Seray Şahiner 'Reklamı Atla' kitabıyla ilgimi paylaşımımı okumak isterseniz buraya lütfen:)
Isabel Fonseca dört yıl boyunca Doğu Avrupa'daki çeşitli Çingene gruplarıyla yaşamış bir gazeteci. Bu kitapta hem kendi gözlemlediklerini hem de tarihsel bilgileri paylaşmış.
Çingeneler hakkında merak ettikleriniz varsa mutlaka bu kitabı okumalısınız. Emin olun pişman olmazsınız. Ben çok etkileyici buldum.
Okurken bir çok hatta çok çok not aldım:) Tabii bir kısmını blogumda paylaşacağım.
Kitapta fotoğraflar da paylaşılmış. Onlardan bir kısmını aşağıda paylaşacağım.
BENİ AYAKTA GÖMÜN
Çingeneler ve Yolculukları
Yazarı: Isabel
FONSECA
Özgün Adı: Bury Me
Standing - The Gypsies and Their Journey
Türü: Araştırma
- Tarih - Etnoloji
Yayın
Hakları: Ayrıntı Yayınları
- Birinci
Basım 2002 (2000)
Kapak
İllüstrasyonu: Sevinç Altan
İngilizceden
çeviren: Özlem İlyas
- 368 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
* Asıl adının
Bronistawa Wajs olmasına rağmen, etrafta Çingene adı Papusza ile bilinirdi.
Papusza 'oyuncak bebek' demekti. Papusza, o güne kadar yaşamış en önemli
Çingene şarkıcı ve şairlerinden biriydi...
... Ficowski, Papusza'dan bir ideal olarak bahsediyor, onun
şiirlerinin Çingeneler arasında propaganda amaçlı kullanılabileceğini
söylüyordu. 'Göçebe yaşantısını bıraktıktan hemen sonra, 1950'li yıllarda şiir
sanatının doruğuna çıkmıştır' diyordu Ficowski. Papusza'nın şiirlerinin göçebe
hayat tarzı için bir ağıt olmasına karşın, hükümetin zorunlu yerleşikleştirme
politikasının bir savunucusu olan Ficowski, Papusza'nın bu değişikliklerin 'bir
katılımcısı ve savunucusu' olduğunu ileri sürüyordu.
... Papusza'nın şiirlerinin Problemy'de yayımlanmasını
izleyen iki ay içinde birkaç Çingene 'elçisi' Papusza'yı bulup tehdit
etmişlerdir.
Çok geçmeden Papusza, Çingeneler tarafından geleneksel
yaşamlarını sona erdirmek için başlatılan kampanyanın destekçisi olarak
görülmeye başlanmıştı. ... Papusza affedilmeyecek bir şey suç işlemiş, bir
gadjo ile işbirliği yapmıştı.
... Şiirlerinin yayımlanmasından sonra Papusza mahkemeye (Roman
mahkemesi) çıkarıldı. Cezası bir daha geri dönüşü olmaksızın gruptan atılmaktı.
Seliz ayını Silezya'daki bir akıl hastanesinde geçirdikten sonra, 1987'deki
ölümüne kadar otuz dört yıl tek başına, kimseyi görmeden yaşadı. Ficowski bile
belki de daha fazla zarar görmekten çekinerek, onunla irtibatı kesmişti.
* Roman dilinde
'yazmak' ya da 'okumak' anlamına gelen hiçbir sözcük yoktur. Çingeneler bu
etkinlikleri tanımlamak için başka dillerden ödünç aldıkları sözcükleri
kullanırlar.
* Sormak, cevap
almak için doğru yol değildir.
* Çingenelerin,
kadınların dizkapaklarının görünmesini ayıp saydıkları...
* Bir Çingene'yi
Çingene yapan yaşam biçimidir.
* Bulgaristan-
1947 Anayasasına göre Çingenelere ulusal azınlık statüsü verilmişti, bu da
dillerini rahatlıkla konuşabilmelerini sağlıyordu; ama 1971'de Anayasanın
gözden geçirilmesiyle bu statüleri ellerinden alınmıştı. Şimdi herkes, hoşlansın
ya da hoşlanmasın, 'eşit kılınmıştı'. Herkesin eşit biçimde Bulgar olması
demek, farklılıkların hoş görülmeyeceği anlamına geliyordu. ... ulusal basında
ve televizyonda Çingenelerden söz edilmesini yasaklamıştı. ('Özgür' basın
Çingene yerine hala 'bizim kara derili kardeşlerimiz' gibi deyişler kullanmayı
tercih etmektedir.) Kısa bir süre sonra, Türkler gibi Çingenelerin de Bulgar
isimleri alması gerekti.
* Dükalar ,
sessizlik ve yalnız kalma konusunda gadjo ile aynı fikirde değildi. Onlara göre
daha çok ve daha gürültülü olan her zaman daha iyiydi. Yalnız kalmak zorundaysanız
sizinle ilgili bir yanlışlık, utanılacak bir şey vardı. Çingeneler tahmin
edebileceğinizden daha zor durumlara dayanabilirler, ama yalnızlık kesinlikle
bunlardan biri değildir.
* İşe yarar bir
Roman atasözü, 'Yemek bulunca ye, sopa görünce kaç'...
* Roman dilince
az sayıda sözcük vardır, bu kısıtlılık da Roman dilini konuşanları becerikli
olmaya zorlar. Örneğin, depremi şöyle tanımlarlar: 'Dünya dans etti.'
* Bir kez, tam
poşet çayın üzerine sıcak su dökmek için kaynayan çaydanlığa eğildiğimde,
Dritta atılıp poşeti çekti. Poşeti kuruması için eteğine sürerken
'Islatacaksın,' diye beni azarladı. Şimdiye kadar hiç poşet çay görmemişti -
acaba ne olduğunu düşünmüştü?
* 1993
Çekoslovakya güzellik yarışmasına katılan Magdelana Babicka- Yarışmada ona
büyüyünce ne olacağı sorulduğunda Magdelana savcı olacağını belirtmiş ve
şunları söylemişti: 'Böylece kasabamızı siyah derili insanlardan tamamen
temizleyebileceğim.' Bu sözler yarışmayı izleyenlerden büyük alkış almıştı.
* ... buralarda
eğitim de başlı başına bir etnik sorundu. Çingenelere hangi dilde eğitim
verecektiniz? Transilvanya'da Macarca, başka yerlerde Rumence mi? Ya Roman
dili? Çingenelerin okula devam etmemelerinin nedeni, okula devam etmeyen birçok
kişiyle aynıydı. Başarısız olmuşlardı. Başarısız olmuşlardı; çünkü, okulda
öğrenim gördükleri dil, çoğunun evlerinde konuştukları dil değildi.
Çingenelerin kullandığı dil için eğitim sistemnide hiçbir düzenleme
yapılmamıştı (oysa Macar ve Alman azınlıklar okullarda kendi dillerinde eğitim
alabiliyorlardı). ... Çingene çocukları daha ilk sınıflardan zihinsel
engelliler için kurulmuş özel okullara gönderiliyordu. Geri zekalı değillerdi,
ama engelliydiler: Eğitim dilini konuşamıyorlardı ve bu da Çingenelerin
ayrımcılığa tabii tutulması, hatta dışlanması için yaygın bir mazeret
oluşturuyordu.
* Romanlar için
dilenmek, sadaka istemek diye bir kavram yoktur. Romanca'da dilenmek anlamına
gelen bir sözcük de yoktur. Bunun yerine 'kasabada dolaşmak' deyişi kullanılır,
kadınlarımız çoğunlukla erkeklerin yaptığı işlerin (bir şeyi tamir etmek, bir
düğünde müzik çalmak gibi) karşılığı olan parayı toplamaya çıkarlar.
* Varşova'da
istasyon arkası- Daha görmeden buranın kokusunu almıştım. Korkunun ve
yoksulluğun o dayanıklı kokusu, insan dışkısının kokusu. Kimse bir çukur
kazmaya bile yeltenmiyordu. Her şey bu kadar kötüydü. Bunları düşünüyordum,
aklımda başka hiçbir şey yoktu; pisliğe basmamaya çalışırken, pantolonlarını
sıyırıp çömelmiş tuvaletlerini yapan iki orta yaşlı adamın üzerine basıyordum
neredeyse. Büyük bir sıçanın üzerine basmış gibi salakça ayy diyerek geri
sıçradım; oysa onlar ne soğuktan, ne benden ne de onları izleyebilecek olan
herhangi bir kimseden rahatsız olmadan öylece oturup sohbetlerine devam
ettiler. ... V. S. Naipaul'un Hindistan kitaplarında anlattığı, nehir
kenarlarında, caddelerde, tren raylarının yanında 'beraberce' tuvaletlerini
yapan insanları düşündüm. ... Çingenelerin bakış açısından, kirlenmiş biri
varsa bu olaya baktığım için o da bendim.
* Ardı arkası
kesilmeyen Heidenjachen ('barbar avı' - aslında Çingene avı) on sekizinci
yüzyıl Hollanda Cumhuriyeti'nin bir özelliğidir. Ren bölgesindeki bir toprak
sahibinin av kayıtlarında, yakalanıp öldürülen 1835 'Çingene kadın ve bebek'ten
söz edilir.
Bu avın popüler bir spor haline gelmesinden çok önce, 1589
yılında Danimarka Çingene liderlere ölüm cezası verilmesini karara bağlamış,
bundan elli yıl sonra İsveç bütün Çingene erkeklerinin asılması kararını
almıştır. 1471 ve 1637 yılları arasında bugünkü Avrupa'nın ihtiyatlı
tavırlarını hiç yansıtmayacak bir şekilde, birleşen ulus-devletler akla hayale
sığmayacak zulümler gerçekleştirmiştir. ... İspanya, Almanya, Hollanda, Portekiz,
İngiltere, Danimarka, İskoçya, Polonya, Litvanta ve İsveç, Çingene karşıtı
yasalar çıkarmıştır. Çingeneler İngiltere'de asılıyor ve kafaları tıraş
ediliyordu. Düşman eyaletler uyguladıkları zulüm bakımından da birbirinden
ayrılıyordu. Moravya, Çingenelerin sol kulağını kesiyordu, Bohemya ise sağ.
... Almanya'nın en önde gelen Protestan prensi olan
Frederick William, 1686 yılında, Çingenelerin ticaret yapmasını ve barınmasını
yasaklamıştır.... 1714 yılında Mainz başpiskoposluğu, yasaklanmış bir hayatı
sürdükleri için tüm Çingenelerin yargılanmadan idam edilmeleri gerektiğini
açıklamıştır. (1725 yılında, Prusya'da, on sekiz yaşın üzerindeki tüm
Çingenelerin mahkemelere gönderilmeden asılması kararı alınmıştır. 1734 yılına
kadar bu yaş sınırı bazı eyaletlerde on dörde kadar indirilmiş, ihbarcılara
ödül vaat edilmiştir.)
* Nazilerin,
Yahudilerin dışında soykırım yapmayı planladığı tek ırk Çingenelerdi.
* Özel olarak
akıl hastanesindeki özürlüler (toplu katliamların ilk kurbanları) için
çıkarılmış yasalar kapsamına 'toplumsal sapkınlar' adı altında dahil
edilmişlerdi. 1933'de Kalıtımsal Hastalıkları Önleme Yasası ve Suçluların ve
Toplumsal Sapkınların Islahı için Düzenlemeler Yasası yürürlüğe girmişti. Bu
'önlemler' bağlamında Sinti ve Romanlar istekleri dışında
kısırlaştırılmışlardı. 1935 yılında çıkan iki yasa da Almanlar ve Avrupalı
olmayanlar (Çingeneler de bu gruba dahildi) arasında evliliği ve cinsel
ilişkiyi yasaklıyordu.
* İnsanların
tuzlu suyla beslenerek ne kadar yaşayabileceğini anlayabilmek için Alman ordusu
adına, Dachau ve Buchenwald'da Çingenelere deniz suyu enjekte edilmiştir.
Auschwitz'deki temel ilgi alanı kalıtım ve hastalıklardı (bu kampta pek çok
egzotik deneyin yanı sıra, deri üzerine asit dökme ya da göze asit enjekte etme
yoluyla renk değiştirme deneyleri de yapılmıştır.) Örneğin bir pire salgını
çıktığında, hasta, içinde değişik tuz ve asit karışımları olan küvetlerin
birinden çıkarılıp diğerine koyuluyordu. Tedavi başarılı olamadığında hastalar
hemen otopsiye alınıyordu.
* ... hamileliğin
ileri evrelerinde, kadınlara lekelihumma mikrobu enjekte edilip mikrobun fetus
üzerindeki etkisi inceleniyordu.
* Farklı insanlar
aynı şeyi farklı algılamaktadırlar; insanın tepkisi kendi yaşamının anlamını
belirler.
* ... tigani'den
kastedilen, bütün Rumenlerin de bu sözcüğe yüklediği anlamla, yozlaşmış ve
aşağı sınıftan Çingenelerdi.
* Slovakya'nın
popüler Başbakanı Vladimir Meciar (1993): 'Toplumsal olarak uyumsuz ve zihinsel
olarak geri olan nüfusu (Çingenelerin) çok fazla üremesini önlemek gereklidir.
Eğer biz onlarla uğraşmazsak, yakın bir gelecekte onlar bizimle
uğraşacaklardır.'
* Manuş Romanov
her zaman unutlmayacak hoş sözler söylemeyi beceriyordu, özellikle veda
konuşmalarında... Bir keresinde, bir Sofya gezisinin sonunda, Çingene halkı
için gözlerinde yaşlarla arkamdan şöyle seslenmişti: 'Beni ayakta gömün.
Hayatım boyunca dizlerimin üzerinde durdum.'
^-^
KEDİLER ^-^
* Örneğin, evde
köpek beslemek, daha da kötüsü kedi bulundurmak, kedilerin çok temiz hayvanlar
olduğunu ileri sürmek onları hayretler içinde bırakırdı. Çingeneler arasında
kedi, tüylerini ve cinsel organlarını yalayarak pisliği iç organlarına taşıdığı
için mahrime olarak kabul edilir.
- Yazım-Basım Hataları-
* Sf/ 138
... omu-
zlarda...
* Sf/ 182
... ayrımcılığa tabi
tutulması...
Ekim 2016
Yazar Hakkında Bilgi= Isabel Fonseca eğitimini Kolombiya
Ünviversitesi ve Oxford Üniversitesi'nde tamamlamıştır. Times Literary
Supplement'de yardımcı editörlük yapmaktadır. Soho Square'ı yayına
hazırlamıştır. Independent, Vogue, The Nation ve The Wall Street Journal gibi
pek çok dergide yazıları yayımlanmıştır. Londra'da yaşamaktadır.
Kapak İllüstrasyonu= Sevinç Altan, 1954 yılında doğdu.
1983'de Mimar Sinan Üniversitesi, Resim Bölümünden mezun oldu. Çalışmalarını
İstanbul'da sürdürüyor.
http://44a.com.tr/sanatcilar/sevinc-altan/
ARKA KAPAK –
Çingeneler hakkındaki
kişilerin bolluğundan ötürü onları tanıdığımızı sanıyoruz; oysa Avrupa' nın bu
en büyük ve en çilekeş azınlığı üzerine bilgimiz pek az. Yüzyıllarca baskıya ve
ayrımcılığa maruz kaldığı halde düzenin kıyısındaki " kenar mahalle"
de varlığını bugüne dek sürdüren bu halk, kendine özgü bir azınlık resmi
çiziyor. Peki, kimdir Çingeneler? Sokakta çiçekleri neden hep çingeneler satar?
Ve neden renkli giyinmeyi severler?
Isabel Fonseca, dört yıl boyunca Doğu Avrupa' nın çeşitli ülkelerini gezmiş ve buralardaki Çingene toplulukları arasında yaşamış bir gazeteci. Ezeli " günah keçileri" ve "yeryüzünün en boyun eğmez halkı" diye adlandırdığı Çingenelerin kapalı dünyasını aralayarak, dünyanın bilincinden silinmiş bu insanların künyesini çıkarıyor.
Sanılanın aksine yekpare bir grup olmayan Çingene toplumunun yazılı ya da sözlü bir tarihi yok. Yaşadıkları acılarla başa çıkmak için unutmayı kolektif bir sanat haline getiren bu insanlar için geçmiş ya da gelecek değil sadece içinde yaşanan an önemli. Hindistan' dan çıktıkları günden beri ne Hindistan' da ne de dünyanın başka bir yerinde bir " anavatan" kurma özlemine kapılmamış olmaları da bunun bir göstergesi. Aileyi devletten daha anlamlı bulan Çingenelerin vazgeçilmez önceliği tarih boyunca hiç değişmeden kalmış: Diledikleri gibi bir yaşam seçme özgürlüğünü korumak.
Göçebe yaşam tarzını artık büyük ölçüde terk etmiş olan Çingene halkı bugün çalkantılı bir değişim süreci yaşıyor. Fonseca, bu renkli toplumu bize tanıtırken, zevkle okunan bir seyahatname kurgusunu sağlam bir bilimsel yaklaşımla ustaca buluşturmuş. Beni Ayakta Gömün yazıyla ve teknolojiyle ilişkisi olmayan yersiz yurtsuz bir halkın, medeniyeti taşınmaz mallarla ve tapu belgeleriyle tanımlayan bir dünyadaki zorlu varoluşunu belgeleyen bir kitap; gerçek bir keşif yolculuğu...
Isabel Fonseca'nın kitabı zengin bir hazine: Bu sürükleyici sayfalarda, hem kendilerinin dışarıya kapalı tuttuğu hem de herkesçe gözardı edilen gizli bir dünya gözler önüne seriliyor. Zarif ve güçlü bir dille yazan Fonseca'nın kitabı, ustaca hayat verilmiş renkli karakterlerle dolu. Göz kamaştırıcı bir başarı.
- Salman Rushdie-
Beni Ayakta Gömün, kendime yakın bulduğum bir halkın az rastlanır derecede adil bir portresini çizen benzersiz ve olağanüstü bir çalışma. Renkli ve tutkulu bir üslupla bilimsel ve disiplinli bir yaklaşımın iç içe geçtiği bu kitap, hem Çingeneler hem de benim için büyük bir boşluğu doldurdu.
- Yehudi Menuhin-
Isabel Fonseca, dört yıl boyunca Doğu Avrupa' nın çeşitli ülkelerini gezmiş ve buralardaki Çingene toplulukları arasında yaşamış bir gazeteci. Ezeli " günah keçileri" ve "yeryüzünün en boyun eğmez halkı" diye adlandırdığı Çingenelerin kapalı dünyasını aralayarak, dünyanın bilincinden silinmiş bu insanların künyesini çıkarıyor.
Sanılanın aksine yekpare bir grup olmayan Çingene toplumunun yazılı ya da sözlü bir tarihi yok. Yaşadıkları acılarla başa çıkmak için unutmayı kolektif bir sanat haline getiren bu insanlar için geçmiş ya da gelecek değil sadece içinde yaşanan an önemli. Hindistan' dan çıktıkları günden beri ne Hindistan' da ne de dünyanın başka bir yerinde bir " anavatan" kurma özlemine kapılmamış olmaları da bunun bir göstergesi. Aileyi devletten daha anlamlı bulan Çingenelerin vazgeçilmez önceliği tarih boyunca hiç değişmeden kalmış: Diledikleri gibi bir yaşam seçme özgürlüğünü korumak.
Göçebe yaşam tarzını artık büyük ölçüde terk etmiş olan Çingene halkı bugün çalkantılı bir değişim süreci yaşıyor. Fonseca, bu renkli toplumu bize tanıtırken, zevkle okunan bir seyahatname kurgusunu sağlam bir bilimsel yaklaşımla ustaca buluşturmuş. Beni Ayakta Gömün yazıyla ve teknolojiyle ilişkisi olmayan yersiz yurtsuz bir halkın, medeniyeti taşınmaz mallarla ve tapu belgeleriyle tanımlayan bir dünyadaki zorlu varoluşunu belgeleyen bir kitap; gerçek bir keşif yolculuğu...
Isabel Fonseca'nın kitabı zengin bir hazine: Bu sürükleyici sayfalarda, hem kendilerinin dışarıya kapalı tuttuğu hem de herkesçe gözardı edilen gizli bir dünya gözler önüne seriliyor. Zarif ve güçlü bir dille yazan Fonseca'nın kitabı, ustaca hayat verilmiş renkli karakterlerle dolu. Göz kamaştırıcı bir başarı.
- Salman Rushdie-
Beni Ayakta Gömün, kendime yakın bulduğum bir halkın az rastlanır derecede adil bir portresini çizen benzersiz ve olağanüstü bir çalışma. Renkli ve tutkulu bir üslupla bilimsel ve disiplinli bir yaklaşımın iç içe geçtiği bu kitap, hem Çingeneler hem de benim için büyük bir boşluğu doldurdu.
- Yehudi Menuhin-
Defterimden...
Kitaptan...
Keyifli okumalarınız olsun ^-^
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder