1 Eylül 2014 Pazartesi

Gölgede Kalan Yıllar - Memed Fuat *Yaz Okuma Şenliği 2014*

Sevgili Pinuccia'nın düzenlediği 'Yaz Okuma Şenliği' listesinin bir kitabı daha bitti...
Listenin 29. sırası:
Şimdiye kadar hiç kitabını okumadığınız dört yazardan birer kitap. Yazarların ikisi Türk, ikisi yabancı, ikisi kadın, ikisi erkek olmalı.
Kategorinin Türk yazarlar kısmı bitti:)
Kadın-Türk yazar kategorisi paylaşımım:

Karanlıkta Çok Güzelim - Nilüfer Açıkalın *Yaz Okuma Şenliği 2014*


Okuma halleri fotoğraflarıma bakmak isterseniz:


GÖLGEDE KALAN YILLAR
Yazarı: Memed FUAT
Türü: Anı
Yayın Hakları: Yapı Kredi Yayınları
www.ykykultur.com.tr
-   1. - 6. baskı: Adam Yayınları, 1997-2001
-   YKY'de 1. baskı: İstanbul, Şubat 2013
-   494 sayfa


Kitaptan Alıntılar;

        * O sırada Vedat Örfi (Mısır'da) çölde bir film çekiyormuş. Hz. Muhammed'in yaşamıyla ilgili bir film. Herhalde dinsel yasakları bilmediğinden olmalı, Hz. Muhammed'i canlandırmaya kalkmış. Tutuklayıp bütün ekibiyle birlikte içeri atmışlar. Elçiliğin araya girmesiyle zor kurtulmuş ceza yemekten.

        * ... Kalamış'ta deniz kıyısındaki salaş kahveler... Şimdi yok o kahveler. Eskiden Kalamış iskelesinden Kurbağalıdere'nin ağzına kadar uzanan kumsalda derme çatma yapılmış kır kahveleri vardı.

        * Nazım'ın babası Hikmet Bey Süreyya Sineması'nın müdürüydü.

        * Bugün Opera Pasajı'nın bulunduğu yerden Süreyya Paşa Sineması'na kadar yan yana sıralanan, önleri küçük bahçeli, taş bodrum katlı, girişleri merdivenli, sahanlıklı, tahta Kadıköy evleri vardı.

        * ... işçilere gönderilen bildiriler ele geçmiş. Bunları kimin yazıp gönderdiği araştırılırken Nazım'dan da kuşkulanılmış olmalı ki bir gece Mithat Paşa köşkünü polisler basmış. Bildirilerin yazıldığı daktiloyu arıyorlar.
         Polisler bütün köşkü aramışlar, bildirilerin yazıldığı daktilo yok.
         Gene de Nazım alıp götürülmüş. Sorgulanacak.
         Ertesi gün dingin kafayla oturup aralarında konuşurlarken bakmışlar daktiloyu kimse saklamamış.
         ... Bir de anneme soralım diye neneme gitmişler.
         'Aa, onu dün gece polisler Nazım'ı götürdükten sonra, ne olur ne olmaz, belki gene gelirler diye, ben çatı katına çıkarıp su deposunun arkasına sakladım,' demiş nenem çok doğal bir şey yapmış gibi.
         Şişmanlıktan yürürken bayağı zorlanan bir kadını kucağında daktiloyla ki kat çıkıp su deposunun arkasına uzanmaya çalışırken düşünebiliyor musunuz!..
         'Peki, polisler köşkü ararken nerdeydi daktilo?'
         'Köşede pirinç ayıklamak için oturduğum tabureyi hemen onun arkasına koymuştum, daktilo da etekliğimin altındaydı...'

        * Pendik'te Pavli adası... Bugün öyle bir ada yok. Denizi doldurarak yol yapmış, adayı karaya bağlamışlar. Eskiden Pavli'ye Pendik'ten sandala binilerek gidilirdi.

        * Soyadı seçmek...
         Nazım hiç oralı değildi. Onun bu konudaki düşüncesi bir şiirinde açıklanmıştı:
         Hasep, nesep, kan, soy, sop işinde yoğum.
         Çünkü ne soyu sicilli bir buldoğum
                                               ne de tecrübelik bir tavşan.
         'Sen git al kendine bir soyadı,' diyordu, 'ben de gerekirse seninkini kullanırım.'
         Sonunda öyle anlaştılar.
         Soyadlarının anlamlarına gülerken anlamsız bir soyadı alma düşüncesine ulaştılar.
         'Ran'ı annem seçti... Hiçbir anlamı, çağrışımı olmayan bir sözcük bulduğu kanısındaydı.
         Yıllar sona ona,
         'Anne, Ran'ın anlamı neymiş, biliyor musun?' diye sormuştum.
         'Hiçbir anlamı yok, ben aldım onu,' demişti.
         'Ama varmış bir anlamı.'
         'Ben aldım diyorum. Bilmez miyim? Yok bir anlamı.'
         'Şöyle diyorlar: Ran'ı tersten okuyunca, nar oluyormuş, nar kırmızıymış, kırmızı da kızıl demekmiş, yani Ran sözcüğü komünistin kısaltılmışı...'
         Şaşkınlığını gizlememiş,
         'Neler düşünüyorlar, nelerle uğraşıyorlar...' diye gülmüştü.
  
        * Haydarpaşa Lisesi evli barklı, tabancalı bıçaklı kabadayı öğrencileriyle ünlüydü.

        * O yıllarda Marmara'nın kirleneceğini, denize girilemeyeceğini söyleseniz kimse inanmazdı.
         Moda, Fenerbahçe, Caddebostan, Suadiye, Bsotancı, Maltepe, kıyı boyunca plajlar birbirini izlerdi.
         Yazlığa gelenler her sabah denize giderlerdi.

        * ... Aziz Nesin'de hep birlikte tam anlamıyla çuvallamıştık. Düşün Yayınevi adına 50 liralık ilan veren bu ağabeyimiz, ne zaman gidip isteyecek olsak,
         'Yapmayın çocuklar, sizin bende paranız mı kalacak!' demekle yetinmişti.
         Dergimiz kapandı, bizler dağıldık, o 50 lira Aziz Nesin'de kaldı. Ama sonradan bu olayı ne zaman anımsasam, varını yoğunu Nesin Vakfı'ndaki çocuklara adayan bu yüce gönüllü insana nice 50 liralar helal olsun diye düşündüm.

        * Piraye, Nazım'ın Ayşe'nin Mektupları diye şiirleştirdiği mektuplarından birinde şöyle der:
         Sen beni kıskanıyorsun,
                   ve benim gülmem tutuyor.
         Ben aşkı: hürmet
                         muhabbet
                         sadakat diye anlarım
                         (...)
                         Halbuki aşk sadece muhabbet sende.

         Birkaç dize aşağıda da şunları ekler:

               Hem biliyorum bu evhama neden düştüğünü:
                   ben içerde olsaydım
                            sen dışarda aldatırdın beni.
         İkimizde dışardayken beni aldatmadın mı?
         Sen alçaksın
         ve dışarı çıkar çıkmaz
                   beni yine aldatacaksın.


^-^ KEDİLER ^-^

* ... yüksek duvarlı bir bahçenin içindeki bu köşk, kedileri, köpekleriyle ünlüydü. Elde sepet, Kayışdağı'na, Alemdağı'na, Maltepe'ye, Kartal'a gitmeye hiç gerek yoktu, herkes kurtulmak istediği kedi ya da köpek yavrularını o duvarlardan içeri atardı.

        * Köpekler, kediler, ahırda hiçbir ile yaramayan, tıknefes bir midilli...
... kedilere manca...

* Köpekler, kediler, ahırda hiçbir ile yaramayan, tıknefes bir midilli...
 kedilere manca...

        * Birden kedi sesleri doldu odaya. Ürkütücü bir kedi kavgası.
... nerde bu kediler? ... Meğer kediler Mesut Lala'nın karnındaymış. ... karnından kedi sesleri çıkarıyor.
... Mesut Lala'nın kedilerini dinlemiştim.
        
        * Bembeyaz bir kediydi. Nenemin kedisi.

        * ... koynumda doğan kediye, zaten nenem bakıyordu. Onu İye'min hanım hanımcık kedilerinin arasına getiremezdim.

        * ... yabancı köpek ya da kedi bahçeye girecek oldu mu canavar kesilirdi. Halamın yan bahçedeki kedilerimi bizim bahçeye kesinlikle geçirmiyor...

        * Ama kediler köpeklerle dolu olduğu için o bahçeye kendi başıma gidemezdim.

        * Cemilanım'ın kedisi...

        * Avını kollayan bir kedi gibi dört ayak olup yere yaklaşarak...

        * Önemli bir eksiğimiz vardı: Kedimiz, köpeğimiz, tavuklarımız, hiçbir hayvanımız yoktu.

        * ... suyu yükseltmek gerekirdi. Çok fazla yükseltmek de olmazdı, çünkü kediler havuzun kenarına gelip pusuya yatar, suyun yüzüne yaklaşan balıkları patileriyle vurup dışarı alıverirlerdi.
        
        * Dedem öyle kediler köpeklerden pek hoşlanmaz, atları, inekleri severdi...

        * ... kedime, köpeğime bile nenemin baktığı düşünülerek...

        * ... herif kedi gibi yedi canlı...

        * ... sayılar belirsiz köpeklerle kediler gibi...

- Yazım-Basım Hatası-

        * Sf/333
         oğlu-
         ndan

                                                     Okuduğum tarih: 23 Ağustos 2014


Yazar Hakkında Bilgi=  Memet Fuat (1926, İstanbul-19 Aralık 2002, İstanbul) Asıl adı Mehmet Fuat Bengü. 1946’da Haydarpaşa Lisesi’ni, 1951’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Öğretmenlik, çevirmenlik, muhabirlik, inşaatlarda mimar yardımcılığı gibi işlerde çalıştı. 1960’ta De Yayınevi’ni kurdu. 1964-75 arasında Yeni Dergi’yi çıkardı. Bir önceki yılda çıkmış yazı, öykü ve şiirlerden yaptığı seçmelerle Türk Edebiyatı adlı yıllıklar düzenledi (1963-72). Çocukluğundan beri süregelen spor tutkusunu, yaşadığı çevredeki çocukları sporculuğa yönlendirme yolunda değerlendirdi. 1972-80 arasında voleybol erkek milli takımlarına antrenörlük etti. 1979-82 arasında Anadoluhisarı Gençlik ve Spor Akademisi’nde öğretim görevlisi olarak voleybol dersleri verdi. 1980-83 arasında Yazko Edebiyat dergisini yönetti. 1981’de Adam Yayınevi’nin yerli yayınlar editörü oldu. 1987’de emekliye ayrıldı. 1985’te yayımlanmaya başlayan Adam Sanat dergisinin genel yayın yönetmenliğini 1999’a kadar sürdürdü. Yazılarında ağırlıklı olarak düşünce özgürlüğü, hoşgörü üzerinde duran, çağdaş Türk şiiriyle yakından ilgilenen Memet Fuat, 1959’da dergilerde çıkan yazılarıyla Ataç Eleştiri Armağanı’nı, 1961’de Düşünceye Saygı adlı kitabının birinci basımıyla Türk Dil Kurumu Deneme-Eleştiri Ödülü’nü kazandı. Çağdaşımız Makyavel a dlı kitabıyla 1992 Sedat Simavi Ödülü’nü Gülten Akın’la paylaştı, 1995’te Kültür Bakanlığı “Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”nü, 1996’da Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü Altın Madalyası’nı aldı. 2004-2011 yılları arasında adına “Eleştiri-İnceleme-Deneme-Yayıncılık-Genç Şiir” dallarında “Memet Fuat Ödülleri” verildi.
Başlıca yapıtları: Aşk ve Sümüklüböcek (1946, öyküler, Tuna Baltacıoğlu ile); Yaşadığımız (1951, roman); Düşünceye Saygı (1960, denemeler); Tiyatro Tarihi (1961); Türk Edebiyatı (1963-72, yıllıklar, 10 kitap); İlkokul Çocukları İçin Şiirler (1968, antoloji); Yunus Emre (1976); Şinasi (1977); Pir Sultan (1977); Karacaoğlan (1977); Ahmet Haşim (1977); Tevfik Fikret (1979); Çağını Görebilmek (1982, denemeler); Voleybol (1983, Mehmet Bengü adıyla); Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi (1985); Unutulmuş Yazılar (1986, denemeler); Çağdaşımız Makyavel (1992, denemeler); Seçilmiş Çeviri Şiirler (1992, antoloji); Dünya Yazınından Seçilmiş Kısa Oyunlar I-II (1993); Dünya Yazınından Seçilmiş Kısa Öyküler (1993); Türk Yazınından Seçilmiş Çocuklar İçin Şiirler (1993, genişletilmiş 2. basım); Türk Yazınından Seçilmiş Denemeler (1993); Türk Yazınından Seçilmiş Eleştiri Yazıları (1993); Düşünceye Saygı (1994, denemeler, genişletilmiş ikinci basım); Eleştiri Sorumluluğu (1994, denemeler); İki Yönlü Yozlaşma (1995, denemeler); Konuşan Toplum (1996, denemeler); Dağlarda Yüreğim (1996, denemeler); Özgünlük Avı (1996, denemeler); Her Yer Tiyatrodur (1997, eleştiriler); Gölgede Kalan Yıllar (1997, anılar); Sömürüsüz Bir Dünya (1998, denemeler); Çoğunluğun Gücü (1998, denemeler); Duyumsanmayan Karanlık (1998, denemeler), Yaşadığımız (1998, roman, yeni yazım); Bir Ayrılışın Öyküsü (1998, öyküler); Biçemden Biçeme (1999, denemeler); Yaşlı Bir Şaire Mektuplar (1999, denemeler); Nâzım Hikmet: Portreler (2001); Tartışmalar (2001); Aydınlar Sözlüğü (2001); Köroğlu (2001); A’dan Z’ye Nâzım Hikmet (2002); Konuşmalar (2002); Yazarlığın Eteklerinde (2002, anı); Toplum ve İnsan (2002); İncelemeler (2002); Kitap Eleştirileri (2002); Nasrettin Hoca Fıkraları (2002); Dadaloğlu (2002); Sana Deliler Gibi (2002, kısa roman); Ölünceye Kadar I-II (2003, günce); Adlin (2003, anlatı).
  

YKY'deki Kitapları

http://www.ykykultur.com.tr/yazar/memet-fuat


ARKA KAPAK –

Nâzım’ın Piraye’sinin oğlu Memet Fuat’ın 65 yıllık anıları.

“Bu satırları yazarken altmış dokuz yaşındayım. Annem seksen dokuz yaşındaydı. Beni yirmi yaşındayken doğurmuş. Arada ondan uzak kaldığım, dedemin yanında oturduğum yıllar oldu, ama bana hiç ayrılmamışız gibi geliyor. En eski anım üç ya da dört yaşımdayken yaptıklarıma kadar gittiğine göre, demek ki altmış beş yıl onun çevresinde birtakım anılar biriktirerek yaşamışım.”


Keyifli okumalar...

1 yorum: