Bu güzel kitabın son paragrafının ilk cümlesiyle başlamak istiyorum:
Bu kitaptaki değerleri dostlarıyla paylaşanların, bu kitabın tüm iyiliğine ortak yazılmalarını diliyorum. –Muhammed Bozdağ
SONSUZLUK YOLCULUĞU
Yazarı: Muhammed
BOZDAĞ
Yayın
Hakları: Nesil Yayınları
- Nisan 2005
- 250 sayfa
Yazar Hakkında Bilgi= http://tr.wikipedia.org/wiki/Muhammed_Bozda%C4%9F
Kitaptan Alıntılar;
* Gölge ışıktan doğar. Hiç ışık yoksa gölge yoktur;
tamamen karanlık vardır.
* Kur’an, ‘Melekler ve ruh Allah’ın arşına ölçüsü elli
bin yıl olan bir günde yükselirler.’ der. (Kur’an, Nahl, 4) Bu ayetle denir ki,
melekler öyle bir hızda gidebilirler ki, sizin maddenizdeki en yüksek hızda
gitseniz, onların bir günde aştıkları mesafeyi, ya da yapabildiklerini, siz 18
milyon günde ancak yapabilirsiniz. Işıktan 18 milyon kat hızlı gitmek nasıl bir
olgu?
* Sorun evrenimizin ışık hızına mahkumiyetinin, ışıktan
hızlı dalgalardan yaratılmış diğer evrenleri görmemize izin vermemesidir.
İslamdan anladığıma göre, evrenimiz, Yaratıcının ‘Nurların
Nuru’ isminden tecelli eden gölgelerden biridir. Kur’an ‘Allah göklerin ve
yerin nurudur.’ (Nur 35) der. Sözünü ettiğimiz maddesiz enerjinin kaynağı
Nurdur ve madde Nurdan gelen gölgedir.
* Şu an biz nurun en alt katından yaratılan evrendeyken,
daha üst nur düzeyindeki evrenler ve onların sakinleri bizimle iç içe
yaşıyorlar. Teleskoplarımızı ve mikroskoplarımız sadece bizim evrenimizi
görebiliyor. Oysa onlar her yerdeler. Meleklerin, ruhların, cinlerin ve
cennetlerin evrenleri, uzayın ucundaki galaksilerin bittiği yerden başlamaz.
Biz onlarla iç içe, ama, farklı boyutlarda yaşıyoruz.
Ruhu özgürleşen, bu evrenlerden bazılarını algılayabilir.
Bazı insanlar cinlerin evreniyle, bazıları meleklerin, bazıları berzahtaki
ruhların evreniyle temas kurabiliyorlar. Aynen bu evrenimiz gibi uçsuz bucaksız
enginlikler, gezegenler, yıldızlar, ülkeler, yerler yurtlar görebiliyorlar. Onlar
rüya değil, bizim evrenimizden daha gerçektirler. Hepimiz de rüyamızda, bazen
öteki evrenlerin vadilerinde dolaştırılıyoruz.
* Nurların Nuru Allah, soyuttur, maddesizdir, nüfuz
etmiştir. Evrenin enerjisi, Yaratıcının Nur isminin/vasfının gölgesidir. Evren,
Nura nispetle karanlıktan / gölgeden yaratılmıştır.
* Bizi diğer canlılardan ayırıp insanlaştıran ruhsal
temeli elest yurdunda kazandık.
… Allah elest yurdunda insanlara farklı yeteneklerin, bilim
ve sanat becerilerinin temel potansiyellerini sundu. Gereklerini yerine
getirmeye hal dilimizle söz verdiğimiz potansiyellerimizi üstlendik. Annelik
rolünü alan, evladını koruyup gözetleyeceğine söz verdi. Babalık rolünü alan,
ailesine kol kanat gereceğine yemin etti. Öteki hitabeti, beriki yazarlığı
insanlığın iyiliğine kullanacağına ant içti.
* Tolstoy’un dilince söyleyelim: ‘Nasıl kafa sayısı
kadar düşünce varsa, kalp sayısı kadar da sevgi çeşidi vardır.’
* Nefret,
İblis’in Adem’e duyduğu kinden miras kalmıştır. Şeytanın elçileri ihlaslı bir kalbi
gördüklerinde gözbebekleri büyür; benizleri solar, bakışları kibirli bir hal
alır. Ellerine bir fırsat geçse, o zavallıları sinek gibi ezeceklerdir. Onlar
kötülüklerini özel hayatlarında gizleyenler değildirler; iyilik yapanlardan
nefret edenlerdir.
* Birkaç insan, önceden başka bedenlerde yaşadıklarını
savunur ve yeniden doğuşu (reenkarnasyonu) iddia eder. Önceki hayatlara dair
yaşantı anlatımlar nereden geliyor? Beyin hücrelerimizde, dünyada veya
rüyalarda yaşamadığımız bir olayın kaydı olamaz. Kaydı beynimizde bulunmayan
bir bilgiyi hatırlayamayız ve düşünemeyiz.
Yeniden doğuşu savunan, anlattıklarını mevcut beyniyle
yaşamış olamaz. Ruhsal hafızasından hatırlıyorsa, eski deneyimleri
kullanabilmeli, hayata sıfırdan, deneyimsiz başlamamalıydı.
Yeniden doğuş iddiaları ya sonradan hayal edilen ve inanca
dönüşen görüntülerden; ya da rüyalardan kaynaklanmalıdır. Belki, bu tür
bilinçler öncesi hafızalara girerek, başkalarının hayatlarını izleyebilen
medyumluk özellikleri de kazanmış olabilirler.
Çelişkilerden birkaçına bakalım: Ruhların sayısı belliyse,
evrendeki canlıların nüfusları neden sıfırdan başlayıp devamlı artıyor? Evrende
bir mevsimde yaratılan sadece karasineklerin sayısı ilk insandan beri yaratılan
tüm insanların nüfusundan fazla. O zaman sineklerin, böceklerin neredeyse
hiçbiri insanlık olgunluğuna çıkamayacak mı? Bu nasıl telamül ki, yaratıkların
katrilyonda birini bile insanlığa yükseltmiyor?
Peki, kedi kelebekten üstün müdür? Kötü ruhlar neden o temiz
ve masum hayvanların cesetlerine giriyormuş ki? Bunun neresi cezalandırma ve
neresi ödüllendirme? Ayrıca nerede tekamül? Her çağda zalim insanlar
geliyorlar. Akılsız iradesiz hayvanın mekanik hayatında olgunlaşmanın mantığı
mı olur? Olgunlaşan ruh insan suretine yükseliyorsa, nedir bu insanlığın
hayvanlardan beter acımasızlığı ve bencilliği?
Ayrıca bu ruhlar oltayla ceset avlar gibi tüm yumurtaların
huzurunda birlikte tuzakta mı bekliyorlar? Karada denizde yaratılmak üzere olan
tüm insani ve hayvani ceninlere göz dikmiş de bekliyorlar mı? Yoksa bir
bilgisayar programıyla mı yönlendiriliyorlar? Ceninleri, yumurtaları
görebilecek haldeyseler, sınırlandırılmış cesetlere neden girsinler? Ya o
cesetlere girmeselerdi? Cesetler ruhsuz kalsalardı ne olurdu? Nasıl oluyor da,
bini bir cesede girmeye yarışmıyor; rekabet etmiyorlar?
Bir insanı orada akrep, burada hamsi, ötede erkek, beride
kadın, şunların amcası, bunların halası gören inanıştan nasıl huzur çıkabilir?
Birisine anne diyorsunuz; meğer bilmem ne zaman torununuz olacakmış? Yediğiniz
tavuk bilmem kaç nesil önceki komşunuzun teyzesiymiş. Kimin kimin nesi olduğu
birbirine karışıyor; ne akrabalık ve iletişim kalıyor; ne de adalet.
Yeniden doğuş iddiası başta İslam olmak üzere, tevhit
dinlerinin reddettiği yanıltıcı bir varsayımdır.
Elest,
yani dünya öncesi hayat ise gerçektir. Biz dünyadan önce, dünyaya benzer,
dünyanın cinsinden bir evrende yaşamadık. Elest yurdu, uzayda yer kaplayan
gerçek parçacıklardan yapılı cennet gibi değildir. Elest yurdunda uzunluğu,
ağırlığı ölçüp akıl yürüten bir mantığımız yoktu. Orada tıpkı bir bebek
doğasındaydık. Bebekler doğduklarında, akıl ve zekaları henüz inşa olmamıştır.
Ama, araştırmalar da gösteriyor ki, daha anne rahmindeyken bile, babalarının
olumlu-olumsuz duygularını uzaktan algılayıp anlamlandırabiliyorlar. Hatta
Wisconsin Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre; bebekler
yetişkinlerden daha iyi bir müzik kulağıyla doğuyor; konuşmayı bu sayede
öğreniyor; ama, sonra bu temeli yitiriyorlar.
Elest
yurdunda beyin ve sinir sistemi gibi yapılara bağlı değildik. Cisim dünyasının
renkliliği ve kelimeli konuşma yoktu. Herkes sadece kendisini ve kendisine
yönelen ilahi anlamları algılıyordu. Yaratan arıya nasıl vahyetmişse, insanla
da öyle konuşuyordu.
Kendimizi
bir heykel, bir et parçası, kelebek veya çiçek değil de, insan olarak
algılamamızın sebebi elestten getirdiğimiz ruhsal temeldir. Elestten eğitimli
gelmeseydik, cesetten koparılmış bilinçsiz et çuvalından farkımız olamazdı.
Mevlana’nın dediği gibi, ‘Çocukta anlayan bir kulak olmasaydı anasının sözünü duymaz,
dilsiz olurdu.’ Taşa, çiçeğe, böceğe bir asır insan dilini anlatsanız
öğrenebilir mi?
*
Bir bebek yüzünü yetişkin yüze dönüştüren
o kudret, o yüzü her hücreciğinden yakalayıp büyütürken, başlangıçtaki
simetrisini korur. Sağını solunu yumru yumru yapmaz.
*
Emanet kendilerine sunulduğunda,
göklerin, yıldızların ruhunu temsil eden melekler korkudan ürperdiler. Gereğini
yerine getirememe endişesiyle çekindiler. ‘Davranış ve eylem özgürlüğünü’
aldıktan sonra, onu kötüye kullanma tehlikesi vardı. Emanete ihanet etmenin
bedeli Yaratıcıdan uzaklaşmaktı; sözü tutamamaktı ve Cehenneme düşüp
kahrolmaktı. Gökler ve yerler, ilahi emre zorunlu bağlılıkta kalmayı, iradesiz
yaşamayı seçtiler.
Yaratıcı,
sonsuz isimlerinden parıltıları insana cömertçe sunmuş; insanı isimlerinin
muhteşem bir aynası yapmayı da dilemiştir. Allah mülkün sahibidir ve insana
mülk sahibi olma hissini verir. Zamanlara hakim olarak ve zamanın dışındadır;
insana geçmişi ve geleceği algılama becerisi hediye eder. Sonsuz bir bilinçtir
ve insana kendini fark etme, bilme yeteneğini lütfeder. Güzeli sever ve insana
güzelliği sevme becerisi sunar. En estetik yapar, temizdir, en güzel konuşur,
sevgi doludur, şefkat doludur. İnsana da estetik yapma, temiz olma, güzel
konuşma, sevgi ve şefkat yeteneklerini vermiştir. Allah zalimleri kahredicidir
ve insana da öfke vermiştir.
Bunlar
gibi daha pek çok ilahi vasfın yansımalarını insan doğasında bulabilirsiniz.
Ama, bunlar emaneti kabullenmekten korkan dağlarda, yıldızlarda yoktur.
*
İnsanın vahşeti, hayvanların vahşetinden
bin kat daha beterdir. Hayvanlar katliam yapmazlar.
*
Huzurumuzun temelinde iyiliklerimiz,
karamsarlığımızın temelinde kötülüklerimiz gizlenir.
*
Yaratan şöyle der: ‘Onlar görmüyorlar mı
ki her yıl bir veya iki kere sınanıyorlar. –Kur’an, Tövbe 126’ ‘Sizi mutlaka
sınayacağız; ta ki içinizden gayret edenleri, sabır gösterenleri tanıyacağız.
–Kur’an, Muhammed 31’
*
İnsan dünyaya Yaratıcısını tanıyıp
sevmesi için gelmiştir. Yaratıcısını tanıması, eseri olan evreni tanımasıyla
gerçekleşir.
Yaratıcının
zatı mutlak bilinmezdir. Ama eserdeki her vasıf, eser sahibini tanıtır;
hissettirir.
*
Yaratanın sanatını keşfetme arayışıyla
doğaya açılandan daha mutlusu yoktur.
Kur’an,
Yaratıcının sözü, evren ise icraatıdır. Evren, ‘her şeyi sapasağlam yapan
Allah’ın sanatıdır.’
*
Şükür dostlukların kapısıdır. Şükreden
kalbi meleklerin ilhamı kuşatır.
Şükreden
kalbi melekler kuşatır; ona hikmetleri ilhama girişirler. Oysa, bir kelebeğin
zatını kast ederek, ‘Ne tatlı, ne sevimli.’ demek, Yaratıcıyı rencide eder.
Doğru söz, ‘Ne güzel yaratıldı, ne muhteşem tasarlandı.’ demektir.
Temiz
kalbe yakışan, sanatı sanatkarı nedeniyle beğenmek, sanat sahibine nankörlük
yapmamaktır.
*
Syrus der ki: ‘Yoksul, çok şey ister;
hırslı ise her şeyi.’
Balzac’a
göre, ‘En mükemmel iyilik, insanı minnet altında bırakmayandır.’
*
Allah sevgisi, Allah’ın sevdiği şekilde
yaşama çabasının eseridir.
*
Abdestin verdiği psikolojik temizlik
hissi bir yana, cildi gençleştirmesi, stresi, gerginliği azaltması ve namazdaki
gibi, akupunktur noktalarını uyararak sağlığı beslemesi de ilginçtir.
Detay için: Dr. Baki Dökme,
‘Akupunktur noktaları ve namaz’, Akupunktur Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 50, Yıl:
2003
*
Kabir/Berzah Durağı- Elest yurdunun hayal
evreninden dünyaya potansiyeller halinde gelmiş; dünyada açılımlar
yakalamıştık. Artık ruhumuz toprak bedeni terk ediyor ve üçüncü hayat evresine
varıyoruz.
Burada,
dünyada gelişmiş mantıksal düşünme becerimizi ve dünya hafızamızı beraberimizde
taşıyacağız. Berzahın hayal pencerelerinden, cennetin/cehennemin kopyalarını
izleyebileceği gibi, bazı ruhların dünyayla iletişimine de izin verilecektir.
*
Olayların ardındaki ilahi eli görebilen
kalbin dünyaya bakan işleri de ibadettir. Böyle bir insanın yemesi, gezmesi,
uykusu, yürümesi de ibadet gibi sayılır. Çünkü o, dünyanın her işinde
Yaratıcısının huzurunda olduğunun bilincindedir.
*
Berzah evreninde, dünyadaki her
yaptığımızı hatırlıyoruz; yaşadığımız caddeler, akrabalarımız
bilincimizdedirler. Berzah evreni, herkese kendi geçmiş deneyimleriyle uyumlu,
bilindik güzellik veya çirkinlik unsurlarıyla yoğrulmuş bir yapıda sunulacaktır.
*
Dünyadan sonraki boyutlarda insanlar
suretlerinden değil, ruhlarının yaydığı duygudan tanınırlar. Zulmetmiş ahlaksız
ruhlar, ürpertici ve tiksindirici suretlere bürünürler; yüksek ruhlara da
olağanüstü güzel görünümler sunulur.
*
Dua, iyilik ve selamlarınız, öteki
dünyadaki dostlarınız için huzur ve esenlik vesilesidir.
Evrenin
tüm noktaları ve tüm paralel evrenler gibi, dünyayla berzah da haberleşmeye
açıktır. Dualarınız, selamlarınız, iyilikleriniz ruhunuzdan nurlar halinde
yükselir; berzah evrenindeki sevdiklerinizin ruhlarına ulaşır. Her ruh adeta
bir radyo vericisi gibidir; duygularını, düşünce ve dileyişlerini dalgalar
halinde ruhsal boyuta aktarırı. Tutuklanmamış ruhlar, bu mesajları okur,
anlamlarını hisseder.
Dünyadaki
mesajlarımız iki yoldan yayılır. Birinci yol, maddi titreşimlerdir ki, onu
ancak maddi evreni tarayan kulaklarımızla duyarız. İkinci yol, aynı mesajların
ruhumuzdan çıkan formudur ki o ancak telepatiyle algılanır. Kalpten çıkan o
soyut mesajları çevrenizdeki melekler de duyarlar. Eğer ilgileri varsa o
mesajlar berzah ruhlarına da ulaştırırlar.
*
Ölülerin bizden yalvarırcasına dua
isteyişlerini duyabilseydik, dünyada yaşamaya dayanamazdık.
* Boynuzsuz
koyun boynuzlu koyundan; hayvanlar birbirinden ve insanlardan haklarını
alırlar. ‘Kim haksız yere bir serçeyi veya ondan küçük bir canlıyı öldürürse, o
canlı kıyamet gününde davasını Allah’a götürür ve ‘Ey Rabbim, filan kimse bir
fayda olmaksızın beni öldürdü, der.’
*
Hayvanlar haklarının tamamını
aldıklarında, derecelerini edinip ruhani sonsuzluğa göçüp giderler.
*
… dünyadayken kul hakkına özen
gösterenlere, Allah burada yardım eder; aralarına girip hak sahiplerine
ikramlarda bulunur, borçlarını kapatır.
*
Mevlana ‘Kıyamette namazları, oruçları ve
sadakaları getirip teraziye koyarlar; ama, Allah sevgisini getirirler de
teraziye sığmaz.’ der.
*
(Cehennem) Asıl şiddet, şeytan gibi bile
bile, göre göre, anlaya anlaya, sırf kibir yüzünden isyanı seçenleri
kuşatacaktır.
Bazılarının
ilahi tebliğden hiç haberi olmamıştır. Köylerinde cehalete batmış, Afrika’nın
uzak kabilelerinde eğitimsiz ve bilgisiz kalmış olabilirler. Hak ve son din
İslamdır; ama, bilip anlamayanları Allah suçlamaz. 124 bin peygamber boşuna
gönderilmedi. (Kuran yorumcularının çoğuna göre azap ilahi rehberliği bilerek
reddedenler içindir. Kimi İslam düşünürlerine göre de azaba uğrayacaklar,
‘Allah’ın mesajından tam haberdar olup anladığı halde kabul etmeyenlerdir.’
Hırsızlığın, cinayetin, ahlaksızlığın cezalandırılması ise kul hakkıyla
ilişkili ayrı bir konudur.)
Öyle
insanlar, belki cehennemde, belki cennette; belki de cehennemle cennet arası
Araf denilen topraklarda, durumlarına uygun çileli ya da çilesiz hayatlarda
yaşarlar. İdrak eksikliği içerisinde, suç işleme kastından uzak ve iyi niyetli
çabalarla yaşamış kullarını ateşlerde süründürecek bir Allah fikrine sahip
değilim. Allah adildir ve rahmeti gazabını geçmiştir.
Müslümanın
inancına göre, kıyamet asrında, son ilahi mesajı temsil eden hak din İslamdır.
Yaratanın en son dinini bulduktan sonra, ‘her kim İslamdan başka bir din
ararsa, asla kabul edilmez ve o, ahrette hüsrana uğrayanlardan olur.’ Ama,
İslamı bilememiş, duyamamış, hele biz dinimizi ahlakımızla buluşturmadığımız
sürece, anlayamayacak toplumları suçlayamayız.
Allah
kendi ifadesiyle ‘dileseydi, her köye bir uyarıcı gönderebilirdi.’ Yaratan,
müminlerden ve diğer dinlerden, Allah’a ve ahiret gününe inanıp iyi işler
yapanların ilahi katta ödüllendirileceklerini belirtir. –Kur’an, Bakara- Böyle
bakınca, herkesi tek Yaratıcıya inanıp ahlaklı ve erdemli yaşamaya çağırmayı;
ama, bize benzemeyenleri de , hemencecik cehenneme mahkum etmemeyi seçiyorum.
*
Dünyadaki cansızların arkasında bile,
ruhları gibi davranan melek bilinçleri vardır. Evrenin her zerresinin arkasında
gizlenen melek bilinçleri, şükür hisleri içerisinde Yaratıcıyı anarlar.
–Kur’an, İsra 44- Bizim boyutumuzda cansız olanlar, başka boyutlarda canlıdırlar.
*
Mevlana’nın deyişiyle, ‘İnsanı Allah
överse, ona cansızlar da yüzlerce kez doğrudur haktır der, canlılar da… İnsanı
koruyan Allah olursa, ona kuş da gözcü bekçi kesilir, balık da… (Mevlana,
Mesnevi, c.3, s.264)
Okuduğum tarih: 15
Nisan 2013
ARKA KAPAK –
Uzay/Zaman, yokluktan nasıl
doğuyor Evren nasıl yönetiliyor Madde duvarının arkasında hangi paralel
evrenler gizlendi Evren nasıl başladı ve nasıl sonlanacak Dünyanın ne kadar
ömrü kaldı İnsan neden önemlidir Geleceğimizi ne tür maceralar bekliyor Gerçek
mutluluğun sırrı nedir Gönüllerimizdeki duygular ve vücut tasarımlarımız nereden
geliyor Zamanlar ve mekanlar ötesine nasıl gidilir Diriliş yollarında neler
yaşayacağız Cennetin çok mekanlı eş zamanlılığı nasıl bir yaşama biçimidir
Bu kitapta, bilimin ve
dinlerin üzerinde durduğu en temel soruların cevaplarını bir arada
bulacaksınız. Varoluşunuzun anlamını keşfedeceksiniz. En zor konuların en
umulmadık anlaşılırlıkta ele alındığını göreceksiniz. Mevlana, Arabi gibi
tasavvuf öncülerinin asırlar önce açıkladıkları sırları bilimin yeni irdelediğini
farkedeceksiniz. Bu kitap hayatınıza
şaşırtıcı ilkler katacak. Hayat bazen karanlık da görünse, coşkulu bir gelecek
erdemlileri bekliyor. Geleceğinizi dünyadaki seçimleriniz belirleyecek. Gerçek
huzuru ve güveni arıyorsanız, serüveninize sonsuzluktan bakmalısınız.
Notumu aldım,bu güzel tanıtım için teşekkürler..
YanıtlaSilBen teşekkür ederim.
SilKeyifli okumalarınız olsun.
elimde var bu kitap ama henüz okuyamadım.emanetler bitecek inşallah önce.
YanıtlaSilEtkileneceğini düşünüyorum canım.
Sil