* 'Normal Olmak Varken Neden Mutlu Olasın' ismiyle bile içeriğinin enteresan ve okunası olduğunun ipucunu veriyor bence. Ve hatta kitaba ismini veren diyalog annesiyle aralarında geçen Jeanette Winterson'un sonraki hayatını da etkileyen kararlar almasını sağlayan bir yaşanmışlığa ait.
* Yazarın hayatına tanık olurken hayata dair düşüncelere dala dala hüzünlü ve heyecan dolu bir okuma oldu. Ne yazdıysa hepsini okuma hevesindeyim.
* Kitabın editörlüğünü Melisa Kesmez yapmış. Melisa Kesmez paylaşımlarımı buradan okuyabilirsiniz.
Vişnenin Cinsiyeti kitabıyla ilgili paylaşımımı buradan okuyabilirsiniz.
Okuma halleri fotoğraflarıma bakmak isterseniz:
Okuma Halleri, Fotoğraflarla * Normal Olmak Varken Neden Mutlu Olasın / Jeanette Winterson
NORMAL OLMAK VARKEN NEDEN MUTLU OLASIN
Yazarı: Jeanette
Winterson
Orijinal
Adı: Why Be Happy When You Could Be Normal
Türü: Deneme
Yayın
Hakları: Sel Yayıncılık
- 1.
Baskı: Kasım 2015 2.
Baskı: Aralık 2015
Kapak
Tasarımı: Gülay Tunç
Çeviri: Püren
Özgören
- 215 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
* ... ben yine
kapı dışarı edilmiştim, eşikte oturuyorum. Hava gerçekten soğuk, kıçımın
altında bir gazete var, kalın paltomu sarınıp büzüşmüştüm.
Bir kadın yaklaşıyor, onu tanıyorum. Bana bir paket patates
cipsi veriyor. Annemin nasıl biri olduğunu biliyor.
Evimizin ışıkları açık. Babam gece vardiyasında, dolayısıyla
annem yatabilir ama yatıp uyumuyor. Bütün gece İncil okuyacak, babam eve
dönünce beni içeri alacak, hiçbir şey söylemeyecek, annem hiçbir şey
söylemeyecek ve insanın çocuğunu bütün gece dışarıda bırakması normalmiş gibi
davranacağız...
* Bebek, ancak
bir öyküyle bilinebilir hale gelen, bilinmez bir dünyanın ortasına fırlatılır -
hepimiz elbette böyle yaşarız, o yaşamlarımızın anlatısıdır, ama evlat
edinilmek sizi çoktan başlamış bir öykünün içine atar. Buysa, ilk birkaç
sayfası eksik bir kitabı okumaya benzer. Tiyatroya, perde açıldıktan sonra
varmaya benzer.
* Seanslardan
sonra annem evin savaştan kalma üniformalı adamlarla dolduğundan yakınırdı.
Kavurma etli sandviçlerden almak üzere mutfağa girdiğimde, Ölüler gidene kadar
yemememi söylerdi. Buysa bazen saatler alırdı; o kadar beklemek dört yaşındaki
bir çocuk için oldukça zordu elbette.
* Yırtık pırtık
bir kadın ve çocuk sürüsü, çöp yığınlarında ve su birikintilerinde eşelenen
domuzlar kadar pis bir güruh -ne kanalizasyon var ne de kaldırım- dört bir
yanda durgun, kokuşmuş gölcükler - bir düzine fabrika bacasından yükselen kara
duman... had safhada bir pislik ve leş kokusu.
Engels, İngiltere'deki İşçi
Sınıfının Durumu (1844)
* Engels'ın
Manchester'da, babasının şirketinde çalışarak geçirdiği zaman, ona işçi
sınıfının yaşamının acımasız gerçekliğini gösterdi. İngiltere'de İşçi Sınıfının
Durumu, hala okunmaya değer bir kitap; Sanayi Devrimi'nin sıradan insanlar
üzerindeki etkilerine, birbirlerini yalnızca 'yararlı nesneler' olarak görmeye
başladığında insanlara ne olduğuna dair ürkütücü, üzücü bir yapıt.
* Beni doğuran
annem bir fabrikada işçiymiş.
* ... bütün gün
tek bir reçelli sandviçle ve bir şişe sütle. Kapı üzerime kilitlenip dışarıda
bırakıldıysam ya da diğer gözde cezayı yiyip kömürlüğe kapatılmışsam, öyküler
uydurur, soğuğu ve karanlığı unuturdum.
* Annem, Bayan
Winterson, hayatı sevmezdi. Hiçbir şeyin yaşamı güzelleştirebileceğine
inanmazdı. Bir keresinde bana evrenin kozmik bir çöp kutusu olduğunu
söylemişti; bunun üzerine biraz düşünmüş, peki kapağı kapalı mı açık mı, diye
sormuştum.
'Kapalı,' dedi. 'Hiç kimse kaçamaz.'
* Kıyamet
sonrasına ilişkin bu ayrıntılı, inceden inceye işlenmiş yorumlar annemin
zihnini epeyce meşgul ediyordu. Bazen mutlu görünür, piyano çalardı, ama
mutsuzluk hep yakınlarındaydı, dolayısıyla bir başka düşünce zihnini
bulandırır, o da bir anda çalmayı kesip piyanonun kapağını kapatır, arka
geçitte volta atmaya başlardı; çamaşır asılı iplerin arasında, bir şey
kaybetmişçesine, bir aşağı bir yukarı, bir aşağı bir yukarı.
Bir şey kaybetmişti. Büyük bir şey. Yaşamı kaybetmişti /
kaybediyordu.
* Güneş
parlıyorsa, ışığında durun - evet evet evet.mutlu anlar harikadır, ama mutlu
anlar geçip gider - geçip gitmek zorundalar - çünkü zaman geçer.
* Babası, bara
giderken sıklıkla küçük oğlunu da yanında götüren, sokakta bırakan, saatler
sonra bardan çıkıp yalpalayarak eve dönüp babamı orada unutan, kapının eşiğinde
uyur halde bırakan ayyaşın tekiymiş.
* Bir metnin
gücünün zamanla sınırlı olmadığını çok erken yaşta öğrendim. Kelimeler işlerini
görmeyi sürdürüyor.
* Her kitap bir
kapıdır. Açarsınız. İleriye doğru bir adım atarsınız. Geri döner misini peki?
* Bir süre içime
kapandım, ama önemli bir şey fark etmiştim: Dışarıda olan her şey, istendiği an
sizden alınabilir. Bir tek içinizde olanlar güvendedir.
* Kurgu ve şiir
ilaçtır, şifadır. Gerçekliğim hayal gücü üzerinde bıraktığı tahribatı tedavi
ederler.
* İngiltere'nin
kuzeyindeki işçi sınıfının dünyasına, kanıksanmış bir gaddarlık egemendi.
Erkekler kadınları döverdi - ya da, D.H. Lawrence'ın deyişiyle, hadlerini
bilsinler diye, onları şöyle bir 'okşarlardı'.
* Babam
evlendikten birkaç yıl sonra ikinci karısını dövmeye başladı.
... İsa'yı bulmadan önce annemi dövdüğünü biliyorum, annemin
ve onun annesinin de büyükbabam tarafından hırpalandığından haberim var, ancak
ben büyürken babam beni sadece annemden talimat aldığında döverdi.
* Kulaklarım
sağır olunca beni doktora götürmedi, çünkü bunu yapanın ya arızalı ruhumu
onarma gayretiyle kulaklarımı dünyasal şeylere tıkayan İsa, ya da kulak zarımı
delecek kadar yüksek sesle fısıldayan şeytan olduğunu düşündü.
Sağırlığımın, klitorisimi keşfettiğim döneme denk gelmesi,
benim için büyük talihsizlikti.
Bayan W her şeyden önce eski kafalıydı. Mastürbasyonun
insanı kör ettiğine inanırdı, aynı zamanda sağır da edebileceği sonucuna
varması hiç zor olmadı.
... Her neyse, sonunda bademciklerimin alınması gerekti ve
kulaklarımı tıkayanın ne İsa ne de şeytan olduğu ortaya çıktı, böylece geriye
tek suçlu olarak temel kişiliğim kaldı.
* ... daha
uzaktaki ortaokula başlayınca yemek zamanı (öğle) eve dönmedim, böylece yemek
falan yemez oldum. Annem yoksulluk yardımı için başvurmayı reddettiğinden,
okulda bedava yemek yeme hakkına sahip olamamıştım, dışarıdan yemek alacak
paramız da yoktu. Genellikle çantama iki dilim ekmekle bir parça peynir atar,
akşama kadar idare ederdim.
* Ölüm / yaşam.
Bir ruhun olduğu sürece ne fark ederdi ki?
* Anne... Janey'i
seviyorum.
Yani onunla yatıyorsun... kızışmış vücutlar, her yerinizde
dolanan eller...
Onu seviyorum.
Sana bir şans vermiştim. Sen yeniden şeytana döndün. Şimdi
söylüyorum,, ya bu evden çıkıp gidersin bir daha da dönmezsin ya da o kızla görüşmeyi
kesersin. Annesine her şeyi anlatacağım.
Biliyor.
...
Jeanette, nedenini söyler misin bana?
Neyin nedenini?
Neyin olduğunu biliyorsun...
... Onunlayken mutluyum. Çok mutluyum.
... Normal olmak varken neden mutlu olasın ki?
* Yeterince dünya
ve zaman: Gençtim, dolayısıyla zamanım vardı, ama dünyayı arayıp bulmam
gerektiğinin farkındaydım - kendime ait bir odam bile yoktu.
* Bir arabada
uyumanın tek yolu, bir plan yapmakla mümkündür. Benimki de okumak ve yiyip
içmek için ön koltuğu, uyumak için de arkayı kullanmaktı. ... Eşyaları bagajda
tutuyordum...
* Oxford'un bütün
o cinsiyet ayrımcılığına, burnu büyüklüğüne, ataerkil tavırlarına ve öğrencinin
sosyal refahına karşı sergilediği ilgisizliğe...
* Jung, bir
çatışmanın yükseldiği seviyede asla çözülmeyeceğini ileri sürer - o seviyede
sadece bir kazananla bir kaybeden bulunur, bir uzlaşma değil.
* Ama otuz yaşıma
gelip de Tek Meyve'nin televizyon uyarlamalarını yazmaya başlayınca...
http://www.dailymotion.com/video/x24bm0g
* O günlerde evde
kullanılan gaz türü havagazıydı; havagazındaki karbonmonoksit oranı yüksektir. ...
Halüsinasyonlara ve depresyona neden olur. Sanrılar görmenizi salar - gerçekten
de, perili denen evlerde uçuşa buharların, buğuların hayali görüntüler değil,
kimyasal olduğuna dair tartışmalar var. Bana akla yatkın geliyor. On dokuzuncu
yüzyıl, ürkütücü hayaletlerin, ne idüğü belirsiz, karanlık ziyaretçilerin
yüzyılıydı. Doğaüstü olayların edebiyatı ve popüler hayal gücünü etkilediği
yüzyıldı.
Dracula, Beyazlı Kadın, Vidanın Dönüşü, Dr Jekyll ve Mr
Hyde, M.R. James ve Edgar Allan Poe'nun imgelemleri
1960'larda doğalgaz kullanılmaya başlanınca, Britanya'daki
intihar oranı üçte bir azaldı...
* Bir Kuran yak
günü- Temmuz 2010'da, Florida, Gainesville'deki Hıristiyan Dove Wordl Outreach
Merkezi'nin papazı Terry Jones, 11 Eylül saldırılarının yıldönümünde 200 Kuran
yakacağını açıklamış, uluslararası bir tepkiyle, sonu ölüme varan protestolarla
karşılanınca, kararından vazgeçmişti. Yine de, 20 Mart 2011'de Gainesville
kilisesinde 'Kuran'ı yargıladı' ve ayetlerin insanlığa karşı suç içerdiği
iddiasıyla kutsal kitabı yaktı.
^-^
KEDİLER ^-^
* Erkek kedileri
sapanla taş atıp gerçekten sersemletiyor muydu?
* ... ufak tefek
bir şeymiş, on yedisinde beni doğurmuş; bir kedi kadar kolaycacık.
* Babam süt
dökmüş kedi gibiydi.
* Bana Kathleen
Hale'in bütün Marmelat Kedi Orlondo kitaplarını almıştı. Kedi öylesine turuncu
ve güler yüzlüydü ki.
* Kedilerin yarı
içeride yarı dışarıda olmaktan hoşlanmasına, yarı yabani yarı ehlileştirilmiş
olmalarına bayılırım; ben de hem yabani hem evcilim.
* Ben
süpermarketlere meraklı biri değilim, alışverişimi orada yapmaktan nefret
ederim; kedi maması ya da çöp torbası gibi başka yerde bulamayacağım şeyler
için bile.
* ... pofuduk bir
kedi gibi tostoparlak, orta yaşlı bir hanımdı.
* ... Victoria
döneminden bir kartpostal vardı: Bay ve Bayan şeklinde giydirilmiş, arka
ayakları üzerine çökmüş iki kedi.
* Kırlar, doğa,
kedilerim ve A'dan Z'ye İngiliz Edebiyatı sığınabileceğim, tutunabileceğim tek
şeydi.
* ... kucağımda
iki kedim, öylece oturdum.
* 2008 Şubat
ayında hayatıma son vermeyi denedim. Kedim garajda, yanımdaymış. Kapıları
güzelce, çepeçevre tıkayana ve motoru çalıştırana kadar bunu bilmiyordum. Kedim
yüzümü tırmalamaya başladı; tırmalıyor, tırmalıyordu.
* ... masal...
onu bir kediye dönüştürür...
* Kediler babamın
yatağındaydı, son derece sakindiler...
Mayıs 2017
Yazar Hakkında Bilgi= Jeanette Winterson (d. 27 Ağustos 1959 - Manchester, İngiltere), İngiliz Şövalyelik Nişanı sahibi İngiliz yazar.
Manchester'da
doğan Jeanette Winterson, altı yaşındayken Pentakostal (Evanjelik Hıristiyanlık içinde bir hareket) bir aile
tarafından evlat edinildi. Evlat edinilmesini takiben ailesiye birlikte Accrington, Lancashire'a
gitmiş ve ileride Hristiyan misyoneri olacak şekilde bir eğitim almaya başladı.
16
yaşında ailesine lezbiyen bir ilişki yaşadığı açıkladı ve evinden ayrıldı.
Eğitimine Oxford Üniversitesi St Catherine's College'da
İngiliz edebiyatı okuyarak devam eden yazar aynı dönemde farklı işlerde
çalışarak geçimini sağladı.
Londra'ya
taşındıktan sonra, 24 yaşındayken, ilk romanı olan Tek Meyve
Portakal Değildir yayımlandı. (Bu roman Sevin Okyay tarafından Türkçeye
de çevrildi.) Tek Meyve Portakal Değildir, 1985 yılında "En
İyi İlk Roman" dalında Whitbread Ödülü'nü
kazandı. Roman, 1990 yılında
yazarın kendisi tarafından televizyona uyarlandı ve aynı isimle televizyon dizisi
olarak gösterildi. Tek Meyve
Portakal Değildir isimli dizi "En iyi Drama"
dalında BAFTA Ödüllerine
layık görüldü.
Jeanette
Winterson, 1987 yılında Napolyon dönemi
Avrupa'sında geçen Tutku (The Passion) isimli roman serisiyle John Llewellyn Rhys Ödülü'nü
kazandı.
Jeanette
Winterson'ın sonraki romanları yaratıcılık ve hayal gücünün sınırlarını
zorladı. Bu romanlarında, cinsiyet kutuplaşmaları ve cinsel kimlik konularına
değinen yazar, birçok edebiyat ödülü kazandı. Dizüstü (The Powerbook)
isimli romanının sahne uyarlaması 2002 yılında Londra'daki Royal National Theatre'da
sahnelendi. Yazar, 2006 yılında İngiliz Şövalyelik Nişanı ile
ödüllendirildi.
2002 yılına kadar 12
yıl boyunca akademisyen ve BBC radyosu yayıncılarından Peggy Reynolds ile
beraber oldu. Yazarın hayatında iz bırakan diğer bir partneri ise
yayımcısı Pat Kavanagh'dır.
Winterson, Written on the Body isimli romanını Kavanagh ile
ilişkisinden esinlenerek yazdı.
Yazar,
Doğu Londra, Spitalfields'de metruk bir
müstakil ev satın almış ve evi restore ettirmiştir. Jeanette Winterson, halen
bu evi "ikinci ikametgah" olarak kullanmaktadır. Evin giriş katı
organik gıda satan bir dükkâna dönüştürülmüştür.
Yazarın
Bedende Yazılı (çev. Süheyla Ç. Matthews, 2013), Vişnenin Cinsiyeti (çev. Pınar
Kür, 2015) ve Tek Meyve Portakal Değildir (çev. Sevin Okyay, 2015) isimli
romanları yayınevimiz tarafından yayımlanmıştır.
ARKA KAPAK –
Jeanette Winterson'ın gücünü
samimiyetten ve dürüstlükten alan otobiyografik eserlerinden bir yenisi daha
Türkçede.
Doğar doğmaz evlatlık verildiği aşırı muhafazakar ailede, onda derin yaralar bırakmış sevgisiz bir annenin gölgesinde geçen çetin çocukluğundan bugüne uzanan, kendini yaratma hikâyesini anlatıyor Winterson. Deliliğin sınırlarında gezen, genç yaşta gizli gizli okuduğu kitaplardan kurduğu köprülerle dışarıdaki dünyayı keşfeden ve özgürleşen bir kadının itiraflarla dolu, cesur, bir o kadar da şiirsel bir iyileşme hikâyesi bu. Tek amacı sevgi ve mutluluğu keşfetmek olan bir hayatın sansürsüz bir biçimde anlatıldığı, mahrem öğelerle bezeli bu eserde Winterson, bir yandan büyümenin sancılarıyla mücadele ederken, diğer yandan kökleriyle hesaplaşıyor. Can yakıcı hayat hikâyesini, içinden taşan duyguların tüm çıplaklığıyla aktarırken mizahı elden bırakmayarak; gerektiğinde hayatın hainliklerine "nanik" yapmayı da ihmal etmiyor.
Doğar doğmaz evlatlık verildiği aşırı muhafazakar ailede, onda derin yaralar bırakmış sevgisiz bir annenin gölgesinde geçen çetin çocukluğundan bugüne uzanan, kendini yaratma hikâyesini anlatıyor Winterson. Deliliğin sınırlarında gezen, genç yaşta gizli gizli okuduğu kitaplardan kurduğu köprülerle dışarıdaki dünyayı keşfeden ve özgürleşen bir kadının itiraflarla dolu, cesur, bir o kadar da şiirsel bir iyileşme hikâyesi bu. Tek amacı sevgi ve mutluluğu keşfetmek olan bir hayatın sansürsüz bir biçimde anlatıldığı, mahrem öğelerle bezeli bu eserde Winterson, bir yandan büyümenin sancılarıyla mücadele ederken, diğer yandan kökleriyle hesaplaşıyor. Can yakıcı hayat hikâyesini, içinden taşan duyguların tüm çıplaklığıyla aktarırken mizahı elden bırakmayarak; gerektiğinde hayatın hainliklerine "nanik" yapmayı da ihmal etmiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder