'
         Kuşlardan biri şunu söylemeye cüret etmiş:
         'Ben hiçbir şekilde yenmek istemiyorum.'
         Aşçı meseleyi yerli yerine oturtmuş:
         'Bu gündemimize dahil değil.'

        * Afgan topraklarında üç binden fazla köylü, hiçbir ilgileri yokken, Bin Ladin'i arayıp bulamayan bombalarla paramparça oldu. Ve Irak'ta çoğu kadın ve çocuk 25 binden fazla sivil kitlesel imha silahı arayıp bulamayan bombalar ve ülkedeki yabancı işgalinin kışkırtmaya devam eden kan banyolarında paramparça edildi. Eğer kimsenin aklına gelmeyen bir anormallik olup da Irak Birleşik Devletler'e girmiş olsaydı, nüfusa oranla bu kayıpların anlamı üç yüz bin sivil Kuzey Amerikalı kurban demek olacaktı. Yüzyıllar yüzyıllar boyu dünyada bu dehşetin yankısı çınlayacaktı. Oysa ölüler Iraklı olduğu için hızla sıradanlaştı.

        * 1776'da Birleşik Devletler Bağımsızlık Deklarasyonu bütün insanların eşit yaratıldığını kabul etti ama azıcık yıl sonra ilk anayasa duruma açıklık getirdi: Nüfus sayımlarında her siyahın bir kişinin dörtte üçüne karşılık geldiğini bildirdi. Bir kişinin kaç parçasına ya da parçacığına karşılık geliyor bugün bir Iraklı?
         'Bazıları daha eşittir,' diye söylüyor söyleyenler.

        * Dört bir yana Irak'ın insanlık için bir tehlike olduğunu haykırdıktan sonra Bush ve Blair işgal edip mahvettikleri ülkenin kitle imha silahları olmadığını kamu önünde kabul ettiler. Ertesi seçimlerde Birleşik Devletler ve Büyük Britanya'da halk onları yeniden seçerek teselli etti.

        * İstisnasız bütün ilk anayasalar, kadınları, yerlileri, siyahları ve genel olarak yoksulları dışarıda bıraktılar.

        * Berlin Duvarı, sonunda yıkılmaya layık bu duvar yıkıldı. Ama dünyada başka duvarlar filizlendi, filizlenmeye devam ediyor ve Berlin'dekinden çok daha büyük olmalarına rağmen onlardan çok az bahsediliyor ya da hiç bahsedilmiyor.
         Birleşik Devletler'in Meksika sınırında yükseltmekte olduğu duvardan çok az konuşuluyor, Ceua ve Melilla'daki tel örgülerden çok az bahsediliyor.
         Filistin topraklarındaki İsrail işgalini sürekli kılan Batı Şeria'daki duvardan çok az bahsediliyor, ki yakında Berlin Duvarı'ndan beş kat daha uzun olacak.
         Batı Sahra'daki Fas işgalini sürekli kılan Fas Duvarı'ndan hiç, ama hiç bahsedilmiyor. Binlerce asker tarafından nokta nokta mayınlanan, nokta nokta gözetlenen bu duvar, Berlin Duvarı'ndan altmış kat daha uzun.

        * Biz tebaalar evrensel demokraside yalnızca itaat etme hakkımızı kullanabildiğimizi kabul mü edeceğiz?

        * Yurtseverlik, bugüne bugün baskın ulusların bir ayrıcalığıdır.
         Ezilen uluslar uyguladıklarında yurtseverlik popülizm ya da terörizm şüphesi altına girer ya da basitçe en ufak bir ilgiye bile değmez.

        * Yerli sorunu: İlk Amerikalılar, Amerika'nın gerçek kaşifleri bir sorun'du. Sorunun sorun olmayı bırakması için de yerlilerin yerli olmayı bırakması gerekiyor. Onları haritadan silmeli ya da ruhlarını silmeli, yok etmeli, asimile etmeli: soykırım ya da ötekikırım.

        * Yerliyi öldür insanı kurtar, diye tavsiye ediyordu Kuzey Amerikalı merhametli albay Henry Pratt. Ve pek çok yıl sonra Perulu romancı Maria Vargas Llosa, kültürlerini kurban etmek gerekse de açlıktan ve sefaletten kurtarmak için yerlileri modernleştirmekten başka çare olmadığını açıklıyor .
         Kurtuluş, yerlileri bir kutu köpek maması almaya yetmeyen ücretler karşılığında gündoğumundan günbatımına kadar madenlerde, plantasyonlarda çalışmaya mahkum ediyor. Yerlileri kurtarmak aynı zamanda onların komüniter sığınaklarını yıkmayı ve dillerini, isimlerini, giysilerini değiştirip sonunda dilenci, sarhoş ya da genelevlerde fahişe oldukları şehirlerin şiddet dolu çeperlerindeki ucuz işgücü fırınlarına atmayı da içeriyor.

        * Gabriel Rene-Moreno geçen yüzyılın en prestijli Bolivyalı tarihçisiydi. Günümüzde Bolivya Üniversitelerinden biri onun adını taşıyor. Ulusal kültürün bu ulu adamı yerlilerin eşek olduğuna ve beyaz ırkla çiftleştiklerinde katır ürediğine inanıyordu. Yerli beynini ve melez beynini tartmıştı, onun terazisine göre beyaz ırkın beyninden beş, yedi veya on ons daha hafif geliyorlardı ve bu yüzden onları cumhuriyet özgürlüğünü kavramakta beyinsel olarak yetersiz addediyordu.

        * Neşeli bir dokunulmazlıkla, 1981 ve 1983 yılları arasında, binlerce erkek ve kadının öldürüldüğü en yoğun yok etme kampanyalarından biri boyunca haritadan 440 yerli köyünün silindiği resmi olarak kabul edildi.

        * Yolda giden bir adam nedir? Zaman.

        * Bahia içlerinden siyah bir şair şöyle diyor: Önce beni Afrika'dan çaldılar. Sonra Afrika'yı benden çaldılar.

        * Teoride, otomobil zamanı ekonomik kullanmaya hizmet eder, ama pratikte onu yutuyor.

        * Farklı ülkelerden geldik ve buradayız, Pablo Neruda'nın koca gölgesinin altında bir karada: Hayır diyen Şili halkına eşlik etmek için buradayız.
         Biz de hayır diyoruz. (Sf/193,194,195)


^-^ KEDİLER ^-^

        * Ve eğitim ve iletişim araçları bizi tavşanı kedi saymaya zorluyorlar.


- Yazım-Basım Hataları-

        * Sf/ 135
         Ahçı...

        * Sf/ 151
         ... safdışı...

                                                                                     Ağustos 2016


Yazar Hakkında Bilgi=  Galeano Montevideo'da, orta sınıf Katolik bir ailede doğmuştur. Çocukluğunda futbol oyuncusu olmak istemiş, gençliğinde birçok farklı işte çalışmıştır. 14 yaşında ilk politik çizgi romanınıSosyalist Parti'nin haftalık yayın organı El Sol'a satmıştır.
Gazetecilik kariyerine 1960lar'da, Marcha'da editör olarak başlamıştır. 1973'te bir askeri darbe nedeniyle Uruguay'ın iktidarı değişince Galeano hapse atılmış, daha sonra da sürgüne yollanmıştır. Arjantin'e yerleşmiş ve kültürel bir dergi olan, Crisis'i kurmuştur. 1976'da Videla rejimi, askeri bir darbe ile, Arjantin'de iktidara gelince ülkeden İspanya'ya kaçtı. Burada ünlü triyolojisi, Memoria del fuego "Ateş Anıları"nı kaleme aldı.
Yazar genel olarak Latin Amerika'daki örneklerden yola çıkarak dünya sorunlarından bahsetmiştir. Köle ve kadın ticareti ile mütemadiyen artmakta olan suç oranı irdelediği sorunlar arasındadır. Kitaplarında çoğunlukla gazete haberleri kullanarak örneklendirmeler yapılmaktadır.
1985'in başında Galeano Montevideo'ya döndü. Galeano 13 Nisan 2015'te saat 08:20'de Montevideo'da akciğer kanserinden vefat etti.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Eduardo_Galeano


Çeviren Hakkında Bilgi=  Bülent Kale, 1973 Konya doğumlu. İstanbul Üniversitesi İspanyol Dili ve Edebiyatı mezunu olan Kale’nin makale, deneme, eleştiri, gezi ve güncel siyaset yazıları ve çevirileri 1995’ten bu yana pek çok dergide ve haber sitesinde yayınlanıyor. Eduardo Galeano, Javier Marías, Juan Goytisolo İspanyolca aslından Türkçe’ye kazandırdığı isimler arasında. Kale, Kitap Çevirmenleri Meslek Birliği’nin (Çev-Bir) kurucu üyelerindendir. 


ARKA KAPAK –

Uruguaylı yazar Eduardo Galeano Latin Amerika'da militan gazeteciliğin önde gelen isimlerindendir. Bu Metis Seçkisi’nede, gazeteciliğin edebiyatın bir alt kolu değil, aksine, en etkililerinden biri olduğunu savunan Galeano'nun yirmi altı yazısına yer veriyoruz: Che, Zidane, Salgado, Evo Morales, Latin Amerika edebiyatı, yazarın işlevi, televizyon, beden, işkence, sürgün, Şili, Küba, Bolivya, ABD, emekçiler, eşcinseller, beyazlar, siyahlar, yerliler, Latin Amerika... Sözün onuruna inancını hep koruyan bir yazardan, edebiyatın hakkıyla kullanıldığında gazeteciliği ne denli etkili kılacağını gösteren güçlü politik metinler.

Eleştirel düşüncenin günümüzde ulaştığı düzeyi temsil edecek nitelikteki yazarlardan yaptığımız özel derlemelerdir Metis Seçkileri. Kavrayış ve sezgileriyle yaşadığımız çağın düşünce iklimine katkıda bulunmuş yazarlardan örnekler sunuyoruz bu dizide.

Başka bir ülkede yaşayan bir yazarı Türkçede tanıtırken, söz konusu iki toplum arasındaki dil, kültürel birikim, yayınlanmış ve yayınlanmamış öncüller gibi farklılıkların getirdiği güçlükler var. Türkiye'deki okuma ortamının kendine özgü koşullarını göz önünde tutarak hazırladığımız seçkilerde bu güçlüğü aşmak, eleştirel düşünceyi Türkçede tartışabilir kılmak istiyoruz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder