30 Ağustos 2013 Cuma

Rica Etsem Saçımı Okşar Mısınız? - Mustafa Mutlu

Mustafa Mutlu’yu gazeteci kimliğiyle daha önceden tanımıyordum, haliyle gazetedeki yazılarını da okumadım.

Kitabı D&R – Doğan Kitap kampanyasından almıştım. Birbirinden bağımsız hikayeler okuyorsunuz ve sonunda tüm karakterler ortak bir zeminde buluşuyor. Ben romanın başarılı buldum ve beğenerek okudum.


RİCA ETSEM SAÇIMI OKŞAR MISINIZ?
Yazarı: Mustafa MUTLU
Yayın Hakları: Doğan Kitap
-         1. baskı / Mayıs 2010
-         6. baskı / Ocak 2012
-        221 sayfa

Kitaptan Alıntılar;

*** Noktalama işaretleri ile ilgili olan bölüm özellikle çok hoşuma gitti. Şiirimden hemen sonra alıntı yaptığım bölüm:)
2006 yılında -(Antoloji'de paylaştığım)- yazdığım ve Ayışığı Kedisi kitabıma da eklediğim 'Son Nokta' şiirimi sizlerle paylaşmak istedim:

, aşk, sevgi, mutluluk, haz
? neden? niçin? niye? nasıl? nerede? kim?
! ah!
‘son nokta’
. bitti.

SON NOKTA

Dolu bir sayfada dikkat çekmez bir virgülüm ben
Kelime aralarında kaynar giderim
Pek sevilmem tahminimce
Anlam karmaşasını kökünden kaldırırken
Araya giren kara kediyim en tabiri caizinden
Ayırırım belki bilmeden
Sevdalı sözcükleri birbirinden…

Cevaplara gebe bir soru işaretiyim ben
Çoğunlukla son sözü söyleyemem
Aklı yorarım düşüncelerde gezinirken
Hiç çekilmem bilirim
Sorgular sevilmez ezelden

Birçok ruh halini barındıran bir ünlemim ben
Çok yönlüyüm gurur duyarım kendimle
Satırlara yakışırım kanaatimce
Korku, heyecan, şaşkınlık...
Uzar gider böyleceJ
Peki ben olmasam halleri nice olur

Farkını fark ettiren bir ayracım ben
Göze sokarcasına buradayım diyen
Kelimelerin kaynayıp gitmesine izin vermeden
Önemini belirten
Sevilen ya da sevilmeyen
Ama görevini yerine getiren

Herkese saygı duyan iki nokta üst üsteyim ben
İsmim uzun lakin açıklamalara fırsat veren
Kesin sınırlar çizmeyen
Diyaloglara açık
Açıklamalara alışık
Kendiyle barışık
Son noktayı koyan bir noktayım ben
Cümlelerin ağasıyım olmazsam olmaz
Soru işareti, ünlem
İki nokta üst üste baksın işine
Ben yoksam hiçbiri var olamaz
Ayşım Okudan
                
* Gördüğü, konuştuğu her kişiyi, ‘Bir noktalama işareti olsaydı ne olurdu?’ diye ‘noktalamaya’ başladı.
… ‘Ünlem Bey’ kaldı kocasının adı.
Pes perdesi yoktu ki adamın; gülerken de, ağlarken de, kızarken de, severken de bağırırdı!
Oğlu tam bir ‘üç noktaydı’ örneğin…
Yarımdı her işi çünkü…
… annesi ise soru işaretiydi. ‘Neredeydin? Nereye? Neden süslenmiyorsun?’
‘Üst üste iki noktacılar’ egemendi televizyonlara. Tartışma programlarında… ‘hep bilgi veren’ o insanları görüyordu… Onların bilgi vermeye başlaması için, sunucunun soru sormasına bile gerek yoktu aslında… İki noktayı üst üste koyup başlıyorlardı ahkam kesmeye.
‘Virgüller’ hemen belli olurdu. Eğile büküle yürürler, konuşmaya kalktığınızda uzun uzun konuşurlardı… Bir adres sordunuz diyelim; eğer ‘virgül’e çattıysanız yandınız:
Karşınızda, duran, dükkanı, size, saatler, boyunca, tarif, edebilirdi bu tipler…
Virgülün hakkından, sadece noktalı virgüller gelirdi ki onlar, aynı dükkanı; size hem tarif eder; hem de; o dükkanın kaç yılında; kim tarafından; kaç yıl süreyle işletildiğini; daha sonra; kimlerin eline geçtiğini; tek tek sıralardı…
Gün biterdi onlarla konuşurken, ama onların sözü bitmezdi!
Nokta. Netti bir kere. Ayrıca, kararlı. Gerektiği yerde, gerektiği kadar bulunur, gerektiği kadar konuşurdu noktalar. Söyleyeceklerini bir çırpıda söyledikten sonra işlerine bakarlardı. Karşısındakinin sözü uzatmaya başladığını görünce, noktayı koyuverirdi noktalar!
Titiz olduğunu saplantı haline getirenler ise, (parantez)di kuşkusuz… Gevezeler –konuşma işareti-, kuralcılar – kısa çizgiydi.

* Yıllar önce Gabriel Garcia Marguez’in şöyle bir sözünü okumuştum: ‘Yüzyıllık Yalnızlık romanının konusunu bulduktan sonra hemen çalıştığım haber ajansına teleks çektim: İstifa ediyorum, roman yazacağım’ dedim. Sonra eski arabamı sattım. Karıma ‘Sıkıntı çekmeye hazır ol’ dedim ve daktilomun başına geçtim.

* Her hikayede ‘beyaz ışık’ ikilisini mutlaka kullanmış.

* Cambaz değil canbaz. Canıyla oynayan manasında… İp canbazına ise rismanbaz denir.


^-^ KEDİLER ^-^

* Kahverengi - sarı tüylü bir kedi miyavlayarak zıpladı yanına… Kuyruğu ressam fırçasından çıkmış gibi düzgün, koyu sarı halkalarla süslüydü. … Bir çift sarı gözle karşılaştı. Ve yalanan bir dille.
… Kedi anlamışçasına başını salladı.

* Tam dalmak üzereydi ki bahçeden gelen acı bir miyavlamayla gözlerini açtı. Susmak bilmiyordu kedi. … Kedinin umurunda bile değildi.

- Yazım-Basım Hatası –

* Sf/147
Eğer senin ‘babam’ olmamı isteseydi…

                                         Okuduğum tarih: 21 Ağustos 2013


Yazar Hakkında Bilgi= 1961 Kırşehir’de doğdu.
İdeali, gazeteci olmaktı; bu yüzden üniversite sınavlarında sadece o dönemde ülkemizde bulunan beş basın yayın yüksekokulunu tercih etti.
1984 yılında Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulunu tercih etti.
Gazeteciliğe 1982 yılında Türk Haberler Ajansı’nda gece sorumlusu olarak başladı.
1984’te Dünya gazetesine haber müdürü olarak geçti.
1986-1996 yılları arasında bu gazetenin yazı işleri müdürlüğünü yaptı.
1996’da Sabah Grubu’na geçerek, bir ekonomi gazetesi olan Liberal Bakış’ı çıkardı.
1998’de Türkiye’nin ilk ekonomi haber kanalı olan Kanal-E’nin genel yayın müdürlüğünü yaptı. Kanalın Korkmaz Yiğit’e satılmasıyla bu görevinden ayrılarak, Star gazetesinin kuruluşunda ekonomi müdürü ve yazar olarak görev aldı. 1999 yılında ekonomi müdürlüğünü bırakarak görevini yazar olarak sürdürdü.
2004-2007 yılları arasında 3 yıl boyunca Türkiye Gazeteciler Cemiyeti genel saymanı olarak görev yaptı.
Basın Yayın Genel Müdürlüğü Basın Kartları Komisyonu’nda görev aldı.
1999 ve 2003 yıllarında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, 2004 yılında ise Radyo Televizyon Gazetecileri tarafından ‘Yılın Gazetecisi’ ödülüne değer bulundu.

Gazeteci Ferda Volkan Mutlu’yla evli ve yirmi iki yaşındaki Ege’nin babası…
         Sürekli basın kartı sahibi olan Mustafa Mutlu, 28 yıldır gazetecilik dışında hiçbir iş yapmadı.

ARKA KAPAK –

Arthur Miller, ‘Bir terzi için kumaş ne ise bir yazar için de gerçek odur’ demişti.
Bu söz belki de en çok Mustafa’ya yaraşır.

Bu kitapta tepkili bir yüreğin fısıltılarına ve çığlıklarına tanık olacaksınız.”

                            Zülfü Livaneli 

Bu kitabı okurken pek çok cümlenin altını çizdim. Bunlardan birini satmak isterim: ‘Meydan savaşının içine dalıp, insanları barıştırma gayretini sevdim.’ Hele sonundaki bölümler buluşması; tam bir usta işi!
                            Mustafa Balbay

Mustafa Mutlu büyük bir ustalıkla aslında çok basit olan yaşam kesitlerini hem duygu hem de fikir açısından öyle bir harmanlamış ki, inanılmaz…
Bu kitabı hala okumadıysanız kaybınız büyüktür derim.
                            Can Ataklı

İkinci sayfayı çevirdim, ne yazmış diye bir göz atayım dedim… Aaa, 1,5 saat geçmiş, farkına varmadım… Yaşama çok farklı bir gözle bakmış… Bravo…
                            Mehmet Tezkan

Elinizdeki kitabın önsözünde, ‘Bakın bakalım, becerebilmiş miyim’ diye soruyor Mustafa Mutlu… Evet, becermişsin Mustafa! Hem de çok iyi…
Bizi yazmışsın, beni, onu, onları yazmışsın…
                            Hikmet Bala

Bu kitap yedi günaha; iffetsizliğe, tamaha, öfkeye, acımasızlığa, kıskançlığa, gurura, doymazlığa her şeye rağmen elveda diyecek gücü olanları, yani bizi anlatıyor.
                            Mehmet Ali Birand

Eşzamanlı okuyup, bir gün arayla bitirdiğim kitaplar...


Keyifli okumalarınız olsun, daima...

2 yorum:

  1. bak bu kitabı duydum:)hatta adı çok hoşuma gidip ilgimi çekmişti.listemde yani:) keyifli okumalar ayşınım...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok hoş bir anlatımı var canım. Beğeneceğini umuyorum.
      Öpüldün:)

      Sil