Listenin 19. sırası: Aynı yazardan üç kitap. (Kitaplar aynı seriye ait olabilir.)
Benim yazarım *Orhan Pamuk* :)
Yazarın ilk okuduğum kitabı 'Yeni Hayat'tı.
Okuyup da henüz blogumda paylaşamadığım diğer iki romanı ise 'Kar' ve 'Benim Adım Kırmızı'.
'Benim Adım Kırmızı' ve 'İstanbul-Hatıralar ve Şehir' en çok sevdiğim kitapları.
'Masumiyet Müzesi'ni ise okurken inanılmaz sıkıldım ve biter bitmez takas ettim. Belki roman mevcut sayfa sayısının yarısı kadar olsaydı -yani detaylar bu kadar detaylı olmasaydı:)- biraz keyif alabilirdim okurken.
Paylaşımlarımı okumak isterseniz:
İstanbul - Hatıralar ve Şehir - Orhan Pamuk
Okuma halleri fotoğraflarıma bakmak isterseniz:
MANZARADAN PARÇALAR
Yazarı: Orhan
PAMUK
Türü: Öykü
Yayın
Hakları: İletişim Yayınları
www.iletisim.com.tr
- 1.
Baskı: 2010, İstanbul (25.000 adet)
- 563 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
* Annem ise, hep
Benim Adım Kırmızı adlı romanımı nasıl yazmış olduğuma şaştığını söyler bana...
Öteki romanlarımda, anneme göre, şaşılacak bir şey yoktur, onları benim hangi
hayat malzemesiyle yazdığımı bilir, anlar. Benim Adım Kırmızı'da ise, anneme
göre, onun tanıdığı, her şeyini bildiği oğlunun nasıl yazdığını bir türlü
anlayamadığı bir yan vardır...
* Ben
kitaplarımı, böyle bir kitap yazılsa da okusam duygusuyla yazıyorum.
* ... sucuk
ekmekçiler sokaklarda mallarını satarlarken, 'Apik, Apik!' diye bağırırlardı.
Bu, ürünlerinde at, eşek etine itibar etmeyen itibarlı Apikoğlu sucuklarının
markasıydı. ... İstanbul'da seyrettiğim ilk yerli çizgi filmlerden biri olan
... reklamlardan biri aklımdan hiç çıkmaz: Elle çizilmiş kocaman bir kıyma
makinesinin ağzına, sucuk yapılacak çeşitli inekler, yüzlerinde mutlu bir
ifade, gökten paraşütle inmekteler. Ama o da nesi! İneklerin arasına, kurnaz
kurnaz gülen, iri dişli, sevimli bir eşek de sinsice karışmış! Sinema
seyircisinin huzursuz bakışları arasında, tam eşek de sucuk olmak üzere kıyma
makinesine girerken, makinenin ağzından çıkan bir yumruk eşeği uzaklaştırıyor
ve seslendirmeci kadın filanca marka sucuğu 'gönül rahatlığıyla' yiyebileceğimizi
bize duyuruyor.
* Galatasaray
Kulübü'ne ait Ali Sami Yen Stadyumu 1966 yılında Türkiye-Bulgaristan milli
maçıyla açıldığında, ucuz biletle girilen açık tribünün ortasındaki sosisli
sandviç ocağı itiş kakıştan alev almış, sosisli sandviç yiyerek maçın
başlamasını bekleyen büyük kalabalık, benim korkulu bakışlarım altında
dalgalanarak yeni stadyumun ikinci katından aşağı dökülmeye başlamış, insanlar
düşerek ve ezilerek ölmüşlerdi.
* 1980'lerde
Türkiye İngiltere'ye iki kere 8-0 yenilmişti. ... İngiliz oyuncular
bizimkilerle dalga geçmiş, İngiliz basını da İnönü Stadyumu'nun çimensiz, çukur
halini 'keçilere daha uygun' diyerek aşağılamıştı.
* ... 1950'lerin
ünlü eleştirmeni Nurullah Ataç, bizimki gibi bir ülkede insanın yayınlanan
kitapları bazan sırf yazarına ve yayıncısına da destek olsun diye alması
gerektiğini yazmıştır.
* ... 1950'li
yıllarda şehre aşık popüler tarihçi Reşat Ekrem Koçu'nun yazıp kahramanca tek
başına yayınlamaya giriştiği İstanbul Ansiklopedisi, gerçek bir ansiklopediye
değil, İstanbul'un kendisine benzedi en sonunda: On bir ciltte H harfine ancak
gelebilen bu tuhaf ansiklopedi yarım kaldı...
* Kitap adları kafamızda
tıpkı insan adları gibidir: Bir kitabı milyonlarca benzeri içinden ayırmaya
yararlar. Kitap kapakları ise, insan yüzlerine benzer: Ya yaşadığımız bir
mutluluğu bize bütün gücüyle hatırlatır ya da hiç bilmediğimiz mutlu bir alemi
vaat ederler. Bu yüzden kitap kapaklarına insan yüzlerine bakar gibi tutkuyla
bakarız.
* (Dostoyevski)
... 1861'de toprak köleliğini kaldıran Çar'a bu gençlik hayalini
gerçekleştirdiği için (ve daha çok da siyasal suçu yüzünden tam kurşuna
dizilmeden önce kendisini affettiği için) bağlılık gösteriyor... Panislavizm
etkisiyle açılan 1877-78 Osmanlı-Rus savaşının başladığını öğrendiği gün
katedrale gidip gözyaşlarıyla büyük Rus halkı için dua da etmişti. (Bu savaşın
heyecanıyla Karamazov Kardeşler'e koyduğu Türkler aleyhindeki sözlerin çeşitli
çevirilerde ya çıkarılıp atılması ya da değiştirilmesi Türkiye'de bir
gelenektir.)
Konuyla ilgili bir yazı: http://www.haber7.com/kultur/haber/207040-dostoyevski-boyle-sansurlendi
* Paris Review
dergisiyle yaptığı ünlü röportajında, Hemingway kendisini etkileyen
edebiyatçıların kimler olduğunu, en çok kimlerden bir şeyler öğrendiğini bir
listeyle sıralar. ... Hemingway'in listesini okurken Flaubert, Stendhal,
Tolstoy ve Dostoyevski gibi yazarlat arasında Bach ve Mozart gibi
müzisyenlerin, Brueghel ve Cezanne gibi ressamların adlarını görmek beni
büyülemişti.
* ... hem yazar
hem ressam olan Ching Hao'nun bir kitabında bir ihtiyara anlattırdığı bir
hikaye vardır... Bir zamanlar Çin hükümdarı, hüner yarışına giren iki ressamdan
birer deniz manzarası yapmalarını istemiş. Genç ressam denizdeki bütün
dalgaları, bütün balıkları ve bütün renkleri tek tek resmetmeye girişmiş...
Yaşlı ressam ise yatay bir çizgi çekmiş hızla. Aşağısını deniz mavisiyle
boyamış, el çabukluğuyla iki de yelkenli eklemiş, bir de rüzgarda uçan martı...
Resim o kadar çabuk bitmiş, denize de o kadar çok benzemiş ki, padişah genç
ressamın sabrının sonuçlarını beklemeden bir kere altını hüner sahibi yaşlı
ressama vermiş.
Genç ressam ise resmine devam etmiş. Tek tek dalgaları,
denizdeki binbir çeşit balıkları, balıkların üzerindeki pulları sabırla
yıllarca resmetmiş. Doksan iki yaşında resmin yarısına geldiğinde, herkes onu
unuttuğunda ölmüş. Çin Resmine Giriş adlı kitabında bu hikayenin sonunu anlatan
Arthur Waley, bu sabırlı ressamın hayatının sonuna doğru şöyle dediğini
belirtiyor:
'Hükümdarlar resme bakıp deniz sansınlar diye resmetmiyorum
ben. Denize bakanlar onu bir gün resim sansın diye resmediyorum.
* 80'lerin
başında Milliyet gazetesi ön sayfasının tamamını Kars'taki yoksulluğa
ayırmıştı. Birisi tüm şehri yaklaşık bir milyon dolara alabileceğinizi
hesaplamıştı.
^-^ KEDİLER ^-^
* ... kedilerin
hükmettiği araziler olarak elli yıl, yetmiş yıl yaşadı.
* ... kedileri
ilk defa fark eden küçük bir çocuk gibi...
* ...
fırçalarımızı kedi tüyünden ya da sincap
kılından yapmakla yetinmedik...
- Yazım-Basım Hataları -
* Sf/99
... öğrencilerin sıralaryla...
* Sf/ 150
... lüks lokantarda...
* Sf/ 171
... zerafeti...
* Sf/ 174
... huradaya
ayrıldı...
* Sf/ 266
... Türkçe çevrisi...
* Sf/ 380
... minatürleri...
Okuduğum tarih: Temmuz 2015
Yazar Hakkında Bilgi= http://www.orhanpamuk.net/
ARKA KAPAK –
Orhan Pamuk bu yeni kitabında,
çocukluğundan başlayarak hayatından, yaşadıklarından bütün içtenliğiyle söz
ediyor. Yazarın babasının ölümü, siyasi dertleri, futbol oynarken ya da
romanlarını yazarken hissettikleri, tıpkı annesinin sigara böreği yapışı, yaz
gecesi bir sivrisineğin hareketleri ve Boğaz gemileri hakkındaki gözlemleri
gibi büyük bir manzaranın parçası olarak dikkatle işleniyor. Pamuk
İstanbul’dan, Adalar’dan, New York’tan, Venedik ya da Kalküta’dan söz ederken
yaptığı gibi, kendi suçluluk duygularından, rüyalarından, eski berberlerden ya
da çocukluğunda sokaklarda atıştırdığı şeylerden de bütün dikkatiyle hikâyeler
çıkarıyor. Konu ister Binbir Gece Masalları, ister Dostoyevski’nin romanları,
ister eski ressamlar, ister Selimiye Camii olsun, Pamuk gözlemlerini, duygularını
sıralarken akılda sevdiğimiz bir hikâyecinin tanıdık ve unutulmaz sesi
kalıyor.
Tıraş olmaktan asansöre binmeye, dünyayı çocuk gibi seyretmekten deprem endişelerimize, trafik ve dinden eski yangınlar ve yıkımlara uzanan bu kitap, Orhan Pamuk’un gözünden bakıldığında dünyanın ne kadar ilginç ve yeni olabileceğini bir kere daha kanıtlıyor.
Tıraş olmaktan asansöre binmeye, dünyayı çocuk gibi seyretmekten deprem endişelerimize, trafik ve dinden eski yangınlar ve yıkımlara uzanan bu kitap, Orhan Pamuk’un gözünden bakıldığında dünyanın ne kadar ilginç ve yeni olabileceğini bir kere daha kanıtlıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder