Galeano'yu çok seviyorum. Ele aldığı konular dünyanın acı gerçekleri. Ve bu kimi zaman insanın kanını donduran gerçekleri öyle bir işliyor ki her cümleyi sindirerek okuyorsunuz.
Okuduğum Latin Amerika yazarlarını kendime çok yakın hissediyorum.
Eduardo Galeano'nun dün 'Ateş Anıları -1- Yaratılış' kitabına başladım. Dilimize çevrilen tüm kitaplarını okuyacağım inşallah.
Videoda da dediğim gibi Eduardo Galeano benim halkım benim ırkım benim memleketim diyen bir adam değil tüm dünya tüm insanlık için adalet isteyen romantik bir adam.
Huzurla uyusun...
Okuduğum ve blogumda paylaştığım bir diğer kitabı:
Okuma halleri fotoğraflarıma bakmak isterseniz:
BİZ HAYIR DİYORUZ
Yazarı: Eduardo
GALEANO
Türü: Deneme /
Siyasi
Yayın
Hakları: Metis Yayınları - (Metis Seçkileri)
- İlk
Basım: Mart 2008 İkinci
Basım: Ekim 2013
Hazırlayan
ve Çeviren: Bülent Kale
- 200 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
* Galeano için
sözün onuru vardır; insan etten ve kemikten yapılmıştır ama söylediği
kelimelerden de yapılmıştır.
* Meksikalı yazar
Juan Rulfo'dan bahsediyor. 'Üslubumu geliştirmemde ustam Juan Rulfo'nun payı
oldu. Şu arkasında silgisi olan eski kalemlerle yazar gibi yazmak lazım, derdi
bana, çünkü ucundan çok arkasıyla yazılır kalemin, yani ekleyerek değil;
silerek.
* 'Kalanlar' ve
'diğerleri' fazlasıyla müphem terimler ve kriz zamanlarında, tanımlama
zamanlarında, muğlaklık yalana çok fazla benzeyebilir.
* Eğer Latin
Amerika nüfusunun yüzde beşi buzdolabı alabiliyorsa, yüzde kaçı kitap alabilir?
Ve yüzde kaçı o kitabı okuyabilir, ihtiyaç hisseder, etkisini yaşar? / 1976
* Alkışlara
güvenmeyelim. Bizi kutlayanlar bazen bizi zararsız bulanlardır.
* 'Özgürlük'
benim ülkemde politik mahkumların yattığı bir cezaevi, pek çok terör rejimine
'demokrasi' deniyor, 'aşk' sözcüğü insanla otomobili arasındaki ilişkiyi
tanımlıyor ve 'devrim'den yeni bir deterjanın mutfakta yapabilecekleri
anlaşılıyor; 'zevk' belirli marka yumuşak bir sabunun ürettiği bir şey ve
'mutluluk' sosis yemenin verdiği bir duygu. 'Huzur ülkesi' Latin Amerika'nın
pek çok yerinde 'sessiz mezarlık' anlamına gelir ve 'sağlıklı insan' denince
bazen 'aciz insan' diye okumak gerekir. / 1976
* Ülkelerimizde
ifade özgürlüğünden tamamen yararlansak bile, herkes için yazıyoruz ama
yalnızca kitaplara para ödeyebilen ve onlarla ilgilenen eğitimli bir azınlık
tarafından okunuyoruz. / 1979
* Duvar
yoksulların matbaasıdır.
* Jorge Luis
Borges Arjantin halkının embesil olduğunu düşünür, siyahların bir alt ırk
olduğunu ve kötü koktuğunu, yerlilerin, gaucho'ların ve Vietnamlıların o
katliamları hak ettiklerini, Pinochet ve Videla'nın kılıçlarının kısa kaldığını
düşünür. Ah! Ama Borges'in edebiyatı çok başkadır. Bununla beraber, halk
aşağılaması, geçmişin -atalarının geçmişinin- daha iyi olduğu düşüncesi ve
kaderci hayat görüşü bu adamın kitaplarında da vardır; tıpkı açıklamalarında
olduğu gibi. Mesela 1976 Ağustosu'nda şöyle demiştir: 'Özgür irade ve özgürlük
zorunlu illüzyonlardır' ve 'Demokrasi devletin kötüye kullanılmasıdır.' Bu
yazarın eserinde, açıklanamaz ve değiştirilemez bir evrensel düzen insanlığın
istenciyle kaprisli bir oyun oynar; parlak bir eserdir şüphesiz: Bu eserde
hayat bir labirenttir. Özet olarak bize nostalji için izin verilir: Umut için
asla. Onun insanlık hakkındaki görüşü, kendini edebi sayarak insanı tarihten ve
özgürlükten tümüyle koparmayı amaçlayan bir sistemle çelişiyor mu gerçekten?
* Hayırseverlik
dikeydir, aşağılar. Dayanışma yataydır, yardım eder.
* Beş dakikadır
beyaz sayfanın karşısında sözcükler arıyorum. Bu beş dakikada dünya silahlara
on milyon dolar harcadı ve yüz almış çocuktan açlıktan ya da iyileştirilebilir
hastalıklardan öldü. Yani: Benim şüpheye düştüğüm bu beş dakikada, yüz altmış
çocuk savaşların en savaşında, en sessizinde, açıklanmayanında, adına barış
denileninde, kimse cezasını ödemeden katledebilsin diye dünya silahlara on
milyon dolar harcadı. / 1989
* ... dünya,
bütün insanlığa yiyecek olarak vermeye fazlasıyla yetecek kadar besin üretiyor.
Ama bazıları açlıktan ölüyor, bazıları hazımsızlıktan.
* Bizim zahmetli
devrimcilik mesleğimizde ölüm çok sık yaşanan bir kazadır. / Che Guevara
* Rivayete göre,
iki yüzyıl önce İspanyol sömürgecilerinden bağımsızlığın ilan edildiği gün
Quito şehrinin duvarına birisi şöyle yazar: 'Despotizmin son günü ve aynısının
ilk günü.'
* Yüzün suçu
aynaya yüklenebilir mi?
* Yirminci
yüzyılın sonlarında da aynı toplum dilini kesip sana ifade özgürlüğü veriyor...
* Bütün büyük
adamların arkasında bir kadın vardır, denir bize, kadını bir sandalyenin
arkalığına indirgeye şüphe götürür övgüyle.
* Saddam Hüseyin
iyiydi, İranlılara ve Kürtlere karşı kullandığı kimyasal silahlar da iyiydi.
Sonra kötüleşti. Panama'yı işgalden dönen Birleşik Devletler Kuveyt'i işgal
ettiği için Irak'ı işgal ettiğinde artık Şeytan Hüseyin diyorlardı ona. Baba
Bush Kötü'ye karşı bu savaşı üzerine aldı. Ailevi özellikleri olan insancıl ve
merhametli ruhla büyük çoğunluğu sivil yüz binden fazla Iraklı'yı öldürdü.
Şeytan Hüseyin hala iktidarda, ama insanlığın bu bir
numaralı düşmanı iki numaralı düşman pozisyonuna düştü. Dünyanın kamçısı şimdi Usame
Bin Ladin'i söylüyor. Terörizm konusunda bildiği her şeyi ona CIA öğretmişti.
Birleşik Devletler tarafından sevilen ve silahlandırılan Bin Ladin
Afganistan'da komünizme karşı 'özgürlük savaşçılarının' başat isimlerinden
biriydi. Başka Reagan bu kahramanların 'Amerika'nın Kurucu Ataları'yla ahlaki
olarak eşdeğerde' olduklarını söylediğinde Baba Bush başkan yardımcısıydı.
Hollywood da Beyaz Saray'la aynı fikirdeydi. O zamanlar Rambo 3 çekildi:
Müslüman Afganlar iyiydi. Şimdi on üç yıl sonra Oğul Bush zamanında kötünün
kötüsü oldular. /2001
* Evrensel atış taliminin
kurbanlarını seçen makinecikler olan tehlikemetre ve suçmetre daha çok
Suriye'yi gösteriyormuş gibi görünüyor. / 2003
* Guantanamo bizi
bekleyen dünyanın simgesi. Altı yüz şüpheli, bazıları reşit değil, bu toplama
kampında çürüyorlar. Hiçbir hakları yok. Hiçbir yasa onları korumuyor. Ne
avukatları ne davaları ne de mahkumiyetleri var. Kimse onlar hakkında bir şey
bilmiyor. Birleşik Devletler'in Küba'dan gasp ettiği bir denizci üssünde ancak
hayatta kalıyorlar. Terörist oldukları var sayılıyor. Öyle olmaları ya da
olmamaları hiçbir önemi olmayan ufak bir ayrıntı.
* İktidardan ya
da yakın kaynaklardan gelen bu alçaklığa övgüler işkencenin pusudaki tehditlere
karşı korumasız halkı savunmak için yasal olduğunu savunuyorlar çünkü terörizmi
uygulayan, özendiren ve asla gerçeği söylemeyen vicdansız katillere karşı bazen
ahlaken şüpheli mücadele yöntemleri kaçınılmazlaşır.
Ama, eğer öyleyse, kimlere işkence etmek gerekir? Bu yirmi
birinci yüzyılda en çok yalan söyleyenler kimler? Afganistan ve Irak terörist
savaşlarında en çok masumu kimler öldürdü? Dünyada terörizmin kat kat artmasına
en çok katkıyı kimler sağladı?
* Tavuk, ördek,
hindi, sülün, bıldırcın ve keklik çağrılmışlar ve zirveye katılmışlar. Kralın
aşçısı onları karşılayıp hoş geldiniz demiş.
'Sizi,' -diye açıklamış- 'bana hangi sosla yenmek
istediğinizi söyleyin diye çağırdım.'
Kuşlardan biri şunu söylemeye cüret etmiş:
'Ben hiçbir şekilde yenmek istemiyorum.'
Aşçı meseleyi yerli yerine oturtmuş:
'Bu gündemimize dahil değil.'
* Afgan
topraklarında üç binden fazla köylü, hiçbir ilgileri yokken, Bin Ladin'i arayıp
bulamayan bombalarla paramparça oldu. Ve Irak'ta çoğu kadın ve çocuk 25 binden
fazla sivil kitlesel imha silahı arayıp bulamayan bombalar ve ülkedeki yabancı
işgalinin kışkırtmaya devam eden kan banyolarında paramparça edildi. Eğer
kimsenin aklına gelmeyen bir anormallik olup da Irak Birleşik Devletler'e
girmiş olsaydı, nüfusa oranla bu kayıpların anlamı üç yüz bin sivil Kuzey
Amerikalı kurban demek olacaktı. Yüzyıllar yüzyıllar boyu dünyada bu dehşetin
yankısı çınlayacaktı. Oysa ölüler Iraklı olduğu için hızla sıradanlaştı.
* 1776'da
Birleşik Devletler Bağımsızlık Deklarasyonu bütün insanların eşit yaratıldığını
kabul etti ama azıcık yıl sonra ilk anayasa duruma açıklık getirdi: Nüfus
sayımlarında her siyahın bir kişinin dörtte üçüne karşılık geldiğini bildirdi.
Bir kişinin kaç parçasına ya da parçacığına karşılık geliyor bugün bir Iraklı?
'Bazıları daha eşittir,' diye söylüyor söyleyenler.
* Dört bir yana
Irak'ın insanlık için bir tehlike olduğunu haykırdıktan sonra Bush ve Blair
işgal edip mahvettikleri ülkenin kitle imha silahları olmadığını kamu önünde
kabul ettiler. Ertesi seçimlerde Birleşik Devletler ve Büyük Britanya'da halk
onları yeniden seçerek teselli etti.
* İstisnasız
bütün ilk anayasalar, kadınları, yerlileri, siyahları ve genel olarak
yoksulları dışarıda bıraktılar.
* Berlin Duvarı,
sonunda yıkılmaya layık bu duvar yıkıldı. Ama dünyada başka duvarlar
filizlendi, filizlenmeye devam ediyor ve Berlin'dekinden çok daha büyük
olmalarına rağmen onlardan çok az bahsediliyor ya da hiç bahsedilmiyor.
Birleşik Devletler'in Meksika sınırında yükseltmekte olduğu
duvardan çok az konuşuluyor, Ceua ve Melilla'daki tel örgülerden çok az
bahsediliyor.
Filistin topraklarındaki İsrail işgalini sürekli kılan Batı
Şeria'daki duvardan çok az bahsediliyor, ki yakında Berlin Duvarı'ndan beş kat
daha uzun olacak.
Batı Sahra'daki Fas işgalini sürekli kılan Fas Duvarı'ndan
hiç, ama hiç bahsedilmiyor. Binlerce asker tarafından nokta nokta mayınlanan,
nokta nokta gözetlenen bu duvar, Berlin Duvarı'ndan altmış kat daha uzun.
* Biz tebaalar
evrensel demokraside yalnızca itaat etme hakkımızı kullanabildiğimizi kabul mü
edeceğiz?
* Yurtseverlik,
bugüne bugün baskın ulusların bir ayrıcalığıdır.
Ezilen uluslar uyguladıklarında yurtseverlik popülizm ya da
terörizm şüphesi altına girer ya da basitçe en ufak bir ilgiye bile değmez.
* Yerli sorunu:
İlk Amerikalılar, Amerika'nın gerçek kaşifleri bir sorun'du. Sorunun sorun
olmayı bırakması için de yerlilerin yerli olmayı bırakması gerekiyor. Onları
haritadan silmeli ya da ruhlarını silmeli, yok etmeli, asimile etmeli: soykırım
ya da ötekikırım.
* Yerliyi öldür
insanı kurtar, diye tavsiye ediyordu Kuzey Amerikalı merhametli albay Henry
Pratt. Ve pek çok yıl sonra Perulu romancı Maria Vargas Llosa, kültürlerini
kurban etmek gerekse de açlıktan ve sefaletten kurtarmak için yerlileri
modernleştirmekten başka çare olmadığını açıklıyor .
Kurtuluş, yerlileri bir kutu köpek maması almaya yetmeyen
ücretler karşılığında gündoğumundan günbatımına kadar madenlerde,
plantasyonlarda çalışmaya mahkum ediyor. Yerlileri kurtarmak aynı zamanda
onların komüniter sığınaklarını yıkmayı ve dillerini, isimlerini, giysilerini
değiştirip sonunda dilenci, sarhoş ya da genelevlerde fahişe oldukları
şehirlerin şiddet dolu çeperlerindeki ucuz işgücü fırınlarına atmayı da
içeriyor.
* Gabriel
Rene-Moreno geçen yüzyılın en prestijli Bolivyalı tarihçisiydi. Günümüzde
Bolivya Üniversitelerinden biri onun adını taşıyor. Ulusal kültürün bu ulu
adamı yerlilerin eşek olduğuna ve beyaz ırkla çiftleştiklerinde katır ürediğine
inanıyordu. Yerli beynini ve melez beynini tartmıştı, onun terazisine göre
beyaz ırkın beyninden beş, yedi veya on ons daha hafif geliyorlardı ve bu
yüzden onları cumhuriyet özgürlüğünü kavramakta beyinsel olarak yetersiz
addediyordu.
* Neşeli bir
dokunulmazlıkla, 1981 ve 1983 yılları arasında, binlerce erkek ve kadının
öldürüldüğü en yoğun yok etme kampanyalarından biri boyunca haritadan 440 yerli
köyünün silindiği resmi olarak kabul edildi.
* Yolda giden bir
adam nedir? Zaman.
* Bahia
içlerinden siyah bir şair şöyle diyor: Önce beni Afrika'dan çaldılar. Sonra
Afrika'yı benden çaldılar.
* Teoride,
otomobil zamanı ekonomik kullanmaya hizmet eder, ama pratikte onu yutuyor.
* Farklı
ülkelerden geldik ve buradayız, Pablo Neruda'nın koca gölgesinin altında bir
karada: Hayır diyen Şili halkına eşlik etmek için buradayız.
Biz de hayır diyoruz. (Sf/193,194,195)
^-^ KEDİLER ^-^
* Ve eğitim ve
iletişim araçları bizi tavşanı kedi saymaya zorluyorlar.
- Yazım-Basım Hataları-
* Sf/ 135
Ahçı...
* Sf/ 151
... safdışı...
Ağustos 2016
Yazar Hakkında Bilgi= Galeano Montevideo'da, orta sınıf Katolik bir
ailede doğmuştur. Çocukluğunda futbol oyuncusu olmak istemiş, gençliğinde
birçok farklı işte çalışmıştır. 14 yaşında ilk politik çizgi romanını, Sosyalist
Parti'nin haftalık yayın organı El Sol'a satmıştır.
Gazetecilik
kariyerine 1960lar'da, Marcha'da editör olarak
başlamıştır. 1973'te
bir askeri darbe nedeniyle Uruguay'ın iktidarı değişince Galeano hapse atılmış,
daha sonra da sürgüne yollanmıştır. Arjantin'e
yerleşmiş ve kültürel bir dergi olan, Crisis'i kurmuştur. 1976'da Videla rejimi,
askeri bir darbe ile, Arjantin'de iktidara gelince ülkeden İspanya'ya
kaçtı. Burada ünlü triyolojisi, Memoria del fuego "Ateş
Anıları"nı kaleme aldı.
Yazar
genel olarak Latin Amerika'daki örneklerden yola çıkarak dünya sorunlarından
bahsetmiştir. Köle ve kadın ticareti ile mütemadiyen artmakta olan suç oranı
irdelediği sorunlar arasındadır. Kitaplarında çoğunlukla gazete haberleri
kullanarak örneklendirmeler yapılmaktadır.
1985'in başında
Galeano Montevideo'ya döndü. Galeano 13 Nisan 2015'te saat
08:20'de Montevideo'da akciğer kanserinden vefat etti.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Eduardo_Galeano
Çeviren Hakkında Bilgi=
Bülent Kale,
1973 Konya doğumlu. İstanbul Üniversitesi İspanyol Dili ve Edebiyatı mezunu
olan Kale’nin makale, deneme, eleştiri, gezi ve güncel siyaset yazıları ve
çevirileri 1995’ten bu yana pek çok dergide ve haber sitesinde yayınlanıyor.
Eduardo Galeano, Javier Marías, Juan Goytisolo İspanyolca aslından Türkçe’ye
kazandırdığı isimler arasında. Kale, Kitap Çevirmenleri Meslek Birliği’nin
(Çev-Bir) kurucu üyelerindendir.
ARKA KAPAK –
Uruguaylı yazar Eduardo
Galeano Latin Amerika'da militan gazeteciliğin önde gelen isimlerindendir. Bu
Metis Seçkisi’nede, gazeteciliğin edebiyatın bir alt kolu değil, aksine, en
etkililerinden biri olduğunu savunan Galeano'nun yirmi altı yazısına yer
veriyoruz: Che, Zidane, Salgado, Evo Morales, Latin Amerika edebiyatı, yazarın
işlevi, televizyon, beden, işkence, sürgün, Şili, Küba, Bolivya, ABD,
emekçiler, eşcinseller, beyazlar, siyahlar, yerliler, Latin Amerika... Sözün
onuruna inancını hep koruyan bir yazardan, edebiyatın hakkıyla kullanıldığında
gazeteciliği ne denli etkili kılacağını gösteren güçlü politik metinler.
Eleştirel düşüncenin
günümüzde ulaştığı düzeyi temsil edecek nitelikteki yazarlardan yaptığımız özel
derlemelerdir Metis Seçkileri. Kavrayış ve sezgileriyle yaşadığımız çağın
düşünce iklimine katkıda bulunmuş yazarlardan örnekler sunuyoruz bu dizide.
Başka bir ülkede yaşayan bir
yazarı Türkçede tanıtırken, söz konusu iki toplum arasındaki dil, kültürel
birikim, yayınlanmış ve yayınlanmamış öncüller gibi farklılıkların getirdiği
güçlükler var. Türkiye'deki okuma ortamının kendine özgü koşullarını göz önünde
tutarak hazırladığımız seçkilerde bu güçlüğü aşmak, eleştirel düşünceyi
Türkçede tartışabilir kılmak istiyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder