3 Haziran 2017 Cumartesi

Okuma Güncesi - Aziz Nesin

Nasıl keyifle okuyorum bir bilseniz, hemen gidip siz de alıp okumaya başlarsınız.
Aziz Nesin'in, okuduğu kitaplar hakkındaki tuttuğu notlar bir araya toplanmış, yaklaşık 700 sayfalık Okuma Güncesi ortaya çıkmış.

Sanki çok azmış gibi, sanki sürekli artmıyormuş gibi, Okuma Güncesi sayesinde alınacaklar listeme epey yeni kitap eklendi:)


Blog yazılarımı hazırlamayı kitap okuma hızıma yetiştiremiyorum çoğu zaman maalesef. O yüzden hep bir birikme oluyor. Okuduklarım sıraya girip blogda paylaşılmayı bekliyor:) Okuma Güncesi'nden sonra 'Türkiye Şarkısı Nazım'ı okudum mesela... Ve hala defter notlarını ve blog yazılarını hazırlayamadım.


Kitaplığıma en son eklediğim iki kitap ise: Mum Hala-II ve Canım Oğlum Canım Babacığım-I. Yakın zamanda onları da okumak niyetindeyim...


Aziz Nesin kitabın bir bölümünde yazı dilindeki yazım yanlışlarına, dil bilgisi hatalarına değinmiş:
       * ... Sevim Burak'ın -ve onun gibi daha birçok yazarımızın- artık şu ayrı yazılacak 'da'ları da öğrenmeleri gerekir.
         'Ne ve ne' nin kullanılışını da, kimi yazarlar gibi Sevim Burak da bilmiyor.

        ... Kılları Yolunmuş Maymun / Güney Dal- Güney Dal'dan okuduğum ilk kitap. Dil ve yazım yanlışlarıyla dolu. 'de' ve 'ki' lerin çoğu kuşak gibi -ayrı yazılacağını bilmiyor.

Bana burada enteresan gelen Aziz Nesin'in bunca rahatsızlık duyduğu şeyleri kendisinin bilinçli olarak yapıyor oluşu. Örneğin;

         Sf/ 686 - Aziz Nesin'e özgü başlıca yazım biçimleri
         O kadar çok kelimeyi kendine özgü değiştirmiş ki... Birkaçını burada paylaşacağım:
         Bigün, hertürlü, buyüzden, aradabir, azkaldı, bibaşına, biçok, bikez, biriki, bitek, biyer, çokaz, çukulata, ençok, epiy, hangibir, Heğbeliada, herneyse, hiçbişey, sağol, yada...


Dilimizi sadeleştirmek ve Osmanlıca ve başka dillerden arındırmak çabasında olan Aziz Nesin'in o vakitler önerdiği, desteklediği kelimeler hala kullanımı yaygınlaşmamış ve kabul görmemiş.

 * Dua şiirinde, 'Ama söndür şu mucizevi alevi'... Mucizevi? Nasıl şey, ne eski!.. Türkçesi var: Tansıksal.

        * 'Bizzat', doldurma sözcüklerdendir, hiç gerekli değildir. Çok gerekli olduğu yerde 'özkendi' denilebilir.

        * Çevirmen 'favori' yerine 'yansakalları' sözünü kullanmış. Ne güzel' 'Düşüt' sözcüğünü de bu romandan öğrendim.

        * Kadınların saçlarını biçimlendirmek için kullandıkları püskürteçlerden çıkan gaz...

        * 'Bedenen'; kanunen, maddeten, manen, ruhen gibi hem Arapça hem de Arapça kuralla oluşmuş bir sözcüktür ve artık dilimizde kullanılmamaktadır. Ataol'un şiirinde bu sözcük beni çok yadırgattı.
  
        * 'Parantez' yazmış da 'ayraç' dememiş... Kullandığı Osmanlıcalar: Hayat, ruhsat, hatırlamak, mesela, dahil, katliam, mümkün vb.

         Şiirde müzik sağlansın diye değil bu Osmanlıca sözcükler. Bence özensizlikten.

        * ... adlı kitabının yapbozunu (müsveddesini) önsöz yazmam için bana vermeden...



        * Sf/ 36 - Yargıç ve Celladı, Friedrich Dürrenmatt yazısında kitabın konusunu ve sonunu yazmış!
        Aklınızda olsun:)))


Okuma halleri fotoğraflarıma bakmak isterseniz:

Okuma Halleri, Fotoğraflarla * Okuma Güncesi / Aziz Nesin



OKUMA GÜNCESİ
Yazarı: Aziz NESİN
Türü: Deneme
Yayın Hakları: Nesin Yayınevi
-   1. Basım: Eylül 2014 (2000 adet)        2. Basım: Ocak 2015(1500 adet)
Kapak Tasarımı: İlhan Bilge
Yayına Hazırlayan ve Eski Yazıdan Çeviren: Esin Pervane, Salih Bora
-   691 sayfa



 Kitaptan Alıntılar;

        * Aziz Nesin'in had safhada tutumluluğuna bir örnek: Dosyalamak için delgeçlediği kağıtlardan arta kalan küçük yuvarlak kağıt artıklarını Vakıf çocuklarının düğünlerinde konfeti olarak kullanmak üzere yıllar boyunca sakladı. Yıllar boyu biriktirdiği konfetleri kavanozlara dolduruyordu. ... Gün geldi ben evlendim! - Ali Nesin

        * Kalbim iyi çalışmıyor ama böbreklerim sapasağlam. Kalbim yüzünden ölürsem yazık olacak sapasağlam böbreklere... demişti bir gün bana - Ali Nesin.

        * İnsan, başkalarına karşı iyiyse kendine karşı kötüdür. / Sütçü Teyve - Şolem Aleyhem

        * Jules Romains'in ... Tahsin Yücel çevirisi Bir Adam Öldü adlı küçük yapıtını okudum.
         Bu yapıt ilk sayfalarında bana çok ilginç geldi. İlginçliği, yazarın en küçük ayrıntılara inmiş oluşuydu.
         ... lise öğrenciliği günlerimde, ressam olabilirsem çok küçük ayrıntıların resimlerini yapmayı tasarlardım. Öyle ayrıntılar olacaktı ki bu resimlerde, seyredenler ayrıntıdan bütünün ne olduğunu belki de kavrayamayacaklardı. Örneğin yere düşüp kırılmış bir tabağın parçalarından bir bölümün resmi... Birbirine dolanmış ağaç dallarının bir parçasının resmi...

        * Ve ileride bir akşam vakti ben ölmüş bir adam olacağım. / Bir Adam öldü - Jules Romains

        * Genellikle okuduğum romanların dörtte birine, üçte birine gelince, okuduklarımı daha iyi anlayabilmek için romanın okuduğum ilk sayfalarını döner bir kez daha şöyle bir gözden geçirerek okurum. Böylece romanı daha iyi anlarım, roman kişilerini daha iyi kavrarım. Ve bana böyle yapmayan okurlar, bir başlayıp sonuna dek bir kez okuyup bitirdikleri romanı pekiyi anlayamazlarmış gibi geliyor.

        * Agatha Christie'den okuduğum bu ilk romana bakarak -ki iyilerindenmiş- (Dersimiz Cinayet) insanların nasıl olup da polisiye roman okuma alışkanı olduklarına büsbütün şaştım. Neye yarar polisiye roman? Bence hiçbişeye... ... nedir kimi insanların hem de sayıları kabarık aydınların polisiye romanlara düşkünlükleri? Bence bunun bir psikolojik nedeni var, çok çok derinlerde bir neden. Bilinçaltı değil de bilinçdışı bir neden.
         Öyle sanıyorum ki her insanın diyebileceğimiz denli çok insanın içinde cinayet işleme isteği gizli. ... O polisiye romanda cinayeti işleyenle özdeşleşiyor. Ya da tersi, cinayeti bulan polisle özdeşleşiyor...
         ... Agatha Christie'nin romanları dünyada en çok basılan kitaplardan biri, sanırım üçüncü dördüncü filandı... İncil, Lenin, Shakespeare'den sonra geliyordu sanırım.

        * Ürettiğimizden çok ürersek n'oluruz sonra? Öyle bir ürüyorlar ki haşereler gibi!

        * Bu Fahri Erdinç'in kendisi ne denli yapmacıklı, oyunbaz, sözde yiğit görünümlü ama yaranmacıysa, üslubu da o denli sahte... Sahte sözcükler, sahte söz dizimi, sahtecice benzetmeler, övmeler... Şöyle bir yalın kalem, yalın biçem çıkamamış ortaya... (Kalkın Nazım'a Gidelim - Fahri Erdinç)

        * Aç Ayı Oynamaz - Şakir Balkı- Altı öyküsünü okudum... Hepsi birbirinden beter. Öbür öyküleri artık okumadım.
         Üstelik, Öküzlük Üstüne Nutuk 1979 Nasreddin Hoca Öykü Yarışması birincisi...

        * Ataol Behramoğlu- Gecekonduda Geçen Bir Çocukluk kötünün kötüsü... Ataol'un bunu nasıl, bu denli kötü bir şiiri -başka bir ad bulamadığımdan şiir diyorum- nasıl yazabildiğine şaşıyorum.
GECEKONDUDA GEÇEN BİR ÇOCUKLUK
Gecekonduda geçen bir çocukluk
Belki her şeye karşın daha anlamlıdır bizim hayatımızdan
Çünkü hız ve değişim var
Çünkü ölü olmayan bir şeydir zaman

Sinemaya gidilir, bir kız sevilir
Bunalınır geç saatlere kadar kahvede
Ana bitkin dönmüştür çamaşırdan
Baba haftada üç gece gelebilir eve

Arkadaşlıklar ve özlemler vardır
Değişir plaklar ve küfürler
Heyecanlandırıcı bir şeydir yaşamak
Yeni şeyler umdurarak geçer

Gecekonduda geçen bir çocukluk
Bir ucu köy duygularına dayalıdır
Bir ucu akıntısında büyük kentin
Onun ölümüne ölümüne çalkalanır

1975


        * Sevgiden Öte Sürekli Ölüm - Gabriel Garcia Marquez- Üçüncü kitabını da okuyunca, adamın bütün numarası -benim için foyası- ortaya çıktı: Düşsel, masalsı bir hava içinde birtakım ve çoğu belli olağanüstülüklerle okurun başını döndürüp, gözünü boyayıp, sanki çok şey anlatıyormuş gibi hiçbir şey anlatmamak.
         ...
         ... Başkan Babamızın Sonbaharı'nı okudum. Rezalet, rezalet!..

        * Sonr Tütünler Islak'ı (Turgut Uyar) okudum... Hiçbir şey anlamadım.bir daha bir daha okudum. Hem her bir dizeyi ayrı ayrı, iki-üç kez okudum, hem sonradan bütün şiiri yine iki-üç kez... Yine bir şey anlamadım.
         ... kişilik yok şiirlerde. ... Veee şiirler saçma.

        * Maksim Gorki- Kuzeydoğu rüzgarlarından kaçarcasına yana yatmış, biçimsiz ağaçların kapladığı dağlar, dik başlarını mavi sonsuzluğa doğru kaldırırken, güney gecesinin okşayıcı, ılık sisinde keskin çizgilerini kaybederek yuvarlaklaşmıştı.
         (Gorki usta, yahu beni öldürdün be! El aman!)
         Dağlar ciddi ve düşünceliydi. (Acaba nasıl oluyor?)
         ...
         İki Arkadaş'ı okuyunca, 'İşte usta ustalığını gösterdi,' diye düşündüm.
         Düşkünler, Gorki doruğunu gösteriyor.

         * Dante gibi ortasındayız ömrün dizesinin anlamını anlayan bilen pek yoktur. Bir yazın dergisi, önemli yazar ve şairler arasında bu dizenin anlamı üzerine bir soruşturma açsa, sonuç rezalet olur; çünkü bilen çıkmayacaktır.
         Cahit Sıtkı Tarancı, kendi şiirini zenginleştirmek amacıyla, Dante Alighieri'nin Komedya adlı eserini anıştırmaktadır.
         Dante, İlahî Komedya'yı sürgünde olduğu 1304-1321 yılları arasında yazdı. Kendisi «Hayat yolumuzun orta yerinde» diyordu. Sözünü ettiği zaman 1300 yılı baharıydı, Paskalya günleri. Dante tam 35 yaşındaydı (O günlerin ölçüsüyle, hayat yolculuğunun da tam ortası.)
Öbür âlemde yapacağı yolculuk, her şeyin sona erdiği, yolun bittiği yerde başlıyordu. 

        * Dalgın Ölü şiirinin yanına şu notu yazmışım: 'Bu şiiri daha önce hiç duymamıştım, okumamıştım. İşte benim şiirim bu...' Evet, çok sevdim.
Dün güzel bir kadın geçti
Kabrimin yakınından
Doya doya seyrettim
Gün hazinesi bacaklarını
Gecemi altüst eden
Söylesem inanmazsınız
Kalkıp verecek oldum
Düşürünce mendilini
Öldüğümü unutmuşum
Cahit Sıtkı Tarancı

        * Ben yazarların yapıtlarını verdikleri yaşları merak ederim.

        * Sürgün / Fariha Aşrudi- Sıkıyönetim komutanının buyruğu: 'Su kanallarında yüzmek ve boğulmak yasaktır.', 'Canlı ve cansız hayvan kentimiz sınırlarında yasaktır.'

        * Victor Hugo'nun resimleri...

        * Rene Char / Seçilmiş Şiirler- ... benim şairim değil. Kötü şair demiyorum, çünkü böyle söylemeye hakkım da, yetkim de yok. Ama benim şairim olmadığını söylemeye elbet hakkım var. Kitaptaki 101 şiirden birini bile sevemedim. Böyle durum pek seyrek başıma gelir.
         ...
         Ama ne çok Türk aydını, benim gibi bu şiirleri hiç anlamadıkları, o şiirlerin beğenilerine varamadıkları, yüreklilik gösterip anlamadıkları doğrusunu söylemeyecek, üstelik de övecekler... Ah bu ikiyüzlülük, ah bu başkalarının 'ne anlayışsız!' diyeceğinden korkarak yapılan sahtecilik...
         ...
         Ben kendini kolay kolay vermeyen, ancak zorlana zorlana tadına varılan bu kapalı şiirleri bunca zorlukla anlamaya çalışmayı, zor kullanarak bir kadının ırzına geçmeye benzetiyorum.
         ...
         Bu şairler, şiirlerini anlayabilmek, onların beğenisine varabilmek için okurların çaba harcaması, kendilerini zorlamaları gerektiğini söylüyorlar. Yani kendi yapmaları gereken işi okurlara yaptırmaya çalışıyorlar. Okurlar şiiri anlamak için zorlanacaklarına, şairler kendilerini zorlayarak şiirlerini okurların anlayacağı biçime soksalar daha doğru olmaz mı? Doğrusu ben hep bunu yapmışımdır. O çok kolay ve çabuk yazıldığını sandıkları yazılarımı kolayca anlaşılır biçimde yazabilmek için ne zorluklar çektiğimi, nasıl uğraştığımı kimseler bilemez.

        * Hangi dağda kurt öldü? Rıfat Ilgaz (Nerde Kalmıştık) bana kitap imzalayıp göndermiş. Adama yazısı şöyle: Dost Aziz Nesin'e...
         ...
         ... Sofya'da Babayef'le karşılaşmasını anlatıyor 37. ve 38. sayfalarda, beni de anarak... Bu olayı anılarımda doğru olarak yazacağım. Babayef'le kavgasının gerçek nedeni şu: Neden Aziz Nesin'e seçkide çok sayfa ayırdınız da bana az sayfa verdiniz? Kitabın bir iki yerinde daha sataşıyor bana.
         ...
         Bana bu kitabı neden vermiş olabilir? Bana sataştığını göreyim diye mi? Hiç umurumda değil.

        * Beleşçi
         Sen bastığın dalı kes
         Nasrettin Hocam
         Ben kestiğim dala basarım
         Yaşasın hürriyet
         Orhan Murat Arıburnu

        * Thanksgiving Günü'nün geleneksel yemeği 'turkey', yani hindidir. Hindi, yanılmıyorsam, Hindistan'dan önce İspanya'ya gelmiş, oradan da bize ulaşmıştır. Vatanı Hindistan olduğu için biz ona 'hindi' demişiz. Göçmenler Amerika'ya gelince ilk kez yabanıl hindilerle karşılaşmışlar, ne olduğunu bilmedikleri bu kuşun kırmızı ibiğini Osmanlıların fesine benzettiklerinden kendisine 'turkey' demişler. (Sf/ 23, El Kızı-Muzaffer Bingöl)


        * Roman ve oyunlarımda, ad seçiminde çok titiz davranırım. Bunun nedeni hiçbir bakımdan okurumu zora sokmak istemem. Okuru zora sokmak,bana göre, yazarın ve şairin kolaya kaçmasındandır. Zora girmesi gereken, zorlanması gereken okur değil, yazardır. ... roman ve oyunlarımdaki kişi adlarına bile dikkat ederim ki okur ya da seyirci bu adları birbirine karıştırmasın. Örneğin ilişkide olan kişilerden birinin adında 'ş' harfi varsa öbüründe 'ş' olmamasına, ses benzerliği olmayan bir ad olmasına özen gösteririm. Bir küçük örnek bu...

        * Doğu Öyküleri / Marquerite Yourcenar
         Bu kitaptaki öykülerin kimisinde Türklerin aşağılandığını okudukça, başka uluslar böyle aşağılanmalara dayanca gösterirler mi, aldırışsızlık ederler mi, diye düşündüm.

        * Öpme Beni Dursun / Şakir Balkı-
         Vasiyetname: ... Bu öykünün sonunda öykünün kahramanı, belli ki en sevmediği insan olan patronu için, 'ona da ön takımlarımı bırakıyorum,' diyor. Böyle şey olur mu? Okur buna gülmez. Belki bu söz bir konuşma arasında alay için söylenebilir ama vasiyet diye yazılmaz böyle bir söz.
         Zuluf Beyin Hastalığı: Sevgili Şakir Balkı, özellikle bu öykün -lütfen darılma- bana iğrenç geldi. Göt, osuruk, bok üzerine gülmece yapılmaz değil, elbet her şey üzerine, yani gerçek yaşamda olan her şey üstüne yapılır aöa okura iğrenç gelmemeli. 'Dübüran bölgesimde', 'büzükana bakalım' ve peklik çeken adamın abdest edişini 'beton gibi de vız gelir' gibi sözlerle anlatman, bomba gürültüsüyle osuruklar, bütün bunlar bana iğrenç geldi.
         Babaların Babası: Şakir, şunu anlamıyorum: Sana hangi gerek böyle bir öykü yazdırıyor?
         Benimkisi de Ne Suymuş: Bu öykü bana iğrenç geldi. Yüzme havuzuna işemenin ve sıçmanın nasıl bir gülmece olayı olabileceğini hiç anlayamıyorum.
         ...
         Öykülerini okumam bir haftamı aldı. Çünkü çok yavaş okurum.

        * Yapıtlarımız günahlarımız gibidir, ne yapsak onlardan kurtulamayız.

        * Kenarın dilberi nazik olsa da nazenin olamaz!

        * Kenan Evren'in Yazılmamış Anıları / Baskın Oran - Fadıl Kocagöz

        - Dünya spor tarihinde, ikinci ligdeki bir futbol takımının devlet başkanının buyruğuyla birinci lige yükseltilmesi ilk kez Türkiye'de gerçekleştirilmiştir. Evren bu olayı şöyle açıklamaktadır:
         Ankara'da Ankaragücü'nü tutarım. Her iki kupayı kazanınca birinci lige çıkardık. Fena mı ettik? Koskoca başkentten birinci ligde bir takım olmaz mı?

         - 1. Asya-Avrupa Sanat Bienalinde, bir yabancı ressamın tablosunu müstehcen bularak sergiden attıran Evren...

         - Amerika gezisinde bir özel koleksiyonda gördüğü Picasso tablosu üzerine düşüncelerini bir gazeteciye açıklıyor:
         Diyelim ki, şuraya bir siyah fırça vurmuş, yanına yuvarlak yapmış. Burada da bir siyah, aralar beyaz. Burada bir siyah, arada yuvarlaklar. Baktım baktım baktım dedim ki, ben Türkiye'ye gittiğim zaman resme başlayacağım. Ben de yaparım bunu. Herhalde Picasso olduğu için öyle pahalı bunlar.
      
        * Ölmek bişey değil de
         Yalnız kalacak dünya. / Aziz Nesin

        * Eski Sevgili / Leyla Erbil- İlk dört kısa öyküyü hiç sevmedim.
         ...
         Leyla Erbil ile anısı- TYS kongre... Ölen kadın yazar Bozfırat'ın yanında, beni sevmediğini, dostum olmadığını söylediğinde şaşırmıştım. Nedenini sordum: Çok meşhursunuz!

        * İşte özledikleri bunlar, yani ilkellikler... Sokakta top oynama ilkelliği. Gurbet dediği Almanya'da insanlar ne diye sokakta top oynasın... Onların top oynayacağı yerler var. Bizde olduğu gibi sokaklar top oynamak için değil, gidiş geliş için...

        * Zamanım olsa da kitapta kaynak olarak kitapları da okuyabilsem. Artık öteki dünyada okurum.

        * Metal Yorgunluğu / Tomris Uyar- Ben bu öyküleri evet okudum ama yaşamamışım onları, çünkü anımsayamıyorum. Çünkü onlar beni artırmamış...
         Sekizinci Günah / Tomris Uyar- Okuduktan çok değil, iki sat sonra belleğimde iz bırakmayan sekiz öykü.
         ...
         Yazmak için kendini niçin bu denli zorluyor? Öyle ıkınıp sıkınıyor ki...
         İyi ki bu kitabını okumuşum. Ben bu kadını bir değer olarak var sanıyordum. Yabancı dil biliyor, çeviriler yapıyor. Bildiğim üç şairin nikahlı karısı oldu, bunca yazın çevresi var... Ne denli kofmuş... Şaştım.

        * Abbas Sayar- İzmir Fuarına kitap imzası için gitmiştik. Aynı evde iki gece, daha başka yazarlarla birlikte kaldık. O zamanki izlenimim şu: Babayani, babacan bir adam, belki Alevi, hatta belki Bektaşi... Hoşgörülü görünümü var ama özel yaşamında pek öyle değil gibi... Akşamları erkenden içmeye başlıyor, sürekli içiyor, ama her içer gibi, damla damla içiyor... Hep yaşlı konuşuyor, oldun adam konuşması... Bütün bu görünümüyle bana sevimli gelmişti.

        * küçük İskender diye, porno şiirler yazan şairin yüreksizliğine şaşıyorum. Bir Ayrılığın Anatomisi şiirinden:
         (...) memelerini geri al ve geri ver penisimi
         ulan istanbul! bu bana reva mıdır?
         ulan o denli sevmişim, müstahak mıdır?
         ..ktirip gidiyorum başınızın çaresine bakın
         arabesk dinleyeceğim işte!
         Porno yazıyor diye eleştirmiyorum bu genci, yüreksiz diye yeriyorum. Değil mi ki en yazılamaz sanılan sözcükleri bile yüreklice yazıyorsun, öyleyse neden açıkça 'siktirip' diye yazamıyorsun da '..ktrip' diye yazıyorsun? Utanıyor musun, ayıp mı? Arabesk dinlemek için siktirip gideceğini söylüyor şair. Ne yapıp gidersen git, bana ne? Ama Türkçesi varken utangaçlık edip, sik yerine penis kullanma! Türkçe sözlükte bile penis değil sik diye yazar.

        * ... Füsun Altıok'u (Akatlı'yı) hiç sevmem.

        * Çok yavaş okuyorum kitapları, döne döne... Çok zamanımı alıyor ama yavaş okumamdan hiçbir yakınmam yok. Düşüne düşüne, notlar alarak, yazarak, kimi yerlerimi birkaç kez yineleye yineleye okuyorum kitapları ve üstelik kitapların böyle okunmalarından yanayım... Çabuk okuma yöntemleri bulunmuş, kursları bile açılmış... Hayır, ben yavaş yavaş, tadını çıkara çıkara, öve seve ve söve söve okumaktan yanayım. Öyle gereksiz yerlerde zamanımızı boşuna harcıyoruz ki, kitap okumak için harcadığımız zaman bana hiç de boşuna gelmiyor.

        * Okuduğu kitapların bir insanın yüzüne yansıdığını çok iyi biliyorum.

        * ... Cahit Irgat yazın tarihine ve seçkilere girecek. Nasıl oluyor, Cahit bunu neye borçlu? Cahit Irgat bunu içinde yaşadığı aydın çevreye, arkadaşlık ve dostluk ilişkilerine, eşi Mina urgan ve çevresine, Şehir Tiyatrosu aktörü olması ve bunun gibi şeylere borçlu, ama şairliğine hiç borçlu değil.

        * 'Deve etmek' deyimini kullanır dururuz. Ama bunun hangi kaynaktan ve nasıl geldiğini bilmiyordum, başka bir yerde de okumadım. Bunu, Batı Anadolu Tarihinde İlginç Olaylar / A. Munis Armağan kitabından öğrendim:
         Gediz şaphanesiyle İzmir ve öteki limanlar arasında durmadan bir trafik düzenlemesi içinde şap taşıyan deve kervanları, zaman zaman gereksinmeleri için konaklar, daha sonra yollarına giderlerdi. Yine II. Mahmut döneminde Gediz Şaphanesinden Kuşadası limanına şap götüren develer, boşaltma işleminden sonra Tire'de konaklamışlardı. Bu konaklama uzun sürünce, deve sahipleri önce Şaphane Eminliğine, sonra da saraya başvurup develerin geri gönderilmediğinden şikayetçi olmuşlardı. Üst üste yapılan yazışmalara karşın Tire, develeri bir türlü sahiplerine teslim etmiyordu. Gerekçe olarak da 'Deve Güreşi' yapacaklarını ileri sürmekteydiler. II. Mahmut'u bu olay hayli üzmüş ve gönderdiği son buyruğuyla da develerin sahiplerine teslimini isteyerek, yoksa hiçbir nedenin geçerli olmayacağını belirtmişti.
         Bugün Tire ve çevresinde bir şeyi ortadan yok etmek, kaçırmak anlamında hala 'deve etme' deyimi kullanılmaktadır.

        * Bir Gün Tek Başına / Vedat Türkali- Kimi romanı okuduktan sonra, ilerde bir gün yeniden okumalıyım diye düşünürüm. Bir Gün Tek Başına bana bu isteği vermedi.
         Bir de... 596 sayfalık bu koca romanın hiçbir yerinde derin düşüncelere dalmadım. Romanın hiçbir bölümü, hiçbir yeri beni ne coşkulandırdı, ne düşündürdü, ne bende yeni düşünceler üretti, ne de bana esinler verdi...

        * Şuanlar / Honore de Balzac- Böyle bir eşeklik, aptallık, sersemlik, laubalilik görülmemiştir. Onlarca, yüzlerce değil, daha çok yanlış. Üstelik bir de Kültür Bakanlığının yayını bu roman. Bunlar hiç utanmazlar mı, bunlarda hiç sorum duygusu yok mu?

        * Havada Kalan Güvercin / Muzaffer İlhan Erdost- ... gözünün önünde dövülerek öldürülen kardeşi ilhan için yazdığı ağıtların dergilerde yitmeyip bir kitapta derlenmesi, daha da kalıcı olabilmesi için bu şiir kitabını yayımlamış...

        * Yusuf Atılgan- Kısa tanışmamızda benim üzerimde hep iyi bir insan izlenimi bırakmıştır. Hiç öyle çok beğenilmiş iki roman yazmış yazar havalarında değildi. Alçakgönüllü, yumuşak, sevimli bir kişi...


^-^ KEDİLER ^-^

        * ... kedinin karnına lastikle rüşvet verilen parayı bağlamak...

        * Yağmurun Altında / Melih Cevdet Anday
         44. sayfaya yazdıklarım: 'Şimdi bu ne bu? Ne oluyor? Şiir mi? Öyleyse her romanın, her düzyazının, her resmi raporun ya da her dilekçenin herhangi paragrafı, herhangi bir bölümü ya da parçası da şiir sayılabilir demektir.'
         Söz konusu, şiir denilen, sayılan üç satırı buraya aktarıyorum:
         Kedi
         Yattığı yerde başını kaldırıyor, bir şey söylemek ister gibi
         ağzını açıyor, ama hiç sesi çıkmıyor.
         sonra düşünde konuşmak için uykuya dalıyor.

        * Çuvala Doldurulmuş Kediler (1995) - Aziz Nesi

       * Luise Rinser'in Kızıl Kedi adlı öyküsü, 2. Dünya Savaşı sonundaki yeni Almanya'yı anlatıyor.


- Yazım-Basım Hataları -

        * Sf/ 15
         ... ölüme mahkum edildi 37 yaşında idam edilen...

        * Sf/ 364
         Örnekleri çoğatmak...
        
         Sf/ 686 - Aziz Nesin'e özgü başlıca yazım biçimleri
         O kadar çok kelimeyi kendine özgü değiştirmiş ki... Birkaçını burada paylaşacağım:
         Bigün, hertürlü, buyüzden, aradabir, azkaldı, bibaşına, biçok, bikez, biriki, bitek, biyer, çokaz, çukulata, ençok, epiy, hangibir, Heğbeliada, herneyse, hiçbişey, sağol, yada...

        * Sf/ 385
         Bir yediğimiz içtiğimiz ayrı gider, denir ya...

        * Sf/ 415
         İsmail Sovri

        * Sf/ 448
         Böyle bir kitabı yayın yoluyla nasıl övebirim...
       
        * Sf/ 492
         Sanat ve Toplum Üstüne - Selim Turan

        * Sf/ 650
         II. Mahmut'u bu olay hayli üzmüş ve gönderdiği son buyrulduyla da develerin sahiplerine teslimini isteyerek...

                                                                  Nisan 2017




ARKA KAPAK –

"Okuduğum Kitaplar" notları, Aziz Nesin`in de defalarca belirttiği gibi, eleştiri yazısı olarak değerlendirilmemeli. Bunlar bir yazarın okur olarak tuttuğu, kendi kişisel beğenisini, kendi öznel görüşünü yansıtan notlardır.
Bu notlarda benim en çok dikkatimi çeken, bana en ilginç gelen, Aziz Nesin`in düşünsel dürüstlüğüdür. Yazarı kim olursa olsun, ne kadar tanınmış olursa olsun, Aziz Nesin genel yargıya kendini teslim etmeden, kendini akıntıya bırakmadan, bir kitabı eleştirmekten, hatta kimileyin yerden yere vurmaktan çekinmemiş. Her an tetikte olduğu kesin."
Ali Nesin'in önsözünden
Nesin Vakfı
1972'de kurulan Nesin Vakfı, ortalama 45 çocuğu ve 20 çalışanıyla, gönüllüleri de sayarsak 70 kişilik cıvıl cıvıl bir ailedir. Vakfın ana binası Çatalca'da, 15 dönümlük yemyeşil bir bahçe içindedir. Her çocuğun ayrı bir odası vardır. İlk ve orta eğitimdeki çocuklarımız Çatalca'daki devlet okullarında okurlar. Yüksek öğretimdeki gençlerimiz, bulundukları kentlerde, varsa Nesin Vakfı'nın evlerinde, yoksa kiralanan bir evde ya da yurtlarda kalırlar.

İlkokul çağına girmeden vakfa giren çocuklar bir meslek edininceye, daha doğrusu kendi ayakları üstünde duruncaya değin, vakfın koruması altındadır.
Nesin Vakfında neredeyse yok yoktur. Elli bin kitaplık kütüphanesi, tiyatro salonu, yüzme havuzu, spor ve oyun alanları, seramik atölyesi, müzesi, bilgisayar odası, hayvanları (inek, koyun, keçi, tavuk, güvercin, tavşan, hindi, ördek, tavuskuşu...), çeşit çeşit meyve ağaçları, sebze bahçeleri, marangozhanesi...


Ve elbette Aziz Nesin her zaman bizimle birliktedir. Nesin Vakfının gelirleri, Aziz Nesin'in yapıtlarının telif haklarından, Nesin Vakfı'nın konutlarının kiralarından ve bağışlardan oluşmaktadır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder