6 Ekim 2013 Pazar

Edebiyat Mutluluktur - Zülfü Livaneli

Okuma halleri fotoğraflarıma göz atmak isterseniz:

Okuma Halleri, Fotoğraflarla * Edebiyat Mutluluktur



EDEBİYAT MUTLULUKTUR
Yazarı: Zülfü LİVANELİ
Yayın Hakları: Doğan Kitap
-        1. baskı: Kasım 2012
Türü: Deneme    /        240 sayfa
Yazar Hakkında Bilgi= www.livaneli.gen.tr

Kitaptan Alıntılar;

        * Roman sanatının doruğa yükseldiği 19. yüzyılda, değerli edebiyat eserleri büyük halk kitleleri tarafından bugünün televizyon dizileri gibi izlenirdi.
  
* Jorge Luis Borges- Bakın, ne diyor:
‘Bibliyografya önemsizdir. Düşünün ki Shakespeare, kendi eleştirmenleri (Shakespeareci eleştiri) hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Niye metni doğrudan doğruya ele almayalım? Eğer bir kitabı okumaktan hoşlanıyorsanız, harika. Hoşlanmadıysanız okumayın. Edebiyat, size dikkatinizi çekecek başka yazarlar sunacak kadar zengindir.
‘Bir kitabı okumaya zorlanmak saçmalıktır.’

* … Picasso’nun sadece duvarları süslemek için mi resim yaptığını sanıyorsunuz? Hayır, kendisinin de belirttiği gibi, resim onun için faşizme direnmenin de bir yoluydu.

* 2009’da İngiltere’de ilginç bir edebiyat skandalı gündeme geldi. Birisi oturup, ünlü yazar Jane Austen’in az bilinen bir romanını daktilo etmiş ve kendi adıyla otuzdan fazla yayınevine göndermiş. İnanır mısınız, yayınevlerinden hiçbiri kitabı basmaya değer bulmamış. Çünkü modaya uygun yazmak, iyi yazmanın önüne geçmiş durumda.

* Unutmayın; çağın hakkını vermek, çağınıza uyum sağlamakla değil, ona direnmekle mümkün olur.

*Rönesans yaratıcılığı’ insanların birden fazla disiplinle meşgul olması ve birçok dalda eser vermesi anlamına gelir. Bir şair aynı zamanda ressam da olabilir, tıp alanında da çalışabilir, müzik de besteleyebilir. Hatta ondan böyle bir insan olması beklenir.
İsim Rönesans’tan geliyor ama aslında dünya tarihi Aristoteles’ten Goethe’ye kadar yüzlerce ‘polymath’la, yani çeşitli dallarda eser veren yaratıcılarla dolu. Mesela Ömer Hayam hem şairdir hem astronom hem matematikçi.
… Abidin Dino ressam, yönetmen, yazar ve heykelci…
… son onyılların Türkiye’sindeki kültür ortamı, tek boyutlu olmanın övüldüğü bir çoraklığa dönüşmüş durumda. Bir ressamın beste yapması, yazarın heykel sergisi açması, film yönetmeninin tablolarını sunması neredeyse suç haline gelmiştir.

* Sovyetler Birliği, Tolstoy gibi büyük yazarların yapıtlarını, kesinti yapmadan sinemaya uyarladı ve böylece ortaya sekiz saatlik, on saatlik filmler çıkardı.

* Hikayelerini Fransızcaya çevrilmesini önerdikleri zaman Anton Çehov şaşırmış ve ‘Ama’ demişti, ‘benim hikayelerim Rus hayatını anlatıyor. Fransızların bununla ne ilgisi olabilir?’

* Bence Konfüçyüs’ün ‘Bir toplumda müzik bozulursa her şey bozulur!’ sözünü her hatırda tutmak gerek. Çünkü müzik, bir toplumun en önemli göstergesi.

* Antonio Salieri- Genç dahi Mozart’ı bir türlü hazmedemeyen hatta onu öldürttüğü söylenen Solieri, hayatını Mozart’ı kıskanmak üzerine kurmuş dense yeridir. Çünkü yaşamında başka hiçbir tutku yok.
(** Milos Forman'ın 1984 yılında yönettiği AmadeusPeter Shaffer'in oyunu üzerinedir. 8 Oskar kazanan bu film, o yılın da en popüler filmlerinden biri olmuştur. Film Mozart'ın eserlerini halkın tanıması için oldukça faydalı olmuştur, ancak tarihsel eşitsizlikler yüzünden eleştirilmiştir. Özellikle Antonio Salieri'nin Mozart ile olan rekabeti üzerine pek az tarihsel kanıt vardır. Aksine, büyük bir ihtimalle Mozart ve Salieri birbirlerine arkadaş ve ortak gözüyle bakmaktadırlar. Salieri'nin halk kütüphanesinden Mozart'a partisyonlar verdiğinin belgelerle kanıtları vardır. Bunun yanı sıra, birçok kez Mozart'ın eserlerini sahnede sunmuştur. Bunun da üstüne, Mozart'ın oğlu Franz Xaver'in müzik öğretmeni olmuştur.
Eserlerini hiçbir zaman göstermemesi, filmde fazla dramatize edilmiştir.

* Faşizme gönül veren entelektüelleri anlamak gerçekten çok zor. Mesela Knut Hamsun gibi büyük bir romancı, nasıl oldu da ülkesi Norveç’i işgal eden Nazilere sempati besleyebildi? … savaştan sonra Norveç halkının ona gösterdiği ibret alınası tepki …:
Norveç kurtulunca, halk kendilerine ihanet eden bu yazara hiçbir şey söylemedi. Ne bir protesto, ne bir yazı, ne saldırı… Ama bir gün evinin önüne bir genç kız gelip Hamsun’un kitaplarını bıraktı, biraz sonra yaşlı bir adam geldi ve o da kitapları bıraktı. Derken insanlar ellerindeki Knut Hamsun kitaplarıyla akın akın gelmeye başladılar. Hamsun bütün bunları penceresinden izliyordu. Halk çıt çıkarmadan, en ufak bir tepki göstermeden sakince kitapları bırakıyordu. Birinci günün sonunda kitaplar koskoca bir yığın ediyordu artık. Ertesi gün aynı durum devam etti. Kitap yığını büyüdükçe, halkına ihanet etmiş olan yazar küçüldü ve ölümü böyle oldu.

* Köpekten söz edenler- Bu alandaki en ünlü hicis Nefi’ye ait. Tahir Paşa’nın kendisine kelp (köpek) dediğini duyan şair, ‘temiz’ anlamına gelen ‘tahir’ sözcüğünü kullanarak, kuşaktan kuşağa aktarılan şu harika dörtlüğü yazmış:
Bana Tahir efendi kelp demiş
İltifatı bu sözde zahirdir
Maliki benim mezhebim zira
İtikadıma kelp tahirdir.

(Tahir edendi bana köpek demiş ama aslında iltifat ediyor. Çünkü benim mezhebim Maliki ve inancımıza göre köpek temizdir yani tahirdir.)

* İntihar eden yazarlar-
Gogol- Virgina Woolf- Ernest Hemingway- Jerzy Kosinski- Yukio Mişima- Mayakovski- Jack London, Sylvia Plath, Stefan Zweig…
Karl Marx’ın kızı Jenny de kocası Paul Lafargue ile birlikte intihar etmiş.
Ziya Gökalp kafasına bir kurşun sıkmış ama ölmemişti.

* Zeki insanlar kurnaz olmaz,kurnazlar da zeki. Bu iki kavram arasında kesin bir zıtlık vardır. Einstein da kurnaz değildir, Mevlana da, Nietzsche de, Hz. İsa da. Herhangi bir salak kurnaz, bu büyük insanları iki dakikada kandırmayı başarabilir. Çünkü hem küçük hesaplara akılları ermez onların, hem de insanlıkla ilgili yüksek düşünceleri bu derece alçalmayı kavrayamaz.
Zeka, rüyaları büyük olan insanlara, kurnazlık ise ‘köşeyi dönmeye çalışan’ küçük insanlara özgüdür.

* Yedinci Gün, kendini kolay kolay ele veren bir roman değil. Okurdan büyük bir dikkat, zeka ve bilgi talep ediyor.
İhsan Oktay’ın okurlarına çeşitli tuzaklar kurduğunu, zeka yarışmasına girdiğini ve ‘Bakalım ne kadar anlayacaksın?’ diye kıs kıs güldüğünü görür gibiyim.
Bir örnek vereyim. Romanda, okuduğu bir ayet üzerine din değiştirerek Müslüman olan ayyaş bir Alman var. … cemaat, memleketinden ötürü ‘Aman Baba’ demeye başlıyor.
Niye ‘Aman Baba’? Dikkatsiz bir okur bu cümleyi okuyup geçebilir. Ancak romanı çözmeye çalışan birisi, Alman’ın niye memleketinden ötürü ‘Aman Baba’ya dönüştüğünü kavrayıp gülümseyebilir. Çünkü bir İslam babasına ‘Alman Baba’ denmesi yakışık almayacağı için cemaat bu ismi ‘Aman Baba’ya çevirmiştir. Ama kitapta bu anlatılmaz, ‘Memleketinden ötürü’ denilip geçilir. Bazı okurlar anlar, bazıları anlamaz.

* Belki size garip gelecek ama, hayatımda okuduğum en güzel otobiyografilerden birinin Trevanian adlı yazara ait olduğunu söylemek zorundayım. Edebiyat dünyasında çok kabul görmeyen bu boşa gitmiş yetenek, ömrü boyunca kimliğini gizli tuttu ama ölmeden önce ailesini ve yoksul çocukluğunu anlattığı ‘İnci Sokağı’ adlı harika bir otobiyografi yayımladı.

* İnce Memed romanı yayımlandığı zaman, Behice Boran’ın aklı dağ başında yanan ateşe takılmış. Yaşar Kemal’e, kimsenin bulunmadığı o dağ başında ateşi kimin yaktığını sormuş:
Yaşar Kemal’in Boran’a verdiği cevap, roman dünyasını ve kendi gerçeğini açıklar nitelikte:
‘O ateşi ben yaktım Behice Hanım.’

* Kalp, yürek, gönül.
İşte size üç benzer kelime. Bazı nüansları göz ardı ederseniz sanki biri ötekinin yerine kullanılabilirmiş gibi duruyor. Çünkü üçü de insanların kan pompalayan organını anlatmak için kullanılıyorlar.
Ama gelin bir de bunları tersine çevirmeyi deneyelim: kalpsiz, yüreksiz, gönülsüz diyelim.
Göreceğiz ki bu üç kelime birbiriyle hiç ilgisi olmayan apayrı anlamlara bürünmekte. Türkçe bilen herkesin kabul edeceği gibi kalpsiz ‘acımasız’, yüreksiz ‘korkak’, gönülsüz ise ‘isteksiz’ demektir.
Bu örneği Türkçeyi sadece Orta Asya kökenli kelimelerle sınırlı tutmak ve var olan birçok kelimeyi kullanımdan sürüp atmak isteyenlere karşı verdim.

* -Atatürk- … Dilin ahengine, tadına tuzuna dikkat ederdi. Hatta ‘muhakkak’ kelimesini ses olarak yetersiz bulup ‘muhakkaka’ olarak değiştirdiği ve vurguyu artırdığı bilinir.

* Unutmayalım ki okumak, yazar olmanın bir numaralaı okuludur. Yazarlığın diğer dallar gibi okulu yok. … Okumak zihninizi açıyor.

^-^ KEDİLER ^-^

* (Yaşar Kemal) Kale Kapısı’nda kesik kedi kafalarıyla dolu mağaradan çok korktuğu halde korkunun üstüne giderek mağaraya giren çocuk, bir psikolojik çözümleme şaheseridir.

* İslamda kedi ve köpek- Bilindiği gibi İslam’da kedi sevilir, köpek ise pis bulunur, sevilmez.
            Hz. Muhammed kedileri çok seviyor. Hatta ünlü kedisi Müeazza sedirde oturan peygamberin hırkasının üstünde uyurken, onu uyandırmaya kıyamadığı için hırkanın eteğini kestiği anlatılıyor.
         Ona namaz kılarken saldıran bir yılanı alt eden kedinin sırtını okşadığı da anlatılanlar arasında. Bu yüzden kediler sırtüstü yere düşmezmiş.
Dört bin yıl önce evcilleştirmeye başlanan kediler Mısır’da kutsal.

- Yazım-Basım Hatası -

* Sf/43
… bir İslm ermişi…

                                                 Okuduğum tarih: 30 Eylül 2013

ARKA KAPAK –

Zülfü Livaneli, Vatan gazetesindeki köşesinde çok zevk aldığı, hayatını adadığı edebiyat konusunda görüşlerini paylaşmak ve özellikle de "yüreğini kanatlandıran sözlere sevdalanmış" yazar adaylarına faydalı olmak için "Edebiyat Notları" yazmaya başlamıştı. Don Kişottan Karacaoğlana,
Tolstoydan Yaşar Kemale, Güneş-Dil Teorisinden Nâzım Hikmete, film müziklerinden @ işaretine kadar pek çok kişi ve konuya değinen bu yazılar kısa sürede büyük ilgi gördü, sadık bir okur kitlesi oluşturdu. Edebiyat Mutlulukturda bu yazılardan ince elenip sık dokunarak seçilmiş yazıları ve Livanelinin "Benim Gözümden Yaşar Kemal" ve "Edebiyat Üzerine" başlıklı iki konuşmasını bulacaksınız.
Evrensel müzisyen kimliği bir yana, sanat hayatına edebiyatçı olarak başlamış, öykü ve romanlarıyla bütün dünyada kendine okur bulmuş bir usta kalemden ufuk açıcı denemeler.

1 yorum:

  1. Zülfü Livaneli'nin en son Serenad kitabını okumuş ve pek de beğenmemmiştim.
    Dolayısıyla başka bir kitabını okur muyum bilemiyorum :)
    Sevgiler...

    YanıtlaSil