Listenin 21. sırası: İsmi dört kelimeden oluşan bir kitap.
Nazım Hikmet'i çok sevdiğim için onun hakkında yazılan her kitabı da inanılmaz bir keyifle okuyorum.
Kitabı okumadan önce kitapla ilgili yorumlarda isminde 'Nazım Hikmet'in Romanı' yazmasına rağmen roman tarzında yazılmış bir kitap olmadığını okumuştum. Evet, roman gibi düşünmeyin. Nazım Hikmet'in yaşamından kesitler, anılar, bilgiler derlenmiş. Ama okurken bir akıcılık mevcut. Ben sevdim.
Nazım Hikmet'le alakalı paylaştığım kitaplar:
Ferhad ile Şirin- Nazım Hikmet
Kategori dahilinde okuduğum diğer kitaplar:
İsmi bir kelimeden oluşan bir kitap-
İsmi iki kelimeden oluşan bir kitap-
İsmi üç kelimeden oluşan bir kitap-
Alıntılar bölümünü aşağıda paylaşacağım ama burada özel olarak paylaşmak istediğim bölümler var.
* Nazım Hikmet'in Zoşçenko ile olan bir anısı beni çok etkiledi. Hem Nazım'ın beni hiç şaşırtmayan, bana göre harikulade olan tavrı hem de sevdiğim yazar veya şairlerle, genelde aynı yazarlarla gönül bağı kuruyor olmamız benim için çok anlamlı.
Mihail Zoşçenko 'Çarın Çizmeleri' paylaşımım için buraya lütfen:)
Alıntıya gelirsem;
Mihail Zoşçenko 'Çarın Çizmeleri' paylaşımım için buraya lütfen:)
Alıntıya gelirsem;
* Zoşçenko: Nazım yazılarını ilk kez 1922'de okumuş ve
ona büyük bir hayranlık duymuştu.
Nazım'ın Leninrad'da bir piyesi oynanacaktı. ... Zoşçenko'yu
da davet etmek istedi. Babayev bir süre uğraştıktan sona ona telefonla ulaştı
ve Nazım'ın kendisini oyunun galasına davet ettiğini bildirdi. Yazar bundan çok
hoşlandı ama gelemeyeceğini söyledi. Çünkü gözden düşmüş ve kitapları
yasaklanmıştı. Tiyatroya giderse bu polisin gözünden kaçmayacak ve Nazım için
hiç hoş olmayacaktı.
Nazım bunu duyunca telefonu Ekber'in elinden kaparak:
'Siz benim en sevdiğim yazarlardan birisiniz. Ben
Lenindrad'a özellikle sizi görmek için geldim... Çok rica ediyorum, beni
kırmayın, mutlaka tiyatroya gelin. Ben sizi evinizden alacağım.'
Zoşçenko dayanamadı, razı oldu. Nazım da yaşlı yazarı gidip
evinden aldı. Birlikte tiyatroya geldiler. Kapıda ikisini bir arada gören parti
temsilcileri bundan hiç hoşlanmadılar. Nazım ise büyük saygı duyduğu yazarı bir
an yalnız bırakmadı. Kolunu omzuna koydu, salona birlikte girdiler. Nazım onu
yanına oturttu, oyunu birlikte seyrettiler. ... Oyun bitince Nazım parti
temsilcilerinin surat asmalarına hiç aldırmadan yazarı öteki dostlarıyla
birlikte kendi oteline götürdü. Lanetlenmiş bir yazara Nazım'ın gösterdiği ilgi
ve dostluk herkesi şaşırtıyordu.
... Nazım:
'Son yazdığınız ve bastıramadığınız bütün öykülerinizi
evinizden alıp gelin,' diye tutturdu.
... Babayev onu evine götürdü, o da öykülerini alıp geldi. O
gece sabaha kadar Nazım'ın bütün yakınları yazarın ağzından son öykülerini
dinlediler. Bu, eşsiz bir edebiyat gecesi oldu. Zoşçenko'nun o gece okuduğu
öykülerden biri İvan İvanoviç oyununa esin kaynağı oldu.
Yazarın neden lanetlendiğini Nazım bir türlü anlayamıyordu.
Sonunda keşfetti. Yazar öykülerinden birini şu sözlerle bitiriyordu:
'Öyle bir ülkede yaşamak istiyorum ki evlerin kapısına kilit
vurulmasın, soygun, hırsızlık, cinayet gibi sözler işitilmesin!'
Nazım'ın Pablo Neruda ve Jorge Amado ile de dost olması benim için anlamlı. Çünkü ben de ikisini pek severim.
Blogumda paylaştıklarıma göz atmak isterseniz:
Blogumda paylaştıklarıma göz atmak isterseniz:
Mucizeler Dükkanı - Jorge Amado
Bu kitapta,
* '835 Satır 3 bin basıldı. O zamanla bu, hiç ulaşılmamış bir baskı sayısıydı'
diye belirtiyor ama 'Çizgilerle Nazım Hikmet' kitabında,
* '835'in başarısı olağanüstü olarak nitelendirildi. Üç yıl içinde '6000' basılsı. Türkiye için inanılmz bir rakamdı.'
diye yazıyordu, ben de öyle paylaşmıştım. Artık bilemedim:)))
HAVA KURŞUN GİBİ AĞIR
-Nazım Hikmet'in Romanı-
Yazarı: Hıfzı
TOPUZ
Türü: Anı
Yayın
Hakları: Remzi Kitabevi
www.remzi.com.tr
- Birinci
Basım: Mayıs 2011 On
Dördüncü Basım: Mart 2015
Kapak Düzeni: Ömer
Erduran
Kapak
Fotoğrafı: M. Ali Cimcoz'un objektifinden
1938'de Nazım Hikmet (Müşerref Cimcoz Arşivi)
- 326 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
* Damat Ferit
Hükümeti milli mücadeleye karşı koyabilmek için İngilizlerden silah istiyordu.
İstanbul'daki işbirlikçi basın da Anadolu'da bağımsızlık ve özgürlük savaşı
verenleri aşağılamaktan geri kalmıyordu. Örneğin Refi Cevat (Ulunay) o
tarihlerde Alemdar'daki bir yazısında şöyle diyordu:
'Görüyorsunuz ki Yunanistan kısa zamanda Mustafa Kemal
Kuvveti denilen çapulcuları tamamen ezecektir.'
* Nazım bir gün
defterine desenler çiziyordu. Çizdiği desenlerden biri de Batum'da tanıdığı
Hikmet Bey adında birinin kız kardeşi Leman'dı. Nazım kaküllü, saçları
kurdeleli, yuvarlak yüzlü bir kız deseni çizmişti. Şevket Süreyya bu kıza
hayran oldu ve 'Bu kız bana varırsa alırım,' dedi.
... Birkaç gün sonra Nazım ona kızı tanıtınca ne kadar
isabetli bir karar verdiğini anladı. Hemen kızı ailesinden istedi ve
evlendiler.
* Nazım Resimli
Ay'da ... kendi ekibini kurdu: Vala, Peyami Safa, Sabahattin Ali...
... Peyami Safa komünist falan değildi ama Nazım'a hayrandı.
Zeki, çok okuyan ve yetenekli bir gençti. Nazım onu kazanmaya uğraştı.
Aralarında sonu gelmez tartışmalar oluyordu. Peyami çok içki içiyor, belki
esrar da kullanıyordu. Nazım'dan uzaklaştıktan sonra büsbütün sağa kaydı,
Hitler hayranı kesildi, Türkiye basınında faşizmin temsilcisi durumuna geldi.
O dönemde
Peyami Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanını 'Canım Nazım'a karasevda ile'
diye ithaf etmişti.
