29 Ocak 2018 Pazartesi

Çernobil Duası - Svetlana Aleksiyeviç

* Kitabı ağustos ayında okudum. Hala aylar önce yaptığım okumaların blog yazılarını bitirmeye uğraşıyorum.

* Kitabı okumamdan bir hafta kadar önce Youtube üzerinden 'Çernobil'de Ne Oldu - Aljazeera Türk Belgesel' isimli bir belgesel izledik Fazıl'la. Hüzünle, hayretle, kızgınlıkla, korkuyla karışık duygular içinde tamamladık izlemeyi. Etkisinden kurtulmak kolay değil... Çocukluğumdan beri bilirim duyarım Çernobil faciası diye. Hatta ülkemizde bile radyasyonlu çayların ekran önünde afiyetle içilip sağlıklı olduğunun ispat edilmeye çalışıldığına bile şahit olduk maalesef... Belgeseli izlemek facianın insanı boyutlarda yani günlük, sıradan hayata etkilerini görmek, bu faciayı yaşayanların yaşadıklarını kendi cümleleriyle tüm duygularını yansıtarak dile getirmelerini dinlemek açısından etkileyiciydi.

* Aradan birkaç gün geçti arkadaşım Ebru ile ortak bir kitap okuma sevdasına düştük. Aslında bu yeni bir kitap almak adına bahanemizdi çünkü ortak kitaplarımız birkaç tane vardı. Rutin D&R gezimizde karşıma bu kitap çıktı. Henüz belgeselin izleri ruhumdayken hemen bu kitabı da okumak istedim. Ebru da tamam deyince ikimiz de aldık ve aldığımız gibi de okumaya başladık.


* Dünya yakın tarihinde tüm insanlığı (insani olarak!), hayvanları ve doğayı etkileyen yüzyılın faciasının sivil ve siyasi yanlarını ele alan kitabı şayet ilginiz dâhilindeyse mutlaka okuyun ve hatta belgeseli de izleyin derim.

* Patlamanın etkisi altındaki bölgeleri nasıl etkilediğini, insanların nasıl kandırıldıklarını, bilinçlendirilmediklerini, siyaset ve maddiyat uğruna nasıl hiçe sayildiklarini okuyun. Yüzyılları bulacak bu patlamanın sonuçları... Dünü, bugünü, yarını acı dolu...

* Nobel ödüllü yazarın kitaplığımda iki kitabı daha var ve ben bu aylar içinde o iki kitabını da okudum aslında: Kadın Yok Savaşın Yüzünde ve İkinci El Zaman. 



Okuma halleri fotoğraflarıma bakmak isterseniz:

Okuma Halleri, Fotoğraflarla * Çernobil Duası / Svetlana Aleksiyeviç




ÇERNOBİL DUASI
GELECEĞİN DÜNYASI
Yazarı: Svetlana ALEKSİYEVİÇ
Orijinal Adı: Çernobilskaya Molitva - Hronika Budeşego
Türü: Tarihi - Belgesel - Anı
Yayın Hakları: Kafka, Epsilon Yayınevi
-   1. Baskı: Nisan 2017
Kapak Uygulama: Berna Özbek Keleş
Rusça aslından çeviren: Aslı Takanay

-   460 sayfa


 Kitaptan Alıntılar;

        * 26 Nisan 1986 gecesi, saat 1!i 23 dakika 58 saniye geçe - Belarus sınırı yakınlarındaki Çernobil Nükleer Santrali'nde meydana gelen bir dizi patlama, 4 nolu reaktörü yerle bir etti. Çernobil felaketi, 20. yüzyılın en büyük ve en ağır teknolojik felaketi olarak tarihe geçti.

        * İnsan sadece kendisini kurtardı, kendi dışındaki tüm canlılara ihanet etti. Köyler boşaltılır boşaltılmaz gruplar halinde bölgeye gelen silahlı asker ve avcılar hayvanları vurdu.

        * Stalin'in Gulag'ları oldu, Auschwitz oldu... Çernobil oldu... Ve 11 Eylül oldu New York'ta... Tüm bunların bir kuşağın yaşamına sığması akıl alır şey değil.

        * Ölümden korkmuyorum. Kimse iki kere gelmez hayata.

        * Her hayvan insandan korkar. Hayvana elini sürmezsen, önünden geçer gider. Eskiden ormanda insan sesi duysan, sese koşardın, artık insan insandan kaçar oldu. Tanrı beni ormanda bir insana rastlamaktan korusun!

        * Çernobil... Savaşlar üstü bir savaş. İnsanın ondan kaçabileceği hiçbir yer yok. Ne toprakta, ne suda, ne de gökyüzünde.

        * Sevdiğim kahramanlardan Prens Mışkin'in de (Budala/Dostoyevski) dediği gibi: 'Bir ağaç görüp de mutlu olmamak mümkün mü?'

        * ... kimin kaç röntgen radyasyona maruz kaldığı askeri sırdı. Şerefsizler! ... ne kadar radyasyon aldığını sana söylemezler.
         Doktorlar nasıl tedavi etsin ki bizi? Yanımızda hiçbir belge getirmedik. Ben bizzat uğraştım... Gerekli yerlere başvurularımı yaptım... Üç yanıt elde ettim sonuçta. Birinci yanıt: Belgeler, üç yıllık zorunlu muhafaza süresi sonlanınca imha edildi. İkinci yanıt: Belgeler, perestroyka sonrası orduda küçülmeye gidildiği ve birliklerin dağıtıldığı dönemde imha edildi. Üçüncü yanıt: Belgeler, imha edildi, çünkü radyoaktif haldeydiler. Ya da belki, o belgeler, hiç kimse hakikati öğrenemesin diye imha edildi, olamaz mı?

        * Kazayı takip eden ilk günlerde rasyasyonla, Hiroşima ve Nagazaki'yle, hatta X ışınları ile ilgili bütün kitaplar kütüphaneden yok oluverdi. Etrafta dolaşan bir söylentiye göre yetkililer vermişler bu talimatı, insanlar paniğe kapılmasın diye. Bizim huzurumuz içinmiş. Bunun esprisi bile yapılıyordu hatta; eğer Çernobil, Papua Yeni Gine'de patlasaydı, Papualılar dışında bütün dünya korkudan tir tir titrerdi zaten, diye. Hiçbir tıbbi tavsiye yoktu... Hiçbir bilgi verilmiyordu.

        * Çernobil'de yaptığım çekimleri çocuklara izlettirmiştim bir keresinde. ... Utangaç, pek konuşkan olmadığı anlaşılan bir oğlan kekeleyerek, yanakları kızararak şunu sordu: 'Orada terk edilen hayvanlara yardım etmenin bir yolu neden bulunamadı?' Evet, neden? Böyle bir soru hiç gelmemişti benim aklıma. Ve yanıt da veremedim o çocuğa...

        * Ancak insan, istisnasız her şeyi yok edebilecek bir varlık. Bütün canlıları öldürebilir insan. Artık bu, hayal gücünü zorlayan bir şey olmaktan da çıktı üstelik...

        * Benim bakış açıma göre bizler, birer bilimsel araştırma materyaliyiz. Avrupa'nın göbeğindeki... uluslararası bir laboratuvarın inceleme nesneleriyiz... Biz Belaruslular, on milyon insanız, iki milyondan fazlasmış kontamine olmuş bölgede yaşıyor. Doğal bir laboratuvar burası. Verileri kaydet, deneyini yap. Her taraftan gelenler var, dünyanın her köşesinden. Tezler yazılıp savunuluyor, monografiler yayınlanıyor. Moskova ve Petersburg'dan... Japonya'dan, Almanya'dan, Avusturya'dan... Her yerden geliyorlar,çünkü gelecekten korkuyorlar...

        * Dünya ikiye bölündü: Bir biz varız, Çernobilliler, bir de siz, bütün diğer insanlar. Fark ettiniz mi bunu? Biz burada şöyle vurgular kullanmayız: Ben Belarusluyum, ben Ukraynalıyım, ben Rusum... Herkes kendine Çernobilliyim der. 'Biz Çernobil'deniz', 'Ben Çernobilliyim'. Ayrı bir halkız sanki... Yeni bir ulus...

        * Bir biliminsanıyla aramızda geçen sohbeti hatırlarım: 'Binlerce yıl sürecek bu,' diye anlatmıştı bana. 'Uranyum, 238 yarı ömürde çözülür. Zaman birimine çevirirsek bunun karşılığı bir milyon yıl eder. Toryum içinse bu süre 14 milyon yıla tekabül eder.'

        * Bir ara. bir nükleer patlama meydana gelmesi yönünde ciddi bir tehlike oluşmuştu ve reaktörün altındaki suyun mutlaka tahliye edilmesi gerekmişti, zira bu su, eriyik haldeki uranyum ve grafit ile buluşursa kritik kütleye ulaşacaktı. Meydana gelecek patlamanın gücü üç ile beş megaton arasında olacaktı. Sadece Kiev ve Minsk yerle bir olmayacak, Avrupa'nın büyük bir kısmı da yaşanmaz hale gelecek. Tasavvur edebiliyor musunuz bunu?! Avrupa çapında bir felaket. Görev belirlendi: Bu suya dalıp drenaj kapağının vanasını açacak insanlara ihtiyaç vardı. Bu işi yapacaklara araba, ev, sayfiye evi ve aileleri için sonsuza dek maaş bağlama sözü verildi. Gönüllüler aranıyordu. Ve aranan gönüllüler bulundu! Gençler suya daldı, birçok kez dalış yaptılar ve o vanayı açmayı başardılar, gönüllü ekibe yedi bin ruble verildi. Vaat edilen araba ve daireler ise unutuldu.

        * Ancak 1 Mayıs ve Zafer Bayramı kutlamaları sona erdikten sonra ekrana çıkıp konuştu Gorbaçov: Endişelenecek bir şey yok, yoldaşlar, durum kontrol altında... Yangın, sadece yangın çıktı. Olağanüstü bir şey yok... İnsanlar orada yaşamaya, çalışmaya devam ediyor...
         İnanmıştık ona...

        * Buradaki insanlar birer 'kara kutu'... Her uçakta 'kara kutu' bulunur, uçuşla ilgili tüm bilgileri bu kutular kaydeder. Uçak düşünce de, 'kara kutuları' ararlar.
         Herkes gibi bir hayat sürdüğümüzü sanıyoruz... Dolaşıyoruz, çalışıyoruz... Aşık oluyoruz... Ama hayır! Biz aslında gelecek için bilgi kaydediyoruz...

        * Ve genel olarak anladım ki, hayattaki korkunç şeyler sessizce ve doğal bir şekilde gerçekleşiyor...

        * 1993 yılında sadece bizde, Belarus'ta, kadınlar 200 bin kürtaj yaptırmış. Başlıca neden, Çernobil. Biz artık bu korkuyla yaşıyoruz...


        * Kıştım'ı hatırlayın ve Semipalatinsk'i... Stalin devleti. Hala her anlamda Stalin devletiyiz...
      
        * Çernobil Nükleer Santrali'nin nasıl da ışık hızıyla inşa edildiği hakkında yazıldı. Tam da Sovyet usulü inşa edilmişti. Japonlar böyle bir tesisi inşa etmek için on iki yıllarını veriyor, ama biz iki-üç yılda bitiriverdik. Bu derece kompleks ve özel bir tesisin kalitesi ve güvenilirliği, ancak sığır yetiştiriciliği için inşa edilen bir tesisteki kadar. Bir tavuk çiftliğindeki kadar! Herhangi bir malzeme yetersiz gelince, önceden yapılan planları bir kenara koyup o an el altında ne varsa o malzemeyle devam etmişler. ... İdari kadroda bir tane bile nükleer fizikçi yok. Elektrik mühendisleri var, türbin uzmanları var, politik görevliler var, ama bir tane bile bu alanın uzmanı yok. Tek bir fizikçi yok...
         İnsan henüz hazır olmadığı bir teknoloji keşfetti. Daha o seviyede değil insan. Bir çocuğun eline silah verilebilir mi?


^-^ KEDİLER ^-^

        * Kedilerin de ölü fare yemeyi bıraktıklarını anlattılar bana...

        * Oysa o köpekler insan sesine koşuyordu... Kediler de...

        * Yine çocukken, kedi yavrularının doğumunu da gördüm.

        * Kedi yavruları doğduğunda...

        * Herkes tasını tarağını toplayıp gitmişti, ama kedilerle köpekler burada kaldı.

        * Kediler açlıktan artık salatalık yiyordu... Domatesi yiyordu...

        * Minik güzel bir kedim vardı. Vaska'ydı adı. Kışın aç fareler her yanı kuşatmıştı, kaçış kurtuluş yoktu. Artık battaniyenin altında filan dolanıyorlardı. ... Vaska yetişti imdadıma. Ölürdüm o olmasa... ... Sonra Vaska ortadan kayboldu... Kediler de öyle açtılar ki...

        * Burada sadece ben ve bir de kedi yaşıyoruz. Artık başka bir kedim var. Polislerin kornasını duyunca kedi de ben de heyecanlanıyoruz.

        * Size diğer kedi yavrusunu nasıl bulduğumu anlatayım. Vaskacığım ortadan kaybolmuştu... ... bakındım, seslendim: Vaska, Mırmır... Vaska! Mırmır! Başlarda bir sürüsü koşturup gelirdi, ama sonra kayboldular ortalıktan. ... Üçüncü gün bir de baktım bu yavru bakkalın orada oturuyor. ... Miyavlıyor. ... Kediler insan dilini anlamıyor, peki ama Vaska nasıl anlıyordu ne dediğimi? İlerliyorum biraz, peşimden koşturuyor. Miyav... 'Sana biraz domuz pastırması keseceğim.' Miyav... 'İkimiz birlikte yaşarız.' Miyav... 'Sana Vaska diyeceğim.' Miyav... Ve işte iki kışı devirdik bile onunla...

        * Vaskam da fare kovalıyor.

        * Radyodan duyuru yaptılar: Kedileri götürmek yasak! Kızım, gözyaşları içinde, sevgili kediciğini kaybedeceği korkusuyla işte o an kekelemeye başladı. Tamam, biz de kediyi bavula koyarız öyleyse! Bavula girmedi tabii, hepimizi tırmaladı. Kaçtı...

        * Bizimle birlikte kediler de geri döndü. Köpekler de.

        * Yanında beş çocuğuyla, beraberlerinde getirdikleri kedileri Metelitsa oturuyor.
         Topladık eşyaları, kedi tren istasyonuna kadar adım adım takip etmişti bizi, onu da yanımıza alık.     

        * Yolda yabanileşmiş köpeklere, kedilere rastladık.

        * Terk edilmiş bir ev... Kapısı, penceresi kapalı. Pencerede bir kedi yavrusu. Kilden yapılmış bir biblo sandım onu. Yaklaştım: Canlı. Saksılardaki bütün çiçekleri yemiş. Sardunyaları. Nasıl girmiş ki oraya? Orada mı unutulmuş yoksa?

        * Kediyi dövme. Yoksa fareler her şeyi yer.

        * Kapıyı açıyorsun, içeride bir kedi oturuyor.  

        * ... ağırkanlı kedibalıkları yüzüyordu nehirde.

        * Köpeklerle kediler ise bahçe kapılarının yakınlarında durup ev sahiplerinin dönmesini bekliyordu.

        * ... gidenlerin ardından bölgede çok sayıda evcil hayvan kaldı: kediler, köpekler...

        * Kediler gözlerinin içine bakıyordu insanların, köpekler uluyarak otobüslere binmeye çalışıyordu peşlerinden.

        * Başta evlerin kapıları mühürlüydü. Mühürleri sökmedik biz. Pencerede oturan bir kedi görüyorsun, nasıl ulaşacaksın ki ona?

        * Kediler daha zeki, onlar için saklanacak yer bulmak daha kolay. Bir kedi yavrusu toprak kabın içine saklanmıştı. ... Ocağın altından çekip çıkardığım yavrular oldu. ... Bir eve giriyorsun, çizmenin hemen kenarında kurşun sıyırmış gibi tırmalıyor bir kedi, sonra sen elinde tüfek onu kovalıyorsun. Bir deri bir kemik hepsi ve leş gibi pis. Hepsi birer tüy yumağı. ... Kedilerle köpekler yumurta yiyordu. ... Etrafta tavuk kalmayınca köpekler kedileri yemeye başlamıştı...

        * Yaşlı bir kadıncağız bulduk... Kulübesine kilitlemiş kendisini; beş kedisi, üç de köpeği vardı. ... Zor kullanarak aldık hayvanları, ama bir kediyle bir köpek onda kaldı.

        * Köpeklere kıyasla daha az kedi vardı. Acaba insanların peşinden mi gitmişti kediler?

        * Yanımızdaki polis memuru... Aklını oynattı. Hastaneye yatırdılar... Siyam kedilerine çok üzülmüştü.

        * Benim ruhum da, aklım da etkilenmedi orada... Pisiler ve Kuçular... Eh, hanımefendi! Vurdum hepsini. Buydu işim.

        * ... kedilerle köpekleri vurulurken görüp görmediğimi soruşunu hatırladım; nasıl yatıyordu o hayvanlar sokaklarda!

        * Beraberinde bir ikona, bir kedicik ve ağzı bağlanmış bir bohça var.
         Nineciğim kediyi götüremezsin. Yasak çünkü. Tüyleri radyasyon yayıyor.
         Olmaz, çocuklar, kedim olmadan gidemem ben. Nasıl bırakayım onu burada? Yapayalnız kalır. Benim ailem o.

        * Yabani kediler ise çeteler halinde dolanmaya başladı bile, onlar da insanlardan korkmuyor.

        * ... kediler sürekli kaşınıyor...

        * ... üç kuyruklu bir kediye rast gelmişmiş...

        * Köyümüzden geriye üç mezarlık kaldı: ... ikincisinde giderken ardımızda bıraktığımız, vurularak öldürülen kedi ve köpekler...

        * Etrafta kedi sürüleri...

        * İnsan yerine bir kedi çıkıyor karşına...

        * Boş köyler... Köyde yaşayanlar sadece tavuklar ve kediler..

        * Terk edilmiş bir köyün sokağında yabani bir tilki dolanıyor. Sessiz, uysal. Yabani kedilere, tavuklara sürtünüp duruyor.

        * Ormana dönüşen sokaklarda kediler kuyrukları havada koşuşturuyor. Hiç insan yok. Kediler çiftleşiyor. Her şey çiçek açıyor. Güzellik ve sessizlik.ve işte kediler yola doğru koşuyor...

        * Bir askerin bir kediyi kovalayışını hatırlıyorum... 'Kedinin üstünde' makineli tüfek gibi çalışmıştı dozimetre: çat, çat, çat. İkisinin arkasından da bir kızla oğlan koşuyordu... Kedi onlarınmış...

        * Yumurtaları ... bahçeye savurdu: Kedimizle köpeğimiz için.


- Yazım-Basım Hataları-

        * Sf/ 100
         İçerler ve konuşlar...

        * Sf/ 287
         Endişelenecek bir şey, yoldaşlar, durum kontrol altında...

        * Sf/ 305
         Kilise korusunda şarkı söylüyorum.

         Priyat'tan...


                                                                  Ağustos 2017


ARKA KAPAK –

'2015 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi Svetlana Aleksiyeviç’in büyük eserlerinden Çernobil Duası, Çernobil Nükleer Felaketi ve sonrasında yaşananlara dair can acıtıcı bir sözlü tarih çalışması…'

İsveç Akademisi, Svetlana Aleksiyeviç’e Nobel Ödülü verdiğinde yazarın “yeni bir edebi tür” yarattığını belirtmiş, eserlerini de “duyguların ve ruhun bir tarihi” sözcükleriyle betimlemişti. Aleksiyeviç uzun bireysel monologları farklı seslerin duyulduğu bir kolaja dönüştüren özgün dokümanter tarzıyla, kendilerine nadiren konuşma fırsatı verilen, yaşantıları da çoğu zaman ülkenin resmi tarihine karışarak yitip giden sokaktaki insanların hikâyelerini kayıt altına alıyor.

Çernobil Duası’nda Aleksiyeviç, 26 Nisan 1986’da meydana gelen tarihin en feci nükleer reaktör kazasını odağına yerleştirerek trajediyi yaşamış insanların bireysel tanıklıklarını aktarıyor. Masum yurttaşlardan itfaiye erlerine, Parti yöneticilerinden askerlere onlarca insan, anlattıkları hikâyelerle halen yaşamakta oldukları korku, öfke ve belirsizliği gözler önüne seriyor. Monolog biçimindeki röportajlardan oluşan Çernobil Duası, duygusal gücü ve dürüstlüğüyle hem unutulmaz bir sözlü tarih çalışması hem de almak isteyen için sayısız ibretler barındırıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder