2 Kasım 2011 Çarşamba

Beyoğlu Rapsodisi * Eskiden Okuduklarım -3-

Ahmet Ümit bana polisiye romanı sevdiren yazardır. Hayal gücü ve araştırmacı ruhuna tarih ve kültür birikimi de eklenince yazdıkları okunası bir hal alıyor. Anlatımını seviyorum. Romanlarındaki kimi zaman fazlaca girdiği detayları da seviyorum.

-         385 sayfa
Türü: Polisiye Roman




Kitaptan Alıntılar,

* Beyoğlu’nda bulunan Afrika Han’ın bulunduğu yerden gökyüzüne bakınca haç şekli gözüküyor. Mimar dört ayrı binayı öyle bir inşa etmiş ki, boşlukta haç çıkıyor ortaya.

* Komünizmin Doruğu adlı bir dağ varmış. Kırgızistan-Tacikistan sınırında bir yer. Sovyet Devrimi’nden sonra bu ad verilmiş. Sovyetler Birliğindeki en yüksek tepelerden biri. (yaklaşık yüksekliği 7500 metre)

* İlk tanışmamız, yaşadığımız mutlu anlar; kurgusuz, montajsız birer fotoğraf karesi gibi geçiyordu gözlerimin önünden.

* Galatasaray Lisesi 1481 yılında Sultan 2. Bayezid tarafından Galata Sarayı adıyla bir Enderun okulu olarak kurulmuş.

* Simya sözlüklerde elementleri altına dönüştürme uğraşı olarak anlatılır. Eski Yunan’da ise simyaya, Tanrı;’yı çözümleme, Tanrı’ya ulaşma, dünyaya hükmetme gibi hem dini hem felsefi hem de politik maçlar yüklenmiştir. Bu nedenle o dönemlerde simya ‘büyük iş’ diye adlandırılmış. Aslında simyanın ilk örnekleri Eski Yunan’dan çok daha gerilerde Eski Mısır’da görülür. Simyanın öteki adı hermetik kimyadır. İsmini Yunanların Hermes Trismegistos diye adlandırdıkları eski Mısır tanrısı Tot’tan almış. Hermes Yunan mitolojisinde tanrının mesajcısı diye adlandırılır ve Trismegistos Yunanca’da üç sefer kutsanmış anlamına gelir. Dolayısıyla ‘Üç sefer kutsanmış Hermes;;’ tabiri karşımıza çıkar.
Tot, Mısırlıların bilgi, zaman, yazı ve sayıları temsil eden tanrısıdır. Mısırlılar onun fen, geometri ve astronomiyi icat ettiğine inanır. Bedeni insan, kafası sivri gagalı bir kuş olarak betimlenmiş, elinde kağıtlar ve yazılı papirüslerle resmedilmiştir; ‘Mısır Ölüm Kitabı’nın yazarı olduğu varsayılır.Simya biliminin temelinde Tot adlı bu Mısırlı tanrının öğretileri vardır.
Simya dört basit maddeye; hava, ateş, toprak ve suya dayanır. Ayrıca tüm simyacılar sülfür, tuz ve cıvayı temel malzeme olarak görürler.
Süregelen bütün simya araştırmaları ve fikirleri ortak bir hedefte birleşir. ‘Felsefe taşı’nı ya da başka deyişle ‘bilgelik taşı’nı üretmek. Bu efsanevi taşın maddeleri altına çevirdiğine, hastalıkları iyileştirdiğine ve ürettiği özel bir suyla sahibini ölümsüz kıldığına inanılır. ‘Felsefe taşı’ üç maddeyi ve onların gizli anlamlarını da temsil eder. Bunlardan sülfür, ruh; cıva, yaşamın gücünü; tuz ise bedeni simgeler.
‘Felsefe taşı’na yönelik bir başka söylence ise bu taşın, şeytan cennetten kovulduğunda dünyaya gelmiş olduğudur. Şeytan kovulurken güya tacından bir taş düşmüş ve buna sürgün taşı denmiştir. İşte bu taşın ünlü ‘felsefe taşı’ olduğu da iddia edilir.

* Milano (İtalya) Po Ovası’nın ortasına kurulu tarihi bir kent.

* Galata Mevlevihanesi, Tünel’in sol yanına düşen Galip Dede Caddesi’nin girişinde Mevlevihane, 2.Bayezid’in veziri olan İskender Paşa’nın köşkünün yerine 1491’de yapılmış. Galip Dede Dergahı olarak da bilinen Mevlevihane, divan Edebiyatı Müzesi haline getirilmiş. Mevlevihanenin gösterişsiz kapısından içeri adım atmayanlar için, bu sözler kuru bir açıklamadan öte bir anlam ifade etmez. Mevlevihane, çöldeki bir vaha gibidir. İşlemeli, demir kapısından girip, yüzlerce yıllık mezarların yer aldığı türbe ile iki katlı kütüphanenin arasından geçtiğinizde Ruhlar Bahçesi’ne ulaşırsınız. Semahane ve gizemli bahçe sorgusuz sualsiz kucağını açar size. Böylece Beyoğlu’ndan başka bir coğrafyaya, başka bir iklime, başka bir dünyaya geçmiş olursunuz. Sokaktaki kokularla, renklere, seslerle, binalarla, taşıtlarla ve insanlarla ilişkiniz birden kesilir; eski çeşmesi, şadırvanı, görkemli ağaçları, bağrında yatan ölüleri ile geçmiş sema alemlerinden toprağa, havaya, suya inen derin bir ney fısıltısı gibi kulaklarınıza zamanın şarkısını söyleyen rüzgar, sizi bugünün sıkıntılarından, dertlerinden, saçmalıklarından koparıp 15.yy.’ın mistik dünyasına götürür.

* Mevlevihane’de divan şairimiz Şeyh Galip, matbaayı Osmanlı’ya getiren İbrahim Müteferrika ve şair Leyla Hanım yatıyormuş.

                                      Okuduğum tarih: 18 Şubat 2004

Keyifli ve bol okumalı günler dileğimle:)
Sevgiler.

7 yorum:

  1. tek zevk alarak ve soluksuz okuduğum roman türü gerilim,macera polisiye romanlarıdır bir arkadaşım bu türü sevdiğimi bildiği için Ahmet Ümit'in İstanbul Hatırası nı okumam için vermişti o zaman tanıdım ve beğenmiştim
    paylaşım için teşekkürler arkadaşım
    sevgiler.......

    YanıtlaSil
  2. Ahmet Ümit'i ben de seviyorum. Keyifli okumalar !

    YanıtlaSil
  3. Ortak beğenilerimizin olması ne güzel. Teşekkür ederim yorumlarınıza.
    Sevgilerimle.

    YanıtlaSil
  4. okumadım ama okumak isterim teşekkürler paylaşım için Ayşınım..

    YanıtlaSil
  5. en beğendiğim romanıdır... beğenirsin umarım...
    teşekkürler canım...

    YanıtlaSil
  6. Okudum Ahmet Ümit'in bu kitabını, bu yazarı sevenler için iyi bir kitap. Ben nedense sevemedim pek ama bir sürü kitabınıda almışım :)

    YanıtlaSil
  7. Belki diğerlerini beğenirsin:))
    Sevgilerimle.

    YanıtlaSil