2 Nisan 2013 Salı

Yalancı Tanıklar Kahvesi * Vedat Türkali

Vedat Türkali'nin okuduğum ikinci romanı 'Yalancı Tanıklar Kahvesi'. Ümit ettiğim kadar beğenmedim maalesef.
İlk okuduğum kitabı ise 'Bir Gün Tek Başına' idi. Ve çok daha keyifle okuduğumu hatırlıyorum.

Bu kitabı çok keyifli bir mekan olan Librum Kitap-Galeri-Cafe'den almıştım: burada da paylaşmıştım.



YALANCI TANIKLAR KAHVESİ
Yazarı: Vedat TÜRKALİ
Yayın Hakları: Turkuvaz Kitap
(www.turkuvazkitap.com.tr)
-         Mart 2009, İstanbul
-         29. baskı / Şubat 2011
Türü: Roman     /        407ayfa


Kitaptan Alıntılar,

* Devrim şiir gibi oğlum; başka dile çevrilmesi güç iş!

* Lazı, Kürdü, Trakyalısı, Adanalısı, Egelisi, Orta Anadolulusu konuşmaya başlayınca, türlü yerel ağızlar, basit, ortak dertlerde tüm ayrılıklarını yitirivermiş, acılı bir besteyi oluşturan farklı notalara dönüşmüştü.

* Amazonlar söylencesi var, biliyorsunuz; bizim Ordu yöresinde egemenlik kurmuşlar. Erkeklerden döl alıp öldürüyorlar; yaşatmıyorlar aralarında.

         * Hergele, yük çekmeyen üstüne insan bindirmeyen başıboş atlara denir.

         * Clara Zetkin- 8 Mart ‘Dünya Kadınlar Günü’nü başlatan odur. Alman komünisti. Yanan fabrikada yaşamlarını yitirmiş kadın işçiler için o başlattı bu günü.

         * Anadolu’da bir kentte, Adliye Sarayı’nın karşısında ‘Yalancı Tanıklar Kahvesi’ varmış!
         Yalancı tanık arayan iş sahibi gidip biriyle anlaşır, duruşmaya çıkarırmış. Adam girmiş kahveye, bakınırken biri sokulmuş hemen; ‘Yardımcı olabilir miyim? Nedir sorun?’ ‘Bir alacak davası’ demiş adam. ‘Hala vermedi değil mi, o namussuz herif paranızı!’ Adam biraz çekinerek ‘Para benden isteniyor,’ demiş. Hemen yetiştirmiş herif: ‘Kaç kez vereceksiniz beyefendiciğim, kaç kez vereceksiniz!’ J

Yazım-Basım Hataları-

* Sf/40
İki de bir hastaneye…

* Sf/209
Önemli bir şey olursa evde (evden olacak) aramasını söyleyip…

* Sf/310
Yanlış ayırma,
Alla – h’ın

                                  Okuduğum tarih: 10 Mart 2013

SON SÖZ –

Vedat Türkali, 5 yıl aradan sonra yazdığı bu romanında Türkiyenin 70li yıllarına ayna tutuyor. Üniversiteli, sol görüşlü bir gencin gözünden Türk siyasi tarihinin en çalkantılı dönemlerinden birinin geniş bir panoramasını çizerken, barınamadığı bir toplum içinde yolunu çizemeyen Muhsinin tutkulu aşkını da zor günlerin öyküsüne katıyor. Kökleri o yıllara dayanan ve ağırlığını günümüzde çokça hissettiren toplumsal ve siyasal gelişmeler, sağ-sol çatışmaları, toplumsal güç olarak din ve sendikalaşmalar gibi konuların ve olayların sağlam bir fon oluşturduğu roman, 12 Eylül Darbesine doğru giderken, kahramanlarının hayatları üzerinden farklı bir bakış açısı getiriyor. 

"Doğru söylemiyordu. Sözünü etmişti ya, ev mev aramamıştı. İçinden gelmiyordu aramak. Daracık çatı katında onu bırakmayan bir şey vardı sanki! Reyhanla bölüştüğü mutlulukların o dağınık odaya sinmiş anıları mıydı? Olabilirdi, niye olmasındı!.. Devrimcilik savıyla diretmişti Reyhana! Devrimcilik adına ne yapıyordu peki? Hiç! Gizli örgüt bağı yoktu. Olmasını istememişlerdi… Kanlı olaylar, aylar boyu, beklentilerin de ötesinde, çeşitli illerde öylesine sıralanmaya başlamıştı ki, bu sağlıksız ortamda tek başına, neyi, nasıl düşünüp nasıl davranacağını bilmek başlı başına sorundu. Yapanı bilinmeyen tek kişilik cinayetlerle topluca saldırılar iyice sarıyordu ülkeyi."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder