29 Nisan 2018 Pazar

Okuma Halleri, Fotoğraflarla * O İyi Kitaplar Olmasaydı / Emin Özdemir

Kitapla ilgili yorumumu okumak isterseniz:

O İyi Kitaplar Olmasaydı - Emin Özdemir



Aşkım 


Defterimden...


Fındık ve Spocky 


Keyifli okumalarınız olsun ^-^



O İyi Kitaplar Olmasaydı - Emin Özdemir

* Kitap okuma hızımla blogda paylaşma hızım ters orantılı işlemeye devam ediyor maalesef. Bu kitabı eylül 2017'de okudum. Özdemir'i kitabını okuyarak uğurlamak istedim.
* Edebiyat adına yazarlardan ve kitaplardan bolca alıntının olduğu, Emin Özdemir'in farklı dönemlerdeki yazılarının bir araya getirildiği bir kitap. İki yazarla ilgili fikirlerine katılmasam da sayesinde birkaç kitap not ettim.



Okuma halleri fotoğraflarıma bakmak isterseniz:
Okuma Halleri, Fotoğraflarla * O İyi Kitaplar Olmasaydı / Emin Özdemir



O İYİ KİTAPLAR OLMASAYDI
Yazarı: Emin ÖZDEMİR
Türü: Deneme
Yayın Hakları: Bilgi Yayınevi
-   1. Basım Ocak 2017 2. Basım Şubat 2017
Kapak Tasarımı: Murat Sayın
-   347 sayfa


 Kitaptan Alıntılar;

        * O İYİ KİTAPLAR OLMASAYDI
         Okuduğumuz o iyi kitaplar olmasaydı şimdikinden daha kötü durumda, daha uzlaşmacı, daha itaatkar olurduk. İlerlemenin motoru olan eleştirel ruhun adı bile okunmazdı.
                                               Mario Vargas Llosa

        * Bütün hayat bütün insanlık bu kitaplarda anlatıldı, bitirildi. Yeni bir şey yaşamak, yeni bir kitap tanımak oluyor benim için. Kitaplarla ve onların yazarlarıyla 

        * Tarih imgelemde var edilmemişse tarih değildir. Kimse geçmişte var değildir, geçmiş şimdinin belleğinde var olan bir edimdir.
                                                        Carlos Fuentes

        * Milyonlarca gerçek kişinin -aralarında pek çok da çocuk olmak üzere- açlıktan ölmesi karşısında insanların fazla rahatsız olmaması ama Anna Karenina'nın ölümü karşısında acı çekmesi ne anlama gelir? Asla var olmadığını bildiğimiz birinin kederini paylaşmamızın anlamı nedir?        
                                                        Umberto Eco

        * Özgür insan, okuyan insandır. / Thomas Jefferson

        * Yazmak, hem konuşmak hem de susmaktır; sessiz çığlıklar atmaktır. / Marguerite Duras

        * Ne zaman birinin elinde Ayşe Kulin'den, Canan Tan'dan, Elif Şafak ya da İskender Pala'dan bir roman görsem sığ okur tipi gelir durur gözlerimin önünde.

        * John Steinbeck ... Fareler ve İnsanlar, adını, Robert Burns'un 'Bir Fareye' adlı şiirinden almıştır. Şair, bahçesini bellerken bir farenin yuvasını bozar; farenin, yuvanın halinden etkilenir, oturup o şiirini yazar Burns: 'En iyi planları farelerin ve insanların / Sıkça ters gider.' Sanırım, Steinbeck de bu dizelerin derinliklerinde romanın iki kahramanı, George Milton ile Lennie Small'un kurdukları düşlerin, planların yıkılışını bulmuş, romanına bu adı koymuştur.
         Ernest Hemingway'in Çanlar Kimin İçin Çalıyor romanı da bir şiirden alır adını. Şair John Donne, bir kilisede başrahiplik yapmaktadır. Şiirselliğin ağır bastığı vaazlar veriyor. Şöyle diyor bir vaazında: '... Ölünce bir insan eksilirim ben; çünkü insanoğlunun bir parçasıyım, işte bundandır ki sorup durma çanların kimin için çaldığını, senin için çalıyor...' Hemingay de romanında bu dizelerde geçen, 'çanlar kimin için çalıyor' sözünü romanına ad olarak seçer, bu adın çağırımsal örüntüsü içinde savaşın anlamsızlığını, insan yaşamında yol açtığı korkunç yıkımları gösterir.
         ... Yaşar Kemal, Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana... Bu söz, 19. yy'da yaşamış bir Alevi şairi olan Esiri'nin, İmam Hüseyin'e yazdığı mersiyede geçiyor: 'Ümmü Gülsüm, Zeynep hep yasta alem / Alemdar Abbas'ın kolları kalem / Takdir-i ezelde böyleydi ilam / Fırat suyu kan akıyor baksana.' Belli ki Kerbela gibi kanla, acı ve gözyaşıyla yoğrulmuş o trajik olayla romanında anlattığı acılı kopuşlar, hüzünlü savruluşlar arasında içsel bir kan bağı, içsel bir benzeşlik bulmuştur Yaşar Kemal.

        * Bal bal demekle ağız tatlı olmaz.

        * Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk hiçbir yere gitmiyor. / Edip Cansever

        * Duygular da bitkiler gibidir, her ortamda yetişmez.

        * Bu dünyada babasız bir kitap, öksüz bir cilt var mıdır? Başka kitapların soyundan gelmemiş bir kitap? / Carlos Fuentes


 ^-^ KEDİLER ^-^

        * Yürüdüğün yönü değiştir, olsun bitsin dedi kedi, yedi onu.

        * Fare, kedi, kapan nesnelerinin, simgesel bir işlevi var mıydı?

        * Soyutlama yetisi gelişmiş birkaç öğrenciyse nesnel kedi-fare öyküsünün derinliklerine inmiş...


 - Yazım-Basım Hatası-

        * Sf/ 68
         ... alagoriye...
                                                                  Eylül 2017


 Yazar Hakkında Bilgi=  Emin Özdemir, 1931 yılında Kemaliye'de doğdu. Pamukpınar Köy Enstitüsü'nden sonra Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi (1953). Amerika'da Colombia ve İndiana Üniversitelerinde 'metin hazırlama ve anlatım teknikleri' konusunda eğitim gördü. Hacettepe Üniversitesi Temel Bilimler Fakültesi Temel Türkçe Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Ankara Üniversitesi Basın ve Yayın Yüksekokulu, bugünkü adıyla İletişim Fakültesi öğretim görevliliğine geçti. Bu görevinden emekliye ayrıldı (1996). Emekliye ayrıldıktan sonra Türk Dil Kurumu'nun çalışmalarına etkin bir biçimde katıldı. Çalışmaları ve kitaplarıyla önemli katkılar sunan Emin Özdemir, 1 Eylül 2017 tarihinde aramızdan ayrıldı.


ARKA KAPAK –

Okuduğumuz o iyi kitaplar olmasaydı şimdikinden daha kötü durumda, daha uzlaşmacı, daha itaatkâr olurduk. İlerlemenin motoru olan eleştirel ruhun esamesi bile okunmazdı... Roman ve öykü olmasaydı özgürlüğün hayatı yaşanılır kılmadaki öneminin, özgürlüğün bir zorba, bir ideoloji ya da dinin ayakları altında çiğnenmesinin, hayatı nasıl bir cehenneme çevirdiğinin farkında olmazdık. Edebiyatın bizi yalnızca güzellik ve mutluluk düşlerine daldırmakla kalmadığı, aynı zamanda her türlü baskıya karşı gözümüzü açtığından kuşku duyanlar, yurttaşların davranışlarını beşikten mezara kadar denetim altında tutmaya kararlı tüm rejimlerin edebiyattan niçin bu kadar korktuklarını ve neden gözlerini bağımsız yazarların üstünden ayırmadıklarını sorsunlar kendilerine.
-Mario Vargas Llosa-

23 Nisan 2018 Pazartesi

Kambur - Şule Gürbüz

* Şule Gürbüz'ün ilk kitabıymış. Hem de 18 yaşında yazmış. 
* Coşkuyla Ölmek kitabını etkileyici bulduğum için Tezgah Kitabevi'nde 'Kambur'u görünce heyecanla aldım. Ve hatta eş zamanlı okuduğum iki kitabın arasına alıp okuyup bitirdim dün gece 😹 Sayfa sayısının azlığının yanı sıra bazı sayfalar tek cümle. Açıkçası ben kitaptan çok fazla bir şey anlayamadım 🙈 Altını çizdiğim yerler oldu pek tabii ancak genel manada kitabı algılayamadım 🙊


Coşkuyla Ölmek kitabıyla ilgili yorumumu okumak isterseniz:

Coşkuyla Ölmek - Şule Gürbüz



KAMBUR
Yazarı: Şule GÜRBÜZ
Türü: Roman
Yayın Hakları: İletişim Yayınları
-   1-3. Baskı 1992-2011                 - 4. Baskı 2012, İstanbul
Kapak Tasarımı: Suat Aysu
-   92 sayfa


^-^ KEDİLER ^-^

        * Uzaklardan bir kedinin okşanmak istediğini duyup seğirtti. Fena kedi değildi; beyaz üzerine açık gri birkaç benek (hata), hepsi o kadar. Profilden baktı; evet, bıyıkları da gür, ağzı burnu yerinde, hoş kedi. 'Kedinin kötüsü çekilmez, ama yine de iyidir.'

                                                                           Eylül 2017


Yazar Hakkında Bilgi=  Şule Gürbüz'ün ilk romanı Kambur (1992) ve öykü kitabı Zamanın Farkında (2011), İletişim'den; Ne Yaştadır, Ne Başta Akıl Yoktur (1993) adlı oyunu ve Ağrıyınca Kar Yağıyor (1993) adlı şiir kitabı ise Mitos Boyut Yayınları tarafından yayımlandı. Şule Gürbüz halen mekanik saat ustası olarak çalışmaktadır.


ARKA KAPAK –

Benden, bana kayıtsız kalınması ile benden nefret edilmesi arasında bir seçim yapmam istense, tereddütsüz, nefreti seçerim - kayıtsız kalınacak bir yanım yoktur. Ve ben söylemek isterim ki, her şey ve herkese kayıtsızım. Değilmişim gibi davrandığım durumlar, yaşıyormuşum gibi yapma zorunluluğumdandır.
Bana sorulsa bir gün "Kamburunun düzelmesini mi istersin, yoksa tüm insanların kambur olmasını mı?" diye, herkesi kambur görmek olurdu dileğim. Yerden yüksekliğimin bu gülünç santimleri yüzünden, yaşama da ölüme de sizlerden daha yakınım. Daha sonraları yerimi yadırgamamak için, yükselme isteğini bir türlü anlayamam.
Zaten bir portakalın doğusu batısı olduğuna inananlardan değilim - dolayısıyla dünyanın da...
Bana renk bile sormayın - bir beyazdan ya da sarıdan ne anladığınızı bilmeden size yanıt veremem.

"'Genç bir yazarın ilk eseri' denecek, 'juvenilia' kategorisine sokulacak hiçbir yanı yoktu Kambur'un. Olgun bir yazarın elinden çıkmış, acemiliği, sakarlığı olmayan, olgun bir metindi."
Murat Belge



Defterimden...


Keyifli okumalarınız olsun ^-^


18 Nisan 2018 Çarşamba

6-7 Eylül Olayları - Dilek Güven

* Yakın tarihimizin utancı 6-7 Eylül Olayları...
* İki kitabı da işledikleri konu itibariyle tam tarihinde okumak için bekletiyordum. Ancak maalesef Yılmaz Karakoyunlu'nun 'Güz Sancısı' kitabına bir türlü adapte olamadım. 



 '6-7 Eylül Olayları' kitabı Dilek Güven'in Bochum Ruhr Üniversitesi Tarih Fakültesi'ne verdiği doktora tezi. Almanca aslından çevrilmiş.
* Kitap kapsamlı bir araştırmanın ürünü. Konular üç ana başlık altında toplanmış. 
1) 6-7 Eylül Olayları'nı Yeniden Kurgulamak 
2) 6-7 Eylül Olayları'nı Baş Aktörleri 
3) 6-7 Eylül Olayları'nı Perde Arkası. 
Bunların yanısıra 'Önsöz - Giriş, Sonuç ve Ekler' bölümleriyle de konuyu her yönüyle toparlıyor. 
Olayların insani ve siyasi yanı, maddi ve manevi verdiği hasarlar, yaşananların yansıtılan yüzü ve saklanan gerçekleri, mahkeme süreçleri, öncesi-sonrası, günahı- sevabıyla 6-7 Eylül'ün ele alındığı kaynak bir kitap...




6-7 EYLÜL OLAYLARI
Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları ve Stratejileri Bağlamında
Yazarı: Dilek GÜVEN
Orijinal Adı: Nationalismus, Sozialer Wandel und Minderheiten: Die Ausschreitungen gegen die Nichtmuslime der Türkei (6./7. September 1955)
Türü: Siyasi Araştırma / Tez konusu
Yayın Hakları: İletişim Yayınları
-   1-6. Baskı 2006-2014,İstanbul   7. Baskı 2017, İstanbul
Kapak Tasarımı: Suat Aysu
Kapak Fotoğrafı: 6-7 Eylül 1955, İstiklal Caddesi (Foto Hisar)
Çeviri: Bahar Şahin
-   239 sayfa


Kitaptan Alıntılar;

        * 6-7 Eylül 1955'te, İstanbul ve İzmir'de, bu kentlerde yaşayan gayrimüslimlerin mülklerine saldırılmıştı. Dönemin başbakanı Adnan Menderes'in açıklamasına göre olayların sebebi, milliyetçi Türk basınında da ayrıntıyla haberleştirilen iki gelişmedir:
         1- Sözde, Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıs'ın Türk azınlığına karşı bir saldırı hazırlığı içindeydi. Bu duruma Hürriyet gazetesinin yazı kurulu misilleme tehdidiyle karşılık verdi ve hararetle 'İstanbul'da saldırabileceğimiz yeteri kadar Rumun yaşadığını' vurguladı.
         2- İstanbul Ekspres adlı akşam gazetesinin 6 Eylül 1955 tarihli bir haberine göre, Mustafa Kemal Atatürk'ün doğduğu Selanik'teki evde bir bomba patlamıştı.
         Başbakan Menderes, bu olayın Türk halkını öfkelendirdiğini ve spontane bir biçimde Rum azınlığa saldırıldığını iddia etti. Birkaç gün sonra, hükümet açıklaması tekrar gözden geçirilerek değiştirildi; olaylar, Türk komünistleri tarafından planlanmış ve hayata geçirilmişti. Olayları, 9 Eylül 1955'te 2000'in üzerinde kişinin 'komünist' görüşlerinden dolayı tutuklanması izledi. Ancak 1955'teki saldırıların gerçekten devletin yöneticileri tarafından planlandığını ve hayata geçirildiğini gösteren yeteri kadar dayanak mevcuttur.

        * Grup önderlerinin... Bir kısmında, gayrimüslimlerin ev ve işyerlerinin adreslerinin yazılı olduğu listeler bulunuyordu.

        * Olayların başlamasından birkaç hafta önce ilgili mahallelerin muhtarlarından ev ve işyerlerinin adresleri istenmişti.

        * Evlerin önce camlarına taş atılıyor, sonra giriş kapıları baltalar ve demir çubuklarla kırılıyordu. Eve girildikten sonra ise içeride ne varsa parçalanıyor ya da camdan dışarıya atılıyordu.

        * Kumkapı'da bir binanın süt kısmında Rumların ibadet ettiği bir bölüm vardı. Yukarı çıktığımda, şu manzara ile karşılaştım: İkonalar, şamdanlar, resimler, hepsi odanın ortasında toplanmıştı ve birileri üzerine sıçmıştı!

        * Özellikle Şişli ve Balıklı'daki Rum-Ortodoks mezarlıklarına zarar verilmişti. Buralarda mezar taşlarının parçalanmasıyla yetinilmemiş, mezarlardan çıkarılan iskeletler de kırılmış ya da yakılmıştı. Hatta bir olayda, henüz ölmüş bir kişinin bedeni mezardan çıkarılarak bıçaklanmıştı.

        * Polis memuru Hikmet Çolak, 6 Eylül 1955 günü, Sarıyer Karakolu'nun telefon santralında görevliydi. Emniyet Müdürlüğü'nden karakollara ve karakollardan Emniyet Müdürlüğü'ne yapılan telefon görüşmelerini bağlıyordu. Savcının 'Ne bildiği' ile ilgili soruya, 'Sizin de pek iyi bildiğiniz gibi, o gün, hırsızlık ve yangın olayları dışındakilere göz yummak için emir almıştık' şeklinde yanıt vermiştir.

        * Olaylardan üç saat evvel, yani saat dörtte, bize Emniyet Müdürlüğü merkezinden bir emir geldi. Saat beşten sonra hiçbir polis memuru karakolları terk etmeyecekti. Bu haber üzerine biz 5. Şube olarak hepimiz binada kaldık. Saat altıya doğru her taraftan, özellikle Beyoğlu'ndan saldırılarla ilgili haberler geliyordu. Dükkanlar yağmalanıp kiliseler yakılıyormuş. Polis şefimiz Celal Kosova o zaman Avrupa'daydı. Onun vekili olan Necati Eğinç'e sorduk. Kendisi ikinci bir emre kadar hiçbir müdahelede bulunmamamızı söyledi. Burnumuzun dibinde adamlar dükkanlar ve evleri yerle bir ederken görüyorduk ama hiçbir şey yapamıyorduk.

        * Evlerde, özellikle Rum kadınlara tecavüz edilmiştir. Balıklı Hastanesi Başhekimi'nin ifadesine göre, hastanede 60 kadın tecavüz nedeniyle tedavi görmüştür.

        * Tanıkların ifadelerine göre, komite bilirkişisinin, zarara uğrayanlardan hasarın tespiti için para istediği durumlar da olmuştu:
         'Çoğu tazminat alamadı. Komiteden bir bilirkişi gelip, 'Şu kadar tazminat talep edeceğiz. Ödemenin yarısını sen, yarısını ben alacağım' dedi. Bazıları, bu bilirkişilerin para almasını istemiyordu, o nedenle haklarından feragat ediyorlardı. Bu tazminat, daha çok Türkiye'nin Batılı müttefiklerini sakinleştirmek için tasarlanmıştı.

        * ... hükümet, ayaklanmaların sorumluları olarak önce 'komünistleri' ve 'hain provakatörleri' gösterdi. Zira istenmeyen sosyopolitik  eylemler ya da girişimler, hükümet tarafından derhal, 'kamufle edilmiş komünizm' olarak tanımlanıyordu. Oysa Türkiye'deki komünistlerin sayısı oldukça düşüktü. Ayrıca, komünistlerin ve sol grupların faaliyetlerinin gizli polis tarafından dikkatle takip edildiği de biliniyordu. 7 Eylül 1955'te emniyet amirliklerince komünist olarak bilinen 48 kişi tahrik ve tahrip suçlamasıyla tutuklanıp Harbiye'ye getirildi. Tutuklananlar arasında, diğerlerinin yanı sıra Aziz Nesin, Kemal Tahir... de bulunuyordu.
         ...
         ... sorgulamaları gerçekleştiren polis memurları da, tutukluların suçsuz olduğunu bildiklerini ifade etmekteydiler:
         'Olaylarla alakaları olmadıklarını biliyoruz, ama ne yapalım, emir ta yukarıdan geliyor. Biz sadece görevimizi yapıyoruz.'

        * Ancak saldırılar için İstanbul dışından da işçi getirildiği anlaşılıyordu. Selimiye Kışlası'ndaki toplam 977 tutukludan yalnızca 273'ü İstanbul'dandı. Diğerlerinin ikameti Sivas (145), Trabzon (117), Kastamonu (116), Erzincan (111) ve başka kentlerdeydi. Hatta Eskişehir'den, daha 5 Eylül 1955 günü, trenlerle polis nezaretinde İstanbul'a getirilen işçiler vardı.

        * Burada özellikle, hem DP hem de 'gizli polis'le işbirliği içinde olan üniversite öğrencisi Mürşit Yolgeçen, önemli bir rol oynamıştı.
         ...
         Mürşit Yolgeçen, saldırılarda kilit bir rol oynadı. Genç bir öğrenciydi ve o akşam, konuşma yaptığı her yerde omuzlarda taşındı. Sonra avukat oldu, garip işlere bulaştı ve öldürüldü. Olaylar nedeniyle birlikte yargılanırken, biz hapse gittik, o ise askere alındı. Daha sonra mahkeme tarafından suçsuz bulundu. (Orhan Birgit ile mülakat)

        * Dışişleri eski Bakanı Fuat Köprülü, Nisan 1960'ta, İstanbul Valisi Gökay vasıtasıyla özellikle Bayar, Menderes, Zorlu ve Gedik'in saldırıların organizasyonunda sorumluluğu olduğunu öğrendiğini açıkladı. Fakat saldırıların planlanmasında katkısı olan bazı hükümet üyeleri de, siyasi olarak güç durumda kaldıklarında ya da güvendikleri kişilerle konuşmalarda, özellikle Başbakan Adnan Menderes'in olayların planlanmasında sorumluluğunun bulunduğunu telaffuz ediyorlardı.

        * 6 Eylül 1955 akşamı Adnan Menderes ve Celal Bayar, Ankara'ya gitmek üzere İstanbul'dan ayrıldılar. 6-7 Eylül'deki olaylar daha akşam 19.00'da yıkıcı niteliğini ortaya koymuştu; hatta Menderes, eylemleri Taksim Meydanı'nda arabasının içinden izlemişti. Yine de iki devlet adamı herhangi bir müdahalede bulunmadan, Anlara yolculuklarına devam ettiler. İçişleri Bakanı Namık Gedik ise İstanbul'da, Vilayet'te kalıp; artan şiddet olayları nedeniyle Vali Gökay'a ulaşmaya çalışan emniyet güçlerine 'söz konusu olayların milli bir halk ayaklanması olduğunu' söyleyerek, müdahale etmemeleri yönünde talimat vermişti.

        * Yerli mallarının alınması için yapılan devlet propagandası, gazete ilanlarıyla yönlendiriliyordu: 'Her işte ve her yerde Türk malı kullan! Türk mağazalarından alışveriş et! Türkçe konuşmayana cevap verme! Türkiye'de herkesten fazla hakkın olduğunu unutma!

                                                                           Eylül 2017


Yazar Hakkında Bilgi=  Dilek Güven, 1969'da Braunschweig / Almanya'da doğdu. Hannover Üniversitesi'nde siyasal bilimler, sosyoloji ve sosyalpsikoloji öğrenimi gördü. 'İttihat ve Terakki Döneminde Türk Milliyetçiliği' başlıklı teziyle sosyoloji yüksek lisansını tamamladı. Yine Almanya'da Bochum Üniversitesi Tarih Bölümü'ne sunduğu 'Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları ve Stratejileri Bağlamında 6-7 Eyül 1955 Olayları' başlıklı teziyle doktor unvanını kazandı.


ARKA KAPAK –

Çok uluslu Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasının ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin, homojen bir ulus-devlet olma politikası çerçevesinde "vatan topraklarını Türkleştirmek" adına yürüttüğü faaliyetler, gayrimüslim azınlıkların aleyhine işleyen bir süreci de beraberinde getirmiştir. Kendisinden sürekli kötülük beklenen "gâvur"a karşı daima teyakkuz halindeki Cumhuriyet, ne yazık ki zaman zaman hukukdışı yollara sapmaktan da geri durmamıştır.

Türkiye tarihinin en karanlık ve utanç verici olaylarından birisi olan 6-7 Eylül 1955'te yaşananlar da, basit bir tahrikle açıklanamayacak kadar planlı, sistemli ve düzenli gerçekleşmişti. Yaşanan yağmalamalardan, yıkımlardan, talanlardan doğan maddi zarar bir yana, manevi anlamda ülkenin kozmopolit yapısı bir daha geri dönülemez biçimde parçalanmış, aslında buralı binlerce insan vatanlarını terk etmek zorunda kalmıştı. Dilek Güven, olayları yaşayanlarla bire bir yaptığı görüşmeler ve daha önce yayımlanmamış arşiv belgelerine ulaşarak ortaya çıkardığı bu kitabıyla 6-7 Eylül Olayları'nı hem tekrar hatırlamamızı sağlıyor, hem de olayların arka planındaki ilişkileri ortaya çıkarıyor. Unutmamak, ibret almak, ders çıkarmak için...



Defterimden...


Keyifli okumalar...


17 Nisan 2018 Salı

Penelope - Margaret Atwood

* Homeros'un Odysseia'sını Margaret Atwood Penelope ve on iki hizmetçisinin gözünden yansıtmayı tercih etmiş. Odysseus'un yirmi yıl süren maceralarını zaten Homeros'un destanından layıkıyla okuyoruz. Bu kitapta ise Odysseus'un uzun yıllar süren yokluğunda Penelope'un yaşadıklarınıa ve hislerine, ayrıca on iki hizmetçisinin akıbetlerinin gelişim süreçlerine şahit oluyoruz.
* Çok keyifli bir okumaydı 🍀📚




PENELOPE
Yazarı: Margaret ATWOOD
Orijinal Adı: The Penelopiad, 2005
Türü: Roman / Mitolojik
Yayın Hakları: Alfa Kitap
-   1. Basım: Ocak 2017
Kapak Tasarımı: Adnan Elmasoğlu
Çeviri: Dilek Şendil
-   160 sayfa


 Kitaptan Alıntı;

        * Bir engeli aşamazsan, çevresinden dolaş. Su öyle yapar.


 ^-^ KEDİLER ^-^

        * Kedi Gözü (1988, Afa)

        * ... eline oyuncak diye sakat bir kedi geçirmiş on yaşındaki yaramaz çocuklardan...


 - Yazım-Basım Hataları-

        * Sf/ 53
         ... bu kapının kalbe açıldığından, bu kapların tokmaklarını bulmayı...

        * Sf/ 68
         ... bu var, demişti
         Nokta yok!

        * Sf/ 94
         ... dolayısıyla ona söze geçirme hakkını elde edecekti.

        * Sf/ 140
         ... gittiğinden çok daha güzel kokular yararak geri geldiğinde...

        * Sf/ 155
         ... çamaşırlarını yukardık...

                                                                  Eylül 2017


Yazar Hakkında Bilgi=  Margaret Atwood'un otuz beşi aşkın roman, şiir, eleştiri denemeleri dünya çapında bilinmektedir. Atwood bugüne dek Damızlık Kızın Öyküsü (1985) adlı kitabıyla Governor General Ödülüne, Nam-ı Diper Grae (1996, Oğlak Yayınları) adlı kitabıyla da Giller Ödülü ve İtalyan Premio Mondale ödülüne değer görüldü. Kör Suikastçi'yle (2000, Oğlak Yayınları) Man Booker Ödülünü kazandı. Kanada Kraliyet Enstitüsü Üyesi olan Atwood, ayrıca Norveç Edebiyat Şeref Madalyası ile Fransız Sanat ve Edebiyat Şövalyesi unvanına layık bulunmuştur. Toronta'da yaşayan Margaret Atwood Amerikan Sanat ve Bilim Akademisi Edebiyat Enstitüsünün Yabancı Onur Üyesidir. Diğer kitapları şunlardır: Kedi Gözü (1988, Afa); The Edible Woman (1969); Surfacing (1972); Lady Oracle (1976); Dancing Girls (1977); Ademden Önceki Yaşam (1979, Afa); Bodily Harm (1981); Murder in the Dark (1983); Bluebeards Egg (1983); Wilderness Tips (1991); Good Bones (1992); The Robber Bride (1993); Antilop ve Flurya (2003, Oğlak Yayınları); Tufan Zamanı (Doğan, 2013); Ağacın En Tepesinde (Kırmızı Kedi, 2015) gibi çocuk kitaplarının yanı sıra pek çok şiir kitabı olan Atwood'un inceleme kitaplarından Başka Dünyalar da (Kolektif, 2014) Türkçe yayımlanmıştır.


Çevirmen Hakkında Bilgi=  Dilek Şendil, 1979 yılında Kadıköy Maarif Kolejini bitirdi. Kadıköy Yabancı Diller Yüksekokulu ve İstanbul Üniversitesi Amerikan Edebiyatı Bölümünde okudu. Çeviri serüvenine 1982 yılında yayımlanan Enid Blyton'un Cesur Hafiyeler adlı kitabıyla başladı. Bugüne değin pek çok çevirisi yayımlandı. Dilimize kazandırdığı kitaplar arasında, Balkanlarda Kaynayan Kazan (Robert D. Kaplan), Bağımsızlık Günü (Richard Ford), Modern Yunanistan Tarihi (Richard Clogg), Balkanları Tahayyül Etmek (Maria Todorova), Felicia'nın Yolculuğu (William Trevor), Mara ile Dann (Doris Lessing), Ölümsüzlük ve Pilgrim (Timothy Findley), Salome Urena (Julia Alvarez), Scipio'nun Düşü (Iain Pears), Çatalhöyük: Leoparın Öyküsü (Ian Hodder), Mitlerin Kısa Tarihi (Karen Armstrong), Atlas'ın Yükü (Jeanette Winterson) ve Dehşet Miğferi (Viktor Pelevin) sayılabilir.


ARKA KAPAK –

Odysseus’un karısı,
Troyalı güzel Helena’nın kuzeni Penelope
Odysseia’da vefakâr kadın olarak resmedilir. Helena’nın kaçırılmasından sonra çıkan Troya savaşına katılan Odysseus’un yirmi yıl tek başına bıraktığı karısı Penelope İthaka krallığını ayakta tutmayı, dikbaşlı oğlunu yetiştirmeyi, yüzü aşkın talibi idare etmeyi başarmıştır. Odysseus onca zorluğu aşıp sonunda yurduna döndüğünde karısının taliplerini ve bir nedenle on iki hizmetçisini öldürür.
Kolektif bilince dahil olmuş bir öyküyü yeniden yazan Atwood, öyküsünü Penelope ile asılan on iki hizmetçisinin ağzından anlatmayı yeğlemiş. Margaret Atwood hikâye anlatmadaki şiirsel ustalığıyla Penelope’ye yepyeni bir yaşam ve gerçeklik kazandırırken, eski çağların gizemine
bir yanıt arıyor.


Defterimden...


Keyifli okumalar...


16 Nisan 2018 Pazartesi

Okuma Halleri, Fotoğraflarla * Dilek Şurubu / Michael Ende

Kitapla ilgili yorumumu okumak isterseniz:

Dilek Şurubu - Michael Ende


Spocky 


Çılgın Balım 


Kültüy 


Defterimden...


Spocky 


Kültüy ve Fender ♥ 


Fındık 


Mırk mırkk:)


Keyifli okumalarınız olsun.
Çılgın Balım