Bir zamanlar Ayşe Kulin'in kitaplarını büyük bir okuma iştahıyla takip ederdim. Fark ettim de uzun zaman olmuş okumayalı.
Adı Aylin kitabını daha not tutmaya başlamadığım çok uzun yıllar önce beğenerek okumuştum.
Bir Tatlı Huzur Fotoğraflarla Münir Nurettin Selçuk'un Yaşam Öyküsü kitabı ise kayınpederimin hediyesiydi. Ancak onun notlarını da ajandadan pc'ye henüz geçirmediğimden artık sonra paylaşırım:)
FÜREYA
Yazarı: Ayşe KULİN
Yayın Hakları: Remzi Kitabevi
- Birinci Basım, Ocak , 2000
- OnBirinci Basım, Ocak ,2000
- 348 sayfa
*-* Füreya… Uzun, şaşalı, debdebeli, inişli – çıkışlı, Büyükadalı, hastaneli, gezilerle dolu, ödüllerle bezenmiş yaşamında, mutluluğu evliliklerinde bulamamış, her şeyin üstesinden gelmiş, güngörmüş bir cumhuriyet kadınının hayatı.
Kitaptan Alıntılar,
* - … Sizlerin topraklarımızdan dişinizle tırnağınızla söküp attığınız İngiliz askerleri, Fransız askerleri ve daha nice yabancı askerler, tören elbiseleri içinde sıraya girmiş, silahlarının namlularını ve bayraklarını aşağıya eğmiş, ağır ağır ilerliyorlardı… Müze’nin önünde bekleyen sefirlerin, yabancı generallerin arasında yaşlı biri dikkatimi çekti. Atatürk’ün tabutu önünden geçerken, elindeki mareşallik asasını kaldırarak, onu askerce selamladı. Gözlerinde yaşlar vardı. Kim bu yaşlı asker? diye sordum, Kılıç’a. Çanakkale’de Atatürk’ün karşısında savaşmış, yenik düşmüş ve ayağının birini o savaşta kaybetmiş olan İngiliz Marşeali Birdwood’muş, meğer… -
* Füreya Gölge Oyunu adlı filmde rol almış (Şener Şen)
* İbrahim Ergin, Cevat Şakir’in (Füreya’nın dayısı) bazı cümlelerini kendince sıralayıp, şiir haline getirmiş ve – Halikarnas Balıkçısı’ndan Şiirler – başlığıyla yayınlamıştır.
Okuduğum tarih: 13 Ekim 2003
ARKA KAPAK –
Füreya Koral yaşama 26 Ağustos 1997’de, Osmanoğlu Kliniğinde veda etti.
Cenazesi 28 Ağustos’ta Dolmabahçe’deki Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’nde kılınan öğle namazından sonra, Dolmabahçe rıhtımına yanaşan bir motora konarak Büyükada’ya götürüldü ve büyükbabası Şakir Paşa’nın yaptırdığı Müslüman Mezarlığı’ndaki aile kabrinde toprağa verildi.
O şimdi, yaşama başladığı yerde, Büyükada’nın çamları altında, Cumhuriyet devrinin ilk kadın seramikçisi olmanın ve kendinden beklenildiği gibi, sanat dalında ülkesine çok şey vermenin gururu içinde uyuyor.
GECE SESLERİ
Yazarı: Ayşe KULİN
Yayın Hakları: Remzi Kitabevi A.Ş.
- Birinci Basım: Temmuz, 2004
- İkinci Basım: Eylül, 2004
- 256 sayfa
Kitaptan Alıntı,
* Ekonomi sınavlarında, hocaların sınav soruları hala yirmi yıl öncesinin aynıydı, ne var ki soruların yanıtları değişmişti yıllar içinde. Her şey değişmişti. Dünya değişmişti yılların içinde. Berlin Duvarı yıkılmış, Rusya’da sistem çökmüş, soğuk savaş sona ermişti.
Okuduğum tarih: 22 Aralık 2004
YAPITLARI –
* Güneşe Dön Yüzünü (Öykü), 1984
(Kırık Bebek adıyla senaryolaştırdığı ‘Gülizar’ adlı öyküsüyle Kültür Bakanlığı Ödülü)
* Bir Tatlı Huzur (Yaşamöyküsü), 1996
* Foto Sabah Resimleri (Öykü), 1996
(Haldun Taner Öykü Ödülü ve Sait Faik Hikaye Armağanı)
* Adı: Aylin (Biyografik Roman), 1997
( İ.Ü. İletişim Fakültesi tarafından yılın yazarı)
* Geniş Zamanlar (Öykü), 1998
* Sevdalinka (Roman),1999
( İ.Ü. İletişim Fakültesi tarafından yılın yazarı)
* Füreya (Biyografik Roman), 2000
* Köprü (Roman), 2001
* İçimde Kızıl Bir Gül Gibi… (Anı), 2002
* Babama (Şiir), 2002
* Nefes Nefese (Roman), 2003
* Kardelenler (Araştırma), 2004
(Bu kitabın telif hakları geliri, ‘Çağdaş Türkiye’nin Çağdaş Kızları’ projesine bağışlanmıştır.)
* Gece Sesleri (Roman), 2004
ARKA KAPAK –
Dört kuşağı içine alan anne-kız ilişkileri, aile içi çatışmalar, sık tekrarlanan askeri darbelerin değişik kuşaklar üzerindeki izleri… Geçmiş araştırılırken ortaya çıkan sırlar, ertelenmiş, söylenmemiş sevgi sözleri, dolayısıyla pişmanlıklar…
Kulin, Egeli büyük bir ailenin, 40’lı yıllardan başlayarak günümüze kadar gelen öyküsünü anlatıyor.
SEVDALİNKA
Yazarı: Ayşe KULİN
Yayın Hakları: Remzi Kitabevi A.Ş.
- 1.Basım / Şubat, 1999
- 13.Basım / Mart, 1999
Türü: Roman / - 307 sayfa
Sürükleyici bir kitap. Bazı bölümlerde Boşnaklara uygulanan vahşet öyle bir gözler önüne konmuş ki tüylerim diken diken olmuş bir vaziyette okudum. Diğer tüm ülkelerin böyle bir kıyıma seyirci kalmasına hayret ediyor insan. Gerçek olmamasını, sadece bir kurgu olmasını diliyor insan. Ama ne acı ki gerçek!
Kitaptan Alıntılar,
* Sevdalinka: Sevda şarkıları
* Bir yanardağ, sadece kendi yüreğinde patlayıp sönmüştü ve söndüğünde külleri sadece onun gönlünü mezara çevirmişti.
* Güç ve para, süsler, mücevherler, zengin giysiler, ağır yemekler insanı ruhundan, tanrısından koparıp şeytanın mekanına çeker. Dünya nimetleri şeytan işidir. Allah’a yakın olmak istiyorsan, sakin ve sade ol.
* Ah, gamlı kış güneşi, aydınlığın
Bütün suçlarını kalbimde taşırım
Görerek, ah görerek, bilerek bir yığın
Karanlık gündüzün üstünde yaşarım
C.A. Kansu
Okuduğum tarih: 02 Temmuz 2003
Ayşe Kulinden İLK SÖZ,
Bu kitap, Osmanlı öncesinde dini nedenlerle Haçlı Orduları tarafından, 1. ve 2. Dünya Savaşları sonrasında ve 1992 savaşında ise Sırplar ve Hırvatlar tarafından sürekli soykırıma tabi tutulan ama asla yok edilemeyen Boşnak halkının acılarını, Türk halkına biraz olsun tanıtabilmek amacıyla yazıldı.
Roman, savaş öncesinde Tito’nun kurduğu altı federe devletten oluşan Yugoslavya Federatif Cumhuriyeti’nde, aşırı milliyetçiliği azdırarak savaşı tırmandıran ve sonuçta Yugoslavya’yı alevler içinde bırakan günleri anlatıyor, savaşın ilk üç yılında yaşananları okura aktarıyor.
Kitapta yazılan olaylar belgesel nitelikli, tarihi ve siyasi kişilerin dışındaki karakterler kurgudur.
ARKA KAPAK –
Postane binasının yanı sıra, Milli Tiyatro, Hukuk Fakültesi ve civardaki binalarda yanıyor, yeni patlamalarla bu ateş dansına eşlik ediyorlardı. Rüzgarda uçuşan kızıl saçlar gibi savrulan alevleriyle har har yanıyorlardı. Yandıkça, kırmızı bir fona çizilmiş, simsiyah iskeletlere dönüşüyorlardı.
Nimeta, taş kesilmiş, geçmişini seyrediyordu alazların ötesinde. Çocukluğu, gençliği, anıları, sevinçleri, kederleri incelip uzayarak, bükülerek alevlerin arasında göğe yükseliyor, Saraybosna külleriyle birlikte sağa sola savruluyordu.
Bosnalı bir gazeteci olan Nimeta, dünya tarihinin en acımasız soykırımlarından birinin yaşandığı Bosna savaşının ortasında kendisi ve ailesi için yaşam mücadelesi verirken, içinde kıyasıya süren bambaşka bir savaşla da baş etmek zorundaydı…
GENİŞ ZAMANLAR
Yazarı: Ayşe KULİN
Yayın Hakları: Remzi Kitabevi
- Birinci Basın: Nisan, 1998
- Üçüncü Basım, Nisan 1998
- 134 sayfa
Kitapta dört ayrı bölüm var. Bence ilk bölüm üzerine yazılsaydı kitap daha güzel olurdu. Diğer üç bölüm pek sıradan geldi bana. Ama Ayşe Kulin’in anlatımının hakkını yememek lazım. Çok güzel bir anlatımı, ayrı bir havası var dilinin. Ayşe Kulin’in kitaplarını okumak – bundan olsa gerek – insanı sürüklüyor.
Okuduğum tarih: 12 Kasım 2003
ARKA KAPAK –
‘İtiraf etmek istediğin başka yalanların da var mı?’ diye sordu Ahmet.
Sesimin titremesine engel olmaya çalışarak ‘ Ben sana hiç yalan söylemedim,’ dedim.
‘Ablanın ablan, yeğeninin yeğenin, evinin de asıl evin olmadığını şimdi öğreniyorum ve sen bana, - Sana yalan söylemedim, - diyebiliyorsun.’
‘Orası benim evimdi, ben orada büyüdüm,’ dedim. Sesim zar zor duyuluyordu.
İçimde giderek büyüyen bir canavar vardı. Canımı acıtan canavar, sanki birden göğsümden fırlayıp pat diye kucağıma düşecekti. Öyle derdi o, yani ablam, ‘Yalan giderek büyüyen bir canavara dönüşür, dallanır budaklanır içinden taşar… Sakın yalan söyleme.’
NEFES NEFESE
Yazarı: Ayşe KULİN
Yayın Hakları: Remzi Kitabevi
- 1.Basım: Aralık, 2002 (25.000 adet)
- 358 sayfa
Anlatımı sade ve sürükleyici. Okumaktan zevk aldım. Her satırı yaşadım adeta.
* Siz uyursunuz bütün gece
ben bir ilmek daha atarım
gecelerden gecelere…
Tekin Gönenç
* Biz Türklerin Yahudilere el uzatmamız 15. yy.a dayanır. 1942’de İspanya Kralı Ferdinand’ın mallarına ve paralarına el koyarak ülke dışına sürdüğü Yahudileri azmanın Osmanlı Sultanı kendi topraklarına çağırmış. Onlara din, dil ve ticaret serbestisi tanımış, yerleşmeleri için mahalleler tahsis etmiş.
* Bir Urfamız vardı mesela, yüzyıllar öncesinde hem Hrıstiyanlığın hem de İslamın yeşerdiği bir şehirdi.
* Hangi sene kötü değil ki. Sen iyi sene bekleyecek olursan, hayatın beklemekle geçer…
Okuduğum tarih: 6 Ekim 2003
ARKA KAPAK –
Son Osmanlı paşalarından Fazıl Reşat’ın kızı Selva ile, aşık olduğu Musevi genci Rafael, evlenmelerine karşı çıkan aileleri tarafından dışlanınca Fransa’ya giderler. Ancak burada da huzur bulamayacak, 2. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, bu kez de Hitler’in ağına takılacaklardır. Etraflarını saran Nazi çemberi gitgide daralırken, her an tutuklanıp kamplara yollanma korkusuyla yaşamaktadırlar…
İşte tam o yıllarda Türkiye, savaşın ateşine bulaşmadan, Almanlarla Müttefikler arasında gerili ince bir ipte, bir cambaz maharetiyle yürümeye çalışmaktadır…
Ayşe Kulin bu yeni romanında, hem ülkeyi savaşın ortasından başarıyla geçiren kadronun hem de Selva ile Rafael’in zor aşkının peşine düşerek, İstanbul’dan Marsilya’ya, Ankara’dan Kahire’ye kadar uzanırken, kendi canları pahasına yüzlerce Yahudi’yi Nazi kıyımından kurtaran Türk diplomatlarının kahramanlıklarını da gün ışığına çıkarıyor…
Nefes nefese yazarın diğer yapıtları gibi nefes nefese okuyacağınız, gerçek olaylarla örülmüş bir yakın tarih, aşk ve kaçış romanı…
Teşekkür: Nefes Nefese, hiç kimsenin yaşam öyküsü değildir. Roman 2. Dünya Savaşı sırasında Avrupa’da görevliyken, Hitler’in pençesine düşen (Türk asıllı olan ve olmayan) pek çok Musevi’yi kurtarmayı başarmış Türk diplomatlarının ve Franzsı Direniş Hareketi’nde görev alan bir Türk gencinin yaşadıklarından esinlenerek yazıldı……..
İÇİMDE KIZIL BİR GÜL GİBİ
Yazarı: Ayşe KULİN
Yayın Hakları: Remzi Kitabevi A.Ş
( www.remzi.com.tr )
- Birinci Basım, Mayıs 2002
- Beşinci Basım, Temmuz 2002
- 131 sayfa
Bu kitabın her basımı 5000 adet olarak yapılmaktadır.
İçimdeki Nazım Hikmet sevgisi çok uzun yıllar önce filizlenmişti. İlk olarak eniştem ve ablamın götürdüğü Genco Erkal'ın sahnelediği 'Sevdalı Bulut' oyunu beni çok etkilemişti. Senelerle birlikte şiirlerini su içer gibi okumaya başladım. Genco Erkal'ın sahnelediği Nazım Hikmet eserlerini, Rutkay Aziz'in sahnelediği Memleketimden İnsan Manzaraları'nı ve Benerci Kendini Niçin Öldürdü oyunlarını izledikçe mest olmaya devam ettim:)
Nazım Hikmet için yazdığım dörtlüklerden sadece iki dizeyi paylaşmak istiyorum:)
Kıskandım Hatice Piraye’yi, Verda’yı
İsterdim aşık olduğu kadın olmayı
***
Ayşe Kulin kendi hayatından kesitler sunarken Nazım Hikmet’in şiirleriyle renk katmış kitabına.
Kitaptan Alıntılar,
* en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda ölümün acısı.
* O mavi gözlü, bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii / hanımeli
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan evin.
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan ev …
* Hava kurşun gibi ağır!!
Bağır bağır bağırıyorum.
Koşun kurşun eritmeğe çağırıyorum …
O diyor ki bana:
- Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem gibi yana yana …
- Deeeert çok,
hem dert yok –
Yüreklerin kulakları sağır …
Hava kurşun gibi ağır …
Ben diyorum ki ona:
- Kül olayım Kerem gibi yana yana.
Ben yanmazsam, sen yanmazsan, biz yanmazsak,
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa …
Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır bağır bağır
bağırıyorum
Koşun
Kurşun eritmeğe çağırıyorum …
* Sabah buradaysak akşam ordayız.
Günlerin peşinde bir hovardayız.
Bazı mısra gibi dudaklardayız.
Bazı – kimsin – diye soran bulunmaz.
Hey anam hey! Yolcu yolunda gerek.
Bazı altımızda taş toprak döşek,
Bazı örtünecek yorgan bulunmaz.
* Onlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak, cesur, cahil, hakim ve çocukturlar.
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
destanımızda yalnız onların maceraları vardır.
* Sevdalinka’yı yazmak için Bosna’ya uçtuğumda …
* (…)
Ve kadınlar, bizim kadınlarımız;
korkunç mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğruna hapis yattığımız,
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki,
ve karasapana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şarapnelin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üstünden Afyon’a doğru.
* Mahpuslarda yatırdığımız ve ezeli gurbete mahkum ettiğimiz Nazım, ona vatan haini yaftasını yapıştıran nice vatanperverden çok daha samimi duygularla seviyordu vatanını ve bu derin sevgiyi destanını okuyan her insana bulaştırıyordu.
* (VERA’NIN UYANIŞI)
Sabah karanlığında telgraf direkleri, yol.
Sabah karanlığında aynası parlayan konsol, masa, terlik,
eşyalar birbirini yeniden görüp tanır.
Odamızda sabah karanlığı bir yelken gibi aydınlanır.
Odamızda pırlanta yüzük gibidir mavi serinlik.
Yıldızlar ağarır odamızda.
Çok uzakta, gökyüzündeki derenin dibinde ağarır taşlar.
Başı yastıktadır, olabildiğine geniş kuştüyü yastıktadır başı.
Elleri ak lale gibi yorganın üstündedir.
Saçlarında kuşlar ötüşmeye başlar.
(…)
açılır yastıkta kocaman gözleri gülümün.
Dumanlı dağ gölleri gibidir henüz.
İçlerinden mavi balıklar geçer kıvıltılarla
diplerinde yeşil çamlar durur
bakarlar derin dümdüz
rüyalarımın sonu sabah karanlığına pırıl pırıl vurur aydınlanırım,
kendi kendimi görüp yeniden tanırım
kıyasıya bahtiyarımdır
azıcık utanırım
ama azıcık.
* İskemleler ayakta uyuyor – masa da öyle
serilmiş yatıyor sırt üstü kilim – yummuş bakışlarını
ayna uyuyor
pencerelerin sımsıkı kapalı gözleri
uyuyor sarkıtmış boşluğa bacaklarını balkon
karşı damda bacalar uyuyor
kaldırımda akasyalar da öyle
bulut uyuyor göğsünde yıldızıyla
evin içinde dışında uykuda aydınlık
Uyandın gülüm
iskemleler uyandı – köşeden köşeye koşuştular – masa da öyle.
doğrulup oturdu kilim – nakışları açıldı katmer katmer
ayna seher vakti gölü gibi uyandı
açtı kocaman mavi gözlerini pencereler
uyandı balkon – toparladı bacaklarını boşluktan
tüttü karşı damda bacalar
kaldırımda akasyalar ötüştü
bulut uyandı – attı göğsünden yıldızı odamıza
evin içinde dışında uyandı aydınlık
doldu saçlarına senin
dolandı çıplak beline ak ayaklarına senin.
* Nazım en güzel aşk şiirlerini, onu, demir parmaklıkların gerisinde 12 yıl bekleyen kızıl saçlı karısı Hatice Piraye’ye yazmıştı:
Hoş geldin, kadınım benim, hoş geldin.
Yorulmuşsundur, nasıl etsem de yıkasam ayaklarını,
ne gül suyum, ne gümüş leğenim var.
Susamışsındır, buzlu şerbetim yok ki, ikram edeyim.
Acıkmışsındır, sana beyaz keten örtülü sofralar kuramam
memleket gibi esir ve yoksuldur odam.
Hoşgeldin, kadınım benim, hoş geldin!
Ayağını bastın odama
Kırk yıllık beton çayır çimen şimdi.
Güldün, güller açıldı penceremin demirlerinde.
Ağladın, avuçlarıma döküldü inciler;
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
Hoş geldin, kadınım benim, hoş geldin.
* Kimbilir belki sevmezdik bu kadar birbirimizi
uzaktan seyretmeseydik ruhunu birbirimizin.
Kimbilir felek ayırmasaydı birbirimizden
Belki bu kadar yakın olmazdık birbirimize.
* Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayale.
Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle
ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var
ve asi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile…
* Karıcığım,
Hasretliğin on ikinci yılı bu – on ikinci yılı
Gönül ağzına kadar dolu
Sen diyorum İstanbul geliyor aklıma
İstanbul diyorum sen
Sen şehrim kadar güzelsin
Şehrim senin kadar acılı.
* (…)
Şapka çıkarmam konuştuğum dile, düşmanıyım asaletin kelimelerde bile.
* Memleketim, memleketim, memleketim,
ne kasketim kaldı senin ora işi,
ne yollarını taşımış ayakkabım,
son mintanın da sırtımda paralandı çoktan, Şile bezindendir.
Sen şimdi yalnız saçımın akında, enfarktında yüreğimin,
alnımın çizgilerindesin memleketim,
memleketim, memleketim…
* Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz.
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında.
(…)
Yapraklarım ellerimdir tam yüz bin elim var.
Yüzbin elle dokunurum sana, İstanbul’a
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüzbin gözle seyrederim seni, İstanbul’u.
Yüzbin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda.
Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında.
* Kapıyı çalıyorum.
Bu evde ben de senet vereceğim şeytana,
ben de kanımla imzalarım senedi
Ne altın istiyorum ondan, ne bilim, ne gençlik.
Hasretlik cana yetti, pes!
Beni İstanbul’uma götürsün bir saatlik.
* Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın.
Kubbeli çınarlı mavi bir liman.
Beni o limana çıkaramazsın…
* İçimde çalınan ıslık / beni nereye çağırır?
Memleket mi, yıldızlar mı / gençliğim mi daha uzak?
Nazım Hikmet RAN
* Nazım’a;
Gönlüme, gözüme;
kulağıma ve yüreğime
bahşettiği güzellikler,
heyecanlar için
doğumunun yüzüncü yılında
binlerce teşekkürle…
1 Nisan 2002, İstanbul
Ayşe Kulin
Okuduğum tarih: 19 Ekim 2003
Ayşe Kulinden İLK SÖZ,
Şiire olan sevgimi ortaokuldaki Türkçe hocam Halis Ergeneli tetiklemiş olabilir. Edebiyatın penceresini bana aralayan ya da kapılarını ardına kadar açan pek çok yazar ve şair adı da sıralayabilirim bir solukta. Ama şiire tutkuyla bağlanmamın ve yaşadığım şehirden başlayarak tüm şehirlere şiir gözüyle bakmamın, sevgide, aşkta, doğada, müzikte, resimde hatta öfkede, kavgada, savaşta ve ölümde bile şiiri aramamın nedeni O’dur.
O, hayatıma, ben on dört yaşındayken girdi, bir yaz akşamı. Bir daha hiç çıkmadı. Onun peşinden koşadururken, - daha başka şiirler, geniş sevdalar için / açıldı nefesim, fikrim, canevim. –
Yoğun duygulara kapıldığımda, aşklara, umutsuzluklara ve gurbete düştüğümde Nazım hep el uzattı bana. Onun şiirlerine tutundum, asıldım, yukarı çektim kendimi. Sevincimi, coşkumu, özlemlerimi de onun mısralarıyla paylaştım. Kızgınken Nazım okudum, aşıkken Nazım okudum, üzgünken Nazım okudum. Kendimi tepeden tırnağa milli hislerle donanmış hissettiğim anlar Kurtuluş Savaşı Destanı’nı okuduğum zamanlardı. Hümanist duyguların zirvesine tırmandığımda onun şiirleri vardı elimde; Anadolu insanıyla, Antepli’yle, Karadenizli’yle, Rumelili’yle özdeşleştiğimde hep gözlerimde onun gözlükleri…
Nazım’ın şiirlerinde insana dair ne aradıysam buldum. Şiirine, tarifsiz bir samimiyetle sinmişti her şeyi ve herkesi kucaklayan, sarmalayan sevecenliği, yüreğinden fışkıran insan sevgisi, vatan sevgisi, doğa sevgisi, hele de İstanbul sevgisi ve hasreti. Şehrimin tüm renkleri özleme batırılmış fırçalarla boyanmış gibidir, İstanbul, mahzundur onun şiirinde.
Bu kitapta yazılanlar ne bilimsel bir çalışmanın ürünü ne de Nazım Hikmet’in şiirlerinin bir eleştirisidir. Burada yazılanlar, ömrü boyunca en yoğun duygularına Nazım’ın mısralarını katarak yaşamış bir kadının, kendine çok şey vermiş, bu şaire ( o şaire adanmış 2002 yılında ) şükran dolu bir selam göndermesidir, onu okurlarıyla paylaşma arzusudur.
Ayşe Kulin
ARKA KAPAK –
Ne zaman aşık olsam, - içimde mis kokulu kızıl bir gül gibi dururdu zaman. – Nazım Hikmet – Çünkü ben aşık olmaya biraz da Nazım yüzünden öykünürdüm gençliğimde.
Keyifli okumalar...
Çok güzel derleme yapmışsın.Sağol paylaşım için.Ben 3 tane kitabını okumuşum.Füreya,geniş zamanlar ve Umut.Sen bayağı okumuşsun:)
YanıtlaSilBeğenmene çok sevindim. İlgin için ben teşekkür ederim. Aslında okumadığım bir sürü kitabı varmış, paylaşırken fark ettim:))
SilAyşe Kulin çok sevdiğim bir yazar, tüm kitaplarını okudum ve herkese de okumalarını tavsiye ediyorum. Hem keyifle okuyor hem de bir çok şey öğreniyor insan.
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkür ediyorum. Ayşe Kulin'in anlatım ve yazı dilini ben de çok seviyorum.
SilSevgiler.
Paylaştığın bütün Ayşe Kulin kitaplarını okudum. Çok severim hem uslubunu, hem kendisini.
YanıtlaSilÖzellikle Füreya, Geniş Zamanlar ve Foto Sabah Resimleri çok etkilemiştir beni..
Sen tam bir kitap kurdusun canım.)
SilAyşe Kulin'in okuduğum tüm kitaplarını beğenmekle birlikte en çok 'İçimde Kızıl Bir Gül Gibi' kitabı etkilemiştir.
Ne güzel yazmışsın canım. Keyifle okudum hepsini. Kitap okurken not almak çok önemli. Yıllar sonra bile hatırlamamızı sağlıyor. Yoksa unutulup gider.
YanıtlaSilÇok teşekkürler canım. Beğenmene ve keyif almana mutlu oldum.
SilBen 2003 tarihi gibi başladım not tutmaya. Önceki senelerde okuduğum kitapların neredeyse sadece isimleri ve bende bıraktıkları etki aklımda kalmıştır:)
Sevgiler:)
Ayşe Kulin sevmeme rağmen 4-5 kitbını okuyabildim şimdilik.
YanıtlaSilBen de o kadar sevmeme rağmen kaç senedir okumamışım, onu fark ettim paylaşırken:)
SilSevgiler.
Kazanları kutluyoruz o zaman, ben de çok severim bu yazarı okumadığım kitabı azdır.
YanıtlaSilSiz de katılsaydınız Bolat Bey, bir arkadaşınıza hediye ederdiniz:)
SilSon yıllarda çıkardığı kitapları takip etmekte gecikmişim, arayı kapatmam lazım:)
uzun, uzun ,uzun bu güzel alıntılarını yavaş,yavaş,yavaş okudum sonlarına doğru Nazım Hikmetin şiirleriyle de şöyle bir hüzünlendim ,ne denir ki
YanıtlaSilAyşe Kulin'in kitaplarını hiç okuma fırsatım olmadı ,çok duygusal bir hanım sanırım
hiç bir satırı atlamadan okudum ve ne yazacağımı bilemiyorum ama yüreğime hitap etti şu an
sen çok duygusal bir insansın ve bütün duygularını yoğun yaşıyorsun :))))))))))))))
paylaşım için çok çok çok teşekkürler canım ve kocaman sevgiler :))))))))))
Her zaman yazıyorum bir daha yazacağım ki, senin detaylı ve samimi yorumlarını çok seviyorum Fatoşcum.
SilAsıl ben çok çok teşekkür ederim güzel yorumun için:))
Kesinlikle doğru teşhis:) Maalesef gereğinden fazla duygusallık çok yoruyor ruhu.
Kocaman öpüyorum canım:)
Bu arada Savaşçı Kediler'e başladın mı? Merak ediyorum, beğenip beğenmediğini:)
Silyok canım daha başlamadım ,okuduğumda düşüncelerimi senle paylaşacağım
YanıtlaSilöptüm :)
Tamam tatlım, bekliyorum:)
SilÖpüldün:)
Ayşe Kulin'i çok çok yeni tanıyan biriyim canım. Adı: Aylin ben lisedeyken çıkmıştı ama hiç dönüp bakar mıyız o sıralar, metalciyiz ve havalıyız ya, bol bol Stephen King okuyoruz. :))))))) Ahhh, neyse; kitap okuma zevkinin bile yıllar içinde değişime uğradığı bir gerçek. Çok geç olsa da Ayşe Kulin'i tanıdığıma çok memnunum. Bir de Sabahhattin Ali'yi...
YanıtlaSilŞu anda Veda'yı okuyorum, ondan önce okuduğum Nefes Nefese gibi bu da süper bir heyecanla ilerliyor. Kitap almayacağıma söz vermeme rağmen, sanırım Veda biter bitmez Umut'u ve Gece Sesleri'ni alacağım. paylaşım için eline sağlık canım. Çok güzel bir fikir olmuş. Ayşe Kulin gibi bir yazar muhakkak hak ediyor böyle bir derlemeyi. Sanırım Ben de Sabahattin Ali için aynı şeyi yapmalıyım. Sabahattin Ali'nin iki kitabı daha var okumak istediğim; onları okuduktan sonra ben de böyle özel bir derleme hazırlayacağım. :)
:))) Müzik zevkimiz paralel gitmiş sanırım:) Ağabeyimin etkisi ve sayesinde ilkokuldan beri özellikle Queen ve Pink Floyd dinlerim. Ortaokul ve lise dönemlerimde özellikle Helloween ve Iron Maiden dinlerdim. Bir ara Türk gruplarının konserlerini çok sık takip ederdik. Pentagram vs. Ama ben küçüğüm tabii:) Hatta bir kere kendimi konserin havasına kaptırmış bir çocuk olarak o kadar kafa sallamışım ki kaç gün ağrısı geçmemişti:)))) Üniversite yıllarım daha Türkçe ağırlıklı müzikler dinlediğim bir dönemdi. Şebnem Ferah, Özlem Tekin, Fahir Atakoğlu ve Haluk Levent vazgeçilmez dörtlümdü:))) Sonraları daha bir duruldum. Şimdilerde ve aslında uzun yıllardır The Alan Parsons Project, Dire Straist, Nobby Clark, Chris de Burgh... böyle uzar gider:)))
SilAyşe Kulin'i seneler önce çok sıkı takip ederdim. Ve çok beğendiğim bir yazardır. Ama nedense kaç senedir yeni bir kitabını almamış olduğumu hayretle fark ettim:))) Açığı kapatmam lazım:)
Sabahattin Ali'nin şiirlerini bilirim fakat hiç kitabını okumamıştım. Geçen hafta Kartal Kitap Fuarı'ndan Kürk Mantolu Madonna'yı aldım. Açılışı onunla yapacağım:) Paylaşımını merak ve heyecan içinde bekleyeceğim.
Yorumun için teşekkür eder, sevgilerimi gönderirim:))
Lise yıllarında ben Nirvana ve Metalica delisiydim. Üzeri baskılı swettshirtlerle giderdik okula ve öğretmenler bile alışmıştılar artık bu duruma. :))))) Hiç bir şey demiyordu garipler. :))) Pink Floyd'u lise yıllarında Another brick in the wall ile tanıdım. :) Unutulur mu o şarkı, hala açar dinlerim arada. Evlendikten sonra eşim cd sini hediye etmişti bana; kendisi de pek severdi Pink Floyd'u. Ama eşimin nişanlıyken bana tanıştırdığı harika ötesi bir grup var ki; onları dinledikten sonra ben de eşim gibi başka bir şey dinlemez oldum; bkz; Therıon!!! Opera ve heavy metalin mükemmel karışımı olan bu grubu hala dinliyorum. Ancak daha çok 80'ler hastasıyım canım. :)) İnsanın kulağına doğduğu andan itibaren, Modern Talking'ler, Laura Branigan'lar empoze edilince kolay kolay unutulamıyor. :)) Eşim de ben de çok seviyoruz Laura Branigan'ı. Sürekli eşim eşim diyorum ama, ben kitaplardan kafamı kaldıramadığım için onun film ve müzik tavsiyelerine uyuyorum. O benden daha iyi takip ediyor müzik ve film piyasasını. Ben edebi uzmanım ya, yeter o kadar. :))) Bir de yine eşimi tanıdıktan sonra tutkunu olduğum Sarah Brightman ve Enya'yı dinliyorum ağırlık olarak. :))))) Ay, eskilere daldık gittik böyle ne güzel. :D Lise yıllarımızı yad etmiş olduk. :))
SilSorma, o baskılı sweetler o dönemlerin vazgeçilmezleriydi:) Ağabeyim bana özel bastırtırdı, ön kısmı başka arka kısmı başka:) Odamın duvarlarındaki posterler ev ahalisini korkutacak boyuttaydı:))) Bir de hiç unutmam ağabeyim kendi çizdiği bir Pink Floyd yazılı gümüş kolye yaptırmıştı bana, seneler geçti hala kullanır ve severim.
SilBizim evde çok yönlü müzik dinleniyordu. Annem reggae, babam jazz, ablam tipik 80'ler (A-HA, Modern Talking vs.), ağabeyim de Supertramp, Pink Floyd, Quenn, Michael Jackson vs. dinlerdi. Benim müzik zevkim ağabeyimle uyuşurdu henüz çocukluk yıllarımda:)
Çok keyifli bir yazışma oldu dediğin gibi. O yıllara döndüm ve hatırladım.
Therıon senden duyduğum bir grup ve youtube videolarında arayıp dinleyeceğim:))
Tamam canım dinledikten sonra görüşlerini belirtirsin. Crowning of Atlantis albümüyle tanıdım ben de bu grubu, eşim arabasında bağırttırıp duruyordu bunları. :))) Bu albümdeki şarkıları en güzel olanlar zaten. Diğer albümlerinde opera yapıyorla mı bilmiyorum. Mega Therion diye bir şarkıları var. Bendeki albümde kayıtları kusursuz ama Youtube'ta aklına esen estiği gibi eklemiş. Her versiyonu var yani güzelim parçanın. Ben sana orjinaline en yakın canlı linki veriyim, oradan bak. Yoksa bazıları o kadar berbat yüklemiş ki, mahvetmişler cânım kayıtları... :S
Silhttp://www.youtube.com/watch?v=1Jlgt4UV75Q
Burdaki kayıt çok iyi, biraz sert bir grup ama özellikle sinirliyken, iyi kafa yapıyorlar. :)))
Eğer beğenirsen, Crowning of Atlantis albümünün bütün parçalarını dinlemeni tavsiye ederim. Hepsi birbirinden güzel. ;)
Bir de bu var; Seawinds. Therion'un en güzel şarkısı. Tam sevgiliyle dans etmek için. ;)
Silhttp://www.youtube.com/watch?v=0IOkNiPfBEc&feature=related
Bu da hit parçaları Crowning o Atlantis;
http://www.youtube.com/watch?v=Dq_lRuHRYP0&feature=results_main&playnext=1&list=PL73D6BCB12B571C94
Hay Allah, Ayşe Kulin üstadımızın postunun altında konuştuğumuz şeye bak. :))))
E, n'apalım metalcilik günlerim depreşti. :))))
Süper, linkler için teşekkürler canım.
SilBir heves videoları açmaya yeltendim ama vodemin yavaşlığı hüsrana döndürdü hevesimi:(( Tekrar deneyeceğim ama açamazsam artık eve döndüğümüzde TTNET hızıyla dinlerim:)))
Kitap da müzik de ruha ve beyne hitap ettiği için Ayşe Kulin paylaşımı altında yazmamızda bir beis yok kanımca:)))))
Kocaman sevgiler.
ilk "Adı aylin" i okumuş ve çok etkilenmiştim.ve sonrada değer tüm kitaplarını..sevdiğim bir yazar.
YanıtlaSilBen de ilk Adı Aylin'le başlamıştım Ayşe Kulin okumaya. Epeydir yeni kitaplarını takip edememiş olsam da pek severim.
Sil