* Savcı ikisini
de tutukladı. Polis çantaları didik didik etti. Mutlaka önemli bir suç unsuru
bulmak niyetindeydi. Nazım'ın çantasından birkaç şiir çıkmıştı, bunlardan biri
'Heraklit'i Düşünüş'tü. Komiser savcının odasına koşarak:
'Beyefendi, bunlar tehlikeli insanlar,' dedi. Çantalarında
'Her Ekalliyeti (azınlık) Düşünüş' başlıklı bir yazı buldum. Demek ki bunlar
ekalliyetleri kışkırtarak devletimize karşı ayaklandırmak için buraya
gelmişler. Maksatları Kürtleri, Rumları, Ermenileri, Lazları örgütlemek. Bundan
büyük suç mu olur!
...
Savcı Nazım'ı hemen sorguya çekti:
'Kim bu ekalliyet dediklerin?'
'Efendim, ben ekalliyet demedim, Heraklit dedim.'
'O da kim?'
'Eski bir Yunan filozofu.'
'Demek ki sen Yunanlıların hizmetindesin.'
Nazım ağlasın mı gülsün mü, bilemedi.
* ... plağın ünü
Mustafa Kemal'e kadar ulaşmıştı.
Sofrada bulunan devrimi arkadaşlarından biri:
'Paşam,' dedi, 'hani şu Nazım Hikmet var ya, hani 1921 yılı
başlarında Ankara'da mecliste size de tanıtmışlardı. Şimdi onun şiirlerini
kendi sesiyle plağa almışlar, her yerde çalıyorlar, çok hoş bir plak.'
'Evet, hatırladım, bana iki genç şair tanıtmışlardı, ben de onlara
gayeli şiir yazmalarını önermiştim. Çok merak ettim, o plağı dinlemek isterim.
...
Mustafa Kemal şiirleri dikkatle dinledikten sonra;
'Bu şair sizlere benzemiyor,' dedi, 'kendisini yakından
tanımak isterdim. Bulup getirsinler, şiirlerini bu akşam bize kendisi okusun
bakalım.'
Vakit gece yarısını
geçiyordu.
...
Kadıköy polisi seferber oldu, gece yarısı şairin evine bir
ekip gönderdiler. Nazım uykudaydı.
...
'Reisicumhur hazretleri sizi emretmişler, şiirlerinizi
dinlemek istiyorlarmış!'
... gitse ne olacaktı? Ne olabilirdi? Bütün bu belalardan
kurtulur, artık başı hiç derde girmez, hapislere düşmez, belki de rejimin yarı
resmi şairi olurdu. Ama o, bunu kabul edecek yaradılışta bir adam mıydı? Bir an
düşündükten sonra;
Oğlum,' dedi, 'Reisicumhur hazretlerine benden selam
söyleyin. Ben Denizkızı Eftelya değilim.'
* Zaman zaman ona
dışarıdan bazı hediyeler geliyor ve buna çok seviniyordu. Onlardan biri Münir
Nurettin'den gelen son plağıydı. Münir'in bu inceliğini hiç unutmadı.
* Nazım'ın Sait
Faik hakkındaki gözlemleri... : Sait Faik iyi bir yazar, ama hala istikbalde ne
yapmak istediğini bilmiyor, yazarlığın sorumluluğunu anlamamış ve daima işin
kolayına kaçan bir delikanlı...
... Ona göre Reşat Nuri tükenmiş. Yakup Kadri ise dünyaya
biraz daha geç gelseymiş, yani o günlerde 20-25 yaşlarında filan olsaymış ve
Sabahattin'den ders alacak durumda olsaymış adam olurmuş.
* Nazım, Pablo
Neruda ve Amado'yla tatlı bir sohbete dalmıştı.
* İvan İvanoviç
Var mıydı, Yok muydu? Adlı komedinin yasaklanması üzerine- Galina bir pazar
günü eve döndüğünde bir de ne görsün, Nazım yatağa uzanmış bir kalıp, yatıyor.
Komodinin üzerinde de yaklaşık elli tane Nemtubal tableti duruyor. Nazım kim
bilir bunların kaçını yutmuş, ölümü bekliyordu. Bu bir intihar girişimiydi. Çünkü
Nazım çok özenerek yazdığı bu oyun... yasaklanmıştı.
* 1957 Şubatı'nda
Fuzuli'yi anma toplantısına çağrılarak Bakü'ye gitti. Orada devlet başkanı gibi
karşılandı. Toplantıya katılan Ankara Üniversitesi profesörlerinden Agah Sırrı
Levent Nazım'ı görmezden geldi. Bütün katılımcılar Nazım'ı ayakta alkışlarken o
kımıldamadan durdu.
* Kardeşler,
Bakmayın sarı saçlı olduğuma
ben Asyalıyım
Bakmayın mavi gözlü olduğuma
ben Afrikalıyım
Nâzım Hikmet'i ve dostlarını yakından tanımış olan Hıfzı Topuz, bu romanda şairin bir yandan uğradığı haksızlıkları, çektiği acıları, yurt özlemini, halkına olan sevgisini, bir yandan da tutkularını, aşklarını, mutluluklarını anlatıyor.
^-^
KEDİLER ^-^
* Köpekler ve
kediler de açların elinden kurtulamıyordu.
* ... avluda
dolaşan bir kediyi yanına alıp bütün gün onunla uğraşmaya başladı.
... mahkumlardan biri Süleyman'a kızarak kediye bir tekme
atmış...
* Gelirken
istersen kedini de getir...
* ... dışarıda
kediler var...
- Yazım-Basım Hataları -
* Sf/ 203
... umurunda
değil.
* Sf/ 208
Penceresineki
karanfiller...
ŞUBAT 2016
Yazar Hakkında Bilgi= Hıfzı Topuz,
1923'te İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi'ni (1942), İ.Ü. Hukuk
Fakültesi'ni (1948) bitirdi. 1947-58 yılları
arasında Akşam gazetesinde muhabir, istihbarat şefi, yazı işleri
müdürü ve genel yayın müdürü olarak çalıştı. Strasbourg Üniversitesi'nde
devletler hukuku ve gazetecilik alanlarında yüksek lisans (1957-59) ve yine
Strasbourg Hukuk Fakültesi'nde gazetecilik doktorası yaptı (1960). Paris'te
UNESCO Genel Merkezinde iletişim araçlarının geliştirilmesi ve gazetecilik
eğitimi uzmanı olarak görev aldı (1959-83). Afrika ülkelerinde, Hindistan'da,
Flipinler'de gazetecilik eğitimi seminerleri düzenledi; Kara Afrika'da Kırsal
Basın projesini oluşturdu ve uyguladı. Topuz, çeşitli konularda 20 kitap
yayımladı.
ARKA KAPAK –
Nâzım Hikmet'i aşkları,
acıları ve tutkularıyla anlatan bir roman...
Nâzım Hikmet'i ve dostlarını yakından tanımış olan Hıfzı Topuz, bu romanda şairin bir yandan uğradığı haksızlıkları, çektiği acıları, yurt özlemini, halkına olan sevgisini, bir yandan da tutkularını, aşklarını, mutluluklarını anlatıyor.
Hava Kurşun Gibi Ağır'ı
okurken, 1940'lı yılların karanlığına yeniden tanık olacak, yıllar boyu
cezaevlerinde yatan büyük Türk şairinin sönmeyen umudunu, açlık grevindeki
direnişini, özgürlüğe kavuşma sevincini, Moskova'daki coşkulu, bazen de
fırtınalı günlerinin heyecanını, ölümü bekleyişinin hüznünü onunla
paylaşacaksınız.
* Kış Okuma Şenliği ♥ Defterim ♥ 2015-2016
Kültüy ♥
Okuma listem için hazırladığım defterime bakmak isterseniz:
Kış Okuma Şenliği *2015-2016*
Fındık ♥
Yazalım çizelim:)
Keyifli okumalarınız olsun ^-^
Gibson ♥
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder