Bir tanesi hariç kitapların isimleri kedili ^-^ D&R'dan kitap seçerken bilhassa kedili kitaplar tercih etmiştim.
*** İçeriğinde beni çok rahatsız eden anlatımlar vardı. Bahsi geçen yıllarda kedileri kısırlaştırmak pek yaygın olmadığından ve yazarın o zamanki yaşadığı çevreden dolayı doğan yavruların kimi zaman hepsini, kimi zaman bir kısmını boğmaları veya gömmeleri gibi... Ya da babasının tüm kedileri bir odaya kapatıp silahla öldürmesi gibi...
KEDİLERE DAİR
Yazarı: Doris LESSING
Çeviren: İnci Ötügen
Yayın
Hakları: Metis Yayınları
- İlk Basım: Aralık 2004
- İkinci Basım: Kasım 2007
Türü: Anlatı
- 143 sayfa
Kitabın
Orijinal Adı: On Cats
Kitaptan Alıntılar;
* … Boomslang denilen çok kötü bir tür. Bu yılan bir
dala, bir veranda direğine, yerden yüksek bir şeye dolanma adetindeydi ve onu
rahatsız edenin yüzüne tükürürdü. Çoğu zaman göz hizasında bir yerlerde durur,
tükürdüğünü kör ederdi.
*
… kelebek patili kedi ^-^
* Yaprak böceği?
Netten araştırdım ve bulduğum belgesel görüntülerini izlemek isterseniz buraya lütfen:)
Yazım-Basım Hataları
*
Sf/ 80
…
evin yakınından kovaladı (cümle sonunda nokta yok!)
*
Sf/ 107
…
deği-ştirip (alt satıra geçerken kelimeyi yanlış bölme!)
Okuduğum tarih: 24 Kasım
2012
Yazar Hakkında Bilgi= Doris Lessing, (Doris May Taylor) (d. 22 Ekim 1919 - Kermanşah, İran), Britanyalı yazar.
1919'da
babasının bir bankanın yöneticiliğini yaptığı İran'da doğdu. Beş yaşında
ailesiyle birlikte Rodezya (bugünkü adıyla Zimbabwe)
sınırları içinde bulunan bir çiftliğe taşındı. Salisbury'de bir Katolik
okulunda eğitim gördü. 14 yaşındayken ailesine isyan ederek okulu bıraktı ve
sırasıyla hemşirelik, telefon operatörlüğü ve katibelik yaptı. 18 yaşında Rodezya
parlamentosunda çalışmaya başladı ve ülkede ırkçılık-karşıtı bir sol partinin
kurulmasında rol aldı. 1943'te sona eren ilk evliliğinin ardından Komünist Partisi'ne
katıldı ve Alman siyasi eylemci Gottfried Lessing ile evlendi. 1949'da eşinden ve
Rodezya'dan ayrılıp oğluyla birlikte Londra'ya geldi. O tarihten beri yaşamını
profesyonel bir yazar olarak Londra'da sürdürüyor.
Lessing
çok sayıda romanı ve kısa hikâyesinde, daha çok 20. yüzyılın toplumsal ve
siyasi karmaşasına yakalanmış bireylerin yaşamlarını ele alıyor. Eserlerinin
başlıca temalarının feminizm, cinsiyetler arası savaş ve bütünlük peşinde koşan
bireyler olduğu söylenebilir. Lessing'in çoğunlukla Afrika'nın güneyinde ya da
İngiltere'de geçen eserlerindeki solcu, bağımsızlığına son derece düşkün ve
feminist kadın kahramanlar, tıpkı yazarları gibi, içinde yaşadıkları
toplumların kültürel kısıtlamalarına karşı başkaldırıyor. En çok okunan ve en
çok çevrilmiş romanı Altın Defter (1962), kadın hareketinin
köşetaşlarından biri olarak görülüyor.
Türkçeye
çevrilmiş eserleri arasında şunlar sayılabilir: 8. gezegen / argostaki kanopus
arşivleri iv -çivi yazıları, altın defter 1/2-mitos yayınları, evlilikler
-argostaki kanopus arşivleri- çivi yazıları, içinde yaşamayı seçtiğimiz
hapishaneler- çitlembik yayınları, sirius deneyleri- çivi yazıları, tenimin
altında (1919 - 1949)- dünya aktüel, cehenneme iniş için açıklama- öteki
yayınları, evlenmeyen adamın hikâyesi- iletişim yayınları, gene aşk- can
yayınları, mara ile dann- can yayınları, şikasta -argostaki kanopus arşivleri-
çivi yazıları, türkü söylüyor otlar- can yayınları, terörist- afa yayınları, kedilere
dair- metis yayınları
siyah madonna-
ayrıntı yayınları, Beşinci Çocuk- afa yayınları,
11 Ekim 2007 günü Nobel Edebiyat Ödülü'nü
kazanmıştır. Bu ödüle layık görülen en yaşlı kişidir.
ARKA KAPAK –
Kedilere yakın yaşayan herkesin bildiği gibi onlar
hakkında genelleme yapılamaz. Her biri apayrı karaktere sahip yaratıklardır
kediler, basbayağı "birey"dirler. Has bir yazar olan Lessing de bunun
gayet farkında olduğu için kedi ırkına bir güzelleme yazmak yerine, hayatına
girmiş kedilerin hikayelerini, hiçbir süslemeye başvurmadan anlatmayı tercih ediyor.
Ama bazı kedilerin güzelliğiyle büyülenmekten de kendini alamıyor:
"Bej renkli, ... ön ayakların bitiminde gümüşe çalan patiler. Kenarları
beyazla çerçevelenmiş olduğu için simli gibi duran kulaklar dikilip, öne arkaya
oynardı; dinleyerek, algılayarak. ...Kuyruğu, ucu sanki diğer organlarının
alamadığı mesajları alıyormuş gibi, bir başka boyutta oynardı. Hava kadar
hafif, pür dikkat oturur, tüyleriyle, bıyıklarıyla, kulaklarıyla, bütün
varlığıyla, bakar, işitir, hisseder, koklar, içine çekerdi. Eğer balık sudaki
hareketin somutlaşmış, şekillenmiş haliyse, endamına bakılırsa kedi de
hissedilmeyen havanın çizgiye dökülmüş ve biçimlenmiş hali.
Ah kedi; derdim, daha doğrusu tapardım: Güzeeeel kedi! Nefis kedi! Zarif kedi! İpek kedi! Tüylü baykuş gibi yumuşacık kedi, kelebek patili kedi, süslü kedi, inanılmaz kedi! Kedi, kedi, kedi, kedi."
Ah kedi; derdim, daha doğrusu tapardım: Güzeeeel kedi! Nefis kedi! Zarif kedi! İpek kedi! Tüylü baykuş gibi yumuşacık kedi, kelebek patili kedi, süslü kedi, inanılmaz kedi! Kedi, kedi, kedi, kedi."
*** Çok keyif alarak okudum. Kapak tasarımına da bayıldım ^-^
BERDUŞ KEDİLER KIRNAVALI
bir imge sarmalı
Yazarı: Atilla
POLAT
Yayın
Hakları: Gürer Yayınları
- 1. Baskı: Şubat 2010
- 128 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
* Mama miavvvvJ
* Metnin bu satırında nerden bulalım nikah memurunu?
* Karbon, yazarın kayınvalidesine beğendiremediği için
taşınmaktan vazgeçtiği ‘Saray’ başlıklı öykü taslağına götürdü haramileri.
Mutfağı İtalyanca, banyosu Osmanlıca, beyaz eşyaları Almanca, dijital
malzemeleri Japonca, ahşap aksamı Fransızca ve halıları Farsça yazılmıştı
buranın.
* Senin makyaj yapman da kurgudur. Kendine başka
değerler katıyorsun, bu da seni çekici kılıyor.
* Edebiyatçıların bütün düşleri bilincin estetik
süzgecine doğru akar, orada filtrelenirken imgeleme işleminden geçirilip
yeniden kurgulanır.
* Dillendirilmemiş sözcüklerime vefa borcumu ödercesine
beş sayfa mektup yazdığımda, gönül ritmi grafiğimi çekmiştim.
* Yüklem, öznenin alınyazısı mıdır? Büyük harfle
başlamamış bir anınız oldu mu hiç? Ölen kelimeler imge alemine mi gider?
Hayatını devrik cümlelerde geçirmiş öznelerin tövbesi kabul olur mu? Kimi
metinlerde bazı sözcüklerin farklı yazı karakterleriyle ve koyu harflerle
yazılması, kelimeler arasında ırkçılık ve milliyetçilik akımlarını doğurur mu?
* (hapishanede) Ziyaretine gelen müritlerine, demir parmaklıkları
gösterip,
- Bu çubukları tırnak imi gibi düşünün, diye teselli
veriyordu. Şu anda hayatım tırnak içinde yazılıyor.
*
Cezaevine gönderildikten sonra İnsan
Hakları Derneği’ne el altından yolladığı mektuplarda, gözaltı sorgularında
daktilo kullanılması nedeniyle kafasına tuşlarla vurulan kelimelerin beyin
travması riski altında bulunduğunu, bazen birkaç tuşun aynı anda sözcüğün
üzerine üşüştüğünü ve anlam yitimine sebep olduklarını, bu durumun gizlenmesi
için o sözcüklerin daksillenerek ortadan yok edildiğini, bildiriyordu. Ayrıca
cezaevi tutanaklarında karbon kağıdı kullanılması sonucu tek tip metinler
yaratılmaya çalışıldığından da şikayetçiydi.
* Ani yapılan bir denetleme esnasında hüngür hüngür
ağlayarak elinden düşürmediği yazım kılavuzunu müfettişlere gösterdi; tırnak
içindeki kelimelerin de dışarıdakiler gibi sözlük hakları olması gerektiğini
belirtti; cezaevi koşullarında özne yerine konmadığı için kendi imlasını
yeterince yaşayamamaktan şikayetçi oldu.
*
Bir an önce evlenmek için söz, nişan,
düğün telaşı paragraflarını atlayıp hemen nikah sorularını yazmak istiyordum.
Müstakbel
kayınvalidem:
-
Dur, dedi.
Masallardaki gibi bir düğün isterim kızıma. Ayrıca başlığı da konuşmadık.
-
Ne başlığı,
dedim. Kaldı mı bu devirde böyle adet?
-
Öykü başlığı
canım. Kızımla bu öyküde oturmayı düşünmüyorsundur umarım.
-
Merak etme,
evlenince Saray başlıklı öykümüz olacak.
* Buraya kadar gelmişken atı ziyaret etmek istediğimi
söyledim, onun için özel yapılmış tavlaya gittim. Beni görünce pis pis
kişnemeye başladı,
- Hangi motorlu taşıt attı seni buraya, diye sordu.
Konuşmayı öğrenmiş olmasına sevindim. Bunu nasıl başardığını
sordum. Gen testi için kendisinden kan alındığını, tahliller karışınca Fabl Atı
pasaportu verildiğini, söyledi.
* Senin öyküdeki rolün bitti, artık hakkında tek satır
yazmak istemiyorum, hele hukuk diliyle bir şikayet dilekçesini öyküye dahil
edip metni ağırlaştırmaya hiç niyetim yok, defol git, dedim.
Adam sayfayı terk ederken, Uluslar arası Öykü Adalet
Divanı’na başvuracağını, söyledi.
* Herkesin cümle sayısı önceden belirlendiği için ne bir
eksik, ne bir fazla, tam zamanında noktamız konulacaktır.
* Nusret Hoca, aceleyle, paragrafı redaksiyon cihazına
bağladı. Bütün matbaa personeli alarma geçirildi. Saatlerce açık tümce ameliyatı
yapıldı. Radyolardan ‘Yoğun yazımdaki bir hasta için çok acele cümle akışına
ihtiyaç vardır.’ Anonsları duyuldu. Ergani’deki akrabalar özel uçakla
İstanbul’a getirtildi, dokuları uyuşanlardan ek ve bağlaç nakli yapıldı. Haber
bültenleri Abdo’nun yoğun yazımda olduğunu duyurunca, edebiyatseverler
matbaanın önünde toplanıp iç seslerini yazara duyurmaya çalıştılar. Deyimler ve
atasözlerinden damıtılan hikmet tentürleriyle vücudunu ovdular, veciz sözlerin
yan anlamlarını enjekte ettiler Abdo’ya. Fakat hiçbir çaba, redaksiyon
cihazının ekranında kaymakta olan noktayı, virgüle çeviremedi.
* İstanbul’a döndüğümde, eşim Hülya antrede kulağıma
Antikacı Salih’in sayfalardır evine uğramadığını, Süslü Pakize’nin çok üzgün
olduğunu ve içeride beni beklediğini söyledi.
- Eyvah, dedim. Ben onu ortaokul arkadaşlarıyla birlikte
hastanede unuttum!
-Aşk olsun, dedi Hülya. İnsan bu yaştaki eşleri birbirinden
ayırır mı? Pakize Hanıma neden diyalog vermedin? Kaç gündür yalnızlıktan
kendini yedi bitirdi.
Okuduğum tarih: 28 Kasım 2012
Yazar Hakkında Bilgi= Veterimler
Hekimi – Atilla Polat - Bediiatri Uzmanı – 1 Nisan dünyada ‘Mizah ve Şaka
Günü’, Türkiye’de ayrıca ‘Nasreddin Hoca’yı Anma Günü’ olarak kutlanır. Nisanın
son cumartesi günü ise ‘Dünya Veteriner Hekimleri Günü’dür
Atilla Polat bu ayın ortasını bir gün geçe, 1967 tarihinde,
Elazığın Karakoçan ilçesinde doğdu. Veteriner Hekimliği eğitimi aldı.
Üniversite
yıllarında edebiyatla girdiği yasak ilişki iki-üç öyküsü oldu. Öykülerini
kağıtlara sarıp sarmaladı, dergi avlularına bıraktı; sahiplenen çıkmayınca
hiçbiri yaşamadı.
Bu
travmadan kurtulmak için ‘Erken Öykü Ölümleri’ ve ‘Prematüre Öyküler’ konusunda
başlattığı bilimsel çalışmalar sonucunda dünyada ilk kez ‘Mürekkep
Uyuşmazlığı’nı teşhis etti, sorunun giderilmesine yönelik geliştirdiği özel
antikor imgesiyle veteriner hekimliğinin temellerini attı. Ütopya Veteriner
Kliniği’ni kurdu, hayal kahramanlarının sağlık ve estetik sorunlarıyla
ilgilendi.
Kişisel
web sitesinde (www.atillapolat.com)
mizah edebiyatıyla evcilik oynarken Nursel Duruel’e yakalandı. Durel, ‘Bu işi
mürekkep temizler’ deyince, baskılara dayanamadı; sade bir törenle mizah
edebiyatı ile yayınevine girdi.
‘Berduş
Kediler Kırnavalı’ Atilla Polat’ın ilk kitabıdır.
ARKA KAPAK –
- Esas adım Karbon, ama kimyadan ziyade fiziğe ilgi duyduğumdan
arkadaşlarım bana Schrödinger’in kedisi derler.
-
Demek kuantum kedisisiniz. Ben de Viyola...
-
Viyola güzel isim, tıpkı sahibi gibi.
-
Karbon daha güzel, büyük ünlü uyumu var.
Karbon,
başka uyumların peşindeydi. Viyola’nın gerdanına küçük bir dil attı, bugünü
“Dünya Kedi Sevgililer Günü” ilan edelim, dedi.
Müzisyen
kedi Viyola’dan Schrödinger’in kedisi Karbon’a, edebiyat öğretmeni Nusret’ten
kızı Pelin’e, Antikacı Salih’ten karısı Süslü Pakize’ye, Abdo Efendi’den yeğeni
Zülküf’e, Kahveci Düzgün’den gecenin karanlığında çıkıp gelen Çöpçü Kadın’a bir
imgeler alfabesi Berduş Kediler Kırnavalı.
Antikacı Salih’in Hitit kralı Şuppiluliuma
hakkında var olan mitolojik bir öyküden esinlenerek yarattığı kurgusunun
peşinden, İstanbul’dan Elazığ’a ve Diyarbakır’a giden anlatıcının masal mı
gerçek mi olduğu anlaşılamayan yolculuğuna tanık olacaksınız.
“Atilla
Polat, ilk kitabı Berduş Kediler Kırnavalı’nda olaylara, olgulara kedi
çevikliği ve zarafetiyle tırmık atıyor; günlük hayattan felsefeye, edebiyattan
tarihe, akla gelebilecek çeşitli alanları imge sarmallarından geçirerek
kurcalıyor.” Nursel Duruel.
*** Sanırım yazarın kalemini tanımak için yanlış bir tercih oldu bu kitap. Bazı bölümlerinde midemi bulandırdı diyebilirim. Ama kitabın ismi için şimdi olsa yine alırım ^-^
BİR KARA KEDİ İÇİN BLUES
Yazarı: Boris
Vian
Çeviren: Anıl
Karol
Yayın
Hakları: Marjinal Kitap
- 1. Baskı: Nisan 2012
- 110sayfa
Kitaptan Alıntılar;
* Yol büyük bir hızla kendini tekerleklerin etrafına
sardı.
Yazım-Basım Hataları-
* Sf/46
Düz
borudan çıkardığım payı hatırladım be
tek kelime etmedim.
* Sf/85
Peter
Gna bardağındaa bir kanca
buldu ve ...
* Sf/99
Karanlığa
dalı, tökezledi ve duvara
çarptı.
Okuduğum tarih:29 Kasım
2012
Yazar Hakkında Bilgi= ( d.10 Mart 1920 - ö.23 Haziran 1959) Fransız yazar, şair, müzisyen, şarkıcı, gazeteci, senarist, oyuncu, eleştirmen, çevirmen ve maden
mühendisi. Vernon Sullivan takma adıyla da yazdı. Daha çok yazdığı
roman ve tiyatro oyunları ile tanınır.
10
Mart 1920’de Paris yakınlarındaki
Ville d’Avray’da doğdu. Beş yaşında okuma yazma öğrendi. Hayatı boyunca
yaşadığı kalp rahatsızlıkları
ilk olarak on iki yaşında başlamıştır. Yine bu yaşlarda tifoya yakalandı.
İlk
romanında Fransız bürokrasisini eleştirdi. 17 yaşında trompetle tanıştı.
Versailles Lisesi'nde felsefe ve matematik dallarında
çok başarılıdır. 1940’ta
tanıştığı Michélle Leglise ile bir yıl sonra evlendi. 1942 yılında Maden Mühendisliği dalında üniversite
diploması aldı; "Office Professionel des Industries et des Commerces du
Papier et du Carton" adlı firmada çalışmaya başladı. 1947'de görevine son
verilinceye kadar iki kitap yazmış, daha sonra da çevirilerle
geçinmiştir. 1946 yılında
en tanınmış üç romanını olan Günlerin Köpüğü (L'Écume des jours), Mezarlarınıza Tüküreceğim (J'irai
cracher sur vos tombes) ve Pekin'de Sonbahar'ı
(L'Automne à Pékin) yazdığında, henüz 26 yaşındaydı. Alfred Jarry'nin
geliştirdiği patafizik felsefeye bağlı bir tarzda yazdı.
Mezarlarınıza
Tüküreceğim adlı kitabını "Vernon Sullivan" takma adıyla yazdı.
Roman, Afrika kökenli ABD vatandaşı Anderson'ın erkek
kardeşinin linç edilerek öldürülmesiyle başlar. Roman kahramanı Anderson,
intikamını beyaz kızlara tecavüz ederek
alır ve yakalanıp asılır. Kitap yasaklanmadan önce 100.000 adet satmış, Vian
ise 100.000 frank para cezasına çarptırılmıştır. Yürek Söken (L'Arrache-cœur)
adlı roman en son romanıdır. Bu kitabından sonra Vian müzikle daha
çok ilgilenmeye başladı. Kardeşleri Alain Vian ve Léilo Vian ile birlikte
Fransız caz topluluğu
Claude Abadie'ye girdi. Claude Luter ile birlikte çalıştı. Jazz Hot, Jazz News
gibi dergilerde modern cazın Fransa'da kabul görmesi konusunda yazılar
yazmıştır. Sadece cazla değil, Bertolt
Brecht'in şiirlerinden uyarlamalar ve rock ile de
ilgilenmiştir. Evliliği 1952'de sona erdi; 2 yıl sonra İsviçreli dansçı
Ursula Kübler'le evlenmiştir.
1954'te Cezayir Savaşı'nı ve bir barışseveri konu
edinen Asker Kaçağı (Le
Déserteur) adlı şarkısı büyük yankı uyandırdı. Binlerce satışa rağmen Fransız
vatanseverlerinin öfkesi üzerine şarkı yasaklanmıştır. Tiyatro oyunlarında avangart tarzla absürt tarzı
harmandı. Herkes Av (L'Équarissage pour tous) olarak bilinen oyununda Normandiya Çıkarması sırasında bir
ailenin yaşadığı gülünçevlilik sorunlarını anlatır. İmparatorluk Kuranlar ya da
Schmurz (Les Bâtisseurs d'Empire ou le Schmurz) adlı oyununda ise kapitalist bir
ailenin, yeni bir apartman dairesine taşınması ve burayı istila etmesi konu
edilir. Bu oyun, 1962'de İngiltere'de, 1968'de New York'ta,
Vian'ın ölümünden yedi yıl sonra da Fransa'da sahnelenmiştir. Gerçekçiliğe
şiddetle karşı çıkan Vian, varoluşçuluğu(egzistanyalizm)
benimsedi.
Filmlerde
küçük rollerde oynayan ve senaryo yazan Vian, 23 Haziran 1959 günü
Mezarlarınıza Tüküreceğim adlı romanından uyarlanan filmin galasında,
Cinéma Marbeuf’te kalp krizi geçirdi ve kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.
Ölümü uzun süredir mağruz kaldığı kalp atışı düzensizliğine bağlanmıştır.
Bazı
sözleri
"
Sadece iki şey vardır; güzel kızlarla aşk, her şekilde aşk; bir de New Orleans veya Duke
Ellington'ın müziği. Geri kalan her şey gitmeli, çünkü geri kalan
her şey çirkindir... " - Boris Vian
"
Eğer bir kadını elde etmek, bir kadeh cini ya da bir paket Gauloise sigarasını elde etmek kadar
kolay olsaydı ve onun, alkol ve sigara gibi, kirli ve mide bulandırıcı bir
odaya tıkılmaya zorlanmaksızın açık havada tadına bakma özgürlüğümüz; alkolizm
ve nikotin zehirlenmesi çarçabuk ortadan kalkar ya da en azından makul ölçülere
inerdi... " - Boris Vian
"
Bu saatten sonra sende fırtına kopsa bende yaprak oynamaz.
" - " Boris Vian"
Eserleri
Edebiyat
Boris Vian Adıyla: Günlerin Köpüğü (1946, Roman), Mezarlarınıza Tüküreceğim (1946, Roman), Pekin'de Sonbahar (1946, Roman), Karıncalar (1946,Öykü), Buzlaşmış
Ezgiler, Gebermek İstemiyorum (1946, Şiir), Kurt Adam (1946, Öykü), Yürek Söken (1954, Roman)
Vernon Sullivan Adıyla: Mezarlarınıza Tüküreceğim (1946, Roman), Ölülerin
Derisi Hep Birbirine Benzer (1947, Roman), Ve Bütün
Çirkinler , Öldürülecek (1947, Roman), Çıtırlar Farkında Değil (1949, Roman), Kırmızı Ot (1950, Roman)
Tiyatro:
Kasaplığın Elkitabı, İmparatorluk
Kuranlar ya da Schmurz (1950), Mesleklerin Sonuncusu (1950), Medusa Başı (1951), Generallerin Beş Çayı (1959)
ARKA KAPAK –
Boris Vian tarafından bizzat derlenmiş bu on öyküde
Vian; duygu, arzu, hayal gücü, sevgi ve saygısızlığı bir araya getirir.
*** Pek ısınamadan okudum ve bitti...
NE KİTAPSIZ NE KEDİSİZ
Yazarı: Bilge
KARASU
Yayın
Hakları: Metis Yayınları
- İlk Basım: Mayıs 1994
- Yedinci Basım: Mayıs 2010
- 94 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
* 24 Temmuz 1987 günü Milliyet gazetesini görenler ne
düşündüler, ne yaptılar, ne yapacaklar?
(Bursa’da ‘sokak’ kedileriyle
köpeklerinin ‘ortadan kaldırıldığı’ haber veriliyordu.)
Bursa’da 1747 köpek ile kedinin (ister uyuşturulmuş ister
uyuşturulmamış olsun) fırına atılarak yakılması, gazetenin dediği gibi,
‘vahşet’tir. Bunu, halkın sağlığını korumak gerekçesiyle, ‘içleri sızlayarak’
yapmış (yaptırmış) olanların düşünce düzeyi konusunda aydınlanıyoruz ama bu
aydınlanışımız, iyi niyetlerle işlenebilecek kıyımlar konusunda da bizi
uyarmazsa, bize yazık olur. ‘Birçok kişi’nin bu çalışmaları desteklemiş olması
–aferin onlara!- işlenen suçu hafifletmez, yaygınlaştırır.
Kuduz
korkunç bir hastalık. İnsanlar için de, kediler köpekler için de. Hastalığın en
göze çarpan, en görünür ileticisi olmak, hoşlarına gittiğinden değildir bu
hayvanların. Kuduz bir insanda baş gösterince yapılan, o insanın ölümünü
beklemektir. Kudurmuş olduğu anlaşılan hayvan öldürülür. Hayvana iyilik
edildiği bile söylenilebilir bu durumda. Ama hayvanların rasgele öldürülmesi,
bir ‘vicdan’ hatta bir ‘sevgisizlik, sevgi yokluğu’ sorunu olmadan önce, bir
‘canlılar dengesi’ sorunudur. Bu da, en çok insanı ilgilendirir.
‘Vicdan’
sorunu ancak can denen şeye saygı duyulmasıyla ortaya çıkabilir. (Elbette kendi
canımızdan değil, başkalarının canından söz ediyoruz burada.) Sevgi ise,
ısmarlama olmaz, yaşayarak öğretilecek / öğrenilecek bir şeydir sevgi.
‘Gerekli’
görülmüş bir can alma işini elden geldiğince acı vermeden yapmanın yolu aranmış
mı ki? Gömme sorun yaratıyorsa (öyle ya, 1747 hayvan için kazdırılacak çukurlar
büyük olacaktır, zahmete girilecektir) hayvanların ölmesinden sonra onları
yakma yoluna gidilebilir. Öldürten kişi, ‘insani açıdan bakarsak karşıyım’
dediği ‘olaya’ hayvani açıdan bakmayı denemeyeceğine göre, ‘içinin de
sızladığını’ söylediğine göre, hele, kendini, kendi duygularını aşan ödevi
yetirmekte olduğunu da belirttiğine göre, yapılacak, söylenecek bir
şey kalmamakta mıdır artık?
Bir ‘insanlık’ belirtisi, olsa olsa ‘yakıyorum ama önce
uyuşturuyorum’ denmiş olmasında görülebilir. (‘İstesek onu da yapmayız ya…
İnsanız ne de olsa…’) Gelgelelim, uyuşturmak, diri diri yakılan bir memeliyi
(amaç buysa) acı çekmekten ne kadar korur? Pek iyi bildiğimiz bir şey olmasa
gerek… ‘Acı çığlıklar’ (haberi veren gazetecinin kullandığı deyim) işitildiğine
göre ‘uyuşturma’ denen iş, yararını, ancak fırının dışındakilere sağlıyor
besbelli
Neresinden
bakılırsa ürkütücü, tiksinç bir iş bu.
Okuduğum tarih: 30 Kasım
2012
Öykücü,
romancı ve denemeci Bilge Karasu 1930'da İstanbul'da dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Felsefe Bölümü'nde öğrenim gördü. Ankara radyosu
dış yayınlar servisinde çalıştı. 1963 yılında,
Rockfeller bursuyla gittiği Avrupa'dan dönerek çevirmenliğe başladı. Ölümüne
kadar Hacettepe Üniversitesi' nde uzman olarak
çalıştı. 14 Temmuz 1995'de pankreas kanser tedavisi sürerken Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nde
öldü.
Bilge
Karasu, bireyin sorunlarına ağırlık veren, onun günlük hayatındaki açmazlarını
işleyen bir yazardır. Her insanın hayatında en az birkaç kere kafasından
geçirdiği ya da yaşadığı (sevgi, dostluk, yalnızlık, tutku, inanç/inançsızlık,
korku ve ölüm gibi) kavramları imgesel bir dille anlatır. Yazar günlük hayattan
bahsettiği için, okuyucu hikâyedeki kahramanda ya da kişilerde kendinden
parçalar bulur. Böylece kullanılan imgeleri de rahatlıkla bilinçaltında kendi
yaşamına göre şekillendirip yorumlar, hikâyeyle okur arasında bir bağ oluşur.
Çünkü Karasu, insanla/insanüstüyü, olağanla/olağanüstüyü yapaylığa düşmeden,
metnin doğal akışı/hayatın da kurgusal akışı içinde verir[1] Okurun
hayal gücünü bir noktaya kadar özgür bırakır. Karasu kelimelerini özenle seçer.
Dili işlenmiş, üzerinde çok çalışılmış, oynanmış bir dildir. Kullandığı arı
Türkçe başka yazarlarda yapay ve zorlama dururken, onun metinlerinde hoş bir
tat bırakır. Çünkü ritm düşünülerek, ses düşünülerek, görsellik düşünülerek
kurulmuş, kurgulanmış, kusursuz olması istenmiş bir dille yazılmıştır.
Türkçe
edebiyatın en özgün kalemlerinden biri olan Karasu "Gece" adlı
kitabıyla Amerika'da verilen "Pegasus Ödülü"nü
kazanan tek Türk yazardır; bu ödülle birlikte kitapları İngilizceye çevrilmiş
ve ABD'nin çeşitli üniversitelerinde romanı Türk edebiyatı üzerine konferanslar
vermiştir. Aynı zamanda felsefeci yanı olan Karasu, metinlerinde felsefi
sorunları işlemiş, ya da onun metinleri felsefi incelemenin konusu olarak
görülmüştür.Postmodern romanın Türkiye'deki önemli
isimleri arasında değerlendirilmektedir.
ARKA KAPAK –
"Ona bakıyorum. Susuyor.
Önüne bakıyor. Çocukluğundan beri bu oyunu oynar: Gözetlenme oyununu.
Önceleri belki bir suçluluk
duygusuydu bu: Kendisine dikilen göz Tanrının, anasının, büyüklerden birinin,
sevmediği birinin gözü olur, kınardı o anda yaptığını. Adı konmadan yaşanırdı
bu suçluluk. Şimdi ise gerçekten bir oyun: kimi dakikayı, 'bakan, gören varmış
gibi yaşamak'... Karasu kendi kendinden birşeyler anlatır, gözetlenme oyunu da
o sıra oynanır. Bakan göz o anlatılanı dinlemektedir. Nasıl gözse!..
İşte bundan ötürü bakıyorum
ona, baktığımı biliyor, susuyor, önüne bakıyor. Ne düşündüğünü bildiğimi
biliyor."
*** Melisa Gürpınar'ın 'Salkımsöğütlerin Gölgesinde' kitabıyla başlayan okuma keyfim 'Ada Şiirleri' ile aynı güzellikte devam etti.
ADA ŞİİRLERİ
Yazarı: Melisa GÜRPINAR
Yayın Hakları: Can Yayınları
- 1.Basım: 2003
- 115 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
* Kırık bir testiye benzer
hayatım,
bin yerinden yapıştırmazsam eğer
sözcüklerle,
boşa akar acılarım
uçsuz bucaksız maviliklere.
Ey okur,
ne olur aramızda kalsın
anlattıklarım,
Ve dostumsan benim,
kitabımın kapısını
içerden çal ki
anlaşılmasın kağıttan bir kayıkla
her gün biraz daha
karalardan uzaklaştığım.
* Dalgaların her mevsim götürüp getirdiği
kumdan bir kolye de olmalı
çıplak boynunda.
* Arasam da bulamıyorum
şeytanminarelerinin
arasına karışmış günleri,
gün eskilerini daha doğrusu.
Bir ayak izi bile yok kumsalda.
Hiçbir şey dönmüyor ki geriye
dönsün geçmişin esintileri.
Vapuru kovalayan
martıların gölgesi gibi,
durgun suları incitmeden
süzülüp gitmişler ötelere belli ki.
* Benimle
benim arama
bir deniz gibi yerleşen
yalnızlığa
şiir ile her dokunduğumda
sözcükler yakamozlanıyorsa,
orada bir aşk
vardır mutlaka.
* Anımsar mısın acaba
tek bir soluk gibi
nasıl da yansımıştı
gölgemiz,
aynı aynanın buğusuna.
Ve sonra nasıl dökülmüştü
yüzümüzdeki sır,
büyü bozulmuş,
yalan ülkesinin
baykuş gözlü perisi
ötüp durmuştu
sabaha kadar çatıda.
* Aşk uzaklarda
ıssız bir adada
uyuyordur belki
gecenin lacivert kollarında
* Eğer zamanımız olsaydı
sevgilim,
çölleşen yüreğimize
bir sıcak yel estirirdik
sarısabır çiçeklerinin ikliminden
ve yarın için
bir umut çakardı
bulutlu gözlerimizde
hiç gecikmeden gene.
* Ben hiçbir zaman
iki odalı bir evin
kapısından içeri
iğne oyalı düşlerimle
giremedim,
hiçbir yaz öğlesinde
dallarını bana doğru eğen
bir gülibrişim ağacıyla
göz göze gelemedim dersem,
inan bana sevgilim.
Hiç olmadı,
çocukça bir neşeyle
rüzgarda uçuşan
dantelden perdelerim.
Kış uykusundan yeni uyanmış
bir sürüngen kadar
saldırgandı çünkü
hayat.
Öyle soğuktu ki bakışları,
anlatsam ürperirsin.
Kayalara benzerdi
sivri dişleri
ve kahırlar saçarak
kovalardı beni
soluk soluğa her mevsim.
* Harflerden çiçekler
ekeyim de
avunsun ruhum diye
yalancı bahçelerle.
Bir yaz göğü kadar
boş ve beyaz kağıtlar…
* Şarkıların içine sakladığı
hayatından,
tarihin yasıydı
ona kalan.
* Leyleklerin gidişini
ve dönüşünü izlerdi kadınlar,
payını istercesine
gökteki özgürlükten.
* Ansızın kopup gider içinizden
başına buyruk bir yelkenli,
dünyanın
adı bilinmedik denizlerine.
* Bir şairle birlikte
geceyi geçirmiş
sözcükler kadar sarhoş
… …
* İki notalık bir şarkı tutturmuş
kürekten damlayan su,
sesindeki sitemi
kimseler anlamaz
karabataklardan başka.
* Ruhu uçmuş okyanusların
uğultusunu
bir denizkabuğu duyar
duysa duysa,
sedefsi yalnızlığıyla.
* Kayan bir yıldız bile
takılıp kalabilir
tozlu topraklı saçlarına
günün birinde.
Yazım-Basım Hatası-
* Sf/57
Kalemın kağıda ürkerek…
Okuduğum tarih: 30 Kasım 2012
*** Erin Hunter'in daha önce 'Savaşçı Kediler' kitabını okumuş ve çok sevmiştim. Burada da paylaşmıştım. Bu kitap ise bir çizgi roman. Eğlenceli ^-^
SAVAŞÇILAR
KAYIP SAVAŞÇI
Yazarı: Erin HUNTER
Yayın Hakları: Desen
Türü: Çizgi Roman
- Birinci Basım: Nisan 2009 (3000 adet)
- 94 sayfa
ARKA KAPAK –
İkibacaklılar, savaşçı kabilelerin yuvasını yerle bir ettikten sonra Grikamçı – Şimşekboyu'nun ikinci komutanı – dostlarının kaçmasına yardımcı olmaya çalışırken yakalanır! Bir ev kedisinin şımarık yaşamına sıkışıp kalan Grikamçı, şefkatli İkibacaklı ailesinden ihtiyacı olan herşeyi alabilir, ama istediği yaşam bu değildir. Orman onu çağırmaktadır. Cesur bir ev kedisi olan Millie, kayıp dostlarını bulabilmesi için ona cesaret verir. Peki Grikamçı, kabilesine giden yolu bulabilecek midir?
Okuduğum tarih: 03 Aralık 2012
*** Geçen sene Okan'ın programında duyduğumdan beri okumak istiyordum. Pişman da olmadım:)
AĞLADI ve GÖZYAŞLARINI ÖPTÜM
Yazarı: Aytuğ
AKDOĞAN
Yayın
Hakları: İkinci Adam Yayınları
- Nisan 2012, 6. baskı
- 141 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
* Müzikle yaşıyorum, yazıyla öleceğim. Yüzüm,
yalnızlığım benim. Hiç doğmamış gibi yerli, hiç ölmeyecekmiş gibi yabancısıyım
buraların.
* yabani yalnızlığım…
*
Eylem peşindeyim ben, devrimse devrim,
intiharsa ölüm.
*
Sana kulağımı kesip yollamak istiyorum
bazen.
Duy
beni diye, artık.
* Sahibi olduğum gürültülü bir sessizliğim var. Sık sık
konuşarak sözcükleri harcamak istemiyorum.
*
…, ben yanınızda ölür, gece kağıt ve
kalem başında yaşarım. İnsanları severim ama yakınımda olmadıklarında.
* Sigarayı bile bırakacağıma söz verdiğim gibi. Sana
başlayacağım.
* Olsun varsın restoranlarda tek kişilik masalar
olmayıversin, sen buna inat on kişilik bir masada yapayalnız otur.
*
Ölüm yaşayanlar için vardır, ona sadece
bu dünya üzerinde yaşayan insanlar ölüm derler; oysa ölüler için yeni bir
yaşamdır orası. Yani ölüler için bugün yaşadığımız dünya bir ölümdür.
* ‘Hayatın en hüzünlü anı, mevsimine kapıldığın kişinin
bahçesinde açabilecek bir çiçek olmadığını anladığın andır; bırak gitsin,
bırak, git…’ Vladimir Mayakovski
*
Özgür olabilmek için her şeyden
vazgeçtin. Şimdi bir adım daha at; özgürlüğünden vazgeç; o zaman her şeyi
yeniden kazandığını göreceksin.
* Kendine katlanamayan en çok sosyalleşir. Halbuki insan
sadece kendini anlayabilir; bu yüzden en çok kendini sever. Katiller, yazarlar,
bilgeler hepsi yalnızdır.
*
Hayatının geri kalanını sağır ve dilsiz
taklidi yaparak geçirmek isteyen ‘Holden Caulfield’.
* Karanlıkta güzelim ben, geceleri aydınlanırım.
^-^ KEDİLER ^-^
*
İnsanları hatta kedileri bile bu denli
sevemeyişimi…
*
… bittiğinde de kedinin bokunu gömmesi
gibi elimizdeki sigaraları katlayıp atar,…
*
Bir kedi yatıyordu ılık güneşin altında
ve seslendim ona ama bana gelmesine izin vermeden ben gittim yanına. Kedi
suratlı çok insan görmüştüm ama insan suretiyle dolanan bir kediye ilk defa
denk geliyordum. Biraz sevip sevildik beraber ve geri yukarı çıktım.
Okuduğum tarih: 02 Aralık 2012
Seni tanıyana kadar kediler hakkında bu kadar kitap yazıldığından habersizdim, bikaç tanesi çok ilgimi çekti, okucam, sevgiler canım:)
YanıtlaSilson 2 kitap ılgimi çekti mutlaka alınacaklar arasına not aldım.
YanıtlaSilsenin kitabını kitapyurdu bana temin edemedi bu konuda çok üzüldüm:(((((
sevgiler
Merhabalar sevgili Ayşım, Öncelikle çok çok teşekkür ediyorum kitap yorumların için. Özellikle Bilge Karasu nun ne kitapsız ne Kedisiz, kitabını çok çok merak ediyordum. Ama hayvanların öldürülmesi ile ilgili hiç bir yazı kitap haber okuyamıyorum biliyorsun. Bir de benim bölümüm Patoloji sürekli hayvan otopsisi yapmak onları ne yazık ki uyutmak (Ötenazi yapmak) zorunda kaldığım için bu tarz konulardan çok etkileniyorum. Ve iyi ki bu kitabı paylaşmışsın çünkü cidden almayı düşünüyordum iyi oldu..
YanıtlaSilAma Berduş Kediler Kırnavalı isimli kitabı senin yorumundan sonra kesinlikle almayı düşünüyorum. Kitap yorumları benim için o kadar önemli ki.. Çok çok teşekkürler sevgili arkadaşım..:))
Konya'dan çok çok selam ve sevgiler..:))
Okuyancım ne kadar kapsamlı doyurucu bir paylaşım olmuş, ne kadar titiz bir okuyucusun, kitapların hepsi çok ilginç gözüküyor, özellikle ikinci kitap ilgimi çekti, paylaştığın için teşekkürler, ellerine sağlık:)
YanıtlaSilÇok güzel bende de okunmayı bekleyen isminde köpek geçen birkaç kitap var:) Ben de köpekli bir seri yaparım belki:D Keyifli okumalar tatlım:)Hepinize kocaman öpücükler.
YanıtlaSilpaylaşımına teşekkürler cnm özellikle berduşvkediler kırnavalını okumak istiyorum...
YanıtlaSilben bütün kedileri yeriiimmm :)))
YanıtlaSilOkuyanım okuduğun bütün kitapları bu kadar ayrıntılı anlatman harika bir şey. Ve Bahar'a kesinlikle katılıyorum inan sen tanıtmadan önce kediler üzerine bu kadar çok kitap yazıldığını bilmiyordum.
YanıtlaSilİlk kitapta kedilere uygulanan şiddeti yazmışsın ya? hani çok eskiden bizde de köpekleri bir adaya gönderirlermiş, orada hayvanlar aç susuz :( eskiden canlılara gereken özen gösterilmiyordu. Allaha şükür bu aşıldı artık.
maşallah sana ayşınım...son kitabı bende istiyorum okumak.
YanıtlaSilseni kedi kitapları gurmesi ilan ediyorum :))))))))))) o fondaki dünta güzellerine kocamann öpücükler mümünse göbişlere:)))
YanıtlaSilGüzel yorumlarınız için hepinize çok çok teşekkür ediyorum.
YanıtlaSilHerkese hayırlı günler diliyorum.
Sevgiyle kalın, daima...