Sayfalar

25 Ağustos 2016 Perşembe

İstanbul'un Nazım Planı - Sunay Akın

Sunay Akın kitaplarından mutlaka her daim bir sürü yeni bilgi öğrenirsiniz. Farklı farklı konularda şaşırtıcı sonuçlara ulaşırsınız. Bilmece çözer gibi okuyorum bazen ve keyifli oluyor, kimi zaman da yorucu...


Sunay Akın paylaşımlarım için:

Geyikli Park - Sunay Akın

♥♥♥     😻 😻     ♥♥♥

Nazım Hikmet paylaşımlarım için:

Piraye'ye Mektuplar - Nazım Hikmet

Çizgilerle Nazım Hikmet - Müjdat Gezen / Savaş Dinçel

Ferhad ile Şirin- Nazım Hikmet 

Nazım'la Son Söyleşimiz - Vera Tulyakova Hikmet



İSTANBUL'UN NAZIM PLANI
Yazarı: Sunay AKIN
Türü: Öykü
Yayın Hakları: Çınar Yayınları
-   1. Basım İstanbul, Haziran 1996          9. Basım İstanbul, Haziran 2003
-   143 sayfa


 Kitaptan Alıntılar;

        * Sunay Akın- ... 12 Eylül gününde doğmuştur ve 1980'den beri yaşgününü kutlamamaktadır!

        * Fatih Sultan Mehmet gemilerini karadan yürüttü ya
         Deniz kaçkını bir ulusun çocuklarıyız biz o gün bugün
                                                        Cemal Süreya

        * 1952 yılında kent gürültüsünü azaltmak amacıyla klakson çalma yasağı başlatılır İstanbul'da. Ki, bu yasak sonrada Paris ve Roma gibi Avrupa'nın birçok kentinde İstanbul örnek alınarak uygulanır.

        * Sömürü düzeninin kökleşmesi için toplu taşımacılık 'komünist işi' diye yıllarca ihmal edilmiş...

        * Başım köpük köpük, içim dışım deniz. / Orhan Veli

        * Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
         Ve bir orman gibi kardeşçesine.
         Böylesine özgürlük ve kardeşlik kokan dizelerin sıcaklığını yaşamak istemeyen insan olur mu?.. Evet, olur!.. 3 Aralık 1964 tarihli Düşünen Adam'da yayınlanan Fuat Uluç'un yazısını okuyoruz: 'Görüyor musun: Türk milleti için istediği hürriyeti ve kardeşçe yaşama tarzını? Demek bir ağaç gibi tek ve hür olacağız. Peki, fakat ağacın hürriyeti nedir? Dikildiği ve bittiği yerin ömrü boyunca esiri kalmak, her rüzgara boyun eğmek değil mi?.. Ağaçca hürriyete ihtiyacımız yok bizim. Hele bir orman gibi kardeşçe yaşamaya... Çünkü ormanlarda boy atamayan ağaçlar önce serpilmişlerin dalları tarafından boğuldukları ve güneşten yoksun bırakıldıkları için filizden fidana dönmeden kurur, kırılır, çürürler. Kaderleri gökyüzüne doğru gururla dalbudak salanlara gübre olmaktır. Yere batsın kardeşçe yaşamın böylesi.

        * Darıca'daki özel bir hayvanat bahçesine getirilen yavru timsahın bir ziyaretçinin attığı taşla öldürüldüğünü biliyorum!..

        * Arapça 'şems' güneş demektir... 'İyye' ise dişilik ekidir. Yani, yağmurlu havalarda altına sığındığımız şemsiye aslında 'güneşlik' anlamına gelmektedir. Arap kadınların kızgın çöl güneşinden korunmak için taşıdıkları şemsiyeyi yağmurda yürüyen bir erkeğin elinde görmek elbete güldürür Türkçeyi!.. Nazım Hikmet'in şemsiyeyi eteklik giymiş bastona benzetmesi boşuna değildir.
        
        * Bütün şemsiyeler iki kişiliktir. Şemsiyelerin tek kişilik olmaya başlandığı bir dünyada komünizmin öldüğünü söyleyebiliriz.

        * Mr. Conrad Hilton, Taksim gezisinden Maçka'ya kadar uzanan 2 numaraları parkı Demokrat Parti'den istemiş ve yeşil alan üstüne Hilton Otelini dikmiştir. Demokrat Partililerin kendisine düzenledikleri göbek danslı eğlencelerle yüz bulan Hilton aynı hızla Viyana'ya gider ve oradaki bir parkın da otel yapması için kendisine verilmesini ister... İster istemesine ama avucunu yalar. Çünkü, karşısına emperyalizmin kucağına oturmaya hazır bir partiyi değil, sosyalistleri bulur!..

        * Hezarfen Ahmet Çelebi- IV. Murat tarafından bir kese altınla ödüllendirilen kuş adam, sakıncalı bulunarak sürüldüğü Cezayir'de İstanbul'un özlemi içinde ölmüştür.

        IV. Murat'ın kızı Kaya Sultan'ın doğduğu gece yapılan şenliklerde İstanbul, bir insanın uçuşuna ikinci kez tanık olur. Sarayburnu'nda ateşlediği fişeğin ucuna oturan Lagari Hasan Çelebi, havalanan fişeğin barutu bitince kanatlarını açarak Sinan Paşa Kasrı önünde deniz iner ve yüzerek karaya çıkar. IV. Murat, Hasan Çelebi'ye de bir kese altın verip, Kırım'a sürdürür!..

        Abdülmecid'in kızkardeşi Adile Sultan'ın düğününde Haydarpaşa Çayırı'nda üçüncü kez havalanan Comasgi, padişahın kendisine bir kese altın verip bir yerlere sürgüne göndermesine fırsat vermez!.. Çünkü, uçuş sırasında aniden çıkan poyraz sonucu İtalyan baloncu Comasgi gözden kaybolur ve kendisinden bir daha haber alınamaz.

        * Beş saat sonra maviliğinde senin
         Beş saat sonra hürriyet  / Nazım Hikmet

        * Eyfel Kulesi'ni neye benzetiyor Nazım: 'Bu sipsivri, küçücük kafalı, çelik bir zürafaya benzeyen kule, Paris şehrinin meşhur bir acayipliğidir.'
         1896 yılında, Fransa'da yeni kurulan Demir-Çelik Endüstrisi ve Sanayi devrimini simgelemek için Paris'te sergilenmek üzere açılan anıt yarışmasına 700 yapıt katılır. Birinciliği aerodinamiğin babası sayılan Gustave Eiffel kazanır.
         15.000 parçadan oluşan 7.000 ton demirin 2,5 milyon çiviyle tutturulmasıyla oluşan kule 1899 yılının Mart ayında10.100 ton ağırlığında bir bebek olarak dünyaya açar gözlerini!..
         Parisli terzi Birdman Reisfeldt, kendi yaptığı kanatlı elbisesi ile uçmak üzere 1911 yılında Eyfel Kulesi'ne çıkar'!.. Uçuş denemesi başarısızlıkla sonuçlanan terzinin bedenine otopsi yapıldığında ortaya çıkan rapor tam bir kara mizah örneğidir: ölüm nedeni yere çarpma değil, havadayken geçirdiği kalp krizidir.
         Eyfel Kulesi'nde toplam 1789 basamak bulunur. Her dört yılda bir yüzüne sürülen 40 ton boyayla makyajı tazelenir...

        * 10 Kasım 1950 gecesi birkaç günlüğüne geldiği Ankara'nın karanlık bir sokağında yürürken belediyenin kazdığı bir çukura dülşer Orhan Veli. Başından yaralanan şair iki gün sonra geldiği İstanbul'da ağrı ve sızılarından şikayet ediyordu. 14 Kasım salı günü bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalaşır ve kaldırıldığı Cerrahpaşa Hastanesinde saat 22.30'da İstanbul martılarını öksüz bırakır!.. Doktorlar, alkol zehirlenmesi teşhisi koydukları Orhan Veli'ye otopsi yapınca gerçek ortaya çıkar: Ankara'daki kazada beyin damarlarından biri çatlayan şair beyin kanaması geçirerek ölmüştür.

      * Şiiriçi Hatları Vapuru...


 ^-^ KEDİLER ^-^

        * ... içinde bir kedi ile bir yılan bulunan bir torbaya...

        * Sahilden Sarayburnu'na kadar gelen tren yolunun kent içine bağlanması için Topkapı Sarayı ile deniz arasına kara kedi gibi girmesi gerekiyordu.

        * Kül Kedisi adlı şiirimin...

        * ... asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen.

        * ... NAZIM Hikmet, kızkardeşi Samiye Yaltırım'ın kedisi için yazdığı şiiri Tarih Öğretmeni Yahya Kemal'a uzatır:
         Yeşil deniz gibi gözleri vardı
         Beyaz tüyleriyle bir küme kardı
         Ağzını süsleyen sedef dişlerdi
         Baygın nazarı ta ruha işlerdi
        
         Severken aldatıp birden kaçardı
         Okşarken ansızın pençe açardı
         Onda bir kadının gururu vardı
         Sürmeli gözlerinden riya akardı
         ... kendisini eve davet ettiren Yahya Kemal kediyi gördükten sonra şunları söyler Nazım Hikmet'e: 'Sen bu pis, uyuz kediyi böyle övmesini biliyorsan şair olacaksın.'
        
        * Sf/ 132

        * Kuyruklu Şiir
Uyuşamayız, yollarımız ayrı;
Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;
Senin yiyeceğin kalaylı kapta;
Benimki aslan ağzında;
Sen aşk rüyaları görürsün, ben kemik
Ama seninki de kolay değil, kardeşim;
Kolay değil hani;
Böyle kuyruk sallamak Tanrının günü.
Cevap
-Ciğercinin kedisinden sokak kedisine-
Açlıktan bahsediyorsun;
Demek ki sen komünistsin.
Demek bütün binaları yakan sensin.
İstanbul'dakileri sen
Ankara'dakileri sen…
Sen ne domuzsun, sen!
Orhan Veli Kanık

        * Nazım Hikmet, 'Ben Tekiri Severim' yazısında 'Tekir kedimle karşılıklı oturup konuştuğum olmuştur' diyerek tüylü dostunun şu sözlerin kulak verir: 'Yaptıklarımı kötü buluyorsan, niçin beni kapı dışarı etmezsin? Çünkü tavan arasında fareler var. Geceleri seni uyutmuyorlar. Onları tutayım diye besliyorsun beni. Sonra karşında mırıl mırıl dolaşmam hoşuna gidiyor... Gözünü eğlendirmem için bana ciğer verdiğini bilmiyor muyum sanki?.. Hem tavan arasındaki fareleri yutayım, hem gözünün eğlencesi olayım, sonra da bana ciğer alıyorsun diye bir de yaltaklanayım mı?
         Kedisinin verdiği karşılıktan rahatsız olmayan Nazım Hikmet yazısını şöyle bitirir: 'Tekir'im ne vakit bana böyle karşılık verse, ben ona diyecek söz bulamam. Anlarım ki, belki de böyle düşündüğü için onu seviyorum. Siz isterseniz, gün ağarıncaya dek karda, yağmurda kapınızı bekleyen, dövseniz de sövseniz de yaltaklanmaktan vazgeçmeyen Karabaş'ı seviniz, ben Tekir'i severim.'
         Nazım Hikmet'in insana 'yaltaklanan' hayvanları sevmediği yukarıdaki sözlerinde son derece açıktır. Ki, bu yüzden, Orhan Veli'nin şiirindeki sokak kedisinin Nazım Hikmet olduğunu söylemekle aldanmamış oluyoruz!..

        * Nazım Hikmet sokak kedisi de, Yahya Kemal ne kedisi?.. Ne olacak, Mart kedisi!..


- Yazım-Basım Hataları -

        * Sf/ 25
         ... iplemi asıldı?..

        * Sf/ 30
         ... çocuklar , kurumak...

        * Sf/ 35
         ... Christi'nin1926...

        * Sf/ 36
         ... günümüzde,bir...

        * Sf/ 49
         ... düşündüm.Kadının...

        * Sf/ 93
         ... atsözünün...

* ... 'yüzünü kızdırıp' bir adresine girer!..


                                                                            Temmuz 2016


Yazar Hakkında Bilgi=  http://sunayakin.com.tr/tr/anasayfa

ARKA KAPAK –

Saraylardan haber uçar 'bizi de yaz' diye, duymazlıktan gelir.
İnadına gecekonduları, Kız Kulesi'ni, işçi kahvelerini yazar.
Yağmur pencerede sırasını beklerken; o şemsiyeleri yazar.
Pembe dizilerde balonlar uçarken; işçi sigaralarının ucunu yazar.
İncili boncuklu kadınlar aynalarda gezerken; o, 'lambalı kadın'ı yazar.
Birileri Hırsızistan'a damat olurken; hiç üşenmez, Berberistan'ın kanaryalarını yazar.
Yarış atlarına ve süs köpeklerine övgüler düzer birileri; o, atlıkarıncaya içi giderek bakan çocukları yazar.
Bal tutanlar parmaklarını yalarlar; o, denize dökülen simitleri yazar.
Medya hokkabazlar para sayma makinalarını ceplerinde taşırken; O, Ahmet Samim'i yazar.
Haydarpaşa'nın gelininden söz edilir gazetelerde; o, Haydarpaşa'nın işçi tulumuyla dolu gardırobunu yazar.
Ve herkes gecenin bir yerinde söndürmüşken fenerini;
Sunay Akın
birileri ateşin altını beslesin, karanlık defolup gitsin diye, 'devrim' sözcüğü güzel kitapların ilk sayfasına yazılsın diye,
sabahlara kadar beynine fazla mesai yaptırıp,
Nazım Hikmet'in gülümseyen
bir fotoğrafına bakarak
'İstanbul'un Nazım Planı'nı yazar.
                            Akgün Akova

Defterimden...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder