SEYİR DEFTERİ
Yazarı: Nedim
GÜRSEL
Yayın
Hakları: Can Yayınları
(www.canyayinlari.com.)
- 1990
- 152 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
*
Bir zenci çocuk sokak kapısını açınca
içeri bulut giriyor.
*
Esmer tenli kadınlar gördüm, yoksulluğun
rengi yoktu.
* Dün Vera Feonova ile Nazım’ın evine gittik. Yapının
girişine bir levha konmuştu: ‘Devrimci Türk şairi Nazım Hikmek 1952-1963
yılları arasında burada yaşadı.’ Vera’yı gördüm, Vera Tuyakova’yı. Şişman, son
derece cana yakın, güzel –hala güzel- bir kadın. Nazım’ın deyimiyle ‘mısır
püskülü’. Yani saçları saman sarısı, kirpikleri ‘mavi’. Çok candan karşıladı beni.
Vera Feonova çevirmenliğimizi yaptı. Nazım’ın çalışma odasını da gördüm.
Pencereye –parka bakan küçük pencereye- Karagöz figürleri yapıştırılmıştı.
Duvarda Picasso’nun gravürleri. Kitaplar, yazı makinesi, masanın üzerinde Rusça
sözlük. Salonda Avni Arbaş’ın, Abidin Dino’nun tabloları.
*
25 Ağustos 1983 / New-York – Chinatown’da
yani Çin mahallesinde. Kentin başka mahallelerine adımlarını bile atmamış yüz
yaşında kadınlar gördüm.bir tek İngilizce sözcük bilmiyorlardı.
*
21 Mayıs 1987 / New–York – 1880-1890
yılları arasında limana Avrupa’dan beş milyon göçmenin geldiğini, 20. yüzyıl
başlarında kent halkının % 70’nin izbelerde yaşadığını bilmiyordum.
*
Elimdeki rehber New-York’un 1626 yılında
Hollandalı Peter Minuit tarafından 24 dolara Kızılderililerden satın alındığını
bile yazıyor.
*
1641 yılında bir Fransız gezgini, o
zamanlar küçük bir kasaba olan kentte 18 değişik dil konuşulduğunu not etmiş.
*
Peter Stuyvesant ise –kentin son
Hollandalı valisi- İngilizlere karşı Manhattan’ı doğudan batıya kateden bir
duvar çektirmiş bugünkü Wall-Street’in bulunduğu yere.
*
22 Mayıs 1987/New-York- Taksiyle dönerken
yerin altından buharlar çıkıyordu. Mazgalların üzerine uzanmış, buharla ısınan
yoksullar gördüm. Regan’ın Amerikası yuppilerle açların ve işsizlerin bir arada
yaşadığı bir ülke.
*
25 Aralık 1989/Boston- Boston’da bir
liman meyhanesinin tahta masasına oturmuş her biri sirke küpü büyüklüğündeki
biraları devirirken ‘Annabel Lee’ şiirini anımsamamak mümkün mü? … her şey,
evet her şey yüz seksen yıl önce bu
kentte doğan Edgar Allan Poe’yu anımsatıyor. Onun fantezilerle dolu öykülerini,
şiirlerindeki ince belli, uzun siyah saçlı solgun kadınları, küf kokan odaları,
alkol denizinde boğulan mutsuz insanları. Bir cesetle birlikte duvara örülen
kara kediyi, yarasa ve kargaları. Evet özellikle de bir kış gecesi, bu geceki
gibi aralık ayında bir gece yarısı pencereye vurup içeri girdikten sonra
başucunuza tüneyerek cırlak sesiyle ‘Nevermore’! diye haykıran o uğursuz kuşu.
Yaşam tüm acıları, yitirdiğiniz tüm sevdalarıyla bu sestedir artık. Gece
lambanın ışığında kuzguni bir kargadan başka konuşabileceğiniz tek canlı
yaratık yoktur. O da ‘Nevermore’! (Bir daha asla!’ diye yanıtlar her sorunuzu.
Ne ölüler canlanır ne bir haber gelir yitirdiklerinizden.
*
19 Ekim 1989, Belgrad- Yazarlar toplantısı
boyunca Sırp ulusçuluğundan sıkıldım. Kosova yenilgisini, altı yüz yıl sonra,
bir büyük zafer sayıyorlar. Savaşta öldürülen Prens Lazar’ı aziz mertebesine
çıkarmışlar, o çağın etik kurallarını hiçe sayarak Sultan Murad’ı çadırında
hançerleyen Miloş Obiliç’in büyük bir kahraman olduğuna karar vermişler.
…
İyi de, hala Türklerin barbarlığından söz etmek niye?
Bize
verdikleri İngilizce kitapta Tihomir Djordjeviç imzasıyla yayımlanan şu
satırları okudum: ‘Türklerin barbarlığına ve kaba güce karşı biz Sırplar
Kosova’da Avrupa uygarlığını savunduk.’ Neyseki tüm yazılar bu tür önyargılarla
dolu değil.
İyi
de bundan yazarlara ne! Yazarların insanlığa, dünya halklarına vermeye
çalıştıkları mesaj her şeyden önce evrensel olmalı, halkları birbirlerine
yaklaştırmalı.
-
Sırpça’da Türkçe sözcük olup olmadığını sormuşlar bir Yugoslav’a. ‘Hiç yok!’
demiş Türkçe olarak.
*
Picasso’nun ‘Guernica’ tablosu.
Guernica
(İspanya)- 26 Nisan 1937’de Alman uçakları üç saat boyunca yerle bir ettiler
Guernica’yı. Taş üstünde taş bırakmadılar. Otuz ton bomba atıldı eski evlerin,
taş yapıların, kiliselerin üzerine. Avcı uçakları mitralyözlerle kadınların,
çocukların ve hayvanların üzerine saldırdılar. Tavukları bile tarayıp geçtiler
hiç acımadan. Guernica bombardımanı Nazi savaş sanayinin en gelişmiş buluşlarını
denediği, en yeni bombaların yıkma gücünü sınadığı bir gösteriydi. Tarihte ilk
kez, halkın direncini kırmak amacıyla hiçbir stratejik önem taşımayan bir kent
yerle bir ediliyordu. Guernica yoktu artık.
Picasso
İspanya özgürlüğüne kavuştuğunda ‘Guernica’ tablosunun ülkesine gönderilmesini
vasiyet etmiş, İspanya özgür bugün, Guernica da Madrid’de.
Alman
işgali sırasında Paris’teki atölyesinde Guernica’nın bir röprodüksiyonunu gören
Nazi subayının ‘Bunu siz mi yaptınız?’ sorusuna Picasso’nun verdiği yanıtı
anımsıyorum: ‘Hayır, siz yaptınız!’.
*
… Makbet’in cadılarının sesini duyar gibi
oldum. ‘Gelsin karanlık ruhlar / Bu kazanda dert kaynar / Gün batıp ay doğunca
/ Cin çalar peri oynar…
-Yazım-Basım Hataları-
*
Sf/20
…
beyazpeynir…
*
Sf/32
Nevw
– York
*
Sf/50
Mektubu
bitirinci…
*
Sf/56
…
bulunduğumn…
*
Sf/58
…
köksüzlüğün yolaçtığı…
*
Sf/69
…
başlarında şeşyalarıyla…
*
Sf/86
Aradabir…
*
Sf/87
…
Ankara’ya hu um etti.
*
Sf/104
Hemingway’in
Günneş de Doğar…
^-^ KEDİLER ^-^
*
Pencereden vuran günışığıyla birlikte
kediler de giriyorlar içeri. Onların yatağa sokuluğ keyifle mırıldamalarını
yüreğimin ta içinde duyuyorum.
*
Ara sokaklardan bir ölü kedinin sıcakta
dağılan kokusu geliyor.
*
Surlardan içeriye, eski kente girdiğimde
çocuklar, kediler ve çöp tenekeleriyle oynuyorlardı.
Okuduğum tarih: 5 Temmuz 2013
ARKA KAPAK –
Mavi boyalı bir tahta kapının önüne oturdum. Güneş zeytinlerin
arkasından batıyordu. Bir an kendimi çölde yürürken gördüm. Uzakta, günler
geceler boyu süren bir yürüyüşün sonunda, beyaz bir kent belirdi. Susuzluktan
ölmek üzereydim. Yüksek duvarlarla çevrili, hem çok uzak hem elimi uzatsam
dokunabileceğim kadar yakın bir kent. Bir serap mıydı? Olmayan suda yansıyan
yüzün müydü yoksa? Seni unuttum işte. Bakışını, beyazlığını, yüzünü unuttum.
Yaşadıklarımızı da. Mavi kapının önünde batan güneşe karşı oturmuş bir
yabancıyım artık. Bilemeyeceğin kadar uzağım sana. Ve gemiye dönme umudu hiç mi
hiç yok.
Nedim Gürsel'in şiirsel anlatımıyla Rio'dan Moskova'ya, Atina'dan New-York'a, Marakeş'ten Viyana'ya ve elbette Paris'e çıkaracağınız bu yolculukta yalnızca yazarın izlenimleri değil, anılarıyla düşünceleri de eşlik edecek size. Dünyayı dolaşırken benzersiz manzaralarla, geçmiş günlerin çağrışımlarıyla, en önemlisi de kültür ve sanat yapıtlarıyla zenginleştiğinizin farkına varacaksınız.
Nedim Gürsel'in şiirsel anlatımıyla Rio'dan Moskova'ya, Atina'dan New-York'a, Marakeş'ten Viyana'ya ve elbette Paris'e çıkaracağınız bu yolculukta yalnızca yazarın izlenimleri değil, anılarıyla düşünceleri de eşlik edecek size. Dünyayı dolaşırken benzersiz manzaralarla, geçmiş günlerin çağrışımlarıyla, en önemlisi de kültür ve sanat yapıtlarıyla zenginleştiğinizin farkına varacaksınız.
beğenerek okuduğum kitaplardan biriydi.tavsiye ederim bende bakanlara..
YanıtlaSilTeşekkürler Dolunaycığım.
SilSevgiler:)
özlemişim postlarını... tam benlik bir paylaşım olmus aldım listeme tesekkurler
YanıtlaSilbu arada kıtap cekılısıme gelmediniz:(
Çok teşekkür ediyorum.
Sil