Aziz Nesin'in 'Türkiye Şarkısı Nazım' kitabından pek ümitliydim. Kitabın ismi çok şiirsel bence, tam da Nazım'a yakışır ♡
Ancak içerikle ilgili sıkıntılarım oldu okurken. Aziz Nesin'in de kendi de özeleştirisini yapmış bu konuda zaten, kitap düzensiz ilerliyor. Amaç Nazım Hikmet biyografisi yazmak iken ve bu yolda birçok belge, not, anı, söyleşi toplanmış, düzenlenmiş ve yapılmışken proje gazetede bir seri yazıya dönüşüyor.
Nazım Hikmet'in yaşamı hakkında ilk kez okuyacaksanız hayatının belli kesitleriyle ilgili bilgiler var, kapsamlı değil.
Nazım Hikmet aleyhine yazılara gereksiz uzunlukta yer verilmiş bence.
Aziz Nesin Nazım Hikmet ile ilgili yazdığı yazıların birkaç noktasında çok eleştiri almış. Verilen bilgilerin doğru olmadığı yönünde... Kitabın belli bölümü bu eleştirilere ve Aziz Nesin'in bu eleştirilere cevaplarına ayrılmış.
Açıkçası biraz hayal kırıklığı yaşadığım bir okuma oldu benim için.
Aziz Nesin paylaşımım için:
Okuma Güncesi - Aziz Nesin
Piraye'ye Mektuplar - Nazım Hikmet
Çizgilerle Nazım Hikmet - Müjdat Gezen / Savaş Dinçel
Ferhad ile Şirin- Nazım Hikmet
Nazım'la Son Söyleşimiz - Vera Tulyakova Hikmet
Okuma halleri fotoğraflarıma bakmak isterseniz:
Okuma Halleri, Fotoğraflarla * Türkiye Şarkısı Nazım / Aziz Nesin
TÜRKİYE ŞARKISI NAZIM
Yazarı: Aziz
NESİN
Türü: Yazılar
Yayın
Hakları: Nesin Yayınevi
- İlk
basım 1998
- 1998 ve 1999 yıllarında iki kez, toplam 5 bin adet
basıldığı bildirilmiştir.
Kapak
Tasarımı: Mustafa Delioğlu
- 416 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
* Ölümünden sonra
Aziz Nesin'in arşivinden Nazım'a değgin 10 büyük klasör belge, not, kupür ve
fotoğraf çıkmıştır.
* Adını 'Türkiye
Şarkısı' koyacağım. Şarkı 'çağırı'dan türemiş Türkçe bir sözcüktür. Nazım,
durmadan dünyayı dolanan bir Türkiye şarkısıdır. Rüzgarda renkli pek kordelalar
gibi dünyanın çevresinde çırpınarak dolanıp uçuşan birkaç Türkiye şarkımız var;
biri gülen şarkımız Nasreddin Hoca'dır, biri de hep hep hep özlem şarkısı olan
Nazım Hikmet; Yurda özlem, mutluluğa özlem, yarına özlem, geleceğe özlem...
Yalnız özlem değil, Nazım hem özlem, hem umut şarkısıdır.
* Münevver,
Nazım'ın kendisine gönderdiği mektupları arşive bağışladı, karşılığında para
istemedi. Galya ise hiçbir belgeyi vermedi. Vera kendisinde olan belgeleri 8
bin rubleye sattı.
* Nazım
genellikle içmezdi ya da çok az içerdi.
* ... Nazım'ın
oğlu Memo! Kadıköy'deki evinizi önündeki çayırlıkta bigün yaşıtın
arkadaşlarınla oynarken, onlar aldatılmış anababalarından evde duyduklarını
çocuksu kıyıcılıkla yüzüne karşı söyleyip babanı kötüledikleri zaman, sen ne
ağladın, ne kızdın, en gücendin, ne darıldın arkadaşlarına, ne de evine kaçıp
yalnızlığına kapandık. Çayırlıktaki ağaca tırmanıp, dalların tepesindeki
yükseklikte aşağıdakilere haykırdın:
- Benim babam dünyanın en büyük şairi!..
Sonra o yükseklerden bağıra bağıra babanın bir şiirini
okudun aşağıdakilere. Beş yaşındaki Memo...
...
Beş yaşındaki bu olaydan, çok değil, on üç yıl sonra Memet,
babasının ruble için yazdığını söyleyecektir gazetecilere.
* Bir özyaşam
yazarı, kahramanını ve çevresindeki insanları, sanki koskocaman bir yürür
merdivenin basamaklarında durmuşlar da, hep birlikte, yavaş yavaş, amansızca
yaşlılığa ve ölüme doğru iniyorlarmış gibi görmelidir. Ve bu, yaşama karşı hiç
de karamsar bir görüş değildir.
* Nazım, sağlık
kurulu raporuna göre, siyatikleri için candarma gözetim altında Bursa'da bir
kaplıcaya banyoya götürülüyordu bu banyolara daha sık gitmesi gerekirken,
parası yetmediği için Nazım, ancak haftada bir gün gidebiliyordu. Millet
dergisindeki saldırılarında Cemal Kutay, Nazım'ın özgürce banyolara gidip
eğlendiğini yazıyordu. ... Bu yazılar yüzünden artık Nazım banyolara götürülmüyordu.
... Millet dergisinde haftalarca siren Cemal Kutay'ın
gerçekdışı saldırıları kesinlikle bilinmelidir.
* Piraye'nin
çağrılıp çağrılıp, yine de gelmediği o günlerde Münevver, Nazım'ın
ziyaretlerine geliyor, onu yalnız bırakmıyordu.
(Piraye'ye Mektuplar kitabında o dönemde Piraye'nin ne
zorluklarla başa çıktığını okudum. Kadın zevkinden mi gelmiyor!)
* Nazım'ın
mektuplarının çoğu gibi, bu mektup da tarihsizdir.
(Oysa Piraye'ye Mektuplar kitabında Nazım'ın mektuplara
tarih atılması konusundaki hassasiyeti okumuştum. Sürekli Piraye'yi
mektuplarına tarih atması konusunda uyarır.)
*
Yine Sana Dair
Sende; ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini,
Sende; ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,
Sende uzaklığı,
Sende; ben, imkansızlığı seviyorum.
Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
Ve kan ter içinde, aç ve öfkeli,
Ve bir avcı iştahıyla etini dişlemek senin.
Sende, ben, imkansızlığı seviyorum,
Fakat asla ümitsizliği değil...
Sende; ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,
Sende uzaklığı,
Sende; ben, imkansızlığı seviyorum.
Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
Ve kan ter içinde, aç ve öfkeli,
Ve bir avcı iştahıyla etini dişlemek senin.
Sende, ben, imkansızlığı seviyorum,
Fakat asla ümitsizliği değil...
- İbrahim Sadri 'Adam Gibi' şiiri bana bu şiiri
anımsatıyor...
* Ama, dedim, az
önce Mareşal''in koskoca müstahlem hat kararını reddediyordu. Sözümü kesti 'O
basit bir bütçe meselesidir. Parayı vermez, ama Nazım Hikmet için bana
söyleyeceğini birkaç kere söyledi çünkü. Onu tahliye etmek için Dahiliye
Bakanlığında ne o zaman, ne de şimdi yetki var.
Bu yazıdan, Nazım'ın nasıl bir 'şahsi kapris'e kurban
gittiği açık olarak anlaşılmaktadır (Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak).
* Nazım'ın haksız
yere bunca yıl hapis yatırılmasının Mareşal Çakmak'ın bir yersiz direnişi,
Nizamettin Nafiz'in deyişiyle 'kaprisi' yüzünden olduğunu... Mareşal Çakmak'ın
Nazım davasındaki tutumunu Falih Rıfkı Atay da şöyle anlatıyor (2 Mayıs 1965
günlü Dünya gazetesinden):
'... Pek dar görüşlü Fevzi Çakmak için ben de komünisttim.
'Yeni Rusya' kitabımı yasakları içine almıştı. Ben ise bu kitabı Atatürk'ün
gazetesinde tefrika etmiştim ve Atatürk'ün başyazarlığını yapıyordum. Son eseri
bir 'Tevhid' olan Hasan Ali Yücel'i bile komünistlikle suçlamak isteyen Fevzi
Çakmak değil midir?
...
Bir gün kulaklarımla Meclis koridorunda şu sözü duydum:
- Vesika yokmuş ha... Delil bulunamazmış ha... Biz onu
Divan- Harbe (Askeri Mahkemeye) mahkum ettirelim de gününü görür.
* Yahya Kemal,
Celile Hanım'a 'Canan' derdi. Şiirlerinde Celile Hanım, hep Canan diye geçer.
...
Yahya Kemal geldi. Dehşete düşmüş bir halde ve
iğrendiğini de belli ederek şöyle dedi: Canan'ı gördüm; Köprü'de boynuna yafta
asmış, Nazım için imza topluyordu. Aman yarabbi! Hortlak gibi, sanki mezardan
çıkmış... İmzalatmak için kağıdı bana da uzatacak diye hemen kaçtım orada...
* Kemal Tahir ve
arkadaşları açlık grevine yatıyorlar. Kemal Tahir düşünmeye başlıyor: Biz niçin
açlık grevine yattık? Nazım'ı desteklemek için... Nazım niçin açlık grevine
yattı? Af çıkarılsın diye... Peki af yasasını kim çıkaracak? Millet Meclisi...
İyi ama, Millet Meclisi yaz tatiline girmiş. Meclis yaz tatilinde olunca af
yasasını kim çıkaracak?
Kemal Tahir şöyle demişti:
- Arkadaş bu neyin nesi? Biz oyuna gelmişiz ki hem de nasıl
bir oyun! Nazım, ortada Meclis olmayınca af çıkarılamayacağını bilmez de mi, açlık
grevine yatmış olsun...
...
Nazım o gece Vera'ya -ki bunlar Vera'nın Nazım'ka son
konuşmalarıdır- açlık grevi olayını anlatıyor. Bu grevin gerçek nedeninin af
olmayıp, Münevver olduğunu söylüyor. Münevver kendisini ziyarete gelsin diye
ölüm orucuna yattığını, ama ister istemez bunun nedenini af olarak gösterdiğini
söylüyor.
...
İkinci aşamasındaki açlık grevine Nazım'ın Münevver yüzünden
başlamış olduğunu Kemal Tahir bana söylemiştir. Diyelim ki, bu doğru değildir.
İyi ama, daha önce de yazdığım gibi, Nazım kendisi bunu eşi Vera'ya, ölümünden
bir gece önce söylemiştir.
* Artık af olasılığı
yoktu. Münevver de Nazım'ı ziyaret etmiyordu. Eşiyle barışmıştı.
...
Vala, af olasılığı arttıkça Münevver'în Nazım'ı ziyarete
geldiğini, bu olasılık ortadan kalkınca, Münevver'in de ziyareti kestiğini
söylerdi.
* Ben ördek
değilim.
Bu sözü Nazım'dan çok kişi duymuştur. Yıkanmaktan, sudan
hoşlanmıyordu.
...
... Gagra'daki dinlenme evine gitmiştik. Orada on beş gün
kaldık. Herkes hepimiz denize giriyorduk. Nazım bir kez bile denize girmedikten
başka, gündüzleri çorabını bile çıkarmadı.
Yıkanmayışı pis olduğu sanısını verebilir. Oysa Nazım
temizdi. Çünkü, suya girmiyordu ama, sık sık alkol ve kolonyayla bütün vücudunu
ovarak temizleniyordu.
* Çok zaman,
gömleğinin, ceketinin düğmeleri kopuk olarak gezerdi. Çorapları yırtılınca,
yeni aldığı çorabı, koncu ve burnu delinmiş olan eski çorabının üstüne giyerdi.
Çorapları delindikçe üst üste dört çorap giydiği olmuştur. ... Saçlarına çok
meraklıydı. Aynası elinde taradığı saçlarını kabartırdı. / Va-Nü
* Sadi Alkılıç
da, Nazım'la birlikte cezaevinde bulundukları yıllarda, Nazım Hikmet'in
pantolon düğmelerinin kopuk olduğunu ve pantolonunun önünü çengelli iğnelerle
tutturduğunu, söylemişti.
* ... Celile
Hanım'ın, çocuklarına düşkün iyi bir anne olduğu söylenemez. Vala: 'Nazım'ın
annesi Celile Hanım artist tabiatlı, bohem yaşayışı seven bir kadındı. Bu
yüzden Nazım Hikmet bakımlı ve iyi yetiştirilemedi.'
* Müzehher:
Evet, çok tutucuydu. Mesela açlık grevi sırasında
hastanedeyken bir ara Münevver'le darılmışlar. Ben hastaneye gittim. 'Nedir bu,
neden darıldınız?' diye sordum. Çok sinirliydi. 'Yahu!' dedi, 'Kolejden' buraya
kadar çorapsız gelmiş... Olur mu bu!'
...
Münevver doğum yaptığı hastaneden eve döndükten sonra,
evlerine gelen konuklarına, uyuyan Memet'in yüzündeki örtüyü açıp, çocuğu
gösteriyor,
- Bana benziyor, değil mi? diye soruyordu.
* Kemal Tahir de,
Nazım Hikmet gibi, sağlık nedeniyle hava değişimi için cezaevinden altı
aylığına çıkmıştı. Kemal Tahir'in anlattığına göre bir otobüs durağında
Sabahattin Ali'yle karşılaşır. Sabahattin Ali, Kemal Tahir'i görmezden gelir.
Kemal Tahir'e,
- Gerçekten görmemiş olamaz mı? diye sormuştum.
Kemal Tahir'e göre olanaksızdı. Üstelik otobüs uzun zaman
gelmemiş, ikisi de durakta otobüs beklemişlerdi. Sabahattin Ali'nin Kemal
Tahir'i görmemesi, Kemal'e göre olanaksızdı. Sabahattin'in, Kemal'i
görmezlikten gelişinden dolayı tedirgin olduğu davranışlarından belli oluyordu.
...
İşte baskının yarattığı böyle bir ağır yılgınlık havası
vardı.
* Samiye Yaltırım
(Nazım'ın kızkardeşi)- Bu soruları yeterli bulmadım. Onun için cevap vermeyi
gerekli görmüyorum. Çünkü Aziz Nesin'in yanlışları çok daha fazladır,
yazdıkları büyük bir çoğunlukla gerçekdışıdır.
* ... Ben de
Nazım'ı bir kahraman olarak değil, iyi ve kötü yanları ile bir insan olarak
yazdım. Büyük adamları kusursuz sanmak gülünç oluyor. Onlar da insandır ve
elbet kusurları vardır. Şu var ki bu kusurlar onların büyüklüğüne dokunmaz.
Çaykovski ibne imiş. Ama bu kusur onun büyük bir adam olmasını gölgelemez. /
Zekeriye Sertel
^-^
KEDİLER ^-^
* Mehmet, der,
kedileri alalım örneğin, kedi yavrusu bir yaşa geldikten sonra anasından
ayrılır, babasını da hiç bilmez...
* ... tavuklardan,
kedilerden örnekler vererek.
-
Yazım-Basım Hatası-
* Sf/ 231
Anmemle
oturuyordum; babamla...
ARKA KAPAK –
"Heykeltıraş
Münevveri dinleyelim:
...
Nâzım,
- Şimdi söyleyin bakayım,
siz nasıl çalışacaksınız? diye sordu.
Dedim ki:
- Sizi, başınız yukarda,
bütün büyüklüğünüzle göstermek istiyorum.
Yine güldü.
- Niye şablon
işleyeceksiniz, kolay olduğu için mi?
- Ben sizi bir kahraman,
boyun eğmez bir kişi olarak göstermek istiyorum.
- Yani kahramanın acı,
üzünçlü zamanı olmaz mı? Eserde hayat arayın, hayat... Gerçeği arayın!
Nâzım Hikmet`in gerçeğe
olan saygısı burda da ortaya çıkıyor. İnsanın, -sevilen, yüceltilen insanın
bile- tek yanlı, salt olumlu yanlarıyla verilmesine karşıdır. Nâzım`ın bu
düşüncesini açığa çıkaran daha pekçok anılar, yazılar vardır. Bu açıklamayı
şunun için yapmak zorunu duydum. Kimileri, bu dizi yazıda Nâzım`ın küçültüldüğü
sanısına kapılmışlar yada özellikle öyle bir sanı yaratmaya kalkmışlardır. Ben,
gerçekliğine inandığım, belgeleri olan şeyleri yazıyorum. Bunu da Nâzım`a olan
büyük saygımdan yapıyorum. Çünkü o, böyle olmasını, gerçeğe saygılı olunmasını
isterdi. Buyüzden, kendi heykelini, alnı yukarda bir kahraman olarak yapmak
isteyen genç heykeltıraş Münevver`e,
- Gerçeği arayın!
diyordu."
Nesin Vakfı
1972'de kurulan Nesin Vakfı,
ortalama 45 çocuğu ve 20 çalışanıyla, gönüllüleri de sayarsak 70 kişilik cıvıl
cıvıl bir ailedir. Vakfın ana binası Çatalca'da, 15 dönümlük yemyeşil bir bahçe
içindedir. Her çocuğun ayrı bir odası vardır. İlk ve orta eğitimdeki
çocuklarımız Çatalca'daki devlet okullarında okurlar. Yüksek öğretimdeki
gençlerimiz, bulundukları kentlerde, varsa Nesin Vakfının evlerinde, yoksa
kiralanan bir evde ya da yurtlarda kalırlar.
İlkokul çağına girmeden vakfa
giren çocuklar bir meslek edininceye kadar, daha doğrusu kendi ayakları üstünde
duruncaya değin, vakfın koruması altındadır.
Nesin Vakfında neredeyse yok yoktur.
Elli bin kitaplık kütüphanesi, tiyatro salonu, yüzme havuzu, spor ve oyun
alanları, seramik atölyesi, müzesi, bilgisayar odası, hayvanları (inek, koyun,
keçi, tavuk, güvercin, tavşan, hindi,, ördek, tavuskuşu...) çeşit çeşit meyve
ağaçları, sebze bahçeleri, marangozhanesi...
Ve elbette Aziz Nesin her
zaman bizimle birliktedir. Nesin Vakfının gelirleri, Aziz Nesin'in yapıtlarının
telif haklarından, Nesin Vakfının konutlarının kiralarından ve bağışlardan
oluşmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder