15 Şubat 2017 Çarşamba

Şairin İşi - Yazılar, Konuşmalar / Orhan Veli

Orhan Veli deyince eminim çoğumuzun aklına hemen birkaç şiiri düşüyordur: Çoğu şiirini bestelenmiş haliyle de biliyoruz... En çok bilindiğini düşündüğüm şiirlerinden bazıları: 'Anlatamıyorum', 'İstanbul'u Dinliyorum', 'Delikli Şiir', 'Cımbızlı Şiir', 'Bedava', 'Dedikodu', 'Beni Bu Havalar Mahvetti', 'Eskiler Alıyorum', 'Bekliyorum', 'Gün Olur', 'Sereserpe', 'Ayrılış' ve 'Hürriyete Doğru'.


'Şairin İşi' kitabında ise ilk kez şiirlerinin dışında Orhan Veli'yi okuma şansım oldu. 
Sözünü sakınmayan, kalemini korkusuzca ve yer yer biraz sert, özellikle edebiyat eleştirilerinde belki azıcık da ukala kullanan bir Orhan Veli okudum.
Kitap dergi yazılarından derlenmiş. Edebiyat ve siyaset üzerine konularda Orhan Veli'nin bakış açısını öğrenmek isterseniz bu kitap tam da o kitap:)


Okuma halleri fotoğraflarıma bakmak isterseniz:

Okuma Halleri, Fotoğraflarla * Şairin İşi - Yazılar, Konuşmalar / Orhan Veli




ŞAİRİN İŞİ
Yazarı: Orhan Veli KANIK
Türü: Deneme - Köşe Yazıları (Yazılar, Konuşmalar)
Yayın Hakları: Yapı Kredi Yayınları
- 1. baskı: 1953 Varlık Yayınevi (Nesir Yazıları adıyla)
2. baskı: 1963 Varlık Yayınevi (Denize Doğru adıyla)
3. baskı: 1975 Bilgi Yayınevi (Edebiyat Dünyamız adıyla, genişletilerek)
4. baskı: 1982 Can Yayınları (Bütün Yazıları I- Sanat ve Edebiyat Dünyamız ve Bütün Yazıları-2 Bindiğimiz Dal adlarıyla iki cilt)
5. baskı: 1992 Adam Yayınları (Bütün Yazıları adıyla)
6. baskı: 1995 Adam Yayınları (Bütün Yazıları adıyla)
YKY'de 1. baskı: İstanbul, Kasım 2003
4. baskı: İstanbul, Nisan 2014 (YKY'deki 1. ve 2. baskılarda yer alan 6 hikaye Hoşgör Köftecisi adıyla ayrı bir kitap olarak yayımlandığı için 3. baskıdan itibaren aynı adla)
Kapak Tasarımı: Nahide Dikel
-   367 sayfa


 Kitaptan Alıntılar;

        * Ben, sanatlarda tedahüle taraftar değilim. Şiiri şiir, resmi resim, musikiyi musiki olarak kabul etmeli. Her sanatın kendine ait hususiyetleri, kendine ait ifade vasıtaları var. Meramı bu vasıtalarla anlatıp bu hususiyetlerin içinde kapalı kalmak hem sanatın hakiki kıymetlerine hürmetkar olmak, hem de bir cehde, bir emeğe yer vermek değil mi? Güzel olanı temin edecek güçlük herhalde bu olmalı. Şiirde musiki, musikide resim, resimde edebiyat bu güçlüğü yenemeyen insanların başvurdukları birer hileden başka bir şey değil. Ayrıca bu sanatlar, öteki sanatların içine girince hakiki değerlerinden de birçok şeyler kaybediyorlar. Mesela bir şiirde ahenktar birkaç kelimenin yan yanan gelmesinden meydana çıkmış bir musikiyi, nağmelerindeki tenevvü ve akorlarındaki zenginlikle muazzam bir sanat olan sahici musiki yanında küçümsememeye imkan var mı? Mahreçleri aynı olan harflerin bir araya toplanmasıyla vücuda gelen 'ahengi taklidi' de bu kadar basit, bu kadar adi bir hile.

        * Apollinaire, Calligrammes adlı kitabında, şiire bir başka sanat daha sokuyor: resim. Faraza bir yağmur şiirinin mısralarını sayfanın yukarı köşesinden aşağı köşesine doğru dizmiş. Yine aynı kitapta bir seyahat şiiri var; harfleriyle kelimelerinin sıralanışı gözümüzün önünde vagonlardan, telgraf direklerinden, aydan, yıldızlardan mürekkep bir tablo çiziyor.

        * Yüz kelimelik bir şiirde yüz tane güzellik arayan insan vardır. Halbuki bin kelimelik bir şiir bile bir tek güzellik için yazılır.

        * Hani bir fil hikayesi vardı; körlere filin türlü yerlerini tutturmuşlar da sonra, 'anlatın bakalım, nasıl hayvanmış bu fil?' demişler. Bacağını tutan, 'Fil bir direktir,' demiş; kulağını tutan, 'Fil bir kumaştır,' demiş; dişini tutan, 'Fil bir kemiktir,' demiş...

        * Bugün Avrupa'da tanınan bir tel şairimiz var: Nazım Hikmet. O da bize rağmen tanınıyor. Biz, 'Aman kimse duymasın!' diyoruz. Ama faydası yok, duymuşlar. Adını, lehimize değil, aleyhimize kullanıyorlar. Bizi, büyük şairler yetiştiren bir millet olarak değil, büyük şairleri hapislerde süründüren bir millet olarak tanıtıyorlar.

        * Bir gün Yahya Kemal'le konuşuyordum. Bana apartmanları göstererek dedi ki: 'Köşkleri var, arabaları var, halayıkları var. Fakat hiçbir zaman bizim duyduklarımızı duyamıyorlar, bizim düşündüklerimizi düşünemiyorlar. Biz düşünüyoruz, düşünülmüş halde kendilerine anlatıyoruz; yine de anlamıyorlar.'

        * Ama, yine herhalde, vezinle kafiyeyi kötülemiş olmalıyım ki, şair arkadaşımın bir endişesiyle karşı karşıya kaldım. Vezinsiz, kafiyesiz şiirde muvaffak olamamaktan korkuyordu. 'İyi ama, dedi, ben vezni kafiyesi olmayan şiirlerin nasıl yazıldığını bilmiyorum. Benim yazdıklarım mana itibariyle o kadar güzel olmasa bile vezniyle, kafiyesiyle göz boyuyor. Halbuki vezin, kafiye, ortadan kalktı mı iş yalnız şairliğe kalacak. Güç bir iş.'

        * ... körolası sanatın ne ölçüsü var, ne tartısı. 'Şu şiir beş okka güzel, öteki yarım derece fena, şu münekkit üç metre anlıyor, öteki iki santim noksan anlıyor,' diyemiyorsun.
       
        * İndirin tüy gibi küfeyi sırtınızdan
         Bir elmada bir mevsim dolsun evimize
         Uludağ Sokak Satıcıları / Oktay Rıfat

        * Avuçlarıma sığmıyor yıldızlar / Cahit Sıtkı Tarancı

        * Nüfus sayısı bir milyon olan İstanbul'a... / 15.2.1949

        * Celal Sahir Erozan'dan edebiyat tarihimize hiçbir şey kalmayacağını, eserlerini tanımanın da bugünün gençlerine hiçbir şey kazandırmayacağını anlamak için pek öyle edebiyatçı olmaya lüzum yok. Bu, biraz okuması, yazması olan her insanın kolayca göreceği bir gerçek.

        * Bu zatlar faraza bir yeni resim karşısında da şöyle konuşuyorlar: 'Kuzum, bu nedir bu? İnsan mı, hayvan mı? Siz tabiatta bu büyüklükte ayak gördünüz mü hiç?'
         ... Bilirim ki sanatkar her şeyden önce sanata, tabiatın nispetlerinden önce de sanatın nispetlerine sadık kalmak zorundadır.

        * Mektep kitabında yazısı olan bir insanın, yani benim, bir başka kitabında açık saçık şiirleri varmış. Bu kitabı çocuklara okutmak şart değil. Sanat meselesi ile ahlak meselesinin birbirinden ayrı şeyler olduğunu öğrenememiş bir Türkçe öğretmeninin kitabımı değil okutmak, eline bile almasına gönlüm razı olmaz. Ne okusun, ne de okutsun. ... Mesela baştan başa erkek aşkıyla dolu olan Divan şiirimizin adını bile anmamalıyız. İyi! Kitap okutmamak için bir çare daha bulundu demektir.

        * Kalıbı kıran şair yalnız bugünün şairi değilmiş; onu daha evvel Ahmet Haşim, Haşim'den sonra da Hececiler kırmışmış. Haşim kalıbı kırmıştır ama müstezatlarıyla değil, şiiriyle kırmıştır. Hececilere gelince; ne diye günahlarına girer, o zavallılar hiçbir şey kırmamışlar. Olsa olsa, şiir meselelerine burunlarını sokmakla pot kırmışlardır, o kadar.


 - Yazım-Basım Hataları-

        * Sf/ 122
         ... insa-
         noğlu...

        * Sf/ 142
         Son paragrafta satır aralığı verilmemiş...

        * Sf/ 186
         ... Bolulu ahçı dendi mi...
        
                                                                           Şubat 2017




ARKA KAPAK –

"Sanat sanat içindir diyen şair bile eserini toplumun karşısına çıkardığı zaman onun birçok kişi tarafından beğenilmesini ister. Onu herkesten önce kendinin beğenmesi, çalışmasının gerçekten bir sanat çalışması olduğuna herkesten önce kendisinin inanması lazımdır, ama bunun salt bir avunma, bir kendi kendine yetme olduğuna inanabilecek şair de yoktur. Sanatla uğraşmanın, bu arada şiir söylemenin, bir şairi enikonu avutan bir iş olduğunu bilmez değilim. Bununla beraber, bu uğraşmaların salt bu avunmaya dayandığını söyleyecek olanlara da kolay kolay inanamam. Her şairin içinde bir okuma, bir yayılma, bir beğenilme hırsı vardır. Bu hırsı ilkin kendi küçük çevresinde yatıştırmak ister. Sonra sonra dünyayı bile küçük görecek olur."

Orhan Veli, şiirleriyle Türk şiirinin yönünü değiştiren bir şairdi. Yarattığı dönüşüm gelecek on yılları da etkiledi. Şiirlerinin yanı sıra çok sayıda gazete ve dergide yazılar yazan Orhan Veli, Yaprak dergisini de yayımladı. Hayata "aydınca" baktı; dilden siyasete, sanattan yaşama kültürüne birçok konuda düşündüklerini yazdı.

Orhan Veli "şairce" yaşamış bir şairdi, işi şiirdi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder