Nasıl keyifle okuyorum bir bilseniz, hemen gidip siz de alıp okumaya başlarsınız.
Aziz Nesin'in, okuduğu kitaplar hakkındaki tuttuğu notlar bir araya toplanmış, yaklaşık 700 sayfalık Okuma Güncesi ortaya çıkmış.
Sanki çok azmış gibi, sanki sürekli artmıyormuş gibi, Okuma Güncesi sayesinde alınacaklar listeme epey yeni kitap eklendi:)
Blog yazılarımı hazırlamayı kitap okuma hızıma yetiştiremiyorum çoğu zaman maalesef. O yüzden hep bir birikme oluyor. Okuduklarım sıraya girip blogda paylaşılmayı bekliyor:) Okuma Güncesi'nden sonra 'Türkiye Şarkısı Nazım'ı okudum mesela... Ve hala defter notlarını ve blog yazılarını hazırlayamadım.
Kitaplığıma en son eklediğim iki kitap ise: Mum Hala-II ve Canım Oğlum Canım Babacığım-I. Yakın zamanda onları da okumak niyetindeyim...
Aziz Nesin kitabın bir bölümünde yazı dilindeki yazım yanlışlarına, dil bilgisi hatalarına değinmiş:
* ... Sevim Burak'ın -ve onun gibi daha birçok yazarımızın- artık şu ayrı yazılacak 'da'ları da öğrenmeleri gerekir.
'Ne ve ne' nin kullanılışını da, kimi yazarlar gibi Sevim Burak da bilmiyor.
... Kılları Yolunmuş Maymun / Güney Dal- Güney Dal'dan okuduğum ilk kitap. Dil ve yazım yanlışlarıyla dolu. 'de' ve 'ki' lerin çoğu kuşak gibi -ayrı yazılacağını bilmiyor.
Bana burada enteresan gelen Aziz Nesin'in bunca rahatsızlık duyduğu şeyleri kendisinin bilinçli olarak yapıyor oluşu. Örneğin;
Sf/ 686 - Aziz Nesin'e özgü başlıca yazım biçimleri
O kadar çok kelimeyi kendine özgü değiştirmiş ki... Birkaçını burada paylaşacağım:
Bigün, hertürlü, buyüzden, aradabir, azkaldı, bibaşına, biçok, bikez, biriki, bitek, biyer, çokaz, çukulata, ençok, epiy, hangibir, Heğbeliada, herneyse, hiçbişey, sağol, yada...
Dilimizi sadeleştirmek ve Osmanlıca ve başka dillerden arındırmak çabasında olan Aziz Nesin'in o vakitler önerdiği, desteklediği kelimeler hala kullanımı yaygınlaşmamış ve kabul görmemiş.
* Dua şiirinde, 'Ama söndür şu mucizevi alevi'... Mucizevi? Nasıl şey, ne eski!.. Türkçesi var: Tansıksal.
* 'Bizzat', doldurma sözcüklerdendir, hiç gerekli değildir. Çok gerekli olduğu yerde 'özkendi' denilebilir.
* Çevirmen 'favori' yerine 'yansakalları' sözünü kullanmış. Ne güzel' 'Düşüt' sözcüğünü de bu romandan öğrendim.
* Kadınların saçlarını biçimlendirmek için kullandıkları püskürteçlerden çıkan gaz...
* 'Bedenen'; kanunen, maddeten, manen, ruhen gibi hem Arapça hem de Arapça kuralla oluşmuş bir sözcüktür ve artık dilimizde kullanılmamaktadır. Ataol'un şiirinde bu sözcük beni çok yadırgattı.
* 'Parantez' yazmış da 'ayraç' dememiş... Kullandığı Osmanlıcalar: Hayat, ruhsat, hatırlamak, mesela, dahil, katliam, mümkün vb.
Şiirde müzik sağlansın diye değil bu Osmanlıca sözcükler. Bence özensizlikten.
* ... adlı kitabının yapbozunu (müsveddesini) önsöz yazmam için bana vermeden...
* Sf/ 36 - Yargıç ve Celladı, Friedrich Dürrenmatt yazısında kitabın konusunu ve sonunu yazmış!
Aklınızda olsun:)))
Okuma halleri fotoğraflarıma bakmak isterseniz:
Okuma Halleri, Fotoğraflarla * Okuma Güncesi / Aziz Nesin
OKUMA GÜNCESİ
Yazarı: Aziz
NESİN
Türü: Deneme
Yayın
Hakları: Nesin Yayınevi
- 1.
Basım: Eylül 2014 (2000 adet) 2.
Basım: Ocak 2015(1500 adet)
Kapak
Tasarımı: İlhan Bilge
Yayına
Hazırlayan ve Eski Yazıdan Çeviren: Esin
Pervane, Salih Bora
- 691 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
* Aziz Nesin'in
had safhada tutumluluğuna bir örnek: Dosyalamak için delgeçlediği kağıtlardan
arta kalan küçük yuvarlak kağıt artıklarını Vakıf çocuklarının düğünlerinde
konfeti olarak kullanmak üzere yıllar boyunca sakladı. Yıllar boyu biriktirdiği
konfetleri kavanozlara dolduruyordu. ... Gün geldi ben evlendim! - Ali Nesin
* Kalbim iyi
çalışmıyor ama böbreklerim sapasağlam. Kalbim yüzünden ölürsem yazık olacak
sapasağlam böbreklere... demişti bir gün bana - Ali Nesin.
* İnsan,
başkalarına karşı iyiyse kendine karşı kötüdür. / Sütçü Teyve - Şolem Aleyhem
* Jules
Romains'in ... Tahsin Yücel çevirisi Bir Adam Öldü adlı küçük yapıtını okudum.
Bu yapıt ilk sayfalarında bana çok ilginç geldi. İlginçliği,
yazarın en küçük ayrıntılara inmiş oluşuydu.
... lise öğrenciliği günlerimde, ressam olabilirsem çok
küçük ayrıntıların resimlerini yapmayı tasarlardım. Öyle ayrıntılar olacaktı ki
bu resimlerde, seyredenler ayrıntıdan bütünün ne olduğunu belki de
kavrayamayacaklardı. Örneğin yere düşüp kırılmış bir tabağın parçalarından bir
bölümün resmi... Birbirine dolanmış ağaç dallarının bir parçasının resmi...
* Ve ileride bir
akşam vakti ben ölmüş bir adam olacağım. / Bir Adam öldü - Jules Romains
* Genellikle
okuduğum romanların dörtte birine, üçte birine gelince, okuduklarımı daha iyi
anlayabilmek için romanın okuduğum ilk sayfalarını döner bir kez daha şöyle bir
gözden geçirerek okurum. Böylece romanı daha iyi anlarım, roman kişilerini daha
iyi kavrarım. Ve bana böyle yapmayan okurlar, bir başlayıp sonuna dek bir kez
okuyup bitirdikleri romanı pekiyi anlayamazlarmış gibi geliyor.
* Agatha
Christie'den okuduğum bu ilk romana bakarak -ki iyilerindenmiş- (Dersimiz
Cinayet) insanların nasıl olup da polisiye roman okuma alışkanı olduklarına
büsbütün şaştım. Neye yarar polisiye roman? Bence hiçbişeye... ... nedir kimi
insanların hem de sayıları kabarık aydınların polisiye romanlara düşkünlükleri?
Bence bunun bir psikolojik nedeni var, çok çok derinlerde bir neden. Bilinçaltı
değil de bilinçdışı bir neden.
Öyle sanıyorum ki her insanın diyebileceğimiz denli çok
insanın içinde cinayet işleme isteği gizli. ... O polisiye romanda cinayeti
işleyenle özdeşleşiyor. Ya da tersi, cinayeti bulan polisle özdeşleşiyor...
... Agatha Christie'nin romanları dünyada en çok basılan
kitaplardan biri, sanırım üçüncü dördüncü filandı... İncil, Lenin,
Shakespeare'den sonra geliyordu sanırım.
* Ürettiğimizden
çok ürersek n'oluruz sonra? Öyle bir ürüyorlar ki haşereler gibi!
* Bu Fahri
Erdinç'in kendisi ne denli yapmacıklı, oyunbaz, sözde yiğit görünümlü ama
yaranmacıysa, üslubu da o denli sahte... Sahte sözcükler, sahte söz dizimi,
sahtecice benzetmeler, övmeler... Şöyle bir yalın kalem, yalın biçem çıkamamış
ortaya... (Kalkın Nazım'a Gidelim - Fahri Erdinç)
* Aç Ayı Oynamaz
- Şakir Balkı- Altı öyküsünü okudum... Hepsi birbirinden beter. Öbür öyküleri
artık okumadım.
Üstelik, Öküzlük Üstüne Nutuk 1979 Nasreddin Hoca Öykü
Yarışması birincisi...
* Ataol
Behramoğlu- Gecekonduda Geçen Bir Çocukluk kötünün kötüsü... Ataol'un bunu
nasıl, bu denli kötü bir şiiri -başka bir ad bulamadığımdan şiir diyorum- nasıl
yazabildiğine şaşıyorum.
GECEKONDUDA GEÇEN BİR ÇOCUKLUKGecekonduda geçen bir çocukluk
Belki her şeye karşın daha anlamlıdır bizim hayatımızdan
Çünkü hız ve değişim var
Çünkü ölü olmayan bir şeydir zaman
Sinemaya gidilir, bir kız sevilir
Bunalınır geç saatlere kadar kahvede
Ana bitkin dönmüştür çamaşırdan
Baba haftada üç gece gelebilir eve
Arkadaşlıklar ve özlemler vardır
Değişir plaklar ve küfürler
Heyecanlandırıcı bir şeydir yaşamak
Yeni şeyler umdurarak geçer
Gecekonduda geçen bir çocukluk
Bir ucu köy duygularına dayalıdır
Bir ucu akıntısında büyük kentin
Onun ölümüne ölümüne çalkalanır
1975
* Sevgiden Öte
Sürekli Ölüm - Gabriel Garcia Marquez- Üçüncü kitabını da okuyunca, adamın
bütün numarası -benim için foyası- ortaya çıktı: Düşsel, masalsı bir hava
içinde birtakım ve çoğu belli olağanüstülüklerle okurun başını döndürüp, gözünü
boyayıp, sanki çok şey anlatıyormuş gibi hiçbir şey anlatmamak.
...
... Başkan Babamızın Sonbaharı'nı okudum. Rezalet,
rezalet!..
* Sonr Tütünler
Islak'ı (Turgut Uyar) okudum... Hiçbir şey anlamadım.bir daha bir daha okudum.
Hem her bir dizeyi ayrı ayrı, iki-üç kez okudum, hem sonradan bütün şiiri yine
iki-üç kez... Yine bir şey anlamadım.
... kişilik yok şiirlerde. ... Veee şiirler saçma.
* Maksim Gorki-
Kuzeydoğu rüzgarlarından kaçarcasına yana yatmış, biçimsiz ağaçların kapladığı
dağlar, dik başlarını mavi sonsuzluğa doğru kaldırırken, güney gecesinin
okşayıcı, ılık sisinde keskin çizgilerini kaybederek yuvarlaklaşmıştı.
(Gorki usta, yahu beni öldürdün be! El aman!)
Dağlar ciddi ve düşünceliydi. (Acaba nasıl oluyor?)
...
İki Arkadaş'ı okuyunca, 'İşte usta ustalığını gösterdi,'
diye düşündüm.
Düşkünler, Gorki doruğunu gösteriyor.
* Dante gibi
ortasındayız ömrün dizesinin anlamını anlayan bilen pek yoktur. Bir yazın
dergisi, önemli yazar ve şairler arasında bu dizenin anlamı üzerine bir
soruşturma açsa, sonuç rezalet olur; çünkü bilen çıkmayacaktır.
Cahit Sıtkı Tarancı, kendi şiirini zenginleştirmek
amacıyla, Dante Alighieri'nin Komedya adlı eserini anıştırmaktadır.
Dante, İlahî Komedya'yı sürgünde olduğu 1304-1321 yılları
arasında yazdı. Kendisi «Hayat yolumuzun orta yerinde» diyordu. Sözünü ettiği
zaman 1300 yılı baharıydı, Paskalya günleri. Dante tam 35 yaşındaydı (O
günlerin ölçüsüyle, hayat yolculuğunun da tam ortası.)
Öbür âlemde yapacağı yolculuk, her şeyin sona erdiği, yolun bittiği yerde başlıyordu.
Öbür âlemde yapacağı yolculuk, her şeyin sona erdiği, yolun bittiği yerde başlıyordu.
* Dalgın Ölü
şiirinin yanına şu notu yazmışım: 'Bu şiiri daha önce hiç duymamıştım,
okumamıştım. İşte benim şiirim bu...' Evet, çok sevdim.
Dün güzel bir kadın
geçti
Kabrimin yakınından
Doya doya seyrettim
Gün hazinesi bacaklarını
Gecemi altüst eden
Söylesem inanmazsınız
Kalkıp verecek oldum
Düşürünce mendilini
Öldüğümü unutmuşum
Kabrimin yakınından
Doya doya seyrettim
Gün hazinesi bacaklarını
Gecemi altüst eden
Söylesem inanmazsınız
Kalkıp verecek oldum
Düşürünce mendilini
Öldüğümü unutmuşum
Cahit Sıtkı Tarancı
* Ben yazarların
yapıtlarını verdikleri yaşları merak ederim.
* Sürgün / Fariha
Aşrudi- Sıkıyönetim komutanının buyruğu: 'Su kanallarında yüzmek ve boğulmak
yasaktır.', 'Canlı ve cansız hayvan kentimiz sınırlarında yasaktır.'
* Victor Hugo'nun
resimleri...
* Rene Char /
Seçilmiş Şiirler- ... benim şairim değil. Kötü şair demiyorum, çünkü böyle
söylemeye hakkım da, yetkim de yok. Ama benim şairim olmadığını söylemeye elbet
hakkım var. Kitaptaki 101 şiirden birini bile sevemedim. Böyle durum pek seyrek
başıma gelir.
...
Ama ne çok Türk aydını, benim gibi bu şiirleri hiç
anlamadıkları, o şiirlerin beğenilerine varamadıkları, yüreklilik gösterip
anlamadıkları doğrusunu söylemeyecek, üstelik de övecekler... Ah bu
ikiyüzlülük, ah bu başkalarının 'ne anlayışsız!' diyeceğinden korkarak yapılan sahtecilik...
...
Ben kendini kolay kolay vermeyen, ancak zorlana zorlana
tadına varılan bu kapalı şiirleri bunca zorlukla anlamaya çalışmayı, zor
kullanarak bir kadının ırzına geçmeye benzetiyorum.
...
Bu şairler, şiirlerini anlayabilmek, onların beğenisine
varabilmek için okurların çaba harcaması, kendilerini zorlamaları gerektiğini
söylüyorlar. Yani kendi yapmaları gereken işi okurlara yaptırmaya çalışıyorlar.
Okurlar şiiri anlamak için zorlanacaklarına, şairler kendilerini zorlayarak
şiirlerini okurların anlayacağı biçime soksalar daha doğru olmaz mı? Doğrusu
ben hep bunu yapmışımdır. O çok kolay ve çabuk yazıldığını sandıkları
yazılarımı kolayca anlaşılır biçimde yazabilmek için ne zorluklar çektiğimi,
nasıl uğraştığımı kimseler bilemez.
* Hangi dağda
kurt öldü? Rıfat Ilgaz (Nerde Kalmıştık) bana kitap imzalayıp göndermiş. Adama
yazısı şöyle: Dost Aziz Nesin'e...
...
... Sofya'da Babayef'le karşılaşmasını anlatıyor 37. ve 38.
sayfalarda, beni de anarak... Bu olayı anılarımda doğru olarak yazacağım.
Babayef'le kavgasının gerçek nedeni şu: Neden Aziz Nesin'e seçkide çok sayfa
ayırdınız da bana az sayfa verdiniz? Kitabın bir iki yerinde daha sataşıyor
bana.
...
Bana bu kitabı neden vermiş olabilir? Bana sataştığını
göreyim diye mi? Hiç umurumda değil.
* Beleşçi
Sen bastığın dalı kes
Nasrettin Hocam
Ben kestiğim dala basarım
Yaşasın hürriyet
Orhan Murat Arıburnu
* Thanksgiving
Günü'nün geleneksel yemeği 'turkey', yani hindidir. Hindi, yanılmıyorsam,
Hindistan'dan önce İspanya'ya gelmiş, oradan da bize ulaşmıştır. Vatanı
Hindistan olduğu için biz ona 'hindi' demişiz. Göçmenler Amerika'ya gelince ilk
kez yabanıl hindilerle karşılaşmışlar, ne olduğunu bilmedikleri bu kuşun
kırmızı ibiğini Osmanlıların fesine benzettiklerinden kendisine 'turkey'
demişler. (Sf/ 23, El Kızı-Muzaffer Bingöl)
* Roman ve
oyunlarımda, ad seçiminde çok titiz davranırım. Bunun nedeni hiçbir bakımdan
okurumu zora sokmak istemem. Okuru zora sokmak,bana göre, yazarın ve şairin
kolaya kaçmasındandır. Zora girmesi gereken, zorlanması gereken okur değil,
yazardır. ... roman ve oyunlarımdaki kişi adlarına bile dikkat ederim ki okur
ya da seyirci bu adları birbirine karıştırmasın. Örneğin ilişkide olan
kişilerden birinin adında 'ş' harfi varsa öbüründe 'ş' olmamasına, ses
benzerliği olmayan bir ad olmasına özen gösteririm. Bir küçük örnek bu...
* Doğu Öyküleri /
Marquerite Yourcenar
Bu kitaptaki öykülerin kimisinde Türklerin aşağılandığını
okudukça, başka uluslar böyle aşağılanmalara dayanca gösterirler mi,
aldırışsızlık ederler mi, diye düşündüm.
* Öpme Beni
Dursun / Şakir Balkı-
Vasiyetname: ... Bu öykünün sonunda öykünün kahramanı, belli
ki en sevmediği insan olan patronu için, 'ona da ön takımlarımı bırakıyorum,'
diyor. Böyle şey olur mu? Okur buna gülmez. Belki bu söz bir konuşma arasında
alay için söylenebilir ama vasiyet diye yazılmaz böyle bir söz.
Zuluf Beyin Hastalığı: Sevgili Şakir Balkı, özellikle bu
öykün -lütfen darılma- bana iğrenç geldi. Göt, osuruk, bok üzerine gülmece
yapılmaz değil, elbet her şey üzerine, yani gerçek yaşamda olan her şey üstüne
yapılır aöa okura iğrenç gelmemeli. 'Dübüran bölgesimde', 'büzükana bakalım' ve
peklik çeken adamın abdest edişini 'beton gibi de vız gelir' gibi sözlerle
anlatman, bomba gürültüsüyle osuruklar, bütün bunlar bana iğrenç geldi.
Babaların Babası: Şakir, şunu anlamıyorum: Sana hangi gerek
böyle bir öykü yazdırıyor?
Benimkisi de Ne Suymuş: Bu öykü bana iğrenç geldi. Yüzme
havuzuna işemenin ve sıçmanın nasıl bir gülmece olayı olabileceğini hiç
anlayamıyorum.
...
Öykülerini okumam bir haftamı aldı. Çünkü çok yavaş okurum.
* Yapıtlarımız
günahlarımız gibidir, ne yapsak onlardan kurtulamayız.
* Kenarın dilberi
nazik olsa da nazenin olamaz!
* Kenan Evren'in
Yazılmamış Anıları / Baskın Oran - Fadıl Kocagöz
- Dünya spor tarihinde, ikinci ligdeki bir futbol
takımının devlet başkanının buyruğuyla birinci lige yükseltilmesi ilk kez
Türkiye'de gerçekleştirilmiştir. Evren bu olayı şöyle açıklamaktadır:
Ankara'da Ankaragücü'nü tutarım. Her iki kupayı kazanınca
birinci lige çıkardık. Fena mı ettik? Koskoca başkentten birinci ligde bir
takım olmaz mı?
- 1. Asya-Avrupa Sanat Bienalinde, bir yabancı ressamın
tablosunu müstehcen bularak sergiden attıran Evren...
- Amerika gezisinde bir özel koleksiyonda gördüğü Picasso
tablosu üzerine düşüncelerini bir gazeteciye açıklıyor:
Diyelim ki, şuraya bir siyah fırça vurmuş, yanına yuvarlak
yapmış. Burada da bir siyah, aralar beyaz. Burada bir siyah, arada yuvarlaklar.
Baktım baktım baktım dedim ki, ben Türkiye'ye gittiğim zaman resme
başlayacağım. Ben de yaparım bunu. Herhalde Picasso olduğu için öyle pahalı
bunlar.
* Ölmek bişey
değil de
Yalnız kalacak dünya. / Aziz Nesin
* Eski Sevgili /
Leyla Erbil- İlk dört kısa öyküyü hiç sevmedim.
...
Leyla Erbil ile anısı- TYS kongre... Ölen kadın yazar
Bozfırat'ın yanında, beni sevmediğini, dostum olmadığını söylediğinde
şaşırmıştım. Nedenini sordum: Çok meşhursunuz!
* İşte
özledikleri bunlar, yani ilkellikler... Sokakta top oynama ilkelliği. Gurbet
dediği Almanya'da insanlar ne diye sokakta top oynasın... Onların top
oynayacağı yerler var. Bizde olduğu gibi sokaklar top oynamak için değil, gidiş
geliş için...
* Zamanım olsa da
kitapta kaynak olarak kitapları da okuyabilsem. Artık öteki dünyada okurum.
* Metal
Yorgunluğu / Tomris Uyar- Ben bu öyküleri evet okudum ama yaşamamışım onları,
çünkü anımsayamıyorum. Çünkü onlar beni artırmamış...
Sekizinci Günah / Tomris Uyar- Okuduktan çok değil, iki sat
sonra belleğimde iz bırakmayan sekiz öykü.
...
Yazmak için kendini niçin bu denli zorluyor? Öyle ıkınıp
sıkınıyor ki...
İyi ki bu kitabını okumuşum. Ben bu kadını bir değer olarak
var sanıyordum. Yabancı dil biliyor, çeviriler yapıyor. Bildiğim üç şairin
nikahlı karısı oldu, bunca yazın çevresi var... Ne denli kofmuş... Şaştım.
* Abbas Sayar- İzmir
Fuarına kitap imzası için gitmiştik. Aynı evde iki gece, daha başka yazarlarla
birlikte kaldık. O zamanki izlenimim şu: Babayani, babacan bir adam, belki
Alevi, hatta belki Bektaşi... Hoşgörülü görünümü var ama özel yaşamında pek
öyle değil gibi... Akşamları erkenden içmeye başlıyor, sürekli içiyor, ama her
içer gibi, damla damla içiyor... Hep yaşlı konuşuyor, oldun adam konuşması...
Bütün bu görünümüyle bana sevimli gelmişti.
* küçük İskender
diye, porno şiirler yazan şairin yüreksizliğine şaşıyorum. Bir Ayrılığın
Anatomisi şiirinden:
(...) memelerini geri al ve geri ver penisimi
ulan istanbul! bu bana reva mıdır?
ulan o denli sevmişim, müstahak mıdır?
..ktirip gidiyorum başınızın çaresine bakın
arabesk dinleyeceğim işte!
ulan istanbul! bu bana reva mıdır?
ulan o denli sevmişim, müstahak mıdır?
..ktirip gidiyorum başınızın çaresine bakın
arabesk dinleyeceğim işte!
Porno yazıyor diye eleştirmiyorum bu genci, yüreksiz diye
yeriyorum. Değil mi ki en yazılamaz sanılan sözcükleri bile yüreklice
yazıyorsun, öyleyse neden açıkça 'siktirip' diye yazamıyorsun da '..ktrip' diye
yazıyorsun? Utanıyor musun, ayıp mı? Arabesk dinlemek için siktirip gideceğini
söylüyor şair. Ne yapıp gidersen git, bana ne? Ama Türkçesi varken utangaçlık
edip, sik yerine penis kullanma! Türkçe sözlükte bile penis değil sik diye
yazar.
* ... Füsun
Altıok'u (Akatlı'yı) hiç sevmem.
* Çok yavaş
okuyorum kitapları, döne döne... Çok zamanımı alıyor ama yavaş okumamdan hiçbir
yakınmam yok. Düşüne düşüne, notlar alarak, yazarak, kimi yerlerimi birkaç kez
yineleye yineleye okuyorum kitapları ve üstelik kitapların böyle okunmalarından
yanayım... Çabuk okuma yöntemleri bulunmuş, kursları bile açılmış... Hayır, ben
yavaş yavaş, tadını çıkara çıkara, öve seve ve söve söve okumaktan yanayım.
Öyle gereksiz yerlerde zamanımızı boşuna harcıyoruz ki, kitap okumak için
harcadığımız zaman bana hiç de boşuna gelmiyor.
* Okuduğu
kitapların bir insanın yüzüne yansıdığını çok iyi biliyorum.
* ... Cahit Irgat
yazın tarihine ve seçkilere girecek. Nasıl oluyor, Cahit bunu neye borçlu?
Cahit Irgat bunu içinde yaşadığı aydın çevreye, arkadaşlık ve dostluk
ilişkilerine, eşi Mina urgan ve çevresine, Şehir Tiyatrosu aktörü olması ve
bunun gibi şeylere borçlu, ama şairliğine hiç borçlu değil.
* 'Deve etmek'
deyimini kullanır dururuz. Ama bunun hangi kaynaktan ve nasıl geldiğini
bilmiyordum, başka bir yerde de okumadım. Bunu, Batı Anadolu Tarihinde İlginç
Olaylar / A. Munis Armağan kitabından öğrendim:
Gediz şaphanesiyle İzmir ve öteki limanlar arasında durmadan
bir trafik düzenlemesi içinde şap taşıyan deve kervanları, zaman zaman
gereksinmeleri için konaklar, daha sonra yollarına giderlerdi. Yine II. Mahmut
döneminde Gediz Şaphanesinden Kuşadası limanına şap götüren develer, boşaltma
işleminden sonra Tire'de konaklamışlardı. Bu konaklama uzun sürünce, deve
sahipleri önce Şaphane Eminliğine, sonra da saraya başvurup develerin geri
gönderilmediğinden şikayetçi olmuşlardı. Üst üste yapılan yazışmalara karşın
Tire, develeri bir türlü sahiplerine teslim etmiyordu. Gerekçe olarak da 'Deve
Güreşi' yapacaklarını ileri sürmekteydiler. II. Mahmut'u bu olay hayli üzmüş ve
gönderdiği son buyruğuyla da develerin sahiplerine teslimini isteyerek, yoksa
hiçbir nedenin geçerli olmayacağını belirtmişti.
Bugün Tire ve çevresinde bir şeyi ortadan yok etmek,
kaçırmak anlamında hala 'deve etme' deyimi kullanılmaktadır.
* Bir Gün Tek
Başına / Vedat Türkali- Kimi romanı okuduktan sonra, ilerde bir gün yeniden
okumalıyım diye düşünürüm. Bir Gün Tek Başına bana bu isteği vermedi.
Bir de... 596 sayfalık bu koca romanın hiçbir yerinde derin
düşüncelere dalmadım. Romanın hiçbir bölümü, hiçbir yeri beni ne coşkulandırdı,
ne düşündürdü, ne bende yeni düşünceler üretti, ne de bana esinler verdi...
* Şuanlar /
Honore de Balzac- Böyle bir eşeklik, aptallık, sersemlik, laubalilik
görülmemiştir. Onlarca, yüzlerce değil, daha çok yanlış. Üstelik bir de Kültür
Bakanlığının yayını bu roman. Bunlar hiç utanmazlar mı, bunlarda hiç sorum
duygusu yok mu?
* Havada Kalan
Güvercin / Muzaffer İlhan Erdost- ... gözünün önünde dövülerek öldürülen
kardeşi ilhan için yazdığı ağıtların dergilerde yitmeyip bir kitapta
derlenmesi, daha da kalıcı olabilmesi için bu şiir kitabını yayımlamış...
* Yusuf Atılgan-
Kısa tanışmamızda benim üzerimde hep iyi bir insan izlenimi bırakmıştır. Hiç
öyle çok beğenilmiş iki roman yazmış yazar havalarında değildi. Alçakgönüllü,
yumuşak, sevimli bir kişi...
^-^ KEDİLER ^-^
* ... kedinin
karnına lastikle rüşvet verilen parayı bağlamak...
* Yağmurun
Altında / Melih Cevdet Anday
44. sayfaya yazdıklarım: 'Şimdi bu ne bu? Ne oluyor? Şiir
mi? Öyleyse her romanın, her düzyazının, her resmi raporun ya da her dilekçenin
herhangi paragrafı, herhangi bir bölümü ya da parçası da şiir sayılabilir
demektir.'
Söz konusu, şiir denilen, sayılan üç satırı buraya
aktarıyorum:
Kedi
Yattığı yerde başını kaldırıyor, bir şey söylemek ister gibi
ağzını açıyor, ama hiç sesi çıkmıyor.
sonra düşünde konuşmak için uykuya dalıyor.
* Çuvala
Doldurulmuş Kediler (1995) - Aziz Nesi
* Luise Rinser'in Kızıl Kedi adlı öyküsü, 2. Dünya Savaşı sonundaki yeni Almanya'yı anlatıyor.
- Yazım-Basım Hataları -
* Sf/ 15
... ölüme mahkum edildi 37 yaşında idam edilen...
* Sf/ 364
Örnekleri çoğatmak...
Sf/ 686 - Aziz Nesin'e özgü başlıca yazım biçimleri
O kadar çok kelimeyi kendine özgü değiştirmiş ki...
Birkaçını burada paylaşacağım:
Bigün, hertürlü, buyüzden, aradabir, azkaldı, bibaşına,
biçok, bikez, biriki, bitek, biyer, çokaz, çukulata, ençok, epiy, hangibir, Heğbeliada,
herneyse, hiçbişey, sağol, yada...
* Sf/ 385
Bir yediğimiz içtiğimiz ayrı gider, denir ya...
* Sf/ 415
İsmail Sovri
* Sf/ 448
Böyle bir kitabı yayın yoluyla nasıl övebirim...
* Sf/ 492
Sanat ve Toplum Üstüne
- Selim Turan
* Sf/ 650
II. Mahmut'u bu olay hayli üzmüş ve gönderdiği son buyrulduyla da develerin sahiplerine
teslimini isteyerek...
Yazar Hakkında Bilgi= http://tr.wikipedia.org/wiki/Franz_Kafka
ARKA KAPAK –
"Okuduğum
Kitaplar" notları, Aziz Nesin`in de defalarca belirttiği gibi, eleştiri
yazısı olarak değerlendirilmemeli. Bunlar bir yazarın okur olarak tuttuğu,
kendi kişisel beğenisini, kendi öznel görüşünü yansıtan notlardır.
Bu notlarda benim en çok
dikkatimi çeken, bana en ilginç gelen, Aziz Nesin`in düşünsel dürüstlüğüdür.
Yazarı kim olursa olsun, ne kadar tanınmış olursa olsun, Aziz Nesin genel
yargıya kendini teslim etmeden, kendini akıntıya bırakmadan, bir kitabı
eleştirmekten, hatta kimileyin yerden yere vurmaktan çekinmemiş. Her an tetikte
olduğu kesin."
Ali Nesin'in önsözünden
Nesin Vakfı
1972'de kurulan Nesin Vakfı, ortalama 45 çocuğu ve 20
çalışanıyla, gönüllüleri de sayarsak 70 kişilik cıvıl cıvıl bir ailedir. Vakfın
ana binası Çatalca'da, 15 dönümlük yemyeşil bir bahçe içindedir. Her çocuğun
ayrı bir odası vardır. İlk ve orta eğitimdeki çocuklarımız Çatalca'daki devlet
okullarında okurlar. Yüksek öğretimdeki gençlerimiz, bulundukları kentlerde,
varsa Nesin Vakfı'nın evlerinde, yoksa kiralanan bir evde ya da yurtlarda
kalırlar.
İlkokul çağına girmeden vakfa giren çocuklar bir
meslek edininceye, daha doğrusu kendi ayakları üstünde duruncaya değin, vakfın
koruması altındadır.
Nesin Vakfında neredeyse yok yoktur. Elli bin kitaplık
kütüphanesi, tiyatro salonu, yüzme havuzu, spor ve oyun alanları, seramik
atölyesi, müzesi, bilgisayar odası, hayvanları (inek, koyun, keçi, tavuk,
güvercin, tavşan, hindi, ördek, tavuskuşu...), çeşit çeşit meyve ağaçları,
sebze bahçeleri, marangozhanesi...
Ve elbette Aziz Nesin her zaman bizimle birliktedir.
Nesin Vakfının gelirleri, Aziz Nesin'in yapıtlarının telif haklarından, Nesin
Vakfı'nın konutlarının kiralarından ve bağışlardan oluşmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder