* Kitabı okumamdan bir hafta kadar önce Youtube üzerinden 'Çernobil'de Ne Oldu - Aljazeera Türk Belgesel' isimli bir belgesel izledik Fazıl'la. Hüzünle, hayretle, kızgınlıkla, korkuyla karışık duygular içinde tamamladık izlemeyi. Etkisinden kurtulmak kolay değil... Çocukluğumdan beri bilirim duyarım Çernobil faciası diye. Hatta ülkemizde bile radyasyonlu çayların ekran önünde afiyetle içilip sağlıklı olduğunun ispat edilmeye çalışıldığına bile şahit olduk maalesef... Belgeseli izlemek facianın insanı boyutlarda yani günlük, sıradan hayata etkilerini görmek, bu faciayı yaşayanların yaşadıklarını kendi cümleleriyle tüm duygularını yansıtarak dile getirmelerini dinlemek açısından etkileyiciydi.
* Aradan birkaç gün geçti arkadaşım Ebru ile ortak bir kitap okuma sevdasına düştük. Aslında bu yeni bir kitap almak adına bahanemizdi çünkü ortak kitaplarımız birkaç tane vardı. Rutin D&R gezimizde karşıma bu kitap çıktı. Henüz belgeselin izleri ruhumdayken hemen bu kitabı da okumak istedim. Ebru da tamam deyince ikimiz de aldık ve aldığımız gibi de okumaya başladık.
* Dünya yakın tarihinde tüm insanlığı (insani olarak!), hayvanları ve doğayı etkileyen yüzyılın faciasının sivil ve siyasi yanlarını ele alan kitabı şayet ilginiz dâhilindeyse mutlaka okuyun ve hatta belgeseli de izleyin derim.
* Patlamanın etkisi altındaki bölgeleri nasıl etkilediğini, insanların nasıl kandırıldıklarını, bilinçlendirilmediklerini, siyaset ve maddiyat uğruna nasıl hiçe sayildiklarini okuyun. Yüzyılları bulacak bu patlamanın sonuçları... Dünü, bugünü, yarını acı dolu...
* Nobel ödüllü yazarın kitaplığımda iki kitabı daha var ve ben bu aylar içinde o iki kitabını da okudum aslında: Kadın Yok Savaşın Yüzünde ve İkinci El Zaman.
Okuma halleri fotoğraflarıma bakmak isterseniz:
Okuma Halleri, Fotoğraflarla * Çernobil Duası / Svetlana Aleksiyeviç
ÇERNOBİL DUASI
GELECEĞİN DÜNYASI
Yazarı: Svetlana
ALEKSİYEVİÇ
Orijinal
Adı: Çernobilskaya Molitva - Hronika Budeşego
Türü: Tarihi -
Belgesel - Anı
Yayın
Hakları: Kafka, Epsilon Yayınevi
- 1.
Baskı: Nisan 2017
Kapak
Uygulama: Berna Özbek Keleş
Rusça
aslından çeviren: Aslı Takanay
- 460 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
* 26 Nisan 1986
gecesi, saat 1!i 23 dakika 58 saniye geçe - Belarus sınırı yakınlarındaki
Çernobil Nükleer Santrali'nde meydana gelen bir dizi patlama, 4 nolu reaktörü
yerle bir etti. Çernobil felaketi, 20. yüzyılın en büyük ve en ağır teknolojik
felaketi olarak tarihe geçti.
* İnsan sadece
kendisini kurtardı, kendi dışındaki tüm canlılara ihanet etti. Köyler
boşaltılır boşaltılmaz gruplar halinde bölgeye gelen silahlı asker ve avcılar
hayvanları vurdu.
* Stalin'in Gulag'ları oldu, Auschwitz oldu... Çernobil
oldu... Ve 11 Eylül oldu New York'ta... Tüm bunların bir kuşağın yaşamına
sığması akıl alır şey değil.
* Ölümden
korkmuyorum. Kimse iki kere gelmez hayata.
* Her hayvan
insandan korkar. Hayvana elini sürmezsen, önünden geçer gider. Eskiden ormanda
insan sesi duysan, sese koşardın, artık insan insandan kaçar oldu. Tanrı beni
ormanda bir insana rastlamaktan korusun!
* Çernobil...
Savaşlar üstü bir savaş. İnsanın ondan kaçabileceği hiçbir yer yok. Ne
toprakta, ne suda, ne de gökyüzünde.
* Sevdiğim
kahramanlardan Prens Mışkin'in de (Budala/Dostoyevski) dediği gibi: 'Bir ağaç
görüp de mutlu olmamak mümkün mü?'
* ... kimin kaç
röntgen radyasyona maruz kaldığı askeri sırdı. Şerefsizler! ... ne kadar
radyasyon aldığını sana söylemezler.
Doktorlar nasıl tedavi etsin ki bizi? Yanımızda hiçbir belge
getirmedik. Ben bizzat uğraştım... Gerekli yerlere başvurularımı yaptım... Üç
yanıt elde ettim sonuçta. Birinci yanıt: Belgeler, üç yıllık zorunlu muhafaza süresi
sonlanınca imha edildi. İkinci yanıt: Belgeler, perestroyka sonrası orduda
küçülmeye gidildiği ve birliklerin dağıtıldığı dönemde imha edildi. Üçüncü
yanıt: Belgeler, imha edildi, çünkü radyoaktif haldeydiler. Ya da belki, o
belgeler, hiç kimse hakikati öğrenemesin diye imha edildi, olamaz mı?
* Kazayı takip
eden ilk günlerde rasyasyonla, Hiroşima ve Nagazaki'yle, hatta X ışınları ile
ilgili bütün kitaplar kütüphaneden yok oluverdi. Etrafta dolaşan bir söylentiye
göre yetkililer vermişler bu talimatı, insanlar paniğe kapılmasın diye. Bizim
huzurumuz içinmiş. Bunun esprisi bile yapılıyordu hatta; eğer Çernobil, Papua
Yeni Gine'de patlasaydı, Papualılar dışında bütün dünya korkudan tir tir
titrerdi zaten, diye. Hiçbir tıbbi tavsiye yoktu... Hiçbir bilgi verilmiyordu.
* Çernobil'de
yaptığım çekimleri çocuklara izlettirmiştim bir keresinde. ... Utangaç, pek
konuşkan olmadığı anlaşılan bir oğlan kekeleyerek, yanakları kızararak şunu
sordu: 'Orada terk edilen hayvanlara yardım etmenin bir yolu neden bulunamadı?'
Evet, neden? Böyle bir soru hiç gelmemişti benim aklıma. Ve yanıt da veremedim
o çocuğa...
* Ancak insan,
istisnasız her şeyi yok edebilecek bir varlık. Bütün canlıları öldürebilir
insan. Artık bu, hayal gücünü zorlayan bir şey olmaktan da çıktı üstelik...
* Benim bakış açıma
göre bizler, birer bilimsel araştırma materyaliyiz. Avrupa'nın göbeğindeki...
uluslararası bir laboratuvarın inceleme nesneleriyiz... Biz Belaruslular, on
milyon insanız, iki milyondan fazlasmış kontamine olmuş bölgede yaşıyor. Doğal
bir laboratuvar burası. Verileri kaydet, deneyini yap. Her taraftan gelenler
var, dünyanın her köşesinden. Tezler yazılıp savunuluyor, monografiler
yayınlanıyor. Moskova ve Petersburg'dan... Japonya'dan, Almanya'dan,
Avusturya'dan... Her yerden geliyorlar,çünkü gelecekten korkuyorlar...
* Dünya ikiye
bölündü: Bir biz varız, Çernobilliler, bir de siz, bütün diğer insanlar. Fark
ettiniz mi bunu? Biz burada şöyle vurgular kullanmayız: Ben Belarusluyum, ben
Ukraynalıyım, ben Rusum... Herkes kendine Çernobilliyim der. 'Biz Çernobil'deniz',
'Ben Çernobilliyim'. Ayrı bir halkız sanki... Yeni bir ulus...
* Bir
biliminsanıyla aramızda geçen sohbeti hatırlarım: 'Binlerce yıl sürecek bu,'
diye anlatmıştı bana. 'Uranyum, 238 yarı ömürde çözülür. Zaman birimine
çevirirsek bunun karşılığı bir milyon yıl eder. Toryum içinse bu süre 14 milyon
yıla tekabül eder.'
* Bir ara. bir
nükleer patlama meydana gelmesi yönünde ciddi bir tehlike oluşmuştu ve
reaktörün altındaki suyun mutlaka tahliye edilmesi gerekmişti, zira bu su,
eriyik haldeki uranyum ve grafit ile buluşursa kritik kütleye ulaşacaktı.
Meydana gelecek patlamanın gücü üç ile beş megaton arasında olacaktı. Sadece Kiev
ve Minsk yerle bir olmayacak, Avrupa'nın büyük bir kısmı da yaşanmaz hale
gelecek. Tasavvur edebiliyor musunuz bunu?! Avrupa çapında bir felaket. Görev
belirlendi: Bu suya dalıp drenaj kapağının vanasını açacak insanlara ihtiyaç
vardı. Bu işi yapacaklara araba, ev, sayfiye evi ve aileleri için sonsuza dek
maaş bağlama sözü verildi. Gönüllüler aranıyordu. Ve aranan gönüllüler bulundu!
Gençler suya daldı, birçok kez dalış yaptılar ve o vanayı açmayı başardılar,
gönüllü ekibe yedi bin ruble verildi. Vaat edilen araba ve daireler ise
unutuldu.
* Ancak 1 Mayıs
ve Zafer Bayramı kutlamaları sona erdikten sonra ekrana çıkıp konuştu Gorbaçov:
Endişelenecek bir şey yok, yoldaşlar, durum kontrol altında... Yangın, sadece
yangın çıktı. Olağanüstü bir şey yok... İnsanlar orada yaşamaya, çalışmaya
devam ediyor...
İnanmıştık ona...
* Buradaki
insanlar birer 'kara kutu'... Her uçakta 'kara kutu' bulunur, uçuşla ilgili tüm
bilgileri bu kutular kaydeder. Uçak düşünce de, 'kara kutuları' ararlar.
Herkes gibi bir hayat sürdüğümüzü sanıyoruz... Dolaşıyoruz,
çalışıyoruz... Aşık oluyoruz... Ama hayır! Biz aslında gelecek için bilgi
kaydediyoruz...
* Ve genel olarak
anladım ki, hayattaki korkunç şeyler sessizce ve doğal bir şekilde
gerçekleşiyor...
* 1993 yılında
sadece bizde, Belarus'ta, kadınlar 200 bin kürtaj yaptırmış. Başlıca neden,
Çernobil. Biz artık bu korkuyla yaşıyoruz...
* Kıştım'ı
hatırlayın ve Semipalatinsk'i... Stalin devleti. Hala her anlamda Stalin
devletiyiz...
* Çernobil
Nükleer Santrali'nin nasıl da ışık hızıyla inşa edildiği hakkında yazıldı. Tam
da Sovyet usulü inşa edilmişti. Japonlar böyle bir tesisi inşa etmek için on
iki yıllarını veriyor, ama biz iki-üç yılda bitiriverdik. Bu derece kompleks ve
özel bir tesisin kalitesi ve güvenilirliği, ancak sığır yetiştiriciliği için
inşa edilen bir tesisteki kadar. Bir tavuk çiftliğindeki kadar! Herhangi bir
malzeme yetersiz gelince, önceden yapılan planları bir kenara koyup o an el
altında ne varsa o malzemeyle devam etmişler. ... İdari kadroda bir tane bile
nükleer fizikçi yok. Elektrik mühendisleri var, türbin uzmanları var, politik
görevliler var, ama bir tane bile bu alanın uzmanı yok. Tek bir fizikçi yok...
İnsan henüz hazır olmadığı bir teknoloji keşfetti. Daha o
seviyede değil insan. Bir çocuğun eline silah verilebilir mi?
^-^ KEDİLER ^-^
* Kedilerin de
ölü fare yemeyi bıraktıklarını anlattılar bana...
* Oysa o köpekler
insan sesine koşuyordu... Kediler de...
* Yine çocukken,
kedi yavrularının doğumunu da gördüm.
* Kedi yavruları
doğduğunda...
* Herkes tasını
tarağını toplayıp gitmişti, ama kedilerle köpekler burada kaldı.
* Kediler
açlıktan artık salatalık yiyordu... Domatesi yiyordu...
* Minik güzel bir
kedim vardı. Vaska'ydı adı. Kışın aç fareler her yanı kuşatmıştı, kaçış
kurtuluş yoktu. Artık battaniyenin altında filan dolanıyorlardı. ... Vaska
yetişti imdadıma. Ölürdüm o olmasa... ... Sonra Vaska ortadan kayboldu...
Kediler de öyle açtılar ki...
* Burada sadece
ben ve bir de kedi yaşıyoruz. Artık başka bir kedim var. Polislerin kornasını
duyunca kedi de ben de heyecanlanıyoruz.
* Size diğer kedi
yavrusunu nasıl bulduğumu anlatayım. Vaskacığım ortadan kaybolmuştu... ...
bakındım, seslendim: Vaska, Mırmır... Vaska! Mırmır! Başlarda bir sürüsü
koşturup gelirdi, ama sonra kayboldular ortalıktan. ... Üçüncü gün bir de
baktım bu yavru bakkalın orada oturuyor. ... Miyavlıyor. ... Kediler insan
dilini anlamıyor, peki ama Vaska nasıl anlıyordu ne dediğimi? İlerliyorum
biraz, peşimden koşturuyor. Miyav... 'Sana biraz domuz pastırması keseceğim.'
Miyav... 'İkimiz birlikte yaşarız.' Miyav... 'Sana Vaska diyeceğim.' Miyav...
Ve işte iki kışı devirdik bile onunla...
* Vaskam da fare
kovalıyor.
* Radyodan duyuru
yaptılar: Kedileri götürmek yasak! Kızım, gözyaşları içinde, sevgili kediciğini
kaybedeceği korkusuyla işte o an kekelemeye başladı. Tamam, biz de kediyi
bavula koyarız öyleyse! Bavula girmedi tabii, hepimizi tırmaladı. Kaçtı...
* Bizimle
birlikte kediler de geri döndü. Köpekler de.
* Yanında beş çocuğuyla, beraberlerinde getirdikleri
kedileri Metelitsa oturuyor.
Topladık eşyaları, kedi tren istasyonuna kadar adım adım
takip etmişti bizi, onu da yanımıza alık.
* Yolda
yabanileşmiş köpeklere, kedilere rastladık.
* Terk edilmiş
bir ev... Kapısı, penceresi kapalı. Pencerede bir kedi yavrusu. Kilden yapılmış
bir biblo sandım onu. Yaklaştım: Canlı. Saksılardaki bütün çiçekleri yemiş.
Sardunyaları. Nasıl girmiş ki oraya? Orada mı unutulmuş yoksa?
* Kediyi dövme.
Yoksa fareler her şeyi yer.
* Kapıyı
açıyorsun, içeride bir kedi oturuyor.
* ... ağırkanlı
kedibalıkları yüzüyordu nehirde.
* Köpeklerle
kediler ise bahçe kapılarının yakınlarında durup ev sahiplerinin dönmesini
bekliyordu.
* ... gidenlerin
ardından bölgede çok sayıda evcil hayvan kaldı: kediler, köpekler...
* Kediler
gözlerinin içine bakıyordu insanların, köpekler uluyarak otobüslere binmeye
çalışıyordu peşlerinden.
* Başta evlerin
kapıları mühürlüydü. Mühürleri sökmedik biz. Pencerede oturan bir kedi
görüyorsun, nasıl ulaşacaksın ki ona?
* Kediler daha
zeki, onlar için saklanacak yer bulmak daha kolay. Bir kedi yavrusu toprak
kabın içine saklanmıştı. ... Ocağın altından çekip çıkardığım yavrular oldu.
... Bir eve giriyorsun, çizmenin hemen kenarında kurşun sıyırmış gibi
tırmalıyor bir kedi, sonra sen elinde tüfek onu kovalıyorsun. Bir deri bir
kemik hepsi ve leş gibi pis. Hepsi birer tüy yumağı. ... Kedilerle köpekler
yumurta yiyordu. ... Etrafta tavuk kalmayınca köpekler kedileri yemeye
başlamıştı...
* Yaşlı bir
kadıncağız bulduk... Kulübesine kilitlemiş kendisini; beş kedisi, üç de köpeği
vardı. ... Zor kullanarak aldık hayvanları, ama bir kediyle bir köpek onda
kaldı.
* Köpeklere
kıyasla daha az kedi vardı. Acaba insanların peşinden mi gitmişti kediler?
* Yanımızdaki
polis memuru... Aklını oynattı. Hastaneye yatırdılar... Siyam kedilerine çok
üzülmüştü.
* Benim ruhum da,
aklım da etkilenmedi orada... Pisiler ve Kuçular... Eh, hanımefendi! Vurdum
hepsini. Buydu işim.
* ... kedilerle
köpekleri vurulurken görüp görmediğimi soruşunu hatırladım; nasıl yatıyordu o
hayvanlar sokaklarda!
* Beraberinde bir
ikona, bir kedicik ve ağzı bağlanmış bir bohça var.
Nineciğim kediyi götüremezsin. Yasak çünkü. Tüyleri
radyasyon yayıyor.
Olmaz, çocuklar, kedim olmadan gidemem ben. Nasıl bırakayım
onu burada? Yapayalnız kalır. Benim ailem o.
* Yabani kediler
ise çeteler halinde dolanmaya başladı bile, onlar da insanlardan korkmuyor.
* ... kediler
sürekli kaşınıyor...
* ... üç kuyruklu
bir kediye rast gelmişmiş...
* Köyümüzden
geriye üç mezarlık kaldı: ... ikincisinde giderken ardımızda bıraktığımız,
vurularak öldürülen kedi ve köpekler...
* Etrafta kedi
sürüleri...
* İnsan yerine
bir kedi çıkıyor karşına...
* Boş köyler...
Köyde yaşayanlar sadece tavuklar ve kediler..
* Terk edilmiş
bir köyün sokağında yabani bir tilki dolanıyor. Sessiz, uysal. Yabani kedilere,
tavuklara sürtünüp duruyor.
* Ormana dönüşen
sokaklarda kediler kuyrukları havada koşuşturuyor. Hiç insan yok. Kediler
çiftleşiyor. Her şey çiçek açıyor. Güzellik ve sessizlik.ve işte kediler yola
doğru koşuyor...
* Bir askerin bir
kediyi kovalayışını hatırlıyorum... 'Kedinin üstünde' makineli tüfek gibi
çalışmıştı dozimetre: çat, çat, çat. İkisinin arkasından da bir kızla oğlan
koşuyordu... Kedi onlarınmış...
* Yumurtaları ...
bahçeye savurdu: Kedimizle köpeğimiz için.
- Yazım-Basım Hataları-
* Sf/ 100
İçerler ve konuşlar...
* Sf/ 287
Endişelenecek bir
şey, yoldaşlar, durum kontrol altında...
* Sf/ 305
Kilise korusunda
şarkı söylüyorum.
Priyat'tan...
Ağustos 2017
ARKA KAPAK –
'2015 Nobel Edebiyat
Ödülü’nün sahibi Svetlana Aleksiyeviç’in büyük eserlerinden Çernobil Duası,
Çernobil Nükleer Felaketi ve sonrasında yaşananlara dair can acıtıcı bir sözlü
tarih çalışması…'
İsveç Akademisi, Svetlana
Aleksiyeviç’e Nobel Ödülü verdiğinde yazarın “yeni bir edebi tür” yarattığını
belirtmiş, eserlerini de “duyguların ve ruhun bir tarihi” sözcükleriyle
betimlemişti. Aleksiyeviç uzun bireysel monologları farklı seslerin duyulduğu
bir kolaja dönüştüren özgün dokümanter tarzıyla, kendilerine nadiren konuşma
fırsatı verilen, yaşantıları da çoğu zaman ülkenin resmi tarihine karışarak
yitip giden sokaktaki insanların hikâyelerini kayıt altına alıyor.
Çernobil Duası’nda
Aleksiyeviç, 26 Nisan 1986’da meydana gelen tarihin en feci nükleer reaktör
kazasını odağına yerleştirerek trajediyi yaşamış insanların bireysel
tanıklıklarını aktarıyor. Masum yurttaşlardan itfaiye erlerine, Parti
yöneticilerinden askerlere onlarca insan, anlattıkları hikâyelerle halen
yaşamakta oldukları korku, öfke ve belirsizliği gözler önüne seriyor. Monolog
biçimindeki röportajlardan oluşan Çernobil Duası, duygusal gücü ve
dürüstlüğüyle hem unutulmaz bir sözlü tarih çalışması hem de almak isteyen için
sayısız ibretler barındırıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder