* Yazarın ilk kitabı olması sebebiyle daha bir hayranlık duydum. 4 hane değil 44 hane olsa hiç hız kesmeden aynı keyif ve merakla okurdum, abartısız. Konu güzel, dil akıcı, kurgu heyecan ve merakı canlı tutuyor. Saptamalar da pek başarılı.
* Kitapta bolca mırkpati izi de var:)
Kitabın bir yerinde Şule Gürbüz / Coşkuyla Ölmek kitabından bir alıntı okuyunca hemen eş zamanlı olarak Coşkuyla Ölmek kitabını da okumaya başlamıştım:)
İnsanı ahret bile değiştiremez. / Şule Gürbüz - Coşkuyla Ölmek
4 HANE 1
TESLİM
Yazarı: Eyüp
Aygün TAYŞİR
Türü: Roman
Yayın
Hakları: İletişim Yayınları
- 1. Baskı
2016, İstanbul
Kapak
Tasarımı: Deniz Karagül
- 404 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
* İnsanı ahret
bile değiştiremez. / Şule Gürbüz - Coşkuyla Ölmek
* İnsanları yalan
söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri, olamadıkları 'kişi'yi
anlatırlar. / Yusuf Atılgan - Aylak Adam
* Belki de
insanın en çok neyi isteyeceğini de karakteri beliriyordur.
* Çöken
medeniyetlerin yerine yenileri kuruluyor, sonra yine savaşlar. Sırf silahlar
değişiyor diye dünyanın değiştiğini düşünmek akıllıca değil. Bazıları da
dünyanın ilk anından itibaren hep ileri gittiğini düşünüyor. Bence inişli
çıkışlı bir döngü sadece yaşadığımız.
* Günler bir
satırda geçti.
* Biz evvela
kelimeleri öğreniriz; sonra yaşadıkça teker teker manalarını. / Ahmet Hamdi
Tanpınar - Sahnenin Dışındakiler
* Bütün oğullar
anneyi bir şiire terk eder! / Haydar Ergülen - Eylül
* 'Müzik, ritim
insanı eyleme yönlendirebilecek bir silah olabilir mi?' Düşüncesini çok
beğendi. Evet, marşlarda bu amaçla kullanılmıyor muydu? Böyle insanı galeyana
getiren, şevke getiren müziklerle insana her şey yaptırılabilirdi.
* Fakir, zengine
bakıp 'Bu adalet mi?' diyor. ... Belki o elbiseyi giyenin mutluluğu, başkasının
gözünde eskidikten sonra çöpe atılan bir ayakkabıyı çöpte bulup yalınayağına
geçiren çocuğun mutluluğu kadar biz iktidar sahibi insanlara bakıp, onların
yaşamlarını, eylemlerini sıradan insanla kıyaslayıp hükme varıyoruz. Suç kabul
ettiğimizi, haksızlık kabul ettiğimizi gerçekleştireni acı içinde görmezsek,
adalet yok diyoruz. Halbuki iktidar sahibi, herkesi değiştiremiyor oluşunun
aczi içinde öfke nöbetlerine kapılıyor belki de. Katlettiği onlarca, yüzlerce,
binlerce insanın bir tanesi için en küçük bir vicdan azabı duymuyor da,
bambaşka ve çoğumuz için önemsiz bir nedenden ötürü mutsuzluk içinde yaşayarak
çekiyor cezasını. Böylece zulmettiği kişilerden daha mutlu olamıyor asla, çünkü
değiştiremiyor.
* Alışılan
iyilik, güzellik, refah zamanla mutluluk vermez olurken, ıstırap da ilk andaki
şiddetinden yitiriyor gitgide.
^-^
KEDİLER ^-^
* ... mutfakta
yakaladığında tekmeleyip gece ortalıkta göremediğinde saatlerce sokaklarda
aradığı Velet'i görünce şaşırdı. İpinden kavradığı salıncağı sarsıp kediyi yere
indirdi... ... Velet, Nalan'ın ayakları altında, tahtından edilmiş biçare bir
imparator edasıyla biraz söylendiyse de çok uzatmadı. Yürüdü; çevik bir
hareketle bahçe duvarının üzerine çıktı; küçük, pembe dilini duvarın üzerindeki
oyukta birikmiş yağmur suyuna birkaç kez daldırdı ve sokağa atlayıp gözden
kayboldu.
* ... bıyıkları
sararmış kediler...
* Düşün, küçücük
bir çocuk, bir kedi yavrusu gördüğünde şefkat gösterip onu eve getirmek
isterken, bir başka çocuk o kediye zulmediyor.
* Ama Boğaz
havasınım, şu tasasız kedi bile benden daha çok soludu, Boğaz'ın lezzetini şu
tasasız kedi bile benden daha çok ve afiyetle tattı.
* 'Kedi nerede
anneanne? ... Enneennesi gurban ılsın ına... Bılmiyorum k, ebi gedi nirde,
cıgar gizer, ecigınca gelir.
* ... ortasına
iri bir kedi motifi işlenmiş lacivert kazağıyla...
* ... bak şu kedi
biblosunun arkasındaki sırada duranlar...
* ... boş arsanın
önünden geçerken, kedilere takıldı gözü. Bir umut Velet'i aradı ama göremedi.
* Şu evde
oturuyor, kedisi var hani, Velet...
* ... sokaklar
ıssızlaştığından beri yaşlı kedisi Velet gibi eteklerinin altında dolaşmaya
başlayan torununun kaprisinden yılıp öfkeyle bağırdı.
* Bahçe
kapısından dışarı doğru devam eden kedi patisi izleri...
* ...
kovalanacağından emin bir kedinin tedirginliği içinde...
* ... bahçe
duvarının üzerinde pürdikkat bekleyen bir tekir kedi...
* ... duvarın
üzerinden köpeklere haris bakışlar atan kediye çevirerek...
* ... duvarın
üzerinde tüylerini yalayan tekir kediden başka kimse yoktu.
* ... Sabri, bir
mahalle kedisinin ezbere adımlarıyla çöplüğüne doğru yola koyuldu.
* ... kafasını
daldırdığı çöp tenekesinde baskın yemiş bir kedi gibi afalladı.
* ... kuyruğunu
kovalayan bir kedi gibi kendi etrafında dönüyor...
* Sabri gözlerini
arabanın yanına yaklaşmış mırıldayan kediye sabitlemiş sessizce dikiliyordu.
... Kediyi eve götürmeyi düşündü ama annesi kesin atardı gerisin geri sokağa.
* Bir kedi bahçe
duvarının kenarındaki toprağı eşelemeye başladı. Toprak kedinin ayakları
altından havaya saçıldıkça hayvanın arkasında bir çukur beliriyordu. ... Kedi
gözden kayboldu.
* Gölgeme
dadanmış bir tuhaf güz kedisi,
Her yere peşimden onu da sürüklerim.
Sahi o kediyi ben ilk nerede görmüştüm?
Metin Altıok / Bozlak Kedi ve Ölüm
* Günler
Külkedisi, akşamları kömür yakıyoruz.
Didem Madak, Çalıkuşu'nun Z Raporu
* ... yola
fırlayan kediyi... 'Yok abla ezilmedi,' dedi. 'Fırladı çıktı alttan kafir.
Valla ezsem vicdan azabından uyuyamazdım. Yedi cami yaptırsan af olmazmış
günahın!'
* Bir kedim bile
yok anlıyor musun?
Hadi gülümse...
* Dışarıda süt
dökmüş kedi, bana gelince aslan kesiliyordu.
* ... peşinden
bir kedinin geldiğini fark etmeden bir şarkı mırıldanıyordu.
* Sabri ayakta
durmuş, birbirinin üzerine sıçrayan, iç içe geçip alt alta üst üste boğuşan,
bir an ayrılıp kendi yolunda gidecek zannı yaratıp aniden geri dönüp yine
diğerinin üzerine atlayan iki yavru kediye benzeyen ellerini izliyordu
babasının.
* ... annelerinin
elinden kurtulup kedilerin, köpeklerin, kuşların peşinde koşan çocuklar gözden
siliniyordu.
* Yemek kokusu
almış bir kedi gibi adımlarını sıklaştırdı.
* ... eteğe
tırmanan kediyi gergin bir bekleyiş içinde takip ediyorlardı. Kedi, bir noktada
yeniden belirerek, Hızır gibi ilerliyordu. Belki, iki adam ve çocuğun bakışları
var ediyordu kediyi... ... Onlar nereye bakıyorsa oraya bakan Muhlise de
böylece görüyordu kediyi.
* Ve kedi durdu.
* ... kedi gözden
yitti...
* ... kucağındaki
kedinin tüylerini okşuyordu.
* Yeşil deri
kaplı iki ahşap sandalyenin üzerinde de bol tüylü iri kediler gibi yerleşmiş
kitap yığınları duruyordu.
* Masaların
arasında kıvrak bir kedi gibi dolaşan garsona...
* Duvarın
üzerinde yan yana oturmuş, kuyruklarını da aşağı salmış iki kedi...
* ... masanın
üzerine çıkmaya niyetli bir kara kedinin garson tarafından kovalandığını gördü.
* ... güçsüzü
ezen insan, kediyi sıkıştırıp tekmeleyen çocuk...
* Birden sağ
bacağına bir şeyin temas ettiğini hissedip ürktü; bakışları aşağı kaydı ve
gözleri bir kara kedinin parıldayan bakışlarıyla buluştu. Mahfuz'u kara kedisi
miydi acaba bu? 'Bir hikaye vardı. ... Ve bu kara kedi, kuşkusuz elle tutulur
bir gerçek. ... Bizim atalarımızın zamanında bu kedi bir tanrıymış. ... Başka
bir tanrı varmış, sonra kediye dönüşmüş. Ama hikaye ne? Bir kedi nasıl
konuşabilir ki?
-
Yazım-Basım Hataları-
* Sf/ 134
... yattığı Ana
kadar ayağından çıkarmayan...
* Sf/ 136
... dünyanın ilk Anından
itibaren...
* Sf/ 263
Nalan susuyor; her
yerinde olmak istediği yanıtlıyordu:
Temmuz 2017
Yazar Hakkında Bilgi= 1979’da
İstanbul’da doğdu. Lisans eğitimini Anadolu Üniversitesi’nde, yüksek lisans ve
doktora eğitimlerini ise Marmara Üniversitesi’nde Yönetim Bilimi alanında
tamamladı. 2011-2012 yılları arasında ABD’de Boston Üniversitesi’nde misafir
araştırmacı olarak görev yaptı. Bu süreçte sivil toplum kuruluşlarının yönetimi
konusunda araştırmalar yürüttü ve yönetim dersleri verdi. 2014 yılında Yönetim
ve Strateji alanında doçent unvanı aldı. Halen Marmara Üniversitesi’nde öğretim
üyesi olarak görev yapmakta ve Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü’nde Modern
Türkiye Tarihi alanında ikinci doktora eğitimini sürdürmektedir. Pozitivist
bilimin katı gerçekçiliği ile edebiyatın kurgusal ve büyülü gerçekçilikleri
arasında salınarak yaşamaktadır.
ARKA KAPAK –
Sabri
gitgide korkusunu yenip dedesinin kara ve kırışık suratına yaklaştı, yaklaştı,
yaklaştı... Yaklaştıkça görünen arttı. Kurumuş çatlamış toprakları gördü Sabri
dedesinin yüzünde. O topraklarda yan yana oturmuş, el çırpıp türkü söyleyen,
yüzü kaba fakat yüreği narin adamlar gördü. Dedesinin yüzünde engebeleri aşarak
ağır ağır yürüyen hayvanları gördü. Kırmızı akan nehirleri gördü. Yağmur
duasına çıkmış köylüleri gördü ve nihayet gözünden bir damla yaş düştü.
Teneke Mahallesi’nden Bostancı’da bir apartman dairesine. Nalân, Baki’den illallah etti Baki de Nalân’dan. Bitmeyen bir hır gür. Erkekler ve erkeklikler… Bahçede tuhaf bir kara kedi… Sonra yıllar geçmiş, çocuklar büyümüş, gençler yaşlanmış, yaşlılar bu dünyadan göçüp gitmiş… Meyhanede bir masa. Bir ucunda Sabri diğerinde Gabriel Garcia Marquez… Sabri rakı içiyor, fısıl fısıl konuşuyor Gabo’yla. “İnsan babasını sırf babası olduğu için sevmek zorunda mıdır?” Nalân bağırıyor oğluna, şaşkın ve öfkeli, “Hâlâ utanmadan baba diyorsun o şerefsize!”
4 Hane 1 Teslim babalar ve oğullarının, anneler ve kızlarının, sersefillerin, arafta kalanların, hayallerinden uzağa düşenlerin romanı… Haneler, aileler… Dualar ve beddualar…
Eyüp
Aygün Tayşir, efsunlu bir dilin maharetli yazarı… Yeni ve geleneği bilen… İlk
roman...
Defterimden...
Keyifli okumalarınız olsun ^-^
ne kadar emek verilmis ozenilmis bir yorum olmus brbde cok.begenmistim :)
YanıtlaSil