Listenin 29. sırası:
Şimdiye kadar hiç kitabını okumadığınız dört yazardan birer kitap. Yazarların ikisi Türk, ikisi yabancı, ikisi kadın, ikisi erkek olmalı.
Kategorinin Türk yazarlar kısmı bitti:)
Kadın-Türk yazar kategorisi paylaşımım:
Karanlıkta Çok Güzelim - Nilüfer Açıkalın *Yaz Okuma Şenliği 2014*
Okuma halleri fotoğraflarıma bakmak isterseniz:
GÖLGEDE KALAN YILLAR
Yazarı: Memed
FUAT
Türü: Anı
Yayın
Hakları: Yapı Kredi Yayınları
www.ykykultur.com.tr
- 1. - 6.
baskı: Adam Yayınları, 1997-2001
- YKY'de
1. baskı: İstanbul, Şubat 2013
- 494 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
* O sırada Vedat
Örfi (Mısır'da) çölde bir film çekiyormuş. Hz. Muhammed'in yaşamıyla ilgili bir
film. Herhalde dinsel yasakları bilmediğinden olmalı, Hz. Muhammed'i
canlandırmaya kalkmış. Tutuklayıp bütün ekibiyle birlikte içeri atmışlar.
Elçiliğin araya girmesiyle zor kurtulmuş ceza yemekten.
* ... Kalamış'ta
deniz kıyısındaki salaş kahveler... Şimdi yok o kahveler. Eskiden Kalamış
iskelesinden Kurbağalıdere'nin ağzına kadar uzanan kumsalda derme çatma
yapılmış kır kahveleri vardı.
* Nazım'ın babası
Hikmet Bey Süreyya Sineması'nın müdürüydü.
* Bugün Opera
Pasajı'nın bulunduğu yerden Süreyya Paşa Sineması'na kadar yan yana sıralanan,
önleri küçük bahçeli, taş bodrum katlı, girişleri merdivenli, sahanlıklı, tahta
Kadıköy evleri vardı.
* ... işçilere
gönderilen bildiriler ele geçmiş. Bunları kimin yazıp gönderdiği araştırılırken
Nazım'dan da kuşkulanılmış olmalı ki bir gece Mithat Paşa köşkünü polisler
basmış. Bildirilerin yazıldığı daktiloyu arıyorlar.
Polisler bütün köşkü aramışlar,
bildirilerin yazıldığı daktilo yok.
Gene de Nazım alıp götürülmüş.
Sorgulanacak.
Ertesi gün dingin kafayla oturup
aralarında konuşurlarken bakmışlar daktiloyu kimse saklamamış.
... Bir de anneme soralım diye neneme
gitmişler.
'Aa, onu dün gece polisler Nazım'ı
götürdükten sonra, ne olur ne olmaz, belki gene gelirler diye, ben çatı katına
çıkarıp su deposunun arkasına sakladım,' demiş nenem çok doğal bir şey yapmış
gibi.
Şişmanlıktan yürürken bayağı zorlanan
bir kadını kucağında daktiloyla ki kat çıkıp su deposunun arkasına uzanmaya
çalışırken düşünebiliyor musunuz!..
'Peki, polisler köşkü ararken nerdeydi
daktilo?'
'Köşede pirinç ayıklamak için oturduğum
tabureyi hemen onun arkasına koymuştum, daktilo da etekliğimin altındaydı...'
* Pendik'te Pavli
adası... Bugün öyle bir ada yok. Denizi doldurarak yol yapmış, adayı karaya
bağlamışlar. Eskiden Pavli'ye Pendik'ten sandala binilerek gidilirdi.
* Soyadı
seçmek...
Nazım hiç oralı değildi. Onun bu
konudaki düşüncesi bir şiirinde açıklanmıştı:
Hasep, nesep, kan, soy, sop işinde
yoğum.
Çünkü ne soyu sicilli bir buldoğum
ne
de tecrübelik bir tavşan.
'Sen git al kendine bir soyadı,'
diyordu, 'ben de gerekirse seninkini kullanırım.'
Sonunda öyle anlaştılar.
Soyadlarının anlamlarına gülerken
anlamsız bir soyadı alma düşüncesine ulaştılar.
'Ran'ı annem seçti... Hiçbir anlamı,
çağrışımı olmayan bir sözcük bulduğu kanısındaydı.
Yıllar sona ona,
'Anne, Ran'ın anlamı neymiş, biliyor
musun?' diye sormuştum.
'Hiçbir anlamı yok, ben aldım onu,'
demişti.
'Ama varmış bir anlamı.'
'Ben aldım diyorum. Bilmez miyim? Yok
bir anlamı.'
'Şöyle diyorlar: Ran'ı tersten
okuyunca, nar oluyormuş, nar kırmızıymış, kırmızı da kızıl demekmiş, yani Ran
sözcüğü komünistin kısaltılmışı...'
Şaşkınlığını gizlememiş,
'Neler düşünüyorlar, nelerle
uğraşıyorlar...' diye gülmüştü.
* Haydarpaşa
Lisesi evli barklı, tabancalı bıçaklı kabadayı öğrencileriyle ünlüydü.
* O yıllarda
Marmara'nın kirleneceğini, denize girilemeyeceğini söyleseniz kimse inanmazdı.
Moda, Fenerbahçe, Caddebostan, Suadiye,
Bsotancı, Maltepe, kıyı boyunca plajlar birbirini izlerdi.
Yazlığa gelenler her sabah denize
giderlerdi.
* ... Aziz
Nesin'de hep birlikte tam anlamıyla çuvallamıştık. Düşün Yayınevi adına 50
liralık ilan veren bu ağabeyimiz, ne zaman gidip isteyecek olsak,
'Yapmayın çocuklar, sizin bende paranız
mı kalacak!' demekle yetinmişti.
Dergimiz kapandı, bizler dağıldık, o 50
lira Aziz Nesin'de kaldı. Ama sonradan bu olayı ne zaman anımsasam, varını
yoğunu Nesin Vakfı'ndaki çocuklara adayan bu yüce gönüllü insana nice 50
liralar helal olsun diye düşündüm.
* Piraye,
Nazım'ın Ayşe'nin Mektupları diye şiirleştirdiği mektuplarından birinde şöyle
der:
Sen beni kıskanıyorsun,
ve benim gülmem tutuyor.
Ben aşkı: hürmet
muhabbet
sadakat diye anlarım
(...)
Halbuki aşk sadece muhabbet sende.
Birkaç dize aşağıda da şunları ekler:
Hem biliyorum bu evhama neden düştüğünü:
ben içerde olsaydım
sen dışarda
aldatırdın beni.
İkimizde dışardayken beni aldatmadın
mı?
Sen alçaksın
ve dışarı çıkar çıkmaz
beni yine aldatacaksın.
^-^ KEDİLER ^-^
*
... yüksek duvarlı bir bahçenin içindeki
bu köşk, kedileri, köpekleriyle ünlüydü. Elde sepet, Kayışdağı'na, Alemdağı'na,
Maltepe'ye, Kartal'a gitmeye hiç gerek yoktu, herkes kurtulmak istediği kedi ya
da köpek yavrularını o duvarlardan içeri atardı.
* Köpekler,
kediler, ahırda hiçbir ile yaramayan, tıknefes bir midilli...
... kedilere manca...
*
Köpekler, kediler, ahırda hiçbir ile
yaramayan, tıknefes bir midilli...
kedilere manca...
* Birden kedi
sesleri doldu odaya. Ürkütücü bir kedi kavgası.
... nerde bu kediler? ...
Meğer kediler Mesut Lala'nın karnındaymış. ... karnından kedi sesleri
çıkarıyor.
... Mesut Lala'nın kedilerini
dinlemiştim.
* Bembeyaz bir
kediydi. Nenemin kedisi.
* ... koynumda
doğan kediye, zaten nenem bakıyordu. Onu İye'min hanım hanımcık kedilerinin
arasına getiremezdim.
* ... yabancı
köpek ya da kedi bahçeye girecek oldu mu canavar kesilirdi. Halamın yan
bahçedeki kedilerimi bizim bahçeye kesinlikle geçirmiyor...
* Ama kediler
köpeklerle dolu olduğu için o bahçeye kendi başıma gidemezdim.
* Cemilanım'ın
kedisi...
* Avını kollayan
bir kedi gibi dört ayak olup yere yaklaşarak...
* Önemli bir
eksiğimiz vardı: Kedimiz, köpeğimiz, tavuklarımız, hiçbir hayvanımız yoktu.
* ... suyu
yükseltmek gerekirdi. Çok fazla yükseltmek de olmazdı, çünkü kediler havuzun kenarına
gelip pusuya yatar, suyun yüzüne yaklaşan balıkları patileriyle vurup dışarı
alıverirlerdi.
* Dedem öyle
kediler köpeklerden pek hoşlanmaz, atları, inekleri severdi...
* ... kedime,
köpeğime bile nenemin baktığı düşünülerek...
* ... herif kedi
gibi yedi canlı...
* ... sayılar
belirsiz köpeklerle kediler gibi...
- Yazım-Basım Hatası-
* Sf/333
oğlu-
ndan
Okuduğum tarih: 23 Ağustos
2014
Yazar Hakkında Bilgi= Memet Fuat (1926,
İstanbul-19 Aralık 2002, İstanbul) Asıl adı Mehmet Fuat Bengü. 1946’da
Haydarpaşa Lisesi’ni, 1951’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz
Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Öğretmenlik, çevirmenlik, muhabirlik,
inşaatlarda mimar yardımcılığı gibi işlerde çalıştı. 1960’ta De Yayınevi’ni
kurdu. 1964-75 arasında Yeni Dergi’yi çıkardı. Bir önceki yılda çıkmış yazı,
öykü ve şiirlerden yaptığı seçmelerle Türk Edebiyatı adlı yıllıklar düzenledi
(1963-72). Çocukluğundan beri süregelen spor tutkusunu, yaşadığı çevredeki
çocukları sporculuğa yönlendirme yolunda değerlendirdi. 1972-80 arasında
voleybol erkek milli takımlarına antrenörlük etti. 1979-82 arasında
Anadoluhisarı Gençlik ve Spor Akademisi’nde öğretim görevlisi olarak voleybol
dersleri verdi. 1980-83 arasında Yazko Edebiyat dergisini yönetti. 1981’de Adam
Yayınevi’nin yerli yayınlar editörü oldu. 1987’de emekliye ayrıldı. 1985’te
yayımlanmaya başlayan Adam Sanat dergisinin genel yayın yönetmenliğini 1999’a
kadar sürdürdü. Yazılarında ağırlıklı olarak düşünce özgürlüğü, hoşgörü
üzerinde duran, çağdaş Türk şiiriyle yakından ilgilenen Memet Fuat, 1959’da
dergilerde çıkan yazılarıyla Ataç Eleştiri Armağanı’nı, 1961’de Düşünceye Saygı
adlı kitabının birinci basımıyla Türk Dil Kurumu Deneme-Eleştiri Ödülü’nü
kazandı. Çağdaşımız Makyavel a dlı kitabıyla 1992 Sedat Simavi Ödülü’nü Gülten
Akın’la paylaştı, 1995’te Kültür Bakanlığı “Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”nü,
1996’da Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü Altın Madalyası’nı aldı. 2004-2011
yılları arasında adına “Eleştiri-İnceleme-Deneme-Yayıncılık-Genç Şiir”
dallarında “Memet Fuat Ödülleri” verildi.
Başlıca yapıtları: Aşk ve Sümüklüböcek (1946, öyküler, Tuna Baltacıoğlu ile); Yaşadığımız (1951, roman); Düşünceye Saygı (1960, denemeler); Tiyatro Tarihi (1961); Türk Edebiyatı (1963-72, yıllıklar, 10 kitap); İlkokul Çocukları İçin Şiirler (1968, antoloji); Yunus Emre (1976); Şinasi (1977); Pir Sultan (1977); Karacaoğlan (1977); Ahmet Haşim (1977); Tevfik Fikret (1979); Çağını Görebilmek (1982, denemeler); Voleybol (1983, Mehmet Bengü adıyla); Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi (1985); Unutulmuş Yazılar (1986, denemeler); Çağdaşımız Makyavel (1992, denemeler); Seçilmiş Çeviri Şiirler (1992, antoloji); Dünya Yazınından Seçilmiş Kısa Oyunlar I-II (1993); Dünya Yazınından Seçilmiş Kısa Öyküler (1993); Türk Yazınından Seçilmiş Çocuklar İçin Şiirler (1993, genişletilmiş 2. basım); Türk Yazınından Seçilmiş Denemeler (1993); Türk Yazınından Seçilmiş Eleştiri Yazıları (1993); Düşünceye Saygı (1994, denemeler, genişletilmiş ikinci basım); Eleştiri Sorumluluğu (1994, denemeler); İki Yönlü Yozlaşma (1995, denemeler); Konuşan Toplum (1996, denemeler); Dağlarda Yüreğim (1996, denemeler); Özgünlük Avı (1996, denemeler); Her Yer Tiyatrodur (1997, eleştiriler); Gölgede Kalan Yıllar (1997, anılar); Sömürüsüz Bir Dünya (1998, denemeler); Çoğunluğun Gücü (1998, denemeler); Duyumsanmayan Karanlık (1998, denemeler), Yaşadığımız (1998, roman, yeni yazım); Bir Ayrılışın Öyküsü (1998, öyküler); Biçemden Biçeme (1999, denemeler); Yaşlı Bir Şaire Mektuplar (1999, denemeler); Nâzım Hikmet: Portreler (2001); Tartışmalar (2001); Aydınlar Sözlüğü (2001); Köroğlu (2001); A’dan Z’ye Nâzım Hikmet (2002); Konuşmalar (2002); Yazarlığın Eteklerinde (2002, anı); Toplum ve İnsan (2002); İncelemeler (2002); Kitap Eleştirileri (2002); Nasrettin Hoca Fıkraları (2002); Dadaloğlu (2002); Sana Deliler Gibi (2002, kısa roman); Ölünceye Kadar I-II (2003, günce); Adlin (2003, anlatı).
Başlıca yapıtları: Aşk ve Sümüklüböcek (1946, öyküler, Tuna Baltacıoğlu ile); Yaşadığımız (1951, roman); Düşünceye Saygı (1960, denemeler); Tiyatro Tarihi (1961); Türk Edebiyatı (1963-72, yıllıklar, 10 kitap); İlkokul Çocukları İçin Şiirler (1968, antoloji); Yunus Emre (1976); Şinasi (1977); Pir Sultan (1977); Karacaoğlan (1977); Ahmet Haşim (1977); Tevfik Fikret (1979); Çağını Görebilmek (1982, denemeler); Voleybol (1983, Mehmet Bengü adıyla); Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi (1985); Unutulmuş Yazılar (1986, denemeler); Çağdaşımız Makyavel (1992, denemeler); Seçilmiş Çeviri Şiirler (1992, antoloji); Dünya Yazınından Seçilmiş Kısa Oyunlar I-II (1993); Dünya Yazınından Seçilmiş Kısa Öyküler (1993); Türk Yazınından Seçilmiş Çocuklar İçin Şiirler (1993, genişletilmiş 2. basım); Türk Yazınından Seçilmiş Denemeler (1993); Türk Yazınından Seçilmiş Eleştiri Yazıları (1993); Düşünceye Saygı (1994, denemeler, genişletilmiş ikinci basım); Eleştiri Sorumluluğu (1994, denemeler); İki Yönlü Yozlaşma (1995, denemeler); Konuşan Toplum (1996, denemeler); Dağlarda Yüreğim (1996, denemeler); Özgünlük Avı (1996, denemeler); Her Yer Tiyatrodur (1997, eleştiriler); Gölgede Kalan Yıllar (1997, anılar); Sömürüsüz Bir Dünya (1998, denemeler); Çoğunluğun Gücü (1998, denemeler); Duyumsanmayan Karanlık (1998, denemeler), Yaşadığımız (1998, roman, yeni yazım); Bir Ayrılışın Öyküsü (1998, öyküler); Biçemden Biçeme (1999, denemeler); Yaşlı Bir Şaire Mektuplar (1999, denemeler); Nâzım Hikmet: Portreler (2001); Tartışmalar (2001); Aydınlar Sözlüğü (2001); Köroğlu (2001); A’dan Z’ye Nâzım Hikmet (2002); Konuşmalar (2002); Yazarlığın Eteklerinde (2002, anı); Toplum ve İnsan (2002); İncelemeler (2002); Kitap Eleştirileri (2002); Nasrettin Hoca Fıkraları (2002); Dadaloğlu (2002); Sana Deliler Gibi (2002, kısa roman); Ölünceye Kadar I-II (2003, günce); Adlin (2003, anlatı).
YKY'deki
Kitapları
A'dan Z'ye
Nâzım Hikmet, Ahmet Haşim, Biçemden
Biçeme, Dadaloğlu, Duyumsanmayan
Karanlık, Eleştiri
Üstüne, Gölgede Kalan
Yıllar, Güzelin
Yararlısı - Seçme Denemeler, Her Yer
Tiyatrodur, Karacaoğlan, Köroğlu, Namık Kemal, Özgünlük Avı, Pir Sultan
Abdal, Şinasi, Tevfik Fikret, Unutulmuş
Yazılar, Yunus Emre
http://www.ykykultur.com.tr/yazar/memet-fuat
ARKA KAPAK –
Nâzım’ın Piraye’sinin oğlu Memet Fuat’ın 65 yıllık anıları.
“Bu satırları yazarken altmış dokuz yaşındayım. Annem seksen dokuz yaşındaydı. Beni yirmi yaşındayken doğurmuş. Arada ondan uzak kaldığım, dedemin yanında oturduğum yıllar oldu, ama bana hiç ayrılmamışız gibi geliyor. En eski anım üç ya da dört yaşımdayken yaptıklarıma kadar gittiğine göre, demek ki altmış beş yıl onun çevresinde birtakım anılar biriktirerek yaşamışım.”
Keyifli okumalar...
alınacaklara eklendi :D
YanıtlaSil