Tanışma kitabım Lucky anlatılmaz okunur:) Öylesi güzel bir kitap. Paylaşımımı buradan okuyabilirsiniz.
Kün'ü soluksuz okudum diyebilirim.
Yazı dili, anlatımı oldukça akıcı, konular enteresan, kurgu heyecan dolu, duygusal ve sımcıcak...
Aralık*Eganba alışverişimde Uzunharmanlar'dan Bir Davetsiz Misafir'i almıştım. Sırada o var:)
Ve hatta yeni yılın ilk siparişini yine Eganba'dan verdim. Sezgin Kaymaz'ın bu sefer bir öykü kitabını sipariş ettim: Sandık Odası.
Okuma halleri fotoğraflarıma bakmak isterseniz:
Okuma Halleri, Fotoğraflarla - Kün / Sezgin Kaymaz
KÜN
Yazarı: Sezgin
KAYMAZ
Türü: Roman
Yayın
Hakları: İletişim Yayınları
- 1. Baskı
2013, İstanbul
Kapak
Fotoğrafı: Sarp Soysal
- 479 sayfa
Kitaptan Alıntılar;
* Sen tilkiysen
ben de kuyruğum...
* Onu beşi bilmem
ben.
* Sıçılacak ağız
göte yakın gezerdi...
* İlkokul
talebesinin küçük baş hayvan, ortaokul talebesinin düve, lise talebesinin büyük
baş hayvan, üniversite talebesinin hayvan oğlu hayvan, yani anarşist sayıldığı
yıllar.
* Üstüne gelen
hasmının, burnuna doğru yanlamasına uzattığı kolu kerpeten gibi dişleriyle
tutuverdi. İstese o çıtır çıtır kemikleri ezip atabilirdi ama o sadece tuttu.
Ne de olsa köpekti ve istese de bir insan kadar gaddar olamazdı.
* İnsanlık uzun
zamandır Çin ordusuna benziyordu; hepsi birbirinin aynı, hepsi aynı bokun soyu.
Köpek daha iyiydi bu bakımdan.
* Senin baktığına
herkes bakar...
Gördüğünü ise bir sen görürsün...
MEVLANA
* İnsan
aradığıdır. / Mevlana
* ... soru
işareti gibi baktı...
* Kader, Zül
Celal'in; 'Böyle yazdım, böyle yapacaksın.' dediği şey değildi. 'Senin ne
yapacağını biliyorum. Aha da şuraya yazdım.' dediği şeydi.
* Ağaca yaslanma,
çürür...
Oğula yaslanma, ölür...
Güven, yaslan Allah'a;
O ne ölür, ne de çürür...
Hacı Şaban Efendi
* Nereye varsam
Orada yalnızlığı beni bekler bulurum...
Ümit Yaşar Oğuzcan
* Belki
kavuşursam üzerim dedim
Ben senin uğruna senden vazgeçtim.
Serdar Tuncer
* 'KÜN!' dedi Malik-ül
Mülk.
^-^
KEDİLER ^-^
* ... nihayet
sıcağa kavuşan sokak kedileri domalıp geriniyor...
* Veya kedinin
köpeği sevdiği kadar.
* Adam tezgahın
altında kedi aradıkça da kahkahalarla güldüler.
* Kediye köpeğe,
evet, sevabına evin artıklarının verildiği...
* ... kedilerin
kuyruğunun sofraya değmemesi için...
* ... geniş
kaldırımda süt dökmüş kedi gibi yalanıp durduğunun...
* Ama kedi
osurdukça...
* Gara Kedi
getirttim hacıdan. (fısfıs, koku)
* ... oğlanın
sokak kedisi gibi dövüştüğünü...
* Gara Kedi
dedi...
* ... hem de
Kokucu Dursun'un fışkırttığı o kedi kuyruğu mudur, kedi boku mudur ne boktur, o
iğrenç kokudan...
* ... Kara Kedi
kokulu köfteyle patatesi...
* Kara kedi
buğulu buğulu kuyruk sallıyordu.
* Gara Kedi...
Mekke'den geldi.
* ... hırıl hırıl
hırlayan hayvanın Hüdai Ağa'nın sözünü duyar duymaz süt dökmüş kediye dönüşünü
hayranlıkla izledi.
-
Yazım-Basım Hatası-
* Kötü basım -
arka sayfanın mürekkebi çıkmış...
Sf/ 88-89
Aralık 2016
Yazar Hakkında Bilgi= 1962'de
Sinop'ta doğdu. Konya Anadolu Lisesi'ni bitirdi. Hacettepe Üniversitesi
İngilizce Dilbilimi Bölümü'nü, Türkçe dersini veremediği için son sınıftan terk
etti. 1976'dan itibaren oyuncu ve teknik direktör olarak hentbolla uğraştı.
Türkiye Voleybol Federasyonu'nda
koordinatör olarak çalıştı. Romanları: Uzunharmanlar'da Bir Davetsiz
Misafir (1997), Geber Anne! (1998), Kaptanın Teknesi (1999), Lucky (2000),
Zindankale (2004), Ateş Canına Yapışsın (2008). Hikayeleri: Sandık Odası (2005),
Medet (2007).
ARKA KAPAK –
“Ankara Çayı, bağrına şefkatle basıp muhafaza ettiği sivrisinek larvalarını usul usul kabuğundan salıyor, evlâd-ı haşerattan dokunmuş vızıltı pikesini, ana avrat sövmüşmüş sövmemişmiş hiç aldırmadan civardan geçenlerin burun deliklerine, kulak memelerine doğru sallıyordu. Şımarık şımarık bahar müjdesi vereceğiz diye uçuşan kavak pamukları, terli enselere, çıplak alınlara yapışıp kaşındırarak milleti illet ediyordu. Börtü böcek antenini sallıyor, kıllı bacaklarını sıvazlıyordu. Danaburnu topraktaki tohuma, uçuç böceği yapraktaki bite, tırtıl yaprağa, solucan toprağa saldırıyor, peygamberdevesi alayına saldırıyordu. Çocuk yaşta beyaz bulutlar havai gökyüzünde uzun eşek oynuyor, kararsız tavırlarla kâh yavşayıp kıç kıça sokuluyor, kâh gâvur görmüş gibi kopup birbirlerinden uzaklaşıyorlardı.
Bahar gelmişti.”
Kün, yani ‘Ol’... Neleri neleri olduran bir roman, Kün. Ölülerin daha da ölebildiği -ya da tam ölemediği-, cami imamıyla ateistin birbirini ‘aydınlatabildiği’, köpeklerin (hem de Konya ağzıyla!) konuşabildiği, el kadar oğlanın kendisine el kaldıranı haşat ettiği bir âleme kapı aralıyor. Şerefsizler şerefsizliğin gözüne vuruyorlar, ‘iyiler’ canını dişine takıyor, feleğin zarı hepyek de gelse bir bakıyorsunuz altı kapı alıyor.
Sezgin Kaymaz, kendine özgü üslûbu ve hâlesiyle, yine eğlenceli ve ürpertili bir hikâye anlatıyor. Anlattığı hikâyenin heyecanıyla anlatışın neşesi yine birbirini coşturuyor.
‘Sıradan’ denen insanların ‘sıradan’ denen hallerinin ve dillerinin usta yazarı, Angara’nın kıyısına, rengâhenk bir Konya dekoru kuruyor ayrıca - Eski Konya. Eski taşra yaşantısı… Sezgin Kaymaz’ın gizemine, mizahına, olay örgüsüne, anlatıcılığına tutulanlar kadar, ‘yerliliğine’ de tutulanlar yok mu? Kün, her zevke yetişiyor, her şeyi olduruyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder