Mustafa
Mutlu’yu gazeteci kimliğiyle daha önceden tanımıyordum, haliyle gazetedeki
yazılarını da okumadım.
Kitabı
D&R – Doğan Kitap kampanyasından almıştım. Birbirinden bağımsız hikayeler okuyorsunuz ve sonunda tüm karakterler ortak bir zeminde buluşuyor. Ben romanın başarılı buldum ve beğenerek okudum.
RİCA ETSEM SAÇIMI OKŞAR MISINIZ?
Yazarı: Mustafa
MUTLU
Yayın Hakları: Doğan
Kitap
-
1. baskı / Mayıs
2010
-
6. baskı / Ocak
2012
-
221 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
*** Noktalama işaretleri ile ilgili olan bölüm özellikle çok hoşuma gitti. Şiirimden hemen sonra alıntı yaptığım bölüm:)
2006 yılında -(Antoloji'de paylaştığım)- yazdığım ve Ayışığı Kedisi kitabıma da eklediğim 'Son Nokta' şiirimi sizlerle paylaşmak istedim:
,
aşk, sevgi, mutluluk, haz
?
neden? niçin? niye? nasıl? nerede? kim?
!
ah!
‘son
nokta’
.
bitti.
SON NOKTA
Dolu bir sayfada dikkat
çekmez bir virgülüm ben
Kelime aralarında kaynar
giderim
Pek sevilmem tahminimce
Anlam karmaşasını kökünden
kaldırırken
Araya giren kara kediyim en
tabiri caizinden
Ayırırım belki bilmeden
Sevdalı sözcükleri
birbirinden…
Cevaplara gebe bir soru
işaretiyim ben
Çoğunlukla son sözü
söyleyemem
Aklı yorarım düşüncelerde
gezinirken
Hiç çekilmem bilirim
Sorgular sevilmez ezelden
Birçok ruh halini barındıran
bir ünlemim ben
Çok yönlüyüm gurur duyarım
kendimle
Satırlara yakışırım
kanaatimce
Korku, heyecan, şaşkınlık...
Uzar gider böyleceJ
Peki ben olmasam halleri nice
olur
Farkını fark ettiren bir
ayracım ben
Göze sokarcasına buradayım
diyen
Kelimelerin kaynayıp
gitmesine izin vermeden
Önemini belirten
Sevilen ya da sevilmeyen
Ama görevini yerine getiren
Herkese saygı duyan iki nokta
üst üsteyim ben
İsmim uzun lakin açıklamalara
fırsat veren
Kesin sınırlar çizmeyen
Diyaloglara açık
Açıklamalara alışık
Kendiyle barışık
Son noktayı koyan bir
noktayım ben
Cümlelerin ağasıyım olmazsam
olmaz
Soru işareti, ünlem
İki nokta üst üste baksın
işine
Ben yoksam hiçbiri var olamaz
Ayşım Okudan
*
Gördüğü, konuştuğu her kişiyi, ‘Bir
noktalama işareti olsaydı ne olurdu?’ diye ‘noktalamaya’ başladı.
…
‘Ünlem Bey’ kaldı kocasının adı.
Pes
perdesi yoktu ki adamın; gülerken de, ağlarken de, kızarken de, severken de
bağırırdı!
Oğlu
tam bir ‘üç noktaydı’ örneğin…
Yarımdı
her işi çünkü…
…
annesi ise soru işaretiydi. ‘Neredeydin? Nereye? Neden süslenmiyorsun?’
‘Üst
üste iki noktacılar’ egemendi televizyonlara. Tartışma programlarında… ‘hep
bilgi veren’ o insanları görüyordu… Onların bilgi vermeye başlaması için,
sunucunun soru sormasına bile gerek yoktu aslında… İki noktayı üst üste koyup
başlıyorlardı ahkam kesmeye.
‘Virgüller’
hemen belli olurdu. Eğile büküle yürürler, konuşmaya kalktığınızda uzun uzun
konuşurlardı… Bir adres sordunuz diyelim; eğer ‘virgül’e çattıysanız yandınız:
Karşınızda,
duran, dükkanı, size, saatler, boyunca, tarif, edebilirdi bu tipler…
Virgülün
hakkından, sadece noktalı virgüller gelirdi ki onlar, aynı dükkanı; size hem
tarif eder; hem de; o dükkanın kaç yılında; kim tarafından; kaç yıl süreyle
işletildiğini; daha sonra; kimlerin eline geçtiğini; tek tek sıralardı…
Gün
biterdi onlarla konuşurken, ama onların sözü bitmezdi!
Nokta.
Netti bir kere. Ayrıca, kararlı. Gerektiği yerde, gerektiği kadar bulunur,
gerektiği kadar konuşurdu noktalar. Söyleyeceklerini bir çırpıda söyledikten
sonra işlerine bakarlardı. Karşısındakinin sözü uzatmaya başladığını görünce,
noktayı koyuverirdi noktalar!
Titiz
olduğunu saplantı haline getirenler ise, (parantez)di kuşkusuz… Gevezeler –konuşma
işareti-, kuralcılar – kısa çizgiydi.
* Yıllar önce Gabriel Garcia Marguez’in şöyle bir sözünü okumuştum: ‘Yüzyıllık Yalnızlık romanının konusunu bulduktan sonra hemen çalıştığım haber ajansına teleks çektim: İstifa ediyorum, roman yazacağım’ dedim. Sonra eski arabamı sattım. Karıma ‘Sıkıntı çekmeye hazır ol’ dedim ve daktilomun başına geçtim.
*
Her hikayede ‘beyaz ışık’ ikilisini
mutlaka kullanmış.
*
Cambaz değil canbaz. Canıyla oynayan
manasında… İp canbazına ise rismanbaz denir.
^-^ KEDİLER ^-^
*
Kahverengi - sarı tüylü bir kedi
miyavlayarak zıpladı yanına… Kuyruğu ressam fırçasından çıkmış gibi düzgün,
koyu sarı halkalarla süslüydü. … Bir çift sarı gözle karşılaştı. Ve yalanan bir
dille.
…
Kedi anlamışçasına başını salladı.
*
Tam dalmak üzereydi ki bahçeden gelen acı
bir miyavlamayla gözlerini açtı. Susmak bilmiyordu kedi. … Kedinin umurunda
bile değildi.
- Yazım-Basım Hatası –
*
Sf/147
Eğer
senin ‘babam’ olmamı isteseydi…
Okuduğum tarih: 21 Ağustos
2013
Yazar Hakkında Bilgi= 1961 Kırşehir’de doğdu.
İdeali,
gazeteci olmaktı; bu yüzden üniversite sınavlarında sadece o dönemde ülkemizde
bulunan beş basın yayın yüksekokulunu tercih etti.
1984
yılında Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulunu tercih etti.
Gazeteciliğe
1982 yılında Türk Haberler Ajansı’nda gece sorumlusu olarak başladı.
1984’te
Dünya gazetesine haber müdürü olarak geçti.
1986-1996
yılları arasında bu gazetenin yazı işleri müdürlüğünü yaptı.
1996’da
Sabah Grubu’na geçerek, bir ekonomi gazetesi olan Liberal Bakış’ı çıkardı.
1998’de
Türkiye’nin ilk ekonomi haber kanalı olan Kanal-E’nin genel yayın müdürlüğünü
yaptı. Kanalın Korkmaz Yiğit’e satılmasıyla bu görevinden ayrılarak, Star
gazetesinin kuruluşunda ekonomi müdürü ve yazar olarak görev aldı. 1999 yılında
ekonomi müdürlüğünü bırakarak görevini yazar olarak sürdürdü.
2004-2007
yılları arasında 3 yıl boyunca Türkiye Gazeteciler Cemiyeti genel saymanı
olarak görev yaptı.
Basın
Yayın Genel Müdürlüğü Basın Kartları Komisyonu’nda görev aldı.
1999
ve 2003 yıllarında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, 2004 yılında ise Radyo
Televizyon Gazetecileri tarafından ‘Yılın Gazetecisi’ ödülüne değer bulundu.
Gazeteci
Ferda Volkan Mutlu’yla evli ve yirmi iki yaşındaki Ege’nin babası…
Sürekli basın kartı sahibi olan Mustafa Mutlu, 28 yıldır
gazetecilik dışında hiçbir iş yapmadı.
ARKA KAPAK –
Arthur Miller, ‘Bir terzi
için kumaş ne ise bir yazar için de gerçek odur’ demişti.
Bu söz belki de en çok Mustafa’ya yaraşır.
Bu kitapta tepkili bir yüreğin fısıltılarına ve çığlıklarına tanık
olacaksınız.”
Zülfü
Livaneli
Bu kitabı okurken pek çok
cümlenin altını çizdim. Bunlardan birini satmak isterim: ‘Meydan savaşının
içine dalıp, insanları barıştırma gayretini sevdim.’ Hele sonundaki bölümler
buluşması; tam bir usta işi!
Mustafa Balbay
Mustafa Mutlu büyük bir
ustalıkla aslında çok basit olan yaşam kesitlerini hem duygu hem de fikir
açısından öyle bir harmanlamış ki, inanılmaz…
Bu kitabı hala okumadıysanız
kaybınız büyüktür derim.
Can
Ataklı
İkinci sayfayı çevirdim, ne
yazmış diye bir göz atayım dedim… Aaa, 1,5 saat geçmiş, farkına varmadım…
Yaşama çok farklı bir gözle bakmış… Bravo…
Mehmet Tezkan
Elinizdeki kitabın önsözünde,
‘Bakın bakalım, becerebilmiş miyim’ diye soruyor Mustafa Mutlu… Evet,
becermişsin Mustafa! Hem de çok iyi…
Bizi yazmışsın, beni, onu,
onları yazmışsın…
Hikmet Bala
Bu kitap yedi günaha;
iffetsizliğe, tamaha, öfkeye, acımasızlığa, kıskançlığa, gurura, doymazlığa her
şeye rağmen elveda diyecek gücü olanları, yani bizi anlatıyor.
Mehmet Ali Birand
Eşzamanlı okuyup, bir gün arayla bitirdiğim kitaplar...
Keyifli okumalarınız olsun, daima